Bir yolculuk güncesi: Procida Adası, Amalfi, Positano…

Yazacak bu kadar şey birikmişken ve üstüme çöreklenmiş tembellik varlığını keyifle sürdürüyorken konuya nereden gireceğimi, nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Yazmanın en iyi ilacı yazmak.
O yüzden düşe kalka bir yerlerden başlayacağım artık.
Çok gezdik, çok yer gördük. Çok yorulduk ve sonunda evimize döndük. Bavullar açıldı, yıkanacaklar ortaya döküldü, hafifleyen bavullar benim açımdan eylül ayına kadar dolaptaki yerine kaldırıldı.
Tatilimizin ilk kısmında İtalya’daydık. Üç gece Roma’da konakladık. Daha önce iki kez gittiğimiz Roma’ya gitme sebeplerimizden biri Kuzey’in de Roma’yı görmesi, diğer sebebi ise Napoli’ye geçişimizi bu şehirden trenle yapacak olmamızdı. Ne yazık ki Napoli uçak bileti pahalıydı. Biz de bir kez daha yolumuzu Roma’dan geçirmeye karar verdik.

 

Roma’dan trenle Napoli’ye geçtik. Orada kısa bir Napoli şehir turu yaptık. Napoli ile anlatacak çok şeyim olmayacak. Tarihi eski şehir meydanında gezdik, beğendiğimiz bir kafede kahve içtik ve en önemlisi ”Ye, Dua Et, Sev” filminde Julia Roberts’ın bayıla bayıla pizza yediği pizzacıya gidip, karnımızı doyurduk. Bizim ekibin tüm seyahat boyunca en beğendiği pizzacı burası oldu. Hesap da Roma ile kıyaslayınca çok ucuzdu. Benden söylemesi!

 

 

Napoli’de pizzamızı yiyip, tüm blog alemine karşı borcumuzu ödedikten sonra, -Ee, adama sormazlar mı, Julia’nın pizza yediği yerde pizza yediniz mi diye?-, yola düştük.
Yolcu yolunda gerek değil mi?
Zira benim bu seyahat için daha çok planım vardı.
Napoli’den önceden aldığımız biletlerle deniz otobüsüne atlayıp Procida Adası‘na gittik. Gitmez olaydık! Burada belki de bu söyleyeceklerimi söylememem gerekiyor. Ayşe Arman’ın gazına gelmişim, evdekilere sormadan biletleri almışım, illa bu adaya gideceğiz diye tutturmuşum, otele parayı bayılmışım. Bırak konuşmayı, sus arkadaş! Başkaları da bayılsın parayı. Nasılsa kim ne yapıyorsa en güzelini yapıyor, kim nereye giderse en güzel yere gidiyor.

 

Vallahi ne yalan söyleyeyim. Benim için böyle olmadı. Bir gece kaldığımız Procida Adası’nı hiç beğenmedik. Alelade bir adaydı işte. Burayla ilgili dönüş feribotunu beklerken yazdığım yazıyı yayınlayayım da, o an itibariyle ne hissettiğimi daha iyi anlayın. Ben de yalancı bloggerlık yapmamış olayım.
Procida Adası’ndan kaçar gibi ayrıldıktan sonra Napoli’de feribottan indik. Yine aynı iskeleden kalkmakta olan başka bir feribota binerek Sorrento’ya gittik. Napoli’den otobüsle de Sorrento’ya ulaşım mümkün. Otobüs kullanıldığında yolculuğunuz daha ucuza gelmiş oluyor ama daha çok zaman kaybediyorsunuz.
Dediğim gibi atladık feribota, vardık Sorento’ya. Feribottan iner inmez Sorento’ya bayıldım. Hemen feribotların kalktığı yerden bizi tren istasyonuna ulaştıracak otobüse bindik ve tren istasyonuna vardık. İnternette biraz araştırma yaparsanız Amalfi’ye ya da Positano’ya gitmek için tren istasyonunun önünden kalkan otobüslere binmemiz gerektiği bilgisine denk gelirsiniz. Biz de otobüse binmek için acele ettik. Otobüslerden çoğu zaman yer kalmadığı ve yolculuğu ayakta yapmak zorunda kaldığınızla ilgili bilgiler var. Sanırım bizi Sorrento’ya olan yolculuğumuzu feribotla yaptığımızdan bizi Amalfi’ye götürecek otobüse vardığımızda otobüs boştu. Hemen koltuklarımıza yerleştik. Beklenen tren de gara vardığında otobüsümüz doldu ve yolculuğumuz başladı.
Otobüs önce başka bir duraktan yolcu almak için gideceğimiz yönün tersi yönünde bir müddet ilerleyip, yolcusunu alıp geri döndü. Başladığımız noktadan tekrar geçmek için on beş dakika harcamış oldu.
Aman ne yolculuktu. Kuzey ile ben mahvolduk.
Amalfi’ye varana kadar geçen yaklaşık iki saatlik yolculuğumuz boyunca kıvrıla kıvrıla ilerlediğimiz yol bir türlü bitmek bilmedi. Midemiz ağzımızda yolculuğun sonunu zor getirdik. Önce Positano‘ya vardık. Burası Amalfi’ye kadar olan yolumuzun yarısı bile değildi. Amalfi’ye vardığımızda kararımı kesinlikle vermiştim: Dönüş kesinlikle otobüs kullanılarak yapılmayacaktı.
Amalfi’de üç gün konakladık. Rüya gibiydi sahiden. Tatil mekanlarının insanın içine yaydığı o gevşeklik hali hemen kendini gösterdi. Ufacık meydanı akşamları vaktimizi geçireceğimiz hoş zaman dilimini bize sundu. Denize girmek için fazla uzaklaşmayıp, kitabımız, zaman zaman biramız, çayımız, kahvemizle tüm yorgunluğumuzu aldı. Yazıldığı gibi romantik bir yan bulamadım ben Amalfi’de ama bu da giden kişinin ruh haliyle alakalı bir durum olsa gerek. Yine de yiğidin hakkını yiğide teslim etmek gerek. Amalfi, bizim ekip için tatilin gözde mekanı oldu.

 

Burada yediğimiz yemekleri, gittiğimiz plajları sırası gelince anlatırım.
Amalfi’den ayrılma vakti gelince karar verdiğimiz gibi ulaşımımızı feribotla sağladık.
Positano yüksek tepeleri ve yokuşları ile bizi bekliyordu.
Hafif bavullar hazırlamakla övünen ben bu sefer iki bavulla yola çıkmıştım. Havlu yerine üç adet ince şile bezi peştemallerden almama, birer terlik ayağımıza birer de spor ayakkabı yeter dememe rağmen yine de iki bavulu tıka basa olmasa da doldurmuştum. Zavallı Selçuk’un Positano yokuşlarında canı çıktı. Feribottan gördüğümüz otelimize ulaşmak kolay olmadı. Nasıl yaparız, nasıl gideriz derken, Turist Danışma’dan içeri soktum kafamı. Bankonun ardındaki kızcağız oteli arayıp, yolumuzu tarif etti. Önce on dakika yürüyüp meydana varacak, meydanın hemen oradaki Tobacco Shop’tan İnterno yönüne gidecek otobüse bilet alacak, yolun sonunda inecektik. Otelden gelecek bir arkadaş bizi orada karşılayacaktı.

 

Otelin bu kadar tepede olmasına sevindim desem yeridir. Procida Adası’ndan beri üstümde biriken eleştiri oklarını başka tarafa yönlendirme fırsatı çıkmıştı karşıma.
Neyse, otelin görevlisi ile buluştuk. Adam bizi iki valizi birbirine bağladı, sırtına attı ve yürümeye başladı. Yüz elli küsur merdivenle otelimize ulaştığımızda durumumuz içler acısıydı ama adamcağız da maşallah hiçbir şey yoktu.
Daha sonraki günlerde plaja inerken benzer görüntülerle sıkça karşılaştık. Meğer bizim otelde çalışan arkadaş şanslıymış.
Positano, yokuşlarıyla aklımızda yer etti. Denize girdik, nefis İtalyan yemekleri yedik. İtalya’da kötü yemek yeme şansınız yok zaten.
Positano’ya ayırdığımız vakit de bittiğinde dönüşe geçtik. Dönüşten gözüm korkmuyordu desem yalan söylemiş olurum. Uzun bir yol bizi bekliyordu.
Ne yazık ki Sorrento’ya kalkacak feribotun saati bize uymuyordu. Mecburen otobüse bindik. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Kısa bir sürede midemiz bulanmadan Sorrento’ya vardık. Tren istasyonunda bizi Napoli’ye götürecek trene bindik. Yetmiş dakikalık bir yolculuğun ardından Napoli’ye vardık. Buradan bizi Roma’ya götürecek trene binebilmemiz için metroya binmemiz ve Garibaldi Tren İstasyonu’nda inmemiz gerekiyordu. Metro işine de hallettikten sonra sonunda trene vardık. Önceden biletlerini aldığımız trenimiz çok konforluydu. Bir saatlik bir yolculuğun ardından Roma Termini’ye ulaşmıştık.
Elbette daha bitmemişti. Termini’nin önünden kalkan havaalanı otobüslerine atladık. Havaalanına geldiğimizde yolculuğun nihai kısmına varmıştık.
Uçak kısmının en güzel yanı uçağımızın Sabiha Gökçen Havaalanı’na varacak olmasıydı. Atatürk Havalimanı her ne kadar çok havalı, kalabalık ve heyecan verici olsa da evime yarım saat içinde varmanın keyfi de hiçbir şeyde yok.
Dört gün evimizde konakladıktan sonra tatilin ikinci yarısına başladık. İtalya kısmından sonra sırada bu kısım var. 🙂

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir yolculuk güncesi: Procida Adası, Amalfi, Positano…” yazısında 4 düşünce

  1. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    Dolu dolu bir tatil olmuş.Ancak yol biraz yormuş gliba Özlemcim.Sanırım en güzeli Roma'dan araba kiralamak.Gerçi ben yurtdışında toplu taşıma araçlarını kullanmayı da seviyorum.O ülkenin atmosferini daha çok yaşıyor gibi hissediyorum.Kararsız kaldım şimdi 🙂 Neyse yazının 2.bölümünü bekliyorum 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Evet, bol bol indi bindi yaptık. Amalfi kıyıları için araba kiralamak bize çok mantıklı gelmedi. Yollar çok virajlı ve çok dar. Biraz yorulmuş olsak da araba kiralamamakla doğru bir karar verdiğimizi düşündük. Otoprak sorunu var ve park da hiç ucuz değil. Sonraki Baltıklar seyahatimizde araba kiraladık ve çok rahat ettik. İtatlya için de Toskana Bölgesini gezeceksen kesinlikle araba kiralamanı öneririm; ama Amalfi Kıyıları, ıııhhhh! 🙂

  2. Adsız diyor ki:

    İşime yarayacak o kadar çok bilgi veriyorsunuz ki! Okurken her zaman notlar alıyorum. Dürüst bir şekilde, olduğu gibi yazmanız müthiş. Benim gibi yolculuk planları yapanlar için yazılarınız çok değerli. Kendi adıma teşekkür ederim 🙂 İtalya aşktır♡♡

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hımmm, siz de çok tatlısınız. Birileri böyle güzel şeyler yazınca koltuklarım kabarıyor, korkunç mutlu oluyorum ve tüm günüm nefis geçiyor. Beni çok mutlu ettiniz. Yazılardan keyif almanız benim keyfime de keyif kattı. Çok teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir