Fransa: Loire Vadisi Şatoları 2

“Loire Vadisi biter, şatolar bitmez.” mottosuyla ilerliyoruz. Sabahleyin erkenden kalkıp şato otelimizdeki kahvaltımıza indik. Şatonun sahibesi Anne İrlandalı. Belli ki yıllar önce buraya gelmiş, kendilerine orta ölçekli bir şato almış, şimdilerde de hem emekliliklerini yaşıyor, hem de geçimlerini sağlıyorlar. Şatoda bir kişi çalışıyor. Bir önceki yazımda bahsettiğim Fransız hanım. Anne, çok sıcakkanlı, sizi rahat hissettirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Fakat Kuzey her ne kadar odaları çok beğendiyse de biz odaların standartından o kadar memnun kalmadık. Fiyat-hizmet-konfor ücretini karşılaştıracak olursak ödediğimiz paranın karşılığını alamadık. Üç kişilik bir oda için para ödeyip karşılığında Kuzey için ayrılmış açılıp kapanan bir kamp yatağı ile karşılaştık. Bu arada bu yataklardan hâlâ olduğunu bilmiyorum. Gerçekten şaşırdım. Üstüne üstlük Anne’in kocası da biraz sinirli. Eh, bu şatodan pek memnun kalmadık nihayetinde. Sabahleyin geniş bir masanın etrafında diğer konuklarla birlikte kahvaltımızı yaptık, seyahat anılarımızı paylaştık ve yola düştük.

Saumur’dan gideceğimiz yer Amboise…


Chateau D’Amboise- Amboise Şatosu

 

Saumur’dan Amboise‘a yolumuz 110 km. İyi yol değil mi? Ama yapacak bir şey yok. Şatolar için kendimize kalacak bir merkez belirleyip sonra oradan bazen ileriye bazen de geriye doğru yol alıyoruz. Şehre vardığımızda Amboise Şatosu‘nun hemen karşısındaki Patisserie Bigot‘da çay ve kahve içiyoruz, çilekli bir tart yiyoruz. Herkesin “mutlaka gidin!” dediği bu pastane ben de tam anlamıyla bir hayranlık uyandırmıyor. Yine de koştur koştur geçen şato turumuzda bir yerde sakince oturmak, telaşsızca etrafa bakınmak ve hayatı bir an olsun yavaşlatmak güzel geliyor. Sıralanmış kafe, bistro ve dükkanların karşısındaki taş rampadan tırmanarak Amboise Şatosu’nun girişine geliyoruz.
Bu rampadan zamanında atların geçtiğini ve şatonun içine girdiğini hayal ediyorum. Dışardan bu denli büyük olduğunu tahmin etmediğim şato içine girdikçe büyüyor. Şatonun tarihi çok eskilere dayanıyor. Yine okuduğum kitaptan öğrendiğime göre kral 11. Louis burada derebeyleri ile toplanmış ve bu beyliklerin krallığa bağlanması için Saint Michel antlaşması imzalanmış.
Gelelim içinde evlilik barındıran bir diğer hikayeye.

 

8. Charles bu şatoda doğmuş. Tahta geçtikten sonra da burayı kraliyet ikametgahı olarak kullanmaya başlamış. Bu sırada Bröton Düklüğünü elinde bulunduran Anne de Bretagne‘da elindeki düklüğü korumak için Avusturya arşidükü ile evlenme hazırlığındaymış. Hatta vekalet yoluyla kağıt üzerinde evlenmiş de. Tam her şey kontrol altında diye düşünürken kral, eski bir antlaşmaya göre Anne de Bretagne’a kendisinin onayı olmadan birisi ile evlenemeyeceğini bildirmiş. Eh, olanları tahmin etmek için Fransız olmak gerekmiyor sanırım. Kağıt üzerinde iptal edilen evlilikten sonra Anne de Bretagne 8. Charles ile evlenmiş ve Fransa kraliçesi olmuş. Düklükten kraliçeliğe giden yolun kolay olduğunu kim söyledi ki zaten?

 

 

Öyle oldu böyle oldu derken evliliklerinin üzerinden tam yedi yıl geçmiş ve bir gün kral ve kraliçe şatodaki geçitlerden birinden geçip top oynayanları izlemeye giderken 8. François kafasını bir kirişe çarpmış ve birkaç saat sonra ölmüş. Kralın hayatta kalan bir çocuğu yokmuş. Bu yüzden taht Orleans Dükü Louis d’Orleans‘a geçmiş. Başka bir fırsattan yararlanan dük Anne ile evlenmiş ve 12. Louis olarak tahta geçmiş.

 

 

Zaman içinde şato da tıpkı krallar ve kraliçeler gibi bir sürü badire atlatmış. Fransa tarihine çok da aşina olmayan bizler için özetlemem gerekirse bir kral gitmiş, başka biri gelmiş ama şato zaman içinde yıkılan, kullanılamayan, tahrip olan birçok yerine rağmen yenilenerek ayakta kalmış.
Şatonun bahçesinde bir de Leonardo da Vinci’nin büstü var.

Amboise Şatosu ile anlatacaklarımın sonuna gelmişken, şatoyla ilgili en önemli detaylardan birine de unutmadan ekleyeyim. Şatonun bahçe girişinde karşısınıza çıkan şapelde Leonardo da Vinci’nin mezarı bulunuyor.

 

 

Bu şatoda ne ödedik diye merak ediyorsanız: Yetişkinler …….. 11.50 €
                                                                              Çocuk        ……..   7.70 €
Sanırım bu yazı biraz uzun olacak zira gün de uzun ve biz gezmeye devam ediyoruz.


Chateau du Clos Luce- Clos Luce Şatosu- Leonardo da Vinci Şatosu

Leonardo da Vinci’nin hayatının son yıllarını geçirdiği şatoya Amboise Şatosu‘ndan birkaç dakikalık bir yürüyüşle ulaşmak mümkün.

Bu şato, gezme planları yaparken listemizdeki en çok merak ettiğimiz şatolardan biriydi. Kuzey’in ilgisini yüksek tutmak seyahatin dikkat edilmesi gereken önemli kısımlarından biri. Seyahatin Normandiya ayağında denizden çıkan tüm kabuklularla bu işi hallettik, burada da Leonardo da Vinci’nin öldüğü şato, mezarı, Tenten’in Şatosu diye diye yolları arşınladık. Uyumlu bir çocuk olsa da güneşin altında o şato senin, bu şato benim gezmek pek de kolay değil. İtiraf ediyorum ki Şatolar Bölgesi‘ni gezmeye başladığımız ikinci günün sonunda ben bile sıkıldım.

Clos Luce Şatosu‘nun içinde birçok çocuk grubu vardı. Özellikle bahçede, Leonardo da Vinci’nin icatlarının sergilendiği alanda zaman çok çabuk aktı. Şato ise, insanı büyüklüğüyle küçük hissettiren bir şatonun tersine daha çok büyük bir evi anımsatıyordu.

 

 

 

 

İçindeki eşyalar, Leonardo’nun çizimlerini yaptığı masa, yatak odası, özel eşyaları, mutfak derken sanki yaşamaya devam eden bir evin içindeymişiz gibi hissettik. Hatta ara bir bölmede Leonardo bir hologram olarak karşımızda duruyor ve konuşuyordu. Keşke Fransızca ne dediğini anlasaydık daha güzel olurdu ama yine de bu şatoda üstümüze yapışan büyük şato ruhundan sıyrılıp, odalardan odaya gezindik. En alt bölümde Leonardo’nun çizimlerinin maketleri duruyordu. Bu şatodan güçlükle ayrıldığımızı söylersem ne kadar keyifle vakit geçirdiğimizi anlatmış olabilirim sanırım.

 

Şato, 11. Louis zamanında yapılmış. 1490 yılında 8. Charles burayı satın almış ve karısı Anne de Bretagne için bir şapel yaptırmış. Daha sonra krallığı zamanında I. François Leonardo da Vinci’yi çalışmalarına devam edebilmesi ve kalması için buraya davet etmiş. O tarihten sonra da Leonardo da Vinci ölene kadar burada kalmış. İlk kattaki yatak odası Leonardo’nun öldüğü oda.

Gelelim aynı bölge içindeki günün son şatosuna:
Ne bir şato daha mı?
Sanki bir yerden sonra hepsi birbirine benzemeye başlıyor.

Bu şatoda ne ödedik diye merak ediyorsanız: Yetişkinler …….. 15.50 €

                                                                              Çocuk        …….. 11.00 €


Chateau de Chenonceau- Kadınlar Şatosu

Öncelikle şatonun Loire Vadisi’nin kollarından biri olan “Le Cher” üstünde kurulduğunu söyleyeyim. Gerçekten büyük şato ve önünden akan suyun arkasında da çok heybetli ve güzel görünüyor. Şatoyu yine vakti zamanının Maliye Bakanı diye tanımlayabileceğimiz Thomas Briçonnet tamamlıyor. Karısı ile mutlu mesut bu şatoda yaşıyorlar ama ikisinin de ölümünden sonra şato oğullarına kalıyor. İşin bu kısmında Kral I.François olaya el atıyor ve bazı yolsuzlukları öne sürerek şatoyu zavallı oğlanın elinden alıyor. Şato, böylece kraliyet mülkü olarak kayıtlara geçiyor.I.François bu arada Diane de Poitiers isminde güzelliği dillere destan soylu bir kadınla da ilişki halinde. Ta o zamanlardan bu zamana değişen bir şey yok. Biraz paran, biraz şanın, biraz da gücün varsa rahat durmuyorsun arkadaş. I. François öldükten sonra tahta oğlu II. Henry geçiyor. II.Henry, Catherine de Medicis ile evli ama bu durum babasının metresi güzeller güzeli Diane de Poitiers‘a aşık olmasını engellemiyor. Yani Diane önce Kral I.François’nın metresi oluyor, daha sonra da oğlu II. Henry’nin. ? Diane, Henry’den tam  20 yaş küçük. Oğlan öyle büyük bir aşkla bağlı ki Diane’e, Chenonceau Şatosu’nu Diane’e hediye ediyor. Diane burada mutluluk içinde yaşar, egzotik meyve ve sebzeler yetiştirirken kral ölüyor. (Kralın bir oğlu var mı bu sırada bilmiyorum ama olsaydı Diane şatoda oturmaya devam ederdi sanıyorum.)

Bu saatten sonra Catherine de Medicis’in intikam zamanı başlıyor. Aslında şatoyu Diane’in elinden yasal olarak alma hakkı yok ama kim bir kraliçeye arkasına saklanacağı bir kral olmadan karşı koyabilir ki? Chenonceau Şatosu’nu elinden alıyor ve Diane’e Chaumont Şatosu’nu veriyor.

Gidenler, gelenler derken şato bir kadının elinden başka bir kadının elinde şekilleniyor. Üstüne başka katlar ekleniyor, bahçeler düzenleniyor. Kraliyet Şatosu olduğu için Fransa krallarının odalarının olduğu bu şato gördüğümüz diğer küçük şatolardan daha farklı. Büyüklüğü, balo salonu, odaların genişliği, koridorlar, kütüphane derken içeriyi gezmek bir hayli zaman alıyor.

Bu şatoda ne ödedik diye merak ediyorsanız: Yetişkinler …….. 13.00 €

                                                                              Çocuk        …….. 10.00 €

Bu şatoyu da gezip bitirdikten sonra akşam olduğu için seviniyoruz. Biraz dinlenmek, entrikalardan ve saray yaşamından uzak kalmak iyi gelecek bize. İnsan şatosu olmasa da kendi basit hayatını daha çok seviyor. Şimdi bir kahve içeceğiz ve ohhh…
Hayat bize güzel!?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Fransa: Loire Vadisi Şatoları 2” yazısında 6 düşünce

  1. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Ne güzel bol şatolu bir gezi olmuş, çağlar öncesine yolculuk yapmışsınız 🙂 Leonardo da Vinci'nin hayatının son yıllarını geçirdiği şato ise ilginçmiş.. özellikle bahçe oldukça güzelmiş. Keyifle okudum yazını Özlem'cim..Emeğine sağlık. Sevgilerle..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Esin, bizim de en sevdiğimiz şato Leonardo'nun son yıllarını geçirdiği şato oldu. Sanki tanıdık birinin evine gitmişcesine gezdik tüm odaları. İşte kaldığı yatak, gezindiği koridorlar, icatları, bahçesi derken daha ilgili dolaştık şatoyu. Özellikle Kuzey en çok burayı, bir de Tenten'in Şatosu'nu sevdi.
      Teşekkürler okuduğun ve yorum bıraktığın için.
      Sana da sevgiler

  2. Naz Pek diyor ki:

    sayende adım adım gezdim şatoları özlem sağol varol:)
    Bu akşam okumadığım tüm yazılarını topluca okudum keyifle, vize kısmı can sıkıcı ama olsun bunlarda hayata dairlerimiz ne yaparsın.
    seviyorum ben burayı yazılarını seni ve hissettirdiklerini…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de seni seviyorum canım arkadaşım. Hâlâ çocuk gibi buraya bir yorum yazılınca çılgınlar gibi seviniyorum. Fransa'nın bitmez şatoları varmış, gez gez bitiremedik. Bir müddet sonra da sıkıldık vallahi. hep aynı gelmeye başladı. Krallar, kraliçeler, metresler, aşk meşk işleri, bal tutanın parmağını yalamaya kalkıp bir müddet sonra enselenmesi….Nihayetinde güzel bir geziydi. Kuzey'in olduğu tüm seyahatler çoook ama çoook güzel oluyor. Yanımda olunca her şey tamammış gibi geliyor. Bir de doğal ortamından ayrılınca (tüm elektronik aletler) tadından yenmiyor. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir