Paris’te nerede kaldık?

Odadan da, otelden de, şehirden de ayrılıyorum ya size bugünlük kısa atıştırmalık yazımda kaldığımız otelden bahsedeyim. Olur mu?

Her seferinde ayrı bir bölge! Koca kişisi ile aldığımız karar budur. Bazı seferler kaldığımız otelleri çok beğensek de, işledikleri cinayetten sonra olay mahalline geri dönen suçluların aksine aynı otele gitmiyoruz bir daha. Paris’e bize anlatacağı bilinmedik bir yönü için yeni şanslar tanıyoruz.
Şaşırt bizi Paris!

Opera Bölgesi. Rue Lamartine, 10 numara.
Orly Havalimanı’ndan otelimize gelirken metroda sohbete dalıyoruz. Elimizdeki metro haritasına bakmak yerine basit bir karar veriyoruz. Chatelet’de inelim, nasılsa oradan aktarma vardır!
Chatelet, Paris’te ana istasyonlardan biri, bir hattan başka bir hatta giden uzun bir yürüyüşü göze alıyorsanız, gideceğiniz yere mutlaka ulaşırsınız.

İstasyonda uzun uzun yürümek canımı sıkmıyor. Daha Paris’te gün ışığına merhaba demedim ya, metronun tanıdık pisliği bile güzel geliyor gözüme. Tanıdık bir sima görmek gibi bir şey, Chatelet beni Paris’te olduğuma ikna ediyor.

Ben aval aval etrafa bakınırken Selçuk, Gare de Nord’dan gitmemiz daha mantıklıymış aslında diyor. Bu durumda fazladan bir aktarma yapacağız.

İnmemiz gereken istasyon Cadet. Otelimiz bu istasyona yakın.
Selçuk elindeki bavulu sürüklüyor. Telefonlarımıza stay.com adlı uygulamayı yüklediğimizden beri yola çıkmak daha da kolay. Oteli görüyorum.
Kapıdan içeri girer girmez raflara yerleştirilmiş eski basım kitapları görüp, telefonuma sarılıyorum.
”Bir odaya yerleşseydik önce!” diye bir ses ulaşıyor kulaklarıma uzaklardan.

Resepsiyondan görüntüler…

 

 

 

Resepsiyon görevlisini gözüm görmüyor. Otelin resepsiyonu girdiğimiz kapının hemen köşesinde küçücük bir yer. İşte otelle ilgili bir ipucu: Otelin odalarının çok küçük olduğunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.

Her seferinde ayrı br bölge, her seferinde farklı bir otel! Selçuk’la aldığımız karar bu! Bazı seferler kaldığımız otelleri çok beğensek de, işledikleri cinayetten sonra kaza mahalline geri dönen suçlular gibi geri dönmüyoruz aynı yere. Paris’e bize göstereceği farklı bir yüzü için şans tanıyoruz.

Bavulumuzla beraber asansöre binip altıncı kattaki odamıza çıkıyoruz. Asansörün kapısı açılıp dışarı çıktığımızda kitap rafları ile dolu dar bir koridorda buluyoruz kendimizi. Duvar kağıdı ile kaplı kapının üzerinde zorlukla görünen kapıyı ve kilidi buluyoruz.
Hoşgeldik!

Oda kapımız! Altıncı kat, 601 numara.

Paris’te bir çatı katındayız yine. Dokuz yıl önceki ilk çatı katı maceramdan sonra ikinci kez. Halimden son derece memnunum, ben bu hali çok seviyorum.
Paris’te çatı katları bana bu şehre ilk gelişimi, Mavi Kirazlar serisinde çatı katındaki gençlik bunalımlarını yaşayan o tatlı karakteri, pencereden bakınca göreceğimi bildiğim gri şehri hatırlatıyor. Eskiden bu minik çatı katı odalarının hizmetçi odaları olarak kullanıldığını ise çoktan unuttum: o mesele başka bir yüzyıla ait.

Şimdiye kadar kaldığım oteller içindeki en küçük oda sıralamasında hâlâ Venedik’te San Marco yakınlarında kaldığımız otel odası ilk sırada. Temennim bu rekorun kırılmaması yönünde 🙂
Odanın büyük olmasına gerek yok, yatağı rahat, banyosu temiz ve sevimli olsun yeter diyenlerdenseniz, bu oteli tavsiye ederim.
Hotel Les Plumes‘ün her odası başka bir Fransız yazara ayrılmış. Bizim şansımıza George Sand ile Alfred de Musset‘nin anısına düzenlenmiş oda düşüyor. Çok yakın zamanda George Sand ile ilgili bir kitap okuduğumdan bu durumu şans olarak görüyorum. Paris bana yine gülümsüyor.

İşte dört gecemizi geçirdiğimiz otel odamız.

Karşınızda Gerorge Sand!

 

Pek romantikler değil mi?

 

Ben Alfred’in olduğu yastığı alıyorum, George’lu yastık koca kişisine kalıyor.

 

Yatağın başucundan sarkan şapkadan yapılma bu lambaya bayılıyorum.

Adres: Hotel les Plumes- Rue Lamartine, 10 Paris

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Paris’te nerede kaldık?” yazısında 3 düşünce

  1. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Çok beğendim otelinizi valla harikaymış:) Ben araştırma yaparken hiç görmemişim burayı. Biz de tercih yaparken daha doğrusu araştırırken böyle minik butik otellere baktık hep merkezi olsun diye. Sonra biz burada kaldık http://www.hotel-clairefontaine-paris.fr/ burası da şeker minik bir otel. Eşimin kardeşinin karısının yani eltim oluyor sanırım onların ailesine ait temiz bir yer. Böyle kitapları falan da olsaymış tabi şahane olurmuş:) Daha kimbilir ne oteller vardır ya o dar ama masalsı sokaklarda..Bu bizim kaldığımız da aynı sizinki gibi konumu ne enteresan..Çok benzettim..Tabi yıldız ve dekorasyon farklı var:):) Hem çatı katı olması da ayrıca romantik:) O kitapların ben olsam ben de hepsini bir bir fotoğraflardım herhalde:) Daha başka fotolar da bekliyoruz heyecanla:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Minik otelleri seviyorum ben de! Kendilerine ait bir ruhları oluyorlar. Uzakdoğu'da ya da bilmediğim ülkelerde zincir otelleri tercih etsem de, Paris'te sürprizleri seviyorum. Booking.com'daki görseller de pek yanıltmıyor galiba. Bazı şanssızlıkları saymazsak genelde güzel otellere denk geliyoruz. Çatı katı ise Paris'te iyi geliyor bana. Geniş bir odada kalmaktansa, çatı katında kalmayı tercih ederim. Daha Parizyen:)
      Bu seyahatte çok fotoğraf çekemedim, bir türlü fırsat olmadı. yanımda büyük fotoğraf makinamı götürmeme rağmen hava pek de fotoluk değildi. I-phone'la ne ektiysem o yani :)))
      Sevgile Tuğba'cım:)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir