Çalışan kadının sızlanma saati…

Yazmanın hep çok zor olduğunu düşünürdüm; aslına bakacak olursanız hâlâ da öyle olduğunu düşünüyorum. Yine de geçen zamanla birlikte şunu öğrendim. Bir şeyi yapmanın en zor yanı onu yapmaya başlayana kadar geçen zaman. Yazmak da böyle bir olgu. Masanın başına oturup, bilgisayarda boş bir sayfanın karşısına geçince düşünceler, duygular, yazmayı düşünmediğin konular yavaş yavaş parmaklarından önündeki boş sayfaya akmaya başlıyor.
Bendeki durum da aynen böyle. İş, masamın başına oturuncaya kadar.
Anneler Günü’nde Ayşe Arman’ın gazetede yazdığı yazısını okudum.
Kendi anneliğinden bahsetmiş, kendi kızıyla olan hikâyesini anlatmış. Anneliğin tüm hikâyelerini birbirine benzetirim ben. Sanırım bir çocuk büyütmenin farklı bir yolu yok. Demek istediğim bir bebek her koşulda ağlıyor, acıkıyor, altını kirletiyor ve ilgi istiyor. Yukarıda saydığım tüm durumlar da sürekli bir devamlılıkla birbirini izliyor. Yazının bu bağlamdaki hiçbir cümlesi beni çok etkilemedi. Bildiğim bir hikâyeydi ve bir çocuğa sahip olmaktan ya da anne olmaktan öte sevdiğin biri uğruna yapılan fedakarlıklardan bahsediyordu. Nice anne olmamış insan var etrafımda; hepsi birbirinden harika insanlar.

 

Yazının beni etkileyen bölümüne gelecek olursak, ‘‘Anne olmanın devamlı bir vicdan azabı çekmek” olduğundan bahsediyordu ki bu kısım beni vurdu. Çünkü sevgiyi bir kenara koyacak olursak, ben de hep anneliğin insanın yüreğine yerleşen vicdan azabından acı çektim bugüne kadar.
Oğlumla kendi ilişkimde beni en çok zorlayan kısım burası: Bir türlü yeteri kadar şeyi yaptığına ikna olamamak.
Sanırım benim zamansızlığımın en büyük sebebi bu. Buraya yazdığım birçok yazıyı işyerindeyken yazıyorum mesela. Allah’tan bana bu zamanı sağlayacak bir işim var. Görev tanımımda olan işlerimi tamamladıktan sonra eğer vaktim kalıyorsa hemen bir şeyler karalamaya çalışıyorum. Çocuk bakmak gibi yazmak da vakit isteyen bir iş.
Eve gittiğim zaman beni yapmayı hayal ettiklerimden uzaklaştıran öyle çok şey oluyor ki. Mutfaktaki masanın başına geçmemle beraber Kuzey hemen yanımdaki sandalyeye oturuyor. Tüm çantasını mutfağın zeminine boşaltıyor, çantanın içine savrulup atılmış çalışma kağıtlarını bulmaya çalışıyor. Kağıtlar daha çok top haline getirilmiş yumaklar halinde oluyor. Yeni bir uygulamayla bu kağıtları zaman zaman ütülüyoruz. Kuzey’in hemen yamacımda yerini almasıyla birlikte çayım, önümde açık duran bilgisayarım işlevini yitiriyor. Öncelik sırası onun oluyor.

 

Bazen sertleşerek bu zamanı kendime ayırdığımı söylüyorum. Dediklerimi zerre kadar umursamıyor.
”Sen benim annemsin!” diyor. ”Oğlundan kıymetli bir şeyin olamaz ki!”
Bu söylem altında yurt dışından kendim için aldığım birçok kurşun kalemi okula götürüp, akşamında kalemlerimi kaybederek geri geldi. Charles Dickens Müzesi’nde aldığım ve muhtemelen hiç kullanmadan bir ömür saklayacağım kurşun kalemlerim son kurbanları.
Zaman biz kadınlar için biraz daha farklı çalışsa ne olur. Biraz bize kıyak geçilse, kimsenin sana ulaşamayacağı fazladan iki saatin olsa. Çok mu şey istiyorum, ne dersiniz?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Çalışan kadının sızlanma saati…” yazısında 8 düşünce

  1. sezer eser perker diyor ki:

    Kadın olmak zor iş. Çalışsan aklın evde, evde olsan aklın iş hayatında. Erkeklerin böyle bir ikilem yaşadığı yok. Çalışan anne olmanın vicdan azabı da cabası. Ne yapalım? Sağlık olsun! Çocuklarımızın sağlığı sıhhati yerinde olsun da her şey halledilir. Sevgiler…

  2. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Merhaba canım;
    Çocuklar, anneleriyle ilişkileri konusunda falan ahkam kesmeye niyetim yok. Anne olmadığımdan ama sizin kuzeyle olan ilişkinizi seviyor ve beğeniyorum. Kuzey çok akıllı bir çocuk belli, sen de çok tatlı bir annesin benim gözümde. Ama annelik zor zanaat. her ne kadar çocuğunla devamlı birlikte olmak da istesen insan kendine de zaman ayırmak istiyor elbette. Çoğu anne arkadaşımdan ben de aynılarını duyuyorum. Valla kolay değil ama harika bir şey. Ben de bir gün o yollardan geçersem düşüncelerimi seninle paylaşırım:):)
    Öpüyorum ikinizi de.

  3. Keşke Gerçek Olsa diyor ki:

    Annelik, mutlak bir vicdan azabı. Net!
    Mutlu olsan , mutsuz olsan , ağlasan , kahkaha atsan , evde otursan , dışarı çıksa her halükarda o vicdan azabı gelip buluyor seni.
    Ah o iki saat , keşke gerçek olsa:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Keşke Gerçek Olsa,
      Ne fena değil mi insanın yaptıklarını hep eksik bulması. Ciddi sıkıntı yaratan bir durum. Ben de yalnız tatile gittiğimde birkaç gün sonra çok özlüyorum. Ama itiraf ediyorum ki onsuz insanın sevdiği insanla tatile gitmesi de çok güzel. Oturup sohbet edebiliyorsun, çayını içebiliyorsun hatta naz bile yapabiliyorsun.
      Bir yandan vicdan azabı çekerken diğer yandan da çocuklarımız kendi kanatlarıyla uçtuklarında kendimizi onlarsız bir hiçbişiz gibi hissetmememiz için düzenlemeler yapmalıyız bence 🙂
      Sevgilerimi yolluyorum.

  4. Makbule Abalı diyor ki:

    Duruşundan, bakışından belli, akıllı ve kendinden emin bir oğlunuz var. Sanırım tek çocuk. İşiniz zor ve hassasiyet istiyor. Çocuklar annelerini pek paylaşmak istemiyorlar; Başka insanlarla, işlerle, babasıyla… Çok kızarlarsa zarar vermek amacıyla evde çeşitli şeylere hasar veriyorlar. Bu yaşlar inatlaştığı yaşlar. Büyüdüğünün farkında. Siz zıtlaşmayın, olabildiğince sakin davranın…
    Selam-sevgiler…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Makbule Hanım,
      Evet, tek çocuk Kuzey. Aslında çok bana bağımlı değil. Kendi yapmak istediklerini çok güzel yapıyor, arkadaşlarıyla birlikteyken evde bizi istemiyor, oyun oynuyor. İşi düşyüğü zaman beni kullanmasını çok iyi biliyor. Ders yapacağı zaman mesela tek başına yapmak istemiyor. Dediğiniz gibi tek çocuk olmanın etkisi bu zamanlarda ortaya çıkıyor. Dersin başına yalnız oturacağına beni de asker ediyor. Canı sıkıldığı an sanki ben onu eğlendirmekle mükellefim. İşin kötü yanı ben de yalnızlığı seven bir anneyim. O anlarımdan birindeysem kükrüyorum valla 🙂 Ben şimdi çayımı içiyorum, sen başka şeylerle meşgul ol diyorum. Yİne dediğiniz gibi sanki artık ben bir bireyim deme zamanları geldi. Ani çıkışlar yapıyor. Hayır demesini de gayet güzel öğrendi. Sevgiler yolluyorum. Güzel yorumunuz için teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir