Gün 9- Cumartesi, Yorgunum Paris…

Pariste geziyordum, yazamadım. Suçsuzum.

Gün 8 diye bir başlık atmanın o gün yazamadıysan bir anlamı yok. Sonuçta 21 gün aksatmadan bloga yazı yazacağım diye meydan okumuştum; olmadı. Geçerli bir sebebim var, Paristeydim. Sabah 05.00’de kalkıp, gece 23.30 da otel odasına girdik. Bitmiştim. Yatağa kıvrıldığım gibi uyudum. 

Sorbonne Üniversitesi- Paris
Sorbonne Üniversitesi- Paris

Gelelim bugüne. Kim bilir Pariste kaçıncı kez bulunuyorum. Yine de her geldiğimizde köşe bucak gezmekten vazgeçmiyoruz. Bu sefer arkadaşlarımızla birlikteydim. Her birinin en az bir tane yapmak istediği şey olunca kafelerden oturmaktan çok yapılmak istenenlerin peşinde dolandık. İki gündür o mağaza senin bu mağaza benim geziyor, her restoranın önünde en az bir saat sıra bekliyor, geri kalan zamanlarda da bir köşeden başka bir köşeye yürüyoruz. Yine de Opera Bölgesinin sınırlarından pek dışarı çıkamadık. Bugün akşama doğru Notre Dame Katedrali‘nin önünden hafifçe çiseleyen yağmur eşliğinde geçtik, Shakespeare and Co.’nin önündeki sıraya bakıp “Yuh!” çektik. Sanki Paris her zamankinden daha kalabalıktı. Her yerde sonu gelmeyen sıralar vardı. Kitapçı gezemedim pek. Ne olduğunu anlamadan son güne geldik diyebilirim. Pazar gününü de bu şehirde geçirince bir tatilin daha sonuna gelmiş olacağız. Günler insanın sevdiği bir yer olunca daha hızlı geçiyor. 

Pariste Çizgi Roma Satılan Dükkan

Kuzey bu sefer Paris’i daha fazla sevdi. Hatta yazın daha uzun bir zaman kalmak için yine mi gelsek diye sordu. Tüm ısrarlarıma ve benim yoğun Paris sevgime rağmen buradan uzak durmaya çalışıyordu. Şimdi böyle söylemesi şaşırttı beni. St.Germain’deki minyatür figürler ve koleksiyon parçaları satan “Album” isimli mağazadan Harry Potter koleksiyon eşyaları aldı. Mutluluktan uçuyor. Ben kendime bir şey almadım. Bu şehirle ilgili hayallerim alışverişten daha öte. Tüm mağazalar alışveriş yapan insanlarla dolu. İstanbul kadar olmasa da burası da kalabalık bir şehir. Sokak üstündeki kafelerin, bistroların dolu hallerini görünce böyle yaşayan bir şehir olduğu için burayı seviyorum; öte yandan ayakkabı, kıyafet, çanta, mutfak eşyaları satan dükkanlar da dolu. Turistlerin hepsi buradan evine bir şey götürmenin derdinde. Biraz tuhaf geliyor bu hâl bana. Bu çarka pek ayak uyduramıyorum. Alışveriş yapmaktan sıkıldım. Daha doğrusu alışveriş yapmak anlamını yitirdi gözümde. Bunu buradan evine un taşıyan biri söylüyor. Bir şey almak için soyunmak, giyinmek, oldu mu diye bakmak, alıp almamakla ilgili bir karar vermeye çalışmak ve kasaya gitmek çok büyük bir efor gerektiriyormuş gibi hissediyorum. Yorucu bir eylem.

Pariste kafelerde kitap okumak, hayallere dalmak…

Bunun yerine kitabımızı açıp okuyabileceğimiz, defterimizi açıp duygularımızı yazabileceğimiz ve kahvemizi yudumlayabileceğimiz nice Paris kafesi var. Paris’te olmak herkese başka bir şey ifade ediyor. Benimkisi biraz fazla dingin bir Paris.

Merak edenler için içmeyi vaad ettiğim köpüklü şarabı hâlâ içemedim. İki gündür bir litrelik bir şarabı sırtımda taşıyorum. Yanında bir türbüşon, altı tane de plastik şampanya kadehi. Bir bardak şarabı yudumlama olayını öyle romantik bir rüyaya çevirdim ki bir türlü uygun an gelmiyor. Ya doğru zamanda doğru yerde olamıyoruz, ya da şarabı içmek için tam da zamanı dediğimiz anlarda Seine Nehri yakınlarımızda olmuyor. Kaderin önümüze o anı taşıması lazım. Olmadı. Yarın şarabı içmek için mutlaka koşulları denk düşürmem gerekiyor. Yoksa bir köprü altında patlayacak benim şarabın mantarı. 

Pazartesi akşamından itibaren benden en sevdiğim şehirde olamamakla ilgili sızlanışlar dinleyeceksiniz. İyisi mi şimdi içinde olduğum rüyanın tadını siz de çıkarın. Bu gece herkes için gönülden bir dileğim var: Umarım herkes sevdiği şehirlerin göğü altında uyur her gece ve günaydın der yeni sabaha.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Gün 9- Cumartesi, Yorgunum Paris…” yazısında 7 düşünce

  1. özlem öztürk diyor ki:

    Ecehan,
    Alışveriş yapıp da sonradan kredi kartıyla yapılan o alışverişleri ödemek için çalışmak durumunda olmaktan bıktım. Çok saçma bir durum bu. Alışveriş yapmak gerekirse yapılır ama hayat döngümü bunun üzerine kurmak istemiyorum. Bir ay boyunca çalıştığım, ter döktüğüm her günü yapılan birkaç alışverişe peşkeş çekmek istemiyorum. Bir de buradan devamlı artık çalışmak istemiyorum, yapmaktan hoşlanmak istediğim şeyleri yapmak için zaman istiyorum diye bağırırken bu düşüncemi çürütecek tek şeyi yapmam,( alışveriş yapacaksam para kazanmam şart) hala deliler gibi almaya devam etmem saçma geliyor bana. Bir de vakit kaybı. Herkesin bu konudaki fikri değişik elbette. İnsanlar alışveriş yaparak mutlu oluyorlar. Ne güzel! O zaman yapsınlar. Ama ben sıkılıyorum. Beni mutlu eden şey defterimi açıp yazı yazmak, etrafı gözlemlemek, sohbet etmek, kahvemi yudumlamak…
    Paris ise her şey için güzel bir şehir. Alışveriş çılgınları için de bizim gibi edebi rüyaların peşinde olanlar için de.
    Eee, o zaman Paris ne aradığını bilen herkese mutluluk versin diyorum. 🙂
    Sana da sevgiler

  2. Ecehan diyor ki:

    Özlem ne hoşsun sen… Ne iyi ki seni tanıdım, teşekkürler blog ;-))
    Ya bu arada seni gerçekten kendime çok yakın buluyorum (Paris aşkı dışında da) Bu yazıda bir kez daha, alışveriş yerine bir kafede oturmak, birkaç sayfa kitap okumak, arada bir gözünü kaldırıp o muhteşem şehrin gel-gitlerini gözlemlemek, bir şeyler içmek, tıka basa yemek, resim çekmek biraz, vücut bıkıncaya kadar otel odasına girmemek; ama hepsi d i n g i n c e …
    Sevgiler…

  3. Leylak Dalı diyor ki:

    Ah o senin sırt çantası, İstanbul'a geldiğimde de benim elime yük olmasın diye bir sürü kitabı sırt çantanda gezdirmiştin Zeyrek'ten Balat'a, ordadan Eminönü'ne, canımsın 🙂 Umarım köpüklü şarabı höpürdetecek keyifli bir mekan bulmuşsundur. Selam eyle Paris'e…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şükür ki köpüklü şarabı höpürdetecek zamanı en sonunda bulduk. Uygun yer bulamamaktan içememiştik önceki gün. Daha doğrusu her niyet ettiğimizde zaten başka şeyler içmiştik. En sonunda, "Hadi Seine kıyısına gidelim." dediğimizde de benim gözümden uyku akıyordu. Seine de ne ki modundaydım. Sonrasında Eyfel Kulesi'nin altındaki parkta içtik köpüklü şarabı. Böylece ruhen ve çanta açısından hafiflemiş olduk. Yaşasın köpüklü şarap severler 🙂
      Sırtçantasız yaşamam abi, durumundayım.
      İyi ki birileri sırt çantası icat etmiş. Ahahaha 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir