İlk günün yorgunluğundan ve telaşından mı yoksa çoğunluğun tatlıya karşı olan düşkünlüğünden mi bilinmez, soğukta uzun bir zamanı Demel’in vitrininin önünde ağzımızın suyu akarak geçirdikten sonra kapıdan içeri adımımızı attık. İçerisi nasıl kalabalıktı. Kapının hemen girişinde uzanan camlı büyük pastane dolabıın içinde çeşit çeşit tatlılar sergilenmeydi. İnanmayanlar ve abarttığımı düşünenler için biraz sonra çektiğim fotoğrafları yayınlayıp, zorlukla yutkunmalarına sebep olacağım. Diyette olanlar için şimdiden sonraki yazı ve fotoğraflar sakıncalar içermektedir, haberiniz olsun. Sonradan söylemedi demeyin!
Kafenin sol tarafına ilerlememse ne yazık ki mümkün olmadı. Kraliçe Sisi’nin de çok sevdiği söylenen menekşeli mor şekerlemelerden alabilmem için zorlu bir savaş vermem gerekiyordu. Şöyle düşündüm kendi kendime: Daha burada geçirecek birkaç günün daha var, mutlaka yine gelirsin buraya.
Çocuklarla beraber kalabalığın bizi götürdüğü yere doğru ilerlemeye başladık. İlk katı çıktığımızda Demel’in dillere destan açık mutfağı karşımızdaydı. Mutfakla aynı kattaki masaların hepsi doluydu. Bir müddet çocuklarla beraber camla çervrelenmiş mutfağın içinde şeflerin hummalı bir şekilde yaptıkları çalışmaları seyrettik, fotoğraflarını çektik. Flaşsız çekmek kaydıyla fotoğraf çekmek serbestti. Mutfak çalışanları da belli ki, içerinin fotoğrafını çeken insanların oluşturduğu görüntüye çoktan alışmışlardı. Hem çalışıyorlar, hem de kendi aralarında konuşuyorlardı. Bir kere bile yaptıkları işten kafalarını kaldırıp, dışarıda kopan fırtınaya bakmadılar.
Bu katta oturma şansımızın olmadığını anladığımızda bir üst katın merdivenlerini tırmanmaya başladık. Merdivenlerden başlayan sıranın sonuna eklendiğimizde hâlâ umutlarımızı yitirmiş değildik. Sıranın en önüne geçtiğimizde heyecan son noktadaydı. Seyrede seyrede geldiğimiz kekler, pastalar ve kahve içme isteği sabırsızlanmamamıza sebep oluyordu.
Yanımıza yaklaşan garsonlar kaç kişi olduğumuz sorduklarında aldıkları cevaptan hiç memnun olmuyorlardı. Tabii biz de verdikleri cevaptan! Yedi kişilik bir masa bulmak pek kolay değildi. Nerdeyse küçük veletleri tanımamazlıktan gelecektim. Kendi kendime konuşup durmaya başlamıştım. Ne yani diyordum, çocuklu olmak suç mu?
Üstelik iki aileydik ve bizim bir çocuğumuz, arkadaşlarımızın da iki çocuğu vardı. Aile başına öngürülen çocuk ortalamasının altında olduğumuz aşikardı.
Uzun bir süre bekledik arkadaşlar!
Sonunda sipariş verdiğimizde kendimizi kaybetmiştik… İşte kanıtı!
Ah ah Demelin kapısında bekleyip de içeri giremeyen kim:((
Menekseli dondurma yemişliğim var ama pastasını da yiyesim geldi. Bu tatlılar beni ! Ahhhhh ahhhhhh
Tatlı canavarı biri olarak resmen ağzımın suları aktıııııııııııııııı :))
Ne kadar guzel anlatmıssınız :)) an be an gozumde canlandi 🙂
Deniz, senin gibi gezmeyi seven birinin beğenmesine sevindim. 🙂
Mor şekerlemeleri alma şansım olmadı; bir daha gidemedik Demel'e. Sonra havaalanında gördüm ve tattım. Bu şekerlemeleri Sisi pek seviyormuş.:)
Menekşeli mor şekerlere bayılırım. Atalet göndermişti bana yurt dışından getirtmişti…
Bu arada Beyaz Fırın menekşeli macoron yapıyor ama şubata kadar yurt dışına gidiyomuş:) Çok beğenmiştim yediğimde
Uvaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!..
(Ağlama sesi bu:)
Leylak Dalım, hepsi nasıl çirkindi bi bilsen:) Zaten geçmişte bir gündü, yaşandı ve bitti:)
Özlem tam seninle görüşmeme kararı aldığımı söylemek üzereydim ki seni ne kadar sevdiğim aklıma geldi… Hepsinden yemediğini söyle bana affedeyim…
Lale Ablacım, arkadaşlarımız tam tatlıcı çıktı. Sanırım fotoğraflarda görüntülenmemiş tatlılar da var. Hatırladığım kadarıyla çoğunun tadına baktım:( Hepsi çok kötüydü:)))))))
Arkadaşımız şiparişleri verdikçe, garson bir tatlıdan sonra önce istediğimizi siliyordu. O da korkuyla bağrınıp duruyordu: yoo, hepsini istiyorum diye…
Ben elmayı sevmememe rağmen, kendisinden yapılna tüm tatlıları severim. Özellikle de apfelstrudel'i… Masanın gülüydü, gülü!