Alberto Manguel, Okuma Günlüğü ve Paris Yolculuğu

Paris’e giderken yanıma aldığım, Alberto Manguel ve Okuma Günlüğü isimli kitabı sehpanın üstünde duruyor. Yazar bilmem kaçıncı yaş gününde eskiden okuduğu ve hayatında yer eden on iki kitabı tekrar okuyup, notlar almaya karar veriyor. Şöyle düşünüyor: Her ay bir kitap okusam ve okuduklarım hakkında notlar alsam, bu arada gittiğim yerleri ve yaşadıklarımı da yazılarıma eklersem bir sene içinde, ortalama bir kitap kalınlığında bir şeyler toparlamış olurum.

Alberto Manguel- Okuma Günlüğü

Öyle de oluyor. İlk önce oturup on iki ay boyunca okuyacağı on iki kitabı belirliyor. Sonra da dediğini yapıyor. Yazarın yazdıklarını okumaya başlamadan önce beni başka bir şey etkiliyor. Aldığı kararı uygulamak için senenin ya da haftanın ilk gününü ya da kafasında belirlediği özel bir günü beklemiyor. Fikrin içine yerleşmesiyle, kendisini etkileyen kitapları seçmesi senenin ortasında bir zamana denk düşüyor. Yeni başlangıçlar ya da alınan kararların uygulanmaya konması için özel bir zamana ihtiyaç yok sahiden de. Bir şeyi arzu etmek ve peşinden gitmek gerekiyor. Böyle kararlar alınca sanki hayat da kapılarını açıyor.

Alberto Manguel hayatıma nasıl girdi?

Alberto Manguel’in anlattıkları sadece okuduğu kitapların içindekiler ya da kitapların ona hissettirdikleri ile ilgili değil. Okumalarının arasında yaşanan bir hayat var.  Hepimize bahşedilen o güzel hayat! Yaşam, biz kitap okurken ilerliyor çünkü.

Benim Alberto Manguel’i keşfetmem bile bir hikâye aslında. Can dostumla kitapçı rafları arasında gezinirken, en alt kattaki raftan uzanıp bu kitabı veriyor bana. O güne kadar yazarın ne adını ne de sanını duymuşluğum var. ”Hiç tanımıyorum,” diyorum. ”Ben de birkaç kitabı var,” diyor. Kitapçıdaki tek Manguel kitabını alarak çıkıyorum dükkandan. Hiç ummazken Manguel hayatıma giriyor. Birbirimizden ne beklediğimizi bilmediğim bir anda. Belki bir rastlantının sonucu kitabı almamdan, belki o an itibariyle aldığım son kitap olmasından belki de evden çıkacağım son anda masada gözüme ilişen kitap olmasından dolayı Paris’e giderken Alberto Manguel de benimle birlikte geliyor. Kitap, kendi serüvenini kendisi yaratıyor. Geriye bakıp düşündüğünde hemen hemen tüm yolculuklarımda yanıma aldığım kitapları anımsadığımı fark ediyorum. Sırtımda taşıdığım ağırlıkları hiçbir zaman yük olmuyor bana. Tam tersine yanımdaki kitapları nerelerde açıp okuduğumu bile hatırlıyorum. Sanki yaşadığım anın içine yapışmışlar ya da benim yaşadığım o güzel anlar bu kitaplarla var olmuş gibi.

Kitap okumanın da bir ritüeli var

Kitap okumanın, kitap seçmenin, kitap almanın bir ritüeli var. Belki biz farkında değiliz, ama öyle!

Alberto Manguel’in Okuma Günlüğü de bir hafta boyunca kaldığımız Paris’in tek tepesindeki o günleri anımsatıyor bana. Metrodan inip de kalabalığın içinde kaldığımız o ilk anı, tırmandığımız keskin yokuşu, akşam ışığı altında belli belirsiz fısıltılar çıkaran Montmartre’a uzanan merdivenleri, uzaktan bana selam çakan Chevalier de la Garre’ı, bir akşam vaktini noktalamak için içemediğim o buruk şarabı. Sadece yaptıklarımız değil yapamadıklarımız da izler bırakıyor yaşamımızda. Olurlarla olmazlarla hep baş başa gidiyor. Güzel anıları iyi insanlar oluşturuyor.

Tıpkı Manguel gibi benim de okuduklarımın ben de bıraktığı izler var. Aynı yazarlarla, aynı hikâyelerle sarmalanmamış olsak da yazmaya, okumaya aşık herkesin buluştukları ortak bir yer var. Manguel’le hiç hesapta yokken tanıştım. İkimizin de hem kitapları, hem de onların varlığıyla gezdiğimiz yerleri sevdiğini anladım. O farkında olmasa bile onun kelimeleri yanı başımda dururken birlikte Paris’te gezdik. Şehrin tüm kitapçılarını gezdirdim ona. Lüksemburg Bahçeleri’nin tam karşısındaki en sevdiğim kafede oturduk. Önümüzden nice insan geldi geçti.

Onun kelimelerinden etkilenip birkaç cümle yazdım defterime.

Hiç şüphe etmeden söyleyebilirim ki onunla tanıştığıma çok memnun oldum.

Gelelim diğer blog yazılarına;

New York’taki kitapçıları yazdığım yazımı okumak isterseniz BURAYA alayım sizleri.

2018 yılında okuduğum kitapları merak edenler BURAYA.

Tıpkı benim yaptığım gibi her sene kendi okuduğu kitapları anlatan Nefis Bir Blog var: KLİO’NUN ŞARKISI. Onun blogundan seçtiğim rasgele bir SAYFAYI buraya bırakıyorum. Siz o yazıyı okuduktan sonra diğer yazılarda da gezinin çünkü çok güzel şeylerden bahsediyor.

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Alberto Manguel, Okuma Günlüğü ve Paris Yolculuğu” yazısında 14 düşünce

  1. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Müthiş olmuş bu yazı. Sanki Manguel’in ruhu satırlar arasında dolaşıyor. Hemen alıp okuyacağım. Hemingway’in “Paris bir Şenliktir” kitabını aldım sehbanın üzerinde duruyor ama henüz başlayamadım. Aslı Erdoğan’ın Kabuk Adamı’nı okudum en son. Kitap klübü kitabımız. Sevip sevmediğime karar veremedim. Ama yazarı seviyorum. Aykırı olan, ergle sorunu olan, tutunamayanları sevdiğim için..Sevgiler Aylin…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Daha önce de söylemiştim sana: Senin rastgele seçip okuduğun yazıları ben de tekrar okuyorum. Aradan bir müddet geçtikten sonra kendimle karşılaşmam tuhaf geliyor bana. Ara ara kendimi çok sevdiğim yazılar da oluyor tuhaf bir şekilde. Bu yazıyı okuyunca kitabı aldığım günü, kitabın durduğu rafı, Duygu’nun bana bu kitabı uzatmasını ve Paris yolculuğunu anımsadım. Kitabı yeniden okumak istedim. Sonra döndüm yorumları okudum tekrar. Ne güzel arkadaşlar kazanmışım bu blog sayesinde diyerek keyiflendim. Kabuk Adam insani hiç tanımadığı diyarlarda gezdiren bir kitap. İçinde adı konulmamış bir tekinsizlik var. O hissi, kadının sahilden, otelden uzaklaşıp sahilin ötesinde yaptığı yürüyüşü hatırlıyorum. Tüylerim diken diken olmuş, ürpermiştim. Belki de hiç böyle bir şey yoktu kitapta ama bana kalan hissiyat bu. Aslı Erdoğan Edebiyatı ben de kendi içimde bir yere koyamıyorum. Ama okuduğum tek kitabı olduğundan hislerimi netleştiremiyorum da. İyi edebiyat yaptığı ve edebiyatseverlerin Aslı Erdoğan’i çok sevdiği ortada. Ayrıca muhalif duruşu da saygıyı hak ediyor.
      Sevgiler Aylincim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Natali,
      Her zaman nasıl da en güzel cümleleri yazıyorsun. Öyle iyi geliyor cümlelerin. Ben de bir dostum sayesinde tanıdım. Sen zaten zor yazarların okuyucusun. 🙂
      Öpüyorum seni çok.

  2. pelinpembesi diyor ki:

    Yazarın Geceleyin Kütüphane ve Kelimeler Şehri kitapları var ben de. okumadıysan tavsiye
    ederim.sanırım her şey manguel'in evinde kütüphanesini inşa ettirmek istemesiyle başlamış, yazar şöyle demiş ; '' Toronto'daki evimde hemen her yeri kitap raflarıyla doldurdum -yatak odasıyla mutfağı, koridorlarla banyoyu. Hatta verandada bile raflar vardı, çocuklarım eve kütüphane kartıyla girmek zorunda oldukları hissine kapıldıklarından şikayet ederlerdi.''

    • özlem öztürk diyor ki:

      Buket, nasıl hatırlıyorsun bunca güzel şeyi? Şaşkınlıktan ağzım açık kalıyor. Sen de Manguel'le ilgili bir post yazsana. Daha ne cevherler vardır sende. Çok severek okudum ben Manguel'i. Roman gibi akmayan şeyleri de seviyorum zaman zaman. Paragraf sonlarında başımı kitaptan kaldırmak ve uzun uzun düşünmek hoşuma gidiyor. Yazarın yaptığını yapıp her ay okuduklarımı onun yaptığı gibi yazsam bile ne güzel bir dizi çıkar. Gel gör ki böyle havadan atmak değil oturup yazmak gerekiyor. Ah şu zaman diyorum. Başka da bir şey demiyorum.
      Bir ara dediğin kitapları da alayım. Ne zaman okurum Allah bilir elbet.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Kitap fuarına birkaç yıldır gitmiyorum ama her kitap fuarı geldiğinde içim cız ediyor. Selçuk'la ilk buluşmamız kitap fuarında olmuştu. Onu bildiğim için biraz vefasız hissediyorum kendimi. Senin geçen seneki fuar günlüğünü okuduğumda da aynı sızı olmuştu içimde. Sen fuara çok uzakta değilsin biliyorum.
      Neyse, ben de merak ediyorum aslında. Ama hangi kitaptan başlasam, nereye kadar ilerlerim bilemiyorum. Biz kitap kurtlarının derdi de bu işte. Eh, bu kitabı da ekleyeyim listeme. Bir eksik, bir fazla ne fark eder?
      🙂

  3. Berfin Yalcin diyor ki:

    "Bir şeyi arzu etmek ve peşinden gitmek gerekiyor. Böyle kararlar alınca sanki hayat da kapılarını açıyor." Evet bencede aynen böyle oluyor. Alberto Manguel'i benimlede tanistirmis oldun bu yazinla.. Merhaba derim belki bir gün:))

    • özlem öztürk diyor ki:

      İnsanın hayallerinden vazgeçmemesi ne önemli bir şey. Oysa öyle çok şeyden etkileniyoruz ki. Tutkundan biraz fazla bahsedince takıntılı, istediklerini birkaç kez seslendirince tutturuk, takmayıp yolunda ilerleyince de dik kafalı oluyorsun. Keşke çok ama çoook dik kafalı olsaymışım vakti zamanında. Şimdi kalan zaman için öyle olmak lazım, lazım da… 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir