Baharın geldiği hafta sonları

Bir ara otursam da ocak ayından itibaren okuduğum kitapları yazsam diye düşünüyorum. O zamandan beri çok kitap okuduğumdan falan değil de, okuduklarımı en azından ismen unutmak istemediğimden. Sene başından beri oldukça yavaş bir hızla kitap okuyorum. Akşamları geç geliyorum işten. Sonra da yemekti, sohbetti derken yatmadan önce birkaç sayfa okumayı becerip uyuya kalıyorum. Hafta sonları için beslediğim kitap okuma umudu da cumartesiler, pazarlarla birlikte arkadaşlarla yapılan sohbetler, keyifli çay saatleri, biraz yazayım derken buhar alıp uçuyor.
Yaptıklarımla mutlu olmayıp, yapamadıklarıma hayıflanmak benim en iyi yaptığım işlerden biri sevgili dostlar. Elimde bir çuvaldız, sık sık kendime batırırım uzun lafın kısası.
Kitaplardan bu kadar bahsetmek istememim sebeplerinden biri okuduğum birkaç nefis kitaptan sizleri de haberdar etmek. Çünkü bu kitapları büyük tutkuyla okudum. Sizler de okuyun istiyorum.
Neyse ki bu cumartesi sabahı yazmak için çok güzel bir sabah. Dışarıda nefis bir yağmur yapıyor. Yağmur damlacıkları gölün üstüne düştükçe, göl usul usul kıpırdıyor, mevsimi gelmiş kurbağalar da ara ara yağmurun sesine eşlik ediyor. Bu eve ilk taşındığımız yaz kurbağaların sesine ne kadar sinir olduğumu hatırlıyorum. Şimdi onlar da biz de birbirimizin varlığına alıştık. Bahçeye ektiğimiz ağaçlar toprakları sevdi. Bu sene daha bir güçlü görünüyorlar gözüme. Mutfağın tam karşısındaki akasya kuru dallarından sıyrıldı. Tüm dalları önce yapraklarla yeşillendi. Şimdi beyaz çiçekler var üstünde. Eğri büğrü dallarıyla göğe doğru uzanıyor ve ben onun çok bilge bir ağaç olduğunu hissediyorum. Böyle tuhaf bir durum var aramızda. Baharı da kışı da dallarını açarak karşılıyor akasya. Son birkaç senedir toprakla olan bağım daha da kuvvetlendi. Toprağa değdikçe daha da mutlu oluyorum.
Geçen hafta doğum günümdü. Birkaç yıldan beri her mayıs ayında uğrayan kalp çarpıntılarımı atlattım sayılır. Dostlarla yenen yemekler, sevgi dolu doğum günü mesajları, arayan soranlar, havaya kaldırılan kadehler beni sarıp sarmaladı. Bol bol pasta üfledim. Dilim dilim pasta yedim. Mayıs- Haziran ayları bizim evde kutlamalar ayı.
Son birkaç hafta bloga yazdıklarımdan çok bloga yazmak istediklerimi düşünerek geçti. Yazmak o kadar iyi geliyor ki bazen dışarı çıkıp hayata karışmaktansa oturup yazı yazmayı, kelimelerin arasında yolculuk yapmayı tercih ediyorum. Yakın zamandaki seyahatimizin birkaç küçük ayrıntısı kaldı halledilecek. Ondan sonra haziran başında bir hafta tatil.
Bahar geldi ya, her şey mümkünmüş gibi geliyor. ?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Baharın geldiği hafta sonları” yazısında 8 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gözden kaçırmayacağını biliyordum. Onlarla ilgili bir yazım var yollarım yakında. Ama yine de merak edersen ( Ki ben kesinlikle ederdim) biri Marina Keegan'ın The Opposite of Loneliness isimli kitabı, diğeri ise Elif Batuman'ın The Idiot'ı 🙂

  1. Yolcu diyor ki:

    "Yaptıklarımla mutlu olmayıp, yapamadıklarıma hayıflanmak benim en iyi yaptığım işlerden biri sevgili dostlar. " Yazılarının hemen hemen hepsinde kendimi anlatan cümleler buluyorum. Bu cümle de bu yazıda beni anlatan kısım 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Eyvah 🙂 Bazen sevmediğimiz yanlarımızı bilsek de değiştiremiyoruz işte. Ben de bu huzursuzluk durumu var. Belki de bu yüzden hep huzuru arayıp duruyorum. Ağaçlar, toprak, kitaplar iyi geliyor. Bir de çay 🙂
      Bu hafta sonu Allah'tan biraz yazı yazdım da rahatladım. Üstelik yağmur da vardı 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir