BARSELONA 8- Hadi sizi Raval’da eski bir esnaf lokantasına götüreyim!

Cennet Mahkumu, Carlos Ruiz Zafon‘un çok beğendiğim serisinin üçüncü kitabıydı. Kitabı İngilizcesinden okumaya başladığım günlerde, kitapçı raflarında kitabın Türkçeye de çevrildiğini görüp çok mutlu oldum. Böylece koca kişisiyle birlikte eş zamanlı olarak kitabı okuma şansımız oldu.
Kendi başıma kitabı okurken şöyle dedim Selçuk’a: Kitapta adı geçen bir restoran var. Restorandan daha çok Raval’ın arka taraflarında hâlâ varlığını sürdüren bir esnaf lokantası aslında. Ve ben buraya gitmek istiyorum.
Bir çok çift gibi bizim de anlaşamadığımız, aynı fikri paylaşmadığımız bir çok alan var; lakin ikimizde de iflah olmak bir gezme tutkusu ve kitaplarla ilgili saatlerce konuşabilme yetisi mevcut. Yemeğin peşinden değil de, mekanların ve kahramanların peşinden sürüklenip gidiyoruz. Kitapta adı geçen bu mekana gitme arzusunu Selçuk da benim kadar merakla karşıladı.
Ben yine de rahat durmadım ve son cümlemi söyledim: ”Bir de lokantadaki krem karamel, Fermin’e kadın memelerini anımsatıyor!”
Gerçek şu ki: Selçuk krem karamel sevmez, ben ise krem karameli tatlıların içinde tek geçerim.
Kuzey’i de alıp düştük yola. Raval, Barselona’nın diğer bölgelerine göre biraz daha karanlık. Denk geldiğim bazı yazılarda, turistik bölgelerin dışında buralarda gezinirken dikkatli olunması öneriliyor. Biz yol boyunca herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmadık.

Hadi sizi Raval’da eski bir esnaf lokantasına götüreyim!

Ballandıra ballandıra anlatıp, ön girişini yaptığım bu kitap mekanının adı: Can Lluis
Kaldığımız evden çok da uzun sürmeyen bir yürüyüşle Raval Bölgesi‘ndeki lokantaya geliyor ve kapının önünde dikiliyoruz. Seyahatlerde Kuzey’in ilgisini ayakta tutmak için çeşitli oyunlar uyduruyoruz. Bunlardan Kuzey tarafından en çok rağbet göreni eline tutuşturduğum bir haritada işaretlediğim noktaları bulmak. Bunun için her seferinde önceden oturup çalışmam gerekiyor; ama gözlerinde parlayan dedektif ışığı ve araştırma heyecanı tüm yorgunluğumu unutturuyor.
Her seyahate çıkışımızda, ”Harita var mı peki?” diye soruyor. Paris’te Hemingway’in evlerini bulmaya çalışması, Barselona’da Ruiz Zafon’un kitabında geçen yerleri araması, Aix-en-Provence’da Cezanne’ın isminin baş harflerinin çakılı olduğu kaldırım taşlarını takip etmesi peşine düştüğümüz maceralardan birkaçı…
Büyüdükçe telefondan yol izlemeyi de öğrenmeye başladı. Çocukla seyahat eden ailelere bizim küçük oyunumuzu şiddetle tavsiye ederim!
Dediğim gibi kapının önünde Kuzey’le birlikte dikiliyoruz. Lokanta 19.00’da açılacak. Orta yaşı çoktan devirmiş göbekli garson içerden bize gülümsüyor. Belli ki birkaç dakika önceden içeri girsek, bizi kabul edecek. Cama asılı menüden yemek beğenmeye çalışıyoruz. Kuzey’le biz muhtemelen bir yemeği paylaşacağız. Deniz ürünleriyle arası iyi olmayan Selçuk da kendine bir şey bulmaya çalışıyor. Aklı yemeğin üstüne yenecek krem karamel de!
Lokanta küçük! İstanbul’da kenar mahallerde karşımıza çıkan lokantalarda gözümüze çarpan masalar-sandalyeler, üstlerinde beyaz örtüler. Sıcak bir atmosfer; nerdeyse önce çorbayla başlayıp, yemeğin yanına cacık söyleyeceğim. Daniel ve Fermin’in buraya gelip dertleştikleri akşamı kitabı okurken hayal etmiştim. Tanıdık birkaç simaya daha rastlamışlar, selamlaşıp, kısa sohbetler etmişlerdi. Fermin’in anlattığı hikâye, Franco döneminde yaşanan acılarla bezeliydi. Üstüne çokça gözyaşı sinmiş, dinlemeye değer bir hikâyeydi.
Tam aynı yerde durmuyor ama ben lise yıllarımla ilgili bir öykünün geçmişe dönük izlerini bugüne taşımaya kalksam; Kadıköy’de Gold Kafe‘de oturur, Baylan‘ın arka bahçesinde anlatırdım hikayemi. Burası da roman mekanı olmayı kesinlikle hak eden bir yer.
İki kadeh şarap söylüyoruz. Kuzey’le bana paylaşmak üzere deniz mahsulleri tabağı, Selçuk’a biftek.

 

 

 Gecenin finalini krem karamelle yapıyoruz. Çok daha güzel krem karameller yediğimi düşünsem de, bir şehri gezerken kişiliği olmayan güzel restoranlara gitmektense, üstüne koyabileceğim bir anıyla ayrılabileceğim yerlerde olmaktan daha mutlu olduğumu bir kez daha fark ediyorum.
Seyahat, içinde kendinizi taşıdığınız bir yolculuk!
Yenilen yemekler, içilen şaraplar ya da gidilen yolların hepsi güzel bir sohbete ya da kahkahaya sebep oluyorsa, doğru yerdeyiz demektir.

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

BARSELONA 8- Hadi sizi Raval’da eski bir esnaf lokantasına götüreyim!” yazısında 7 düşünce

  1. Adsız diyor ki:

    Özlem hanım merhaba,
    Ben bu kitabı Rüzgarin Gölgesi'nin devamı diye biliyorsum.
    Üçleme olduğunu okuyunca şaşırdım. Üçüncü kitap nedir acaba?
    Bu arada gezi yazılarınız çok hoş. Geziyi planlamak da gezinin kendisi kadar zevk veriyor sanırım size. Ne mutlu.
    Sevgiler.
    Zeynepp

    • özlem öztürk diyor ki:

      Zeynep Hanım,
      Üçlemeden kastım birbirini takip eden üç kitap, tıpkı sizin düşündüğünüz gibi.
      Rüzgarın Gölgesi, Meleğin Oyunu ve nihayet Cennet Mahkumu.
      bu bahsettiğim restoran da Cennet Mahkumunda geçiyor.
      Haklısınız, geziyi planlamak benim için en heyecanlı kısmı, keşke hayat hep seyahatlerden, başka topraklarda gezinmekten ve etrafa meraklı gözlerle bakınmaktan ibaret olsa:)
      Sevgiler

  2. özlem öztürk diyor ki:

    Tuğba, aynen dediğin gibi! Okuduğun bir yere, hatırladığın hikâyelerle gidip, aklında kalanlarda bir parça yakalamaya çalışmak ve üstüne kendi öykünü eklemek çok güzel. Şehir benim için böyle anılarla ayrılabiliyorsam, ete kemiğe bürünüyor. Bİftek hatırladığım kadarıyla hafif ekşi tatlı bir sostu, ben tadına bakmıştım ama benim yemeğim değildi:))

  3. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Merhaba;
    Bu ufak lokantayı ben de pek sevdim. Zaten böyle yerleri oldum olası severim. Gittiğim yerlerde ben de kitaplarla kahramanlarla bağlantı kurmayı çok seviyorum. Özellikle ararım sizin gibi ve o kitabı okuduğum ana döner hayal ederim, sanki benimle oradalarmışçasına. Bu büyük bir hazdır. Yaşayan yerler, ruha hitap eden yerler işte buralar, küçük yada büyük iyi yada kötü olması değildir önemli olan. Dediğin gibi o krem karamelin daha iyisini yemiş olabilirsin ama orada, o anılarla oturmanın keyfi paha biçilemez kesinlikle. Ayrıca şu oyun kurmacanızı çok sevdim, son derece eğlenceli sevimli ve çocuklu aileler için akıllıca:) Aaa bir de etin üzerindeki sosu çok merak ettim nasıl bir şeydi acaba?
    Sevgiler

  4. laleninbahcesi diyor ki:

    Her yazını okumada sana kızıyorum. Ben seni tanımasam bile böyle resimlerin, su gibi anlatımın olduğu kitabı alırım. Okurken bişi oluyo içimde bişi geçiyo yazıdan. Özlem seni durduran her neyse lütfen artık ona bi tekme at… Kitabın adı da zaten Macera Kitabım olmalı…Oy tamam mıı?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Oy ne güzel yazmışsın sen yine:) Tembelim işte, ondan yazamıyorum. Sonra yazdıklarımı beğenmiyorum falan filan:))) Her gün düzenli olarak seninle telefonda konuşursam ve gerekli olan enerjiyi senden alırsam, bu kitabı tamamlarım ben herhalde. Arayayım mı her gün?
      Seni çok öpüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir