Macera Kitabım ocak ayında ne okudu?

Macera Kitabım derken kendimden bahsediyorum. ?
Macera Kitabım sadece bir web günlüğü; oturup da blog yazacak, kitap okuyacak hali yok ya? Bana sanki geçen senelerde daha fazla kitap okuyormuşum gibi geliyor ama bu sene itibariyle yaptığım başka şeyleri de göz önüne alırsam kendimi fazla hırpalamayacağım. Sonuçta iyi ya da kötü günlüğüme düştüğüm notlardan, bloga yazdığım yazılardan, sadece dört kez olsa da yoga yapmak için totomu oturduğum yerden kaldırmamdan memnunum. Doların ve Euro’nun hızla yükselişine psikolojik olarak uyum sağlayamadığım için şimdilik plan yapamıyorum. Ocak ayı seyahat edilmeden ama keyifli geçti. Pek fazla sinirlenmedim. Öfkelenmeye yakın olduğum zamanlarda da kendime “hiçbir şeyin buna değmeyeceğini” hatırlattım.
Bu hafta yüksek başarı gösterdiğim şeylerden bir tanesi de seyrettiğim filmlerdi. Neticede sağlığımız yerinde olduğuna göre güzel bir ay olmuş bu yahu 🙂
     …ve bir de Kuzey sömestr tatilinin 2. haftasında futbol kampına gitti. Çocuğun benden utanmayacağını bilsem kalkar peşinden Antalya’ya giderdim vallahi. Leylak Dalı’m diyorum ki bir gitsen de baksan benim oğlana; ne yer ne içer? ? 

 

Senenin ilk kitabı her sene olduğu üzere bu sene de Hemingway‘in Paris Bir Şenliktir kitabı oldu. Bu kitabı okumanın bana Paris yolunu açtığını düşündüğümden olsa gerek, eski yılı bitirmeden kitabı ortalarda bir yerlere bırakıyorum. Yeni yıl ağacı, tazelenen dilekler ve elbette yeşersin diye oda sıcaklığında dinlendirilmiş suyla hayallerimi büyütmek gibi bir şey benimkisi. Evdeki herkese dileklerini soruyorum, benim hissettiğim yeni başlangıç heyecanını onlar da hissetsin diye çabalıyorum. Sanırım bu çabalarım da işe yarıyor arkadaşlar. Şubat ayının ik haftasının sonunda Paris’teyim. Yuppi!

 

Hayat biz planlar yaparken başımıza gelen şeylerden ibaretmiş. Ben demedim, ünlü bir İngiliz büyüğümüz John Lennon söylemiş. Ben de okumak için başka kitapları düşünürken yakın bir arkadaşım Meltem Gürle‘nin Kırmızı Kazak isimli kitabını hediye etti. Nasıl severim Meltem Gürle’yi. Ama bir kitap çıkardığından bihaberdim. Bir Gün Gazetesi’ndeki köşe yazılarını derlemiş ve bir kitap olarak yayımlamışlar. Nasıl samimi, nasıl insanın içine dokunan yazılar. Bir de edebiyatla ilgili nice şey, onca inceleme, kitapları ve yazarları ile ilgili yazının içine yedirilerek harmanlanmış keyifli bilgiler. Ocak ayının ikinci kitabı bu kitap oldu. Uzunca zaman da başucu kitaplarımdan biri olacağına şüphe yok. Kitabı ortasından açıp şansınıza ne çıkarsa onu okuyabilir ve düşünmek için kendinize uzun bir keyif arası verebilirsiniz. Ben şahsen öyle yapacağım.

 

Bir sonraki kitabım için fantastik bir diyara yolculuk yapmayı uygun gördüm. Hayatı yaşadığımız haliyle kabul etmek zor geliyor bana. Ve zaman hiç durmadan hızla ilerlerken de büyülü bir yerlerin varlığına inanmak içimi ferahlatıyor. Ben, samimiyetle bilmediğimiz başka diyarların olduğuna inananlardanım. İşte bu sebepten alalı bayağı bir zaman olan bir kitabı çektim raftan. Yeteri kadar beklemişti zaten. Vahşi Orman birkaç satırdır anlattığım gibi fantastik bir roman. Portland’ın hemen kıyısında konumlanmış, kimselerin girmediği büyülü bir ormanda geçiyor. Okurken tıpkı Alice Harikalar Diyarı’ndaymış gibi hissettim. Konuşan çakallar, kuşlar, kötü kalpli bir kraliçe ve daha niceleri. Yaşadığımız sorunların birçoğu orada da vardı; ama mutlu sonlara olan inancın varlığı kitabın her sayfasında kalbe dokunuyordu. Spoiler olur mu bilmiyorum ama söylemeden geçemeyeceğim. Kitabın sonrasında Mistik’lerin yaşadığı diyarda bir Şura Ağacı vardı ki onun için bile tüm kitap okunurdu. Şimdi aklımda hep o ağaç. Gölgesine sığınmak ve hayallere dalmak istiyorum.

 

Sonra bu fantastik dünyayı bir kenara bırakıp Bilge Karasu‘nun Kılavuz isimli kitabını aldım elime. İncecik bir kitap. Kitabın ilk sayfalarında yazarın dili şaşırttı beni. Okuduğumdan şüphe ettim, ara ara geri dönüp tekrar okuduklarımı kontrol etme gereği hissettim. Biraz ileri biraz geri giderek üç bölümden oluşan kitabı bitirdim. İnce kitapların zorluğu bir kez daha önüme bir duvar gibi dikildi. Okuduğumdan keyif aldım da ama şimdi bana anlat bakalım şu kitabı deseniz, bir yazar, bir adam bir şoför der öyle kalırım.
Sahi tüm Bilge Karasu kitapları böyle midir? Bilen varsa azıcık aydınlatsa beni ne güzel olur.

 

Yukarıdaki kitabın gel-gitleri içindeyken kitap kargom geldi. Benden önce Kuzey açmış kargoyu. Onun da okuması gereken kitaplar vardı içinde. Ben de ona seveceğini düşündüğüm bir kitap var, oku istersen diyerek Özge Samancı‘nın Bırak Üzülsünler kitabını tavsiye ettim. Bu kitap bir grafik-roman. 1975 doğumlu Özge Samancı şu an Amerika’da yaşıyor ve Türkiye’de büyümenin nasıl bir şey olduğunu anlatmış; elbette çizerek. Kuzey başladığı gibi bitirmiş kitabı. Akşam eve geldiğimde kitabın çok güzel olduğunu ve mutlaka okumam gerektiğini söyledi. Ben de elime aldığım gibi bitirdim kitabı. Ne çok geçmiş var o karikatürlerin içinde bir bilseniz. Kesinlikle tavsiyedir.

 

Ayın son kitabı hem Kuzey hem de kendim için aldığım Genç Sherlock Holmes kitabı oldu. Kuzey’e onunla eş zamanlı okumalar yapacağımın sözünü verdim. Aynı şeyleri okuyup, kitaplar hakkında konuşmak istiyoruz. Andrew Lane‘in serinin ilk kitabı olan Ölüm Bulutu kitabını severek okudum. Kuzey elindeki birkaç kitabı bitirdikten sonra bu kitabı okuyacak. Bakalım o ne düşünecek? Beğenirse serinin devamını da okuyacağız.
Gelelim son okumama.
Kitabın tümünü okumadım. Çok yıllar önce okuduğum ama bana ne hissettirdiğini bir türlü anlamlandıramadığım bir kitaptı Kürşat Başar’ın Kış İkindisinin Evinde kitabı. İlk öyküyü Yazı Evi’nde tekrar okuduk. Altını çizerek, uzun uzun düşünerek, yazılmayanların altındaki anlamı çözmeye çalışarak. okurken de, cümlelerin altını çizerken de ve kitabın kenarına notlar düşerken de okuduğumdan bu denli etkilendiğimi fark etmemiştim. Fakat öyküyü düşünmeyi bıraktığım andan beri Dışarda Kötülük Vardı isimli hikâye içimde yaşıyor.
Demem o ki bu da ayın en kıymetli okuması olsun. Buralarda bir yerlerde dursun.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Macera Kitabım ocak ayında ne okudu?” yazısında 10 düşünce

  1. laleninbahcesi diyor ki:

    Bilge Karasu'nun Betoğlu Lağımlar Anası adlı uzun metin yazıları vardır. Çetin cevizdir. Seviyorum bu tür zor okumaları, beynimin kullanılmayan kıvrımlarına ulaşıyorum gibi geliyor. Ben ocakta çok kitap okudum. Sanırım hastalanıp evden çıkamamaın da rolü oldu bunda… Öle işte Özlem….

    • özlem öztürk diyor ki:

      Çok çetin ceviz haklısın. Her seferinde başa dönüp metni sorguladım. Elbette kendimi de. İnce kitaplardan gözüm korkuyor ama korkmakta haklıyım sanki gibi hissediyorum. Sağlıklı ol, iyi ol Lale Abla. Şubat telaşlı geldi bize. Ama olsun. 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Denk gelmez olur muyum? Denk geldim elbet. Hatta konuştuk ya blogu var, izle dedim sana. Sonra baktım ki blogu özele almış Meltem Gürle. (Muhtemelen oradaki bazı yazıların kitapta olmasından olabilir) Sonra ben bu konuyu unuttun. Vallahi nasıl bilmiyorum ama tamamen kitabı unuttum. Ta ki Duygu bu kitabı hediye edene kadar da hiç aklıma gelmedi. Öyle sevindim ki. 🙂
      Şimdi indir şu kaşı aşağı bakiyim 🙂

  2. Elif Ayvaz diyor ki:

    Bilge Karasu okumadım hiç ama ince kitaplar konusunda ben de aynı şeyi yaşıyorum. Geçen gün de bunu düşünüyordum. Elime bir ince kitap aldığımda … sayfaymış zaten, bir günde bitiririm ben bunu diye başlayıp aylarca hatta yıllarca okuduğum bile oluyor. Çünkü içi çok dolu oluyor. Bir cümle bile başka bir kitaptaki sayfalarca kısma denk gelebiliyor. İşte bazı insanların yazım gücü, kalemi…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hahaha oluyor bazen öyle haklısın. Bazı kitaplara da içim ısınmıyor benim. Bir şey uzak tutuyor beni o kitaptan. Eskiden kasardım böyle şeyleri. Şimdi bıraktım dağınık, eksik kalsın o kısmımda. Ama kocam Ulysess'i okumaya hazırlanıyor. Yıllardır bugünün gelmesini korkuyla bekliyordum. O okursa eğer bunun altında kalamam 🙂 Mecburen Ulysess'i okumam gerekir. Azıcık gözüm korkmuyor değil hani :=)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Keşke daha çok okusam diye geçiyor hep içimden ama dediğin gibi buna da şükrediyorum. Ve mutluyum. Ocak fena bir ay değildi yahu. Bir de sömestr olunca ve evde ders muhabbeti olmayınca tadından yenmedi 🙂

  3. Leylak Dalı diyor ki:

    Kitapları boş ver, ben kuşları pek sevdim 🙂
    Kuzey hangi otelde, şehir dışındadır ama onlar, merak etme iyi bakarlar kuzuna, alış artık herif delikanlı oluyor.
    Ben de yazayım bari Ocak kitaplarını ama çelınç ve dooom günü yazıları bitince 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Kuşları Barselona'dan aldım. çoğunlukla her ecnebi şehrinde olan bir ev dekorasyon mağazası var. Paris'te var mı bilemedim. Varsa alayım sana da. Kuzey Belek'teymiş sanırsam. Konunun o kısmına pek ilgi göstermedim. Gloria'daymışlar. Bu Gloria'dan kaç tane vardır oralarda bilmiyorum. Uçaktan indiği andan itibaren sakinleştim. Saçma sapan kuruntular yapıyorum ve haklısın alışmam gerek.
      Ben sana cevap yazana kadar sen yazdın mı acaba ocak kitaplarını hemen bir bakayım.
      Bu arada elbette iyi ki doğdun Leylak Dalı'm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir