Prag: Kayıp Gölgeler Kenti

Ben Prag’da çok eğlendim, şehri küçük bulduğumu ısrarla söylememe rağmen sokaklarında ayaklarımı sürte sürte dolaştım. Yol arkadaşımla bana enteresan gelen şey şehrin sakinliği oldu. Şehre gelişimizin ikinci günü sabah erkenden kalkıp keşif turumuza başladık. Daha önce gezdiğimiz birçok Avrupa şehrinin kalabalığından olsa gerek bu sükunet karşısında “Herhalde nüfus sayımı var.” diyerek gülüştük. Şimdiye kadar yediğim en güzel carpaccio ve pizzayı bu şehirde yedim ama para bozdururken de ne yazık ki kazıklanma hissini en yoğun bu şehirde yaşadım. Prag’a gideceklere şiddetle döviz bürolarında para bozdurmamalarını bunun yerine C&A gibi mağazalardan kendilerine ufak tefek bir şeyler alıp parayı bu yolla para bozdurmalarını tavsiye ederim. En azından kesinti olacak paranızla kendinize bir şey almış olur, hatta karlı bile çıkabilirsiniz. Ya da döviz bürosunda parça parça yüzer euro bozdurmak yerine toplu halde beş yüz euro bozdurun. Böylece kesinti yapılan komisyon oranı daha düşük olur. 😬 Benden söylemesi, tecrübe konuşuyor. 😍

Prag, Kayıp Gölgeler Kenti
Prag, Kayıp Gölgeler Kenti
Prag
Prag

Prag : Müzikle yaşayan şehir

Prag’da en çok sevdiğim yer Prag kalesi civarında bulunan Golden Lane. Burası 16.yy sonunda İmparator 2.Rudolf tarafından yaptırılmış ve yaptırılış sebebi kale yapımında koruma olarak çalışan yirmi dört çalışan ve ailesine ev imkanını sağlamakmış. Fakat alan çok küçük ve yapılması gereken ev sayısı da yirmi dört olduğundan dolayı evler çok küçük yapılabilmiş. İnsanların buralarda nasıl yaşadıklarını hayal etmekte oldukça zorlandım. Bugün bu evlerde hediyelik eşyalar satan dükkanlar mevcut. Bu evlerden 22 numaralı olan evde Franz Kafka bir müddet yaşamış.

Kafka’yı sevenlerin bileceği gibi Prag, Kafka’nın şehri. Meydanda Unesco tarafından en güzel cepheli ev seçilmiş olan bir bina var. Şu anda aynı zamanda bir sanat galerisini barındırıyor. Binanın içinde Kafka’nın kitaplarını satan bir kitapçı var. İçerde Kafka’nın her dile çevrilmiş yüzlerce kitabı… Kitapçının en özel yanı, bu kitapçının daha önce Kafka’nın babasına ait olması.

Şimdi benim objektifimden birazcık Prag…



Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Prag: Kayıp Gölgeler Kenti” yazısında 4 düşünce

  1. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Benim oğlum Kerem üniversite son sınıfta, okulu uzadı seneye kaldı. Onun ders çalışmaları çalışmamaları 7 yaşından beri hayatımın merkezi. Kuzey anladığım çalışkan bir çocuk tatilde bile oturup ödev yapıyor. Kerem ödev yapmamayı alışkanlık haline getirmişti. Ben de çok kontrolcu bir anne olamadım biraz akışına bırakınca durum vahim. En son üniversiteye hazırlık sınıfında birlikte ders çalıştık. Kabus gibiydi. Her akşam salondaki masanın üstünde 2-3 saat mücadele. O yıldan beri birlikte çalışmıyoruz. Aynı bölüm olunca yine bana birşeyler sirayet ediyor. Ödev veriliyor bana yaptırıyor anlamıyor soruyor. Neyse bu kadarına razıyım:)))
    Yazmayı seviyorum senin bloğunu da çok sevdim. Hem kitap hem geziler fotoğraflar yorumlayış biçimin anlatımın güzel akıcı. Bazı blogları hiç okuyamıyorum. Anlatımdan dolayı sıkıcı geliyor. Ya fazla foto az yazı kısa sıkıcı cümleler veya hep yazı akıcı olmayansa okunamıyor. Bazı bloglarda ise insan bir arkadaşıyla konuşuyor gibi hissediyor orada yanında hayatındasın gibi. Sizin 3 kişilik tatlı ailenizi seviyorum. Leylak Dalını seviyorum. Sonatın Yollar Yolculuk Düşlerini seviyorum…Böyle çok sevdiğim bloglar var.Senin bloğunda biraz sinema olabilir sanki. Benim yakın ilgi alanlarımdan biri olduğu için. Film seyretmeyi filmler hakkında konuşmayı çok severim. Sevgiler Aylin….

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Merhaba Aylin,
      Kuzey ders çalışmayı seviyor mu bilmiyorum. 😄 Bence sevmiyor. 😄 Mecburiyetten çalışıyor. Sınav zamanları gelince (okulunda sınav haftaları oluyor.) bizimki tüm dönem boyunca göstermediği performansı göstererek sınavlara hazırlanıyor. Okul zamanında biraz daha düzenli çalışsa bence daha kolay etlatır bu dönemi ama gel gör ki sen ne dersen de çocuklar bildiklerini okuyorlar. Yine de kendi kendine ders çıkardığına ve seneye daha dikkatli gideceğine inanıyorum. ( Anne inancı bu olsa gerek) Kitapları, defterleri sevdiğimden, okumak, yazmak çok zor gelmediğinden olsa gerek ona yardım etmek bir yere kadar zor gelmiyor ama yapmak istediğim öyle çok şey var ki fiziğe, kimyaya bakmak mutlu etmiyor beni. Mesela bloga yazı yazmak istiyorum. Aklımda onlarca şey var ama sanki okul zamanında hayattan kopuyormuşum gibi geliyor. İş, içimdeki gezme isteği ve yapmam gereken işler ve sorumluluklar birbirinin üstüne eklenince ara ara her şey üstüme geliyormuş gibi geliyor. Bu durum benim suçum. Bir şekilde bazı şeylerden sıyrılmayı öğrenmeliyim. Bu arada biz de Kuzey’le deli gibi kavga ediyoruz. İnişli çıkışlı bir ilişkimiz var. Bazen Selçuk salondan koşarak yanımıza gelip “Yine niye kavga ediyorsunuz?” diye söyleniyor. 😄
      Çok komik. Bu sabah Leylak Dal ı ile telefonda konuştum. O bana çok tatlı bir mail atmıştı. Benim maile cevap yazacak pozisyonum oluşmayınca bir müşteriye giderken yoldan onu aradım. Araba zamanı eğlenceye dönüştü sayesinde. Ve Sonat. Ne tatlı insan değil mi? Sanki yıllar öncesinden tanışıyormuşum gibi hissediyorum onunla konuşurken. Blogu da harika. Keşke o da daha sık yazsa. Bu yakınlarda Paris’e gittiğini biliyorum ve onun ağzından Paris’i dinlemek nefis olur. Ortak keyifler, orta düşünceler, ortak arkadaşlar demek ki.
      Filmleri çok seviyorum aslında. Ara ara yazıyorum burada da aslında ama çok değil haklısın. Yine de bir filmin ardından bir şehri gezmişliğim çoktur. Blogda o yazılara denk gelirsem yollarım sana. 😄
      Şimdilik sana bu kadar yorum yazıp akşamki İzlanda- Türkiye maçı esnasında yorumlarına cevap yazacağımı söylereke sevgilerimi yolluyorum.

  2. Aylin Kurhan diyor ki:

    Merhaba Özlem,
    Dün akşam itibariyle tatilden döndük. Salıdan pazara ama yine dopdolu keyifli bir tatil oldu. Ankara’dan memleketim Kastamonu, yemek gezme alışveriş sonra Gerze annemlerin evi onlarla Sinop’a gezi kitap okumalar yürüyüşler bol bol yemek alışveriş sonra yine Kastamonu ve Ankara. Bu rut bizim annemlerin Gerze’deki yazlığı nedeniyle her sene en az bir kere yaptığımız ve en sevdiğim rut. Anne babam artık yaşlandığı için bütün tatillerimi onlarla yapmak istiyorum zaten, bana kalsa başka yere de gitmem ama Fatih durdurulamıyor))Tatilde Joe Nesbo’nun Susuzluğunu bitirdim şimdi elimde Granje’ın son kitabı var. Arada Melisa Kesmes’in bir hikaye kitabını okudum. Bazen Bahar. Melisa Kesmez’i çok seviyorum bu arada yeni dönemin başarılı yazarlarından bence. Bir Tomris Uyar yetişiyor.
    Seyahat notlarını okumaya yeniden başladım. Bu sefer Prag’ı seçtim. Önce kendim de gördüğüm yerleri seçiyorum. Prag’a 3 kez gittim ama son gidişimden bu yana 12 yıl geçti. Çok güzel bir şehir minyatür gibi. Son gidişimizde iki aile gitmiştik. Bizim eğlenmek üzere olduğumuz zamandı onlarsa evliliğin bitiş noktasına yaklaşmıştı. Sonra da bitti zaten birkaç sene sonra boşandılar. Biraz onların kavgalarıyla gölgelenen bir tatil olsa da birlikte çok eğlenmiştik çoğu zaman. Onları bir restoranda götürmüştük. İsminin Türkçesi domuz dizi olan bir restorandı. Hürriyette en iyi Prag restoranları arasında çıkmış ilk gezimizde keşfetmiştik. Oranın geleneksel yemeği domuz diziydi ama biz başka şeyler yedik. Geziden en çok aklımda burası kaldı. Yemeklerinin lezzeti garsonlarının eğlenceli hali ortam herşey mükemmeldi. Hayatımda oradaki kadar lezzetli bir gulaş yememiştim ama en çok garson nedeniyle sevdim orayı. Müthiş esprili bir çocuk ve bizim ve onun kötü İngilizceleri ile gülmekten kırıldık o gece. Son gidişimiz bir crismıs zamanıydı ve şehir de çok eğlenceliydi. Sokak yemekleri her köşede sıcak şaraplar alışveriş…Old Scuare meydanında bir saat var. Her saat başı farklı bir kuklanın öne çıktığı hatırlarsan. Onun karşısında bir kafenin üskatına çıkıp kahve içip saat başlarını beklediğimizi hatırlıyorum, Kafka’nın babasının miniminnacık evini, Charles köprüsünü. Köprüye yakın bir kafede yediğimiz elmalı şutrudelin ve sıcak şarabın tadını, bir mahzen gibi yerin altına inilen bir barda içtiğimiz siyah biranın lezzetini, kuklaları, klise konserine girip Vivaldinin Dört mevsimini dinleyişimizi, Belediye binasın pastanesini (hizmet kötüyse de müthiş dekorasyonu ve patalarını). Aklımda kalanlar bunlar bir de Muchanın resimleri.. Kaldığımız otelin adı da Muchaydı merkeze yakın ve çok güzel eski çağlardaymışsın hissi veren dekarasyonuyla. Prag’a gitmeden önce ve gittikten sonra okuduğum Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanı ve filmi de hep aklımda…
    Sevgiyle kal..Aylin..

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Aylin,
      Sen böyle yazdığım eski yazılara yorum yazdıkça ben de o yazılara, o seyahatlere dönüyor yazıları tekrar okuyorum. Zaman zaman yazdıklarıma şaşırıyorum. Çoğunu unutmuş oluyorum. 🙂 Bir de senin yorum yazdığın yazıyı hemen tekrar düzenliyor, yeni bloguma yakışacak hale getiriyorum. (Bu yazıyı hemen düzenleyebilir miyim bilmiyorum.)
      Biz bütün tatilimizi evde geçirdik. Bayramın hemen ertesinde Kuzey’in sınav haftası olduğu için evde oturmak mecburiyetinde kaldık. Selçuk bu durumdan oldukça memnundu. Bol bol kitap okudu, filmve dizi seyretti. Ben de Kuzey’le birlikte ders çalıştım. (tek çocuk durumu) İnan ders çalışmaktan nefes alamadık. Bugün itibariye sınavları başladı. An itibari ile iki tanesi bitti, geriye kaldı dört 🙂
      Cuma günü kuşlar gibi özgür bir insan olacağım. İlk işim Kuzey’in bu seneki kitaplarını masanın üzerinden geri dönüşüme atmak olacak. Böylelikle masada benim eşyalarıma yer açılacak. Ondan sonra hayalimde akşamları bana kalan vakitte yürüyüş yapmak, kitap okumak ve blog yazmak gibi uğraşlar var. Du’ bakalım, çok heves etmiyorum ki hevesim kursağımda kalmasın.
      Kafamda listeler yaptım her seferinde olduğu gibi. Avustralya yazılarını derhal toparlayacağım. Başka tatiller geliyor ve ben hala bu yazıları yazamadım. Bir daha gitme şansımın çok düşük bir ihtimal olduğu bu kıtayı unutmadan yazmak istiyorum. 🙂 İlk hedef bu. Bu esnada planladığım tatillerin içini dolduracağım. Prag hayal meyal aklımda. Issız sokakları geliyor en çok aklıma. Meydanı, atıştırdığımız birkaç mekan, bir sokak arasındaki otelimiz, şıkır şıkır parlayan cam objeler… Bir de şu kuklalı saat. En çok yankesicilik orada oluyormuş. Saati seyreden turistleri çarpıyorlarmış 🙂
      Milan Kundera hiç okumadım desem. Evde de onca kitabı var ama nedense hiç elime almadım. Ne zamanı bekliyor acaba? Prag, yılbaşında romantik bir yer olabilir gibi gelse de Budapeşte’deki yılbaşından sonra Orta Avrupa yeni yılları azıcık ürkütüyor beni. Bir de Kuzey’in okulunda hep böyle keyif yapacakları tatillerin ardına bir sınav koyup tatilin içine etmek gibi bir alışkanlık var. Budapeşte’deyken de öyle olmuştu. İki günlüğüne Noel tatiline kaçıp en sonuncu gün oğlanın otelde ders çalışmasını izlemiştik. O yüzden acaba bir daha beraber Noel gezisi yapabilecek miyiz acaba diye endişelenmiyor değilim. 🙂
      Yorumların, buraya sık sık uğradığın, sıkıcı iş saatlerimde bana arkadaşlık ettiğin için teşekkür ederim.
      Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir