Viyana Günlüğü-4 Hofburg Sarayı

Bu ağır tempoyla, yavaş yavaş yazmaya devam edersem benim Viyana gezi yazılarının sonu gelmez diye düşünüyorum. Muhtemelen sizlerde benimle aynı fikirde olmalısınız. Şehre geldik, Demel’de tatlı ziyafeti çektik, çocuklarla buz gibi sokaklarda gezdik, birkaç Yeni Yıl Marketi’nin etrafından dolandık, akşam Landmart’ta ilk şinitzelimizin tanına baktık. Farkındaysanız bu kısma kadar yeme odaklı bir seyahatin içindeyiz. Çocuklarla yapılan bir geziden beklentilerimizi daha başından en alt seviyede tuttuğumuz için gezimizi gayet rahat bir şekilde sürdürüyoruz.
Yine de Sisi’yi tanımalılar değil mi? Düşünüyorum da, daha ne Viyana ne de Avusturya bilmezken izlediğim Sisi filmleriyle vurulmuştum Avusturya İmparatoriçesine. O zamanlar, tahmin ediyorum, Kuzey’in yaşından  birkaç yaş daha büyük olmalıydım. Tabii masal gibi anlatılan bir imparatoriçenin hayatının, sokaklarda gazoz kapağı ile yılan oynayan bir kızı etkilemesi gayet normal geliyor. Demek ki hayallerimin gazoz kapağından prensesliğe geçiş yaptığı bir döneme denk geliyor Sisi ile tanışmam.
İmparatoriçe Elizabeth yani bizim onu tanıdığımız adıyla Sisi, Romy Schneider’ın güzelliğinde gönlüme taht kurmuş bir kraliçe.
Şimdi Hofburg Sarayı’nın önündeyiz. 600 yıldan fazla hüküm süren Habsburg Hanedanlığı’nın evine gireceğiz, Kraliyet Daire’lerini gezeceğiz.
Biletlerimizi aldıktan sonra hemen başlıyoruz gezmeye. Tavana kadar yükselen cam vitrinlerin içinde sıralanmış tencere, tava ve kek kalıpları karşılıyor bizi. Sarayın mutfağında kullanılan alet edevat gözlerimizin önünde. İşimden dolayı kap kacak eksik olmuyor zaten hayatımdan; buna rağmen mutfak hep uzak durduğum alan. Mutfakta huzur bulan çoğunluğun tersine, ben başkalarının yaptığı yemeği mideye indirmekten keyif alıyorum.

 

 

Bakır tencereler ve tavaların yanında o kadar çok kek kalıbı var ki. Kulaklarıma fısıldayan kulaklık, asitli bazı yemeklerin bu bakır kaplarda zehirlenme yarattığını anlatıyor. Duvarlardan birinde 1900’lü yıllarda mutfakta çalışan şeflerin fotoğrafı asılmış. Hepsi aynı tip üniforma ve aşçı şapkası takmışlar kafalarına. Kocaman fırınların önünde duruyorlar.
Sonra gümüş çatal bıçakların sergilendiği odaya giriyoruz. O kadar çok ki! Neredeyse odalar dolusu. Yanından geçtiğim yemek takımları o kadar uzakta kalmış bir geömişe tanıklık etmişlerki. Bugün aradan geçen yüzlerce yıldan sonra beyaz porselenlerin üstüne işlenmiş çiçekler hâlâ ilk günkü gibi dururken, onlara dokunan ellerden ne mutfakta çalışan şefler kalmış geriye, ne imparatorlar ne de imparatoriçeler.

 

Yemek takımları ile süslü odaları birbiri ardına geçtikten sonra kırmızı halı döşeli, geniş merdivenlerden yaşam alanlarına doğru ilerliyoruz. Buraya kadar fotoğraf çekilmesine izin varken, buradan sonra yasak!
Oturma odasının ya da yemek odasının olduğu odalar benim için daha çekici. Daha fazla duyguyu barındırıyorlar.
Bavyera Düşesi Elizabeth, ablası ile kuzeni Franz Joseph’i evlendirmek üzere saraya gelir. Franz Joseph  Elizabeth’i görür görmez ablayı unutup, Elizabeth’e aşık olur ve niyetini açıkça belli eder. Elizabeth, Franz Joseph ile tanıştığında sadece 16 yaşındadır.
Sarayın bende yarattığı ilk izlenim Sisi’nin hayatını burada geçirdiğini düşünmem olsa da, kulaklıktan yayılan bilgiler bunun doğru olmadığını söylüyor. Doğanın içinde yaşamaktan büyük keyif alan Elizabeth, sarayın içinde kendini kapana sıkışmış gibi hissediyor.Sisi’nin giydiği kıyafetlerin cam bir vitrin içinde olduğu odalardan ilerleyerk yürüyoruz. Çocuklar kendilerine yeni bir eğlence bulduklarından dolayı çok mutlular. Kulaklarına dayadıkları kulaklıklarla, bir sonraki numaraları objeye hızlı hızlı ilerliyorlar.

Sisi tüm hayatını rejim yaparak geçirmiş, sergilenen kıyafetleri görünce ne kadar zayıf olduğunu anlamak mümkün. O kadar katı diyetler yapıyormuş ki, bazı günleri sadece bir portakal yiyerek geçiriyormuş. Genellikle yaptığım bu katı diyetlerden dolayı her beraber yenilen akşam yemeklerine katılmıyormuş. Hergün hiç aksatmadığı bir spor programı varmış. Beline kadar uzanan saçlarının yapılması günde iki saatini alıyormuş ve saçları yapılırken genellikle iki saat oyunca Yunan dilini öğreniyormuş.

Pek çok insanın hayali olabilecek bir yaşamın içinde mutsuzmuş yani!

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Viyana Günlüğü-4 Hofburg Sarayı” yazısında 2 düşünce

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir