Çocukluğuma yolculuk

Bugün sabah biraz geç kalktım. Havanın soğuk olduğu kapalı perdelerin ardından bile belliydi. Genelde sabah oldu mu günışığı, perdenin açıkta bıraktığı pencerenin köşesinden içeri sızıverir. Homurdana homurdana kalktım, elimi yüzümü yıkayıp mutfağa indim. Kahvaltı edecek çok da vaktim yoktu. Bir dilim kızarmış ekmeğe peynir sürdüm, çayla birlikte götürdüm. O sırada bana neyin bunu anımsattığını bilmeden çocukluğumda ne çok hayalimin olduğunu ama zamanla hepsini teker teker yitirdiğimi düşünüyordum.

Çocukluğuma Yolculuk- Annem, babam ve ben...
Çocukluğuma Yolculuk- Annem, babam ve ben… Fotoğraftaki Japon bebek benim.

Biliyorum sabah kahvaltısında başa çıkmanın oldukça zor olduğu bir sorun bu!

Dün Bostancı’da deniz otobüsünden inmiş, kalabalıktan ustaca sıyrılarak bir an önce arabamı park ettiğim yere ulaşmaya çalışıyordum. Birden şaşkınlıkla durdum. Adalar İskelesi’nin hemen karşısındaki Berkay Kafe’nin yerinde yerler esiyordu. Geçen ay da birkaç kez aynı yoldan geçmiş ama Berkay Kafe’nin olması gereken yerde olmadığını fark etmemiştim. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. Gençliğimin Berkay Kafe’si. Şiddetli bir kızgınlık hissi tüm vücuduma yayıldı. Berkay Kafe çok mu güzel bir yerdi? Kesinlikle hayır. Çayı bile doğru belli olmazdı ama olması da gerekmiyordu zaten. Onun orada, Adalar İskelesi’nin hemen karşısında olmasının başka başka anlamları vardı. Gençliğimde biriktirdiğim bir sürü anının mekanıydı orası. Arkadaşlarımla buluşmuş, dedikodu yapmış, yaşamımla ilgili kararlar almış, dandik çayını içerken gözlerimin dolu dolu olduğu anlar yaşamıştım.

Ne için yıkmışlardı dört tarafı camlarla çevrili Berkay Kafe’yi?

İspark yapmak için!

Çocukluk kağıttan bir kale…

Berkay Kafe’den çok daha değerli şeyler kaybettim hayatım boyunca. Elbette kazançlarım da çok ve hepsi için şükrediyorum. Ama işte Berkay Kafe’yi yaşamımın farkında bile olmadığım bir yerinde nasıl bir yere yerleştirmişsem yokluğu canımı sıktı. Patti’den, New York’ta devamlı takıldığı kafenin kapanmış olmasından falan da etkilenmiş olabilirim. Kabul etmem gerekir ki hafiften romantik, çokça da nostaljik bir yapım var. Geçmişten aklımda kalan birçok şeyi büyüttükçe büyütüyor, yarattığım romantik hayallere aşık oluyorum.

Kardeşim ve ben... Çocukluğum...
Kardeşim ve ben…  Bu fotoğrafta gözlerimin çekikliği şüphe götürmez değil mi?

Sonra oradan çıktım, mazide sır olmuş hayallerime daldım. Dalmaz olaydım! İnsan kayıp hayallerin peşine düşmemeli, mümkünse eskilerin yerine yenisini koyup yoluna devam etmeli. Öyle böyle derken dedem aklıma geldi. Anneannemin evi, o evin bahçesindeki çardak, dedemle yaptığımız sohbetler… Onunla aramızda geçenler bir sohbetten daha öteydi. O benim hayallerimin ortağıydı. Babamla tuhaf bir ilişkileri vardı. Pek sevmezdi babamı. Babam sevilmeyecek adam değildi ya, dedemin babamla derdi hiç bitmedi. Yine de  hep aynı çatının altında yaşadık. Hayatın bir şakası olsa gerek, dedem ne zaman zor duruma düşse, bakıma ne zaman ihtiyaç duysa yanı başında hep babamı buldu. Ne kadar kızarsa kızsın babam kendi gönlünün genişliğinin başkaları tarafından daraltılmasına izin vermedi.

Nerdesin eski düşler, hayaller?

Terziydi dedem. Her gün Unkapanı’ndaki dükkanına gider, akşamları eve dönerken de Sirkeci’deki alt geçitten içinde koca koca fındıkların olduğu bütün çikolatalardan alırdı. Harçlık vermeyi hiç ihmal etmez, bir çocuğun nasıl tavlanacağını iyi bilirdi. Çardağın altında yediğimiz akşam yemeklerinden sonra annem elinde çaydanlıkla evin geniş balkonunda görünür, bahçeye inen merdivenleri dikkatle inerdi. Dedem eline gece çayını aldı mı benim de hayallerimin dile gelme zamanı gelmiş olurdu. Dedemin dibine kurulur, başlardım anlatmaya. En gözde hayalim üniversite için Amerika’ya gitmekti.

Amerika kelimesinin geçmesi bile babamın kanını dondururdu. Amerika nere, Türkiye nere?

”Sen de gelirsin değil mi?” derdim dedeme.

”Gelirim tabii kızım.” derdi. ”Ne işim var benim bunlarla burada?”

Benim üniversite yaşımda dedem kaç yaşında olur, benimle Amerika’da ne yapar gibi sorular hayallerimin kıyısına bile yanaşamazdı. Dedem hayalime ortak çıktıkça babam sinir olurdu.

Çok uzun yıllar dedemin koynunda yattım. Bitmeyen hayallerimin, uykumda konuşmalarımın,  açık pencereden odaya dolan sivrisineklerle kavga edişimin tanığıdır dedem. Yatsı ezanının sesiyle dedem namaza dururdu, ben de uykunun kollarına kendimi bırakırdım. Zaman zaman inadıyla beni sinir etse de en yakın arkadaşım olduğundan kızgınlığımı uzun süre devam ettiremezdim. Yaptığım içi hamur kekleri, pişmemiş bamyaları her zaman eline sağlık kızım diyerek yerdi. Beni sevdiğinden hiç şüphe etmezdim.

Çocukluğuma yolculuk bir deniz kıyısına yolculuk…

Babam dedemden çok önce gitti bu dünyadan. Dedem babamdan çok uzun zaman sonra. Yaşlılığın son demlerinde sık sık geçmişe döner, aklında neden yer ettiğini bilmediğim kendi tamamladığı hikayeleri anlatırdı bana. Bazen babama fazla dokundururdu, içim cız ederdi. Yine de ne birine ne de diğerine kıyabilirdim. Biri ölmüş olmakla çoktan haklı mertebesine ermişti gözümde. 🙂

Şimdi bir sene daha giderken ömrümüzden bu düşünceler nereden çıktılar da burada yer buldular bilmiyorum. Sanırım insan büyüklerini yitip giden insanlar denizine bırakmak istemiyor yaş aldıkça.

Evet, bir sene daha geçti yaşamımızdan acısıyla, tatlısıyla.

Ağzımızın tadı bozulmasın, yaşamımız biraz acıtsa da Kent Şekerleri’nin büyüklerimizi hiç unutturmayan reklamları tadında olsun.

Hepimize mutlu, mutlu seneler!

Hep hüzün yüklemeyeceğiz değil mi hayatımıza? BURAYA MUTLU BİR YAZI var.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Çocukluğuma yolculuk” yazısında 5 düşünce

  1. sezer eser perker diyor ki:

    Ah, benim dedelerimle böyle anılarım olamadı ne yazık ki:( Bir çocuk için ne özeldir büyükanne, büyükbaba sevgisi. Tam da anlattığın gibi. Keyifle okudum.
    Mutlu, sağlıklı, huzurlu bir sene diliyorum.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Büyükanneler ve büyükbabalarla anıların genellikle yumuşak bir yanı oluyor. İnsan çocuğuna daha sert davransa da torunlarına daha ılımlı yaklaşıyor. Elbette uzun süre birlikte yaşamamızdan kaynaklı tartıştığımız çok zamanlarda oluyordu. Mesela her akşam dedemin ısrarlar ajans seyredeceğim ben diyerek televizyon hakimiyetini elinde tutması en büyük kavga sebeplerinden biriydi. 🙂 Ben de size keyifli bir yeni yıl dilerim.

  2. Leylak Dalı diyor ki:

    O topişko Japon çocuk da çok tatlişko ama asla senin çocukluğun olduğunu tahmin edemezdim, benzetemedim, örgü elbiseni sevsinler 🙂 Sevdiklerin hep seninle olsun, her zaman; kimi kalbinde, kimi yanıbaşında…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hepimizin sevdikleri hep bizlerle olsun sahiden… Ben bile fotoğraflarda kendimi tanımakta zorlanıyorum. İşin aslı kimse duymasın ama ilkokuldan sonra tanık koruma programına katıldım 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir