Cezanne ve Jas de Bouffon!

İstikamet belli: Şimdi Cezanne’ın şehrin biraz dışındaki büyük baba evine gideceğiz. Bir zamanlar aile yadigarı olan bu bina Cezanne’ın babasının ölümünden sonra satılmış.

Jas de Bouffon’un giriş kapısı!
Jas de Bouffon!
 
Genç Fransız rehberin anlattığına göre, kelime anlamı olarak Jas, koyun çiftliği demekmiş. Bouffon ise bir ailenin ismiymiş. Aslı Bousson olsa da, zamanla önce konuşma dilinde değişmiş, sonra da kayıtlarda Bouffon halini almış. Son durumda Jas de Bouffon, ”Bouffon’ların koyun çiftliği” demekmiş.
Cezanne’ın babası hayatına bir şapkacı dükkanında çırak olarak başlamış. Hırslı bir adammış, hep çalışmış, hiç yılmamış. Çırak olarak girdiği iş yerinde bir müddet çalıştıktan sonra, daha iyi şapka yapmayı öğrenmek için kalkmış Paris’e gitmiş. (Paris her zaman iyi fikirdir!)

 

Döndüğünde aynı iş yerinde çalışmaya devam etmiş ve burada tanıştığı, aynı zamanda işverenlerinin akrabası olan Anne- Elizabeth Aubert ile evlenmiş. Kısa bir vakit geçmiş, çalıştığı iş yerini satın almış, işleri büyütmüş ve bir banka sahibi olmuş.

 

Böyle yukarı çıkan bir ivme ile devam ediyormuş Baba Cezanne’ın hayatı.
Jas de Bouffon’u satın alması Eylül ayının 15. gününe denk geliyor. Sene 1859!
Ailece bu eve taşınmaları ise 1870 yılını buluyor.
Evin önünde ve arkasında büyük iki bahçe var. Cezanne’ın tablolarından tanıyabileceğiniz havuz aynı yerde duruyor. Eski köy evlerinin bahçelerinde ya da Fransız filmlerinde denk gelebileceğiniz havuzun bir tarafından içeri su giriyor, diğer bir oluktan çıkıyor. Su yeşillenmiş yeşillenmesine ama içinde kırmızı renkli kocaman balıklar yüzüyor. Havuzun kenarındaki yunus balığının bir parçası kırılmış.

 

 

Bahçenin ön yüzü! Ağaçların arkasında kalan sol köşedeki oda, Cezanne’ın kullandığı atölye…
Rehber gerekli açıklamaları yaptığını düşüiyor olmalı ki, bizleri evin içine alıyor. Kapıyı cebinden çıkardığı kocaman bir anahtarla açıyor. İçeri girdikten hemen sonra da anahtarı kapının girişindeki eski şifonyerin üstüne bırakıyor. Sonradan amlıyorum ki, şifonyer evin içindeki en yeni obje!
Evin içi harap vaziyette. Yukarı çıkan merdivenler sahipsiz duruyor. Tavanlar yılların verdiği bakımsızlıktan lekelenmiş, belli ki evin her yanından içeri yağmur suyu doluyor.
”Para yok!”, diyor rehber. Amerikan Hükümeti’nden gelecek parayı bekliyorlarmış .
Benim ne kadar Fransa’yı sevdiğimi bilirsiniz! Ama bu durumu anlamakta zorluk çekiyorum. Nice’e, Cannes’a ya da St.Tropez’ye doğru ilerleyince ülkenin güney tarafından nasıl bir zenginlik aktığını görüp şaşırıyorsunuz. Kendi ülkemdeki durumu zaten kabullenmiş vaziyetteyim ama bu?

 

Cezanne’ın babaevini görmek için burada bekleşen on kişiyiz. Amerikalı turistler çoğunlukta. Onlar da bu durumu anlamakta zorluk çekiyorlar. Bir şehrin, kentine bu kadar turist çeken bir ressamın evini restore etmek için başka bir ülkeden yardım beklemesi şaşılacak bir şey gibi geliyor. Haa, bir de çok Fransız bir tavır!
Doğal bir savunma mekanizması ile rehbere: Ama ben birkaç ay önce Monet’nin Giverny’deki evine gittim. Orası çok bakımlı ve çok güzeldi. Aynı şeyi Cezanne’ın evi için neden yapmıyorsunuz diye soruyorum.
Rehber gayet rahat cevap veriyor: Oranın parasını da Amerikalılar verdi.
Merdivenlerin solunda uzanan holü geçtikten sonra geniş bir odaya giriyoruz. Tahta sıraların üstüne minik ilkokul öğrencileri gibi sıralanıyoruz. Neyse ki aramızda bir ilkokul öğrencisi var zaten!
Işıklar kapanıyor ve odanın eski duvarları üstüne düşen Cezanne’ın tablolarını izliyoruz. Kimileri eskiden bu odanın duvarlarında asılıymış. Kim bilir şimdi neredeler?
Cezanne tüm hayatı boyunca resim yapmış ve yaşadığı sürede yaptığı resimlerden sadece 17 tanesini satabilmiş. O resimlerin hepsi bu evin bodrumunda dururmuş. Ölümünden sonra kendi gibi aynı ismi taşıyan oğlu Paul hemen hemen tüm resimlerini satmış. Şimdi tabloların %80’i ülke dışında, çoğunlukla Amerikadaymış.
Belki de Fransızlar bu yüzden Amerikalılara sesleniyorlar: ”Madem tüm tabloları satın aldınız, şimdi de gelin ressamın evini yaptırın. Para kazanma sırası biz de!”
Cezanne’ın en üst katta atölye olarak kullandığı odaya çıkartılmadığımızı söylemeye gerek yok sanırım. Güvenlik açısından uygun bulmuyorlarmış konukları yukarı çıkartmayı. Rehberin söylediğine göre zaten odanın içinde de Cezanne’a ait hiç eşya yokmuş. Bahçeden Cezanne’ın atölye olarak kullandığı odaya bakıyoruz. Evin genelindeki pencere yapısı yok:  Cezanne dar pencereleri çıkartmış ve odanın cephesini ışık alsın diye boydan boya camla kaplamış.
Ön kapısından girdiğimizin evin arkaya açılan kapısından bahçeye çıkıyoruz. Elimizde Cezanne’ın bu bahçede yaptığı tabloların resimleri…
Bahçe, ağaçlar, Cezanne’dan geriye kalanlar…

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir