”Pencerenin önüne, çayınızı, kahvenizi, defterinizi, biraz kurabiye ve telefonunuzu alıp uzunca bir süre kalkmamak üzere yerleşin. Bulutların akışını, rüzgârın değişimini, gök gürlemesini, şimşekleri dikkatlice izleyin. Defterinize notlar alın. Beş duyunuzu açın. Yağmur “birdenbire” yağmayacaktır artık öykülerinizde.Gözlem yapmak, yazıyla dünyalar kurmak ve yazının gücüyle okuyucuyu öykünün biraz öncesinin ve biraz sonrasının içinde tutmak yazarın tek sorumluluğudur. Bu özellik de “birdenbire” oluşmaz.”
Tam olarak böyle demiş Füsun Çetinel. Şurada!
Yukarıdaki paragraf bana ilham veriyor. Bu aralar devamlı yazıp, sonra yazdıklarımı siliyorum. Daha önce de aynısını yapıyordum. Bu sefer ne fark var diye soracak olursanız artık sildiklerimi tekrar yazacak gücü buluyorum kendimde. Çabalarsam ileride okuduğumda keyif alacağım, yaptıklarımdan memnun kalacağım öyküler yazabileceğimi fark ettim. Sonra bana yardımcı olacak insanlar var etrafımda. Fazlasıyla içinde olduğumdan yazdığımın dışına çıkıp, oradan bakamadığım anlarda bana fikir veriyorlar, eksiklerimi söylüyorlar. İyi okumayı bilmek gerekiyor, satırlarda yazanları görmek, anlatılmak istenenle anlatılan aradındaki boşluğu sezebilmek, üstü örtülmeye çalışılan gerçekleri saklı oldukları yerlerden çıkarmak…
Ne güzel yazıyorsun. Ani yaşatıyorsun. Sen Hep yaz biz okuyalım canım .