Gün 7- Perşembe, Zaman öyle ardından baktırır insana.

Bu sabah kalktığımda dün yazdıklarım aklımdaydı. Yüzümde tuhaf bir gülümseme ile bir gece evvel döktürdüğüm incilere geri dönüp bakmamaya karar verdim. Zaten gün içinde de bloga dönüp de bakacak vaktim olmadı. Sadece iş yerinde her şeyi birbirine attığım öğlen öncesinde bir mola almaya karar verdim. Basket maçındaki oyuncular giib etrafımdakilere mola işareti verip herkesten dağılmasını rica ettim. O arada sevgili iş arkadaşlarım benim dalgınlığımdan ortaya çıkan karmaşıklığı gidermekle meşguldü. Ben de gidip kendime bir kupa dolusu kahve aldım ve bir gece önceden gelen yorumlara cevap yazmaya koyuldum. (Kahve içmeme sözü vermeme rağmen her gün itina ile kahve içmeye devam ediyorum.)

Bugün hesaplarla kitaplarla uğraşırkan eylül ayında tahsil edilmesi gereken çekleri bankaya vermediğimi fark ettim. Kaç gündür aklımı meşgul eden bir şey vardı da ne olduğunu bir türlü çıkaramıyordum. Bir anda jeton düştü ve ben kendime ağız dolusu hayret ettim. En son bu çaptaki unutkanlığımı Kuzey’e hamileyken yaşamıştım. Kendimi gittiğim yerde unutuyordum. Öyle bir unutkanlık hali hiç yaşamadım hayatım boyunca. Devamlı uyuyan hamilelerden olmayı tercih ederdim sorsalardı. Dokuz ay boyunca gittiğin her yerde uyumak. Kesik kesik uykularla cebelleştiğim son yıllardan sonra uykuya böyle değer veriyorum. Geçenlerde bir radyo programında sunucu Hüsnü Özyeğin’e sordu sağlığınızı neye borçlusunuz diye. Adamcağız çok ama çok uyumama borçluyum diye cevap verdi. Gözünü kapattığı yerde ve koşullar ne olursa olsun uyurmuş Hüsnü Özyeğin. Direksiyon başında içimi bir kıskançlık bürüdü. Uyumak ne büyük bir lütuf.

Uyku konusunu bir kenara bırakırsam, az önce anlattığım gibi dalgınlıkları yaşamamam gerekiyor. Bugün beni bu kadar ne dağıtabilir diye düşündüm. İş yoğunluğu, işi bırakmak istiyorum söylemleri, sabahları çok erken kalkmak, çok fazla şey düşünmek, işin stresi… Muhtemelen büyük çoğunluk benimle aynı durumdadır. O yüzden yakınmayacağım. Dır dır etmek yerine çözüm üretmeli, her konuyu canımı sıkacak kadar düşünmemeliyim.

VE en önemlisi geçenlerde koştura koştura bir kırtasiyeye gidip aldığım ajandamı efektif bir şekilde kullanmalıyım. Hayatım boyunca hep ajanda kullandım ve çok faydasını gördüm. Oraya yazdığım bir şeyi bir daha kafamda taşımama gerek kalmıyor. Düşünsel anlamda hafifliyor. Düşüncelerim (tıpkı listelemekte olduğu gibi) hizaya giriyor. Demek ki benim için yararlı olan bu yöntemi tekrar hayatıma geçirmeliyim. Ajandayı alıp da eve bırakınca olmuyor bu işler. İşte basit çözümüm bu. Bir de Omega 3 kullanayım diyorum.

Biliyorsunuz yarın Paris’e doğru yola düşüyoruz. Blog yazımı yazdıktan sonra telaşsızca yayıldığım koltuktan kalkacak, pembe bavulumu hazırlayacağım. Bugün Metro Market’e gidip, Seine kenarında içeriz diye plastik şampanya bardaklarından aldım. Türbüşonda yanıbaşında bardakların. Otele giderken alacağımız köpüklü şarabı da soğutmayı başarırsam hayal ettiğim gibi nehir kenarında şarabımızı içebileceğiz. Bendeki fantezilere de bakın. (Selçuk’un elbette bu yaptıklarımdan haberi yok.) Bir arkadaşım, “Aaa, yapıyor mu Fransızlar öyle şeyler?” dedi bu fantezimi anlatınca. “Tabii!” diye cevap verdim kendimde oldukça emin. “Tüm evsizler sokaklarda şarap içiyor.” Durumu hep beraber göreceğiz elbette. Başımıza bir şey gelirse elbet haberiniz olur. (Dilimi tutamaz mutlaka anlatırım.)

Bu arada ben yalan söylerken gülerim. Evet! Daha yalan söylemeye başladığım anda beni bir gülme tutar. Selçuk hemen “Doğruyu söyle,” der. Oysa o, iyi yalancıdır. ? Eskiden her söylediğine, -ilk evlendiğimiz yıllarda-, istisnasız inanırdım. Bir keresinde Taksim’de İstiklal Caddesinde yürürken org çalıp şarkı söyleyen kör vatandaşları gösterip Metin Şentürk de böyle şarkı söylüyordu, buradan meşhur oldu demişti de, ona bile inanmıştım. Ben anlamadıkça yalanlarını abartmaya başladı da o zaman aydım. Pek tabii ben sokaklardan ünlenen Edith Piaf’ı dinleyerek, Kaldırım Serçesini izleyerek büyümüşüm. Normal değil mi hayata bakışımın böyle ütopik olması?

Bu meydan okuma bana çok iyi geldi. Defterime yazacaklarımı buraya yazar oldum. Biraz fazla saçıldığımın farkındayım ama yapacak bir şey yok. Aranızda belki psikolog falan da vardır. Belli mi olur? Omega 3’ün yanına belki başka bir ilaç desteği tavsiye eder yorumlarda? (Ben yürümeye devam edeyim.)  Şimdi cevaplayamadığım yorumlara bakıp onlara cevap yazmak üzere ayrılıyorum buradan. Bir bardak beyaz çayımı içip, sonra da kalkıp saçımı kurutacağım.

Uzun uzun düşünmem gereken konular var daha: Sahi yarın yanıma hangi kitabı alayım ben okumak için?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Gün 7- Perşembe, Zaman öyle ardından baktırır insana.” yazısında 23 düşünce

  1. Işın diyor ki:

    İyi yolculuklar ve keyifli bir seyahat dilerim. Zorunlu bir 10 günlük Ankara seyahati (ailem burada yaşadığı ve hasta bir yakınıma yardım için) beni İstanbul'dan uzak düşürdü. Buraya geldiğimde öncelikler değişiyor, koşuşturma artıyor ve kendime daha az zaman ayırabiliyorum. Ama yorum yazamasam da tüm yazılarını okuyorum keyifle. Seyahatler, kendine ayırabildiğin zamanlar çok kıymetli, değerini bil lütfen. Seyahat yorgunluğuna ve uykusuzluğa iyi gelecek eminim. Benim için iyi uykunun sırrı gün içinde çok efor sarfedip fiziksel olarak çok yorulmaktan geçiyor. Ama çok uyumaya da pek inanmıyorum doğrusu, hayat zaten öyle kısa ki.
    Hangi kitabı aldığını merak ettim doğrusu.

    İyi eğlenceler,

    • özlem öztürk diyor ki:

      Işın, dediğin gibi ben de çok uyumak istemiyorum ama uyuduğum zamanı güzel uyuyarak geçirmek istiyorum. Çünkü yorgun kalkıyorum her sabah. Yukarıda bir yoruma yazdım, ben de tıpkı senin dediğin gibi fiziksel efor sarf etmişsem rahat uyuyorum. Akşam yürüyüşe çıkmışsam ve peşinden de sıcacık bir duş almışsam o gece daha iyi uyuyorum. Tabii çok kolay değil bu dediğim durumun uygulaması. Çünkü oturmak, çayımı içmek ve kendimle kalmak istiyorum.
      Ian McEwan'ın Fındık Kabuğu kitabını aldım yanıma. Çok severek okudum. Ian McEwan okumaya başlamak için gel kalmış bile olabilirim. Öyle sevdim.
      Yakının için geçmiş olsun dileklerimi kabul et lütfen. Umarım her şey yolundadır.
      Sevgiler yolluyorum sana.

    • Işın diyor ki:

      Çok teşekkürler, şimdilik her şey yolunda. İstanbul'uma kavuştum, hava serin, şehir gezmeye müsait.
      Daha ne isterim. İlk okuduğum Ian McEwan kitabı Cumartesi idi ve çok beğenmiştim. Tavsiye ederim. Herkesin farklı favorileri var sanırım.

  2. şule uzundere diyor ki:

    Çok şükür benim de hiç uyku sorunum yoktur. Çok uyumak bir sorun sayılmazsa tabii 🙂 Canım istediği anda uyuyabilirim. Kahve, yeşil çay vb. uykuyu kaçırır derler. İçtikten 10 dk. sonra bile uyuyabilirim. Nerede uyuduğum da fark etmez. Uykusuzluk çekmek çok kötüymüş, eşimden biliyorum. O da benim bu huyuma özenir. Ben de bazen keşke biraz daha az uyusaydım diyorum. Her gün 1-2 saat kaybediyormuşum gibi geliyor.

    Balık yağı tavsiye ederim. Ben de yeni başladım. Geçenlerde okuduğum bir sağlık kitabında faydaları uzun uzun anlatılınca içmeliyim dedim. Doktor Ocean Plus tavsiye etti.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Uykunuzun kıymetini bilin. Çok büyük bir nimet çünkü. Çay, kahve; bunları kesinlikle azaltmam, gece uyumadan önce de biraz yürümem gerekiyor. Kendimi dışarı atıp yürüdüğüm akşamlarda daha rahat uyuyorum ama zor oluyor tabii. Sıcak evden, koltuktan kalkıp da yürümek için kendimi soğuğa atmak zor geliyor.
      Omega 3 deneyeceğim. Ondan sonra da duruma bir kez daha bakacağım.
      Ah, ah, her şey ayrı bir dert. Uyumak da uyumamak da 🙂

  3. Gezgin Günlük diyor ki:

    Size iyi tatiller diliyorum öncelikle.Keyifli bir gezi olsun.Unutkanlık bir dönem benim de hayatımı etkiler boyuta gelen bir konuydu.B12 eksikliği varmış.Bir kaç iğneden sonra normal duruma döndüm.Bir kan tahlili yaptırmakta fayda var.Sevgiler:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Evet, Paris'e giderken hekim arkadaşlarım vardı yanımda. Ben şu B12'yi hiç tahlil yaptırmadan alayım mı dedim. O da zor ve ürkütücü geliyor çünkü. Onlar da tam bir hekim gibi, hayır dediler 🙂
      Artık Omega 3 alıp, bir ara şu tahlili yaptıracağım. Koşturmaktan nefesim kesiliyor ara ara. Ama sonra bakıyorum da bunun da sebebi benim. Boşvermeyi, olduğu kadar demeyi ve kafaya bir şeyi takmamayı öğrenmem lazım 🙂
      İnşallah bir gün başaracağım.
      Size de çok sevgiler

  4. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Telaşın tüm bu yazdıklarından anlaşılıyor Özlemcim sen şimdi Paris'te kafanı boşalt, şu Sonbahar'ı dünyanın en güzel şehirlerinden birinde geçir gel sonra ajandaya, omega3e falan bakarsın tatlı şey? keyifli olsun tatilin öperim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Natalicim, gittik de geldik bile. Zaman öyle çabuk geçiyor ki! Hele bir de en sevdiğim şehirde ve sevdiğin insanlarla birlikteysen. Bu sefer sevdiğim kitapçılarda uzun uzun geçirecek vaktim bile olmadı. Hiçbir zaman yeteri kadar vakit geçirmemiş gibi oluyorum Paris'te. Döneceğim gün hep sinirli oluyorum falan 🙂 Hahaha 🙂
      Bir dahaki sefere kadar hoşçakal dedik Paris'e.
      🙂

  5. Ecehan diyor ki:

    Özlemciğim yaa ben Eyfel'in yanındaki o dönme dolabı hiç görmedim, ne zamandır orda o ki? Aaaa büyük eksiklik valla benim için, hemen tekrar gitmeliyiz ;-)) (Bahane arıyoruz modu)
    Sardalya sever misin bilmiyorum ama içerdiği yüksek derecedeki folik asitin unutkanlıkta dahil beyin fonksiyonlarına iyi geldiğini duyuyorum, hamileyken de bol bol yemişliğim var hatta çocukların beyin gelişimine katkı olsun diye ;-))
    2 sene önce Eyfel'in üst tarafındaki bol çiçekli koccaman bahçe-maydana gittik, buradan götürdüğüm plastik kadehler, oradan şarap, peynir çeşitleri vs yayıldık oraya bi baktık türbüşonumuz yok, ne yapsak ne etsek olmadı ay, bi rezillik bi sinir bende. Onca zaman hayal kurmuşum, tüm malzeme hazır türbüşon yok, "valla hayatta gitmem bu şarap burada açılmadan" diye tutturunca sağolsun eşim gitti bi yerlere yarım saat sonra elinde türbüşonla geldi, aman bi sevindim bi sevindim sarıldım öptüm valla ;-)) Ölmüşüm ay yorum yazayım diye ;-)) Hadi sana iyi yolculuklar, çoook selam söyle en sevdiğim şehre olur mu? Merakla bekliyor olacağım oradan yazacaklarını…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hahahaha 🙂 Ben tirbuşonu götürmüştüm yanımızda ama gerek kalmadı. Onsuz da açılabilen bir şeymiş aldığımız. Belki köpüklü şarap olduğundan öyledir. Bilmiyorum. benim bildiğim yıllardır var o carusel Eyfel'in yanında. Bir tane her zaman ama her zaman Abbesses metro durağının bitişinde. Bir de St.Paul metro durağının yanıbaşında. Hatta, bir tane de Sacre Coeur'e tırmanırken var. 🙂
      Gördüğün üzere hepsi kayıtlarda.:)
      Paris her zaman iyi fikir; ama sanki baharda daha da iyi fikir gibi geliyor bana. Havalar soğumaya başlamış. Kış, Paris'te kapıda bekliyor. Yine de sıcacık teraslı kafeleri ile şarap-peynirleri de kışı cazip hale getirebilir. Ama bu gidişimizde her yer çok kalabalıktı nedense. Biraz daha sakin bir Paris istiyorum ben.
      🙂
      Öpüyorum çok çok.
      Omega 3 deneyeceğim öncelikle. Tabii içmeyi unutmazsam 🙂

    • Ecehan diyor ki:

      Özlem yaaa ben bunayıkım bence, anacım ben Sacre Coeur'de degörmedim hiç ;-(( "Neremle bakınıyorum acaba? Gerçi görmüyorsam bu kadar nasıl aşık olabiliyorum? Yoksa aşkın gözü kör olduğundan mı?" şeklindeki sabah aforizmalarıma ben de hayret ettim ;-))

    • özlem öztürk diyor ki:

      Belki bulunduğun yerlerin ayrı köşelerinde olmuşsundur. Çünkü Eyfel'in aktındaki Carusel hemen dibinde değil. Aynı şekilde diğerleri de. Ee, sana Paris'e gitmek için onlarca sebep. İstersen en güzel Eyfel fotolarını nerden çekebileceğini de söylerim sana 🙂
      ❤️

  6. kanatli kedi diyor ki:

    Selam,
    Unutkanlık/şaşkınlık benim de en büyük dertlerimden biri, o yüzden hep gülümseyerek, yanaklarımızdan makas alarak okudum bu yazıyı:) Psikolog bana Dvitamini eksikliği olabilir demişti, sebebi neydi, şikayetlerimden biri için vermişti ama depresiflik mi yoksa unutkanlık mıydı hatırlamıyorum. Kısacası vitaminsel, hormonal, yani tamamen fiziksel bi sebebi de olabilir. Bi de, bu aralar biyolojinin psikolojiye etkisine taktım sanırım, That Sugar Film'de de şekerin psikolojiye olumsuz etkisinden bahsediyordu. Şeker benim olmazsa olmazımdı şimdiye kadar ve kendimi bildim bileli unutkan bi insandım (bi de sivilce etkisinden bahsediyor ve ergenlikten beri sivilceliyim ama şimdi bu konu dışı). Tabi hemen psikolojimdeki her türlü tuhaflığın suçlusunu bulmuşum gibi oldu, ŞEKER! o yüzden filmi izlediğimden beri şeker yememeye çalışıyorum, daha 5-6 gün oldu, sonuç yok. Yani belki de herr şey biyolojik der, selam eder, Seine kenarı şarabı keyfolsun derim. Bi de, sıkı giyinin, buralar yani Amsterdam sovuk. Nehir kenarında şarap içme düşüncesi bile üşüttü beni. Paris farklıdır belki ama oraya gittiğim tek seferde deli gibi üşüdüğüm için aynıdır gibi geliyor. Tabi sen daha iyi bilirsin:) Selamlar

    • özlem öztürk diyor ki:

      Allahtan şekerden uzak duruyorum. Tüm çocukluğum boyunca annem her tatlı ikram edildiğinde, "Biz tatlı sevmeyiz." dedi. Sanırım yıllar içinde buna inandım ben. Az tüketiyorum. Benim derdim çayla. Uykularımdan etti beni vallahi ama yine de hayattaki en büyük zevkim kendisi. Gece uyuyamayacağım bile bile eve gelir gelmez bir çay demliyorum. Sonra da ya blog yazıyorum, ya film izliyorum ya da kitap okuyorum. Her eylemimin yanında çay içme durumu mevcut. İş yerinde elimde çay bardağıyla geziyorum. 🙂
      Geçen şubat ayında Paristeydik. En son gün Gare de Nord'dan Frankfurt'a gitmek için trene bindik. Allahım nasıl üşüdüm anlatamam. İlk defa benim bu soğukta burada ne işim var dediğimi hatırlıyorum. Şimdiyse hava sanki sonbaharın son günleri gibiydi. İnce kaz tüyü montlarla gezdik. Kafelerin ısıtıcılı teraslarında oturduk ve içimizi ısıtacak bir şeyler içtik. 🙂
      Yine güzeldi Paris. Artık evdeyiz ve oğlanın sınavları başlıyor. Ev hali de güzel diyerek kendimi avutacak ve daha çok çay içeceğim. Bu aralar iyiden iyiye kafayı yemekle bozduğum tahinli çöreği de yememeye çalışacağım. Söz 🙂
      Sana da bol bol selam.
      Ve Amsterdam sahiden çok soğuktur yahu 🙂

  7. hüznün tadı diyor ki:

    Ben de hep Adaya giderken vapurda şarap içmeyi istemişimdir. Ama hiç yapmaya cesaret edemedim. Zaten artık şu zamanlarda hiç olmaz.
    Ben omega 3 yanında B12 vitamini de alıyorum. Faydasını gördüm mü? En azından unutkanlık artmadı.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şimdilerde vapurda şarap içmek daha da cesaret ister gibi geliyor. Boşverin, yapmayın. Ben artık burada kendimi üzecek bir şey yapmamaya, olanları olduğu gibi kabul etmeye çalışıyorum. Ne yazık ki sağduyumuzu, insanlığımızı kaybettik. Kendi kabuğumuzda yaşamak zorundayız. Omega 3'ü deneyeceğim. B vitamini içinse test yaptıracağım. Hekim arkadaşlarıma sordum, yaptır dediler. Unutmazsam bir ara halledeceğim o işi 🙂
      Çok sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bu gidişimizde de az da olsa yine vardı Seine kıyısında içkisini yudumlayanlar. Soğuk Paris'te kendini hissettirmeye başlamış. Kış kapıda, belli. Yine de kafelerin terasları ısıtıcılarıyla Parislileri ve turistleri ağırlıyor. Bu üç günlük seyahatimizde sanki şehir normalde olduğundan daha kalabalıktı. Her yerde kuyruk vardı. Eyfel'in altındaki bahçede şarabımızı yudumladık. Sanki çok uzun zamandır hayalini kurduğum bir şeyi gerçekleştirmişim gibi mutlu oldum. İnsanların böyle rahat olması, günlük sıkıntılarından arınması ne güzel bir şey. Hayat, sanki burada biraz daha zor gibi. 🙂 Ama coğrafyamız kaderimiz. Böyle de olsa seveceğiz.
      Çok sevgiler

  8. parıldayan çiçek diyor ki:

    Selam ben emekliyim bu sabah altıda uyandım.Emekli olunca da uyunmuyor ya da ben akşamları erken yattığım için.Psikolog ünvanım var ama bu alanda uzmanlaşmadım…Size iyi gezmeler. Benim için hafta sonu bir kadeh içerken sağlığıma kaldırırsanız sevinirim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      O köpüklü şarap sizin sağlığınıza kaldırıldı. Olay, Eyfel Kulesinin hemen altında gerçekleşti. 🙂 Belki hissetmişsinizdir. Sabahları zaten çok geç kalkmıyorum ama sorun benim gece uykularımın düzensizliğinde. Daha doğrusu kalitesizliğinde. Bir türlü tam dalamıyorum. Gecede yirmi kere uyanınca da sabah dayak yemişim gibi sürünerek kalkıyorum yataktan. En sevdiğim şeyi, çayı akşamları belli ki içmemem gerekiyor ama laf dinlemez küçük bir çocuk gibi davranıyorum.
      Yorumunuz için çok teşekkürler. Paristeyken cevap yazamadım. Lütfen kusura bakmayın.
      Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir