Macera Kitabım’ın 2017 Dökümü ve Son Liste…

52 Liste Projesi

Liste 52- Yılın en unutulmaz anlarının listesini yapın.

Bu senenin ocak ayına da bildiğim şekilde girmişim: Hemingway’in “Paris Bir Şenliktir” kitabını okuyarak. Sanırım bu benim için bir tür totem. En sevdiğim şehirden uzak kalmamak için kendimce minik heyecanlar yaratıyorum. Yeni yılın ilk sabahında ya da o yorgun sabaha girmeden birkaç gün önce bu kitabı elime alıp Paris’i düşlüyorum. İçim ısınıyor, hâlâ hayallerimi koruyabildiğim, tutkuyla bir şeye bağlı olduğum için şükrediyorum. İtiraf etmem gerekir ki bizim için biraz zor bir yıldı bu sene. Yoruldum, incindim, sinirlendim. Sonunda, yaşayarak da olsa bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmenin en doğrusu olduğunu öğrendim. Buraya konuk olanların bildiği gibi 52 Liste Projesi isminde bir proje bulup, her hafta listelenmesi gereken şey neyse onu listeledim. Benim gibi birkaç arkadaşım da aynı sorumluluğu üstlendi. Sonlara doğru listeler hep aynı yere varıyormuş hissiyle biraz bıkkınlık verse de, hem ben hem de arkadaşlarım bu işin altından kalktık. Bence süper bir başarı bu. An itibariyle geldiğim nokta şu: Belki de liste hep aynı şeylerden bahsetmiyordu; belki de ben aynı şeyleri seviyor, tutkularımdan vazgeçmiyordum. Neden olmasın, değil mi?

Ocak: Kuzuların Sessizliği

Ocak ayında totomu kırıp evde oturmuşum. Şimdi geriye dönüp baktığımda “Ah ulan!” diyorum. “Boş geçmişsin mis gibi Ocak ayını.” Yeni yılı uzun zamandan sonra ilk defa evimizin dışında (ama anne evinde) geçirmişiz. Tombala oynayıp, üstümüzdeki tüm bozuklukları Selçuk’un babaannesine teslim etmişiz. “Aşkta kazanırız öyleyse!” kazanımıyla evimize dönüp karlı ocak ayını bahçede bol bol fotoğraf çekip sahlep içerek geçirmişiz.

Şubat: Soğuksun ama Paris’e kavuşma sebebimsin

Neyse ki şubat ayı bereketiyle birlikte gelmiş. Kısa falan ama içine birkaç seyahat sıkıştırmışım. Önce arkadaşlarımla Paris’e gitmişim. Soğuk bir şubat olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Yine de Montparnasse Mezarlığında gezinmiş, canım arkadaşlarımla sevdiğimiz tüm kadın yazarların yanına uğramıştık. Buz gibi ama aydınlık bir hava vardı. Gökyüzünde maviden eser yoktu. Ağaçların yapraksız dalları beyaz gökyüzünün altında tüm çıplaklığıyla duruyordu. Mezarlıktan ayrılıp da Le Select‘te oturmaya gittiğimizde yıllardır hayalini kurduğum şey gerçekleşti. Nedim Gürsel kafenin kapısından içeri girdi. Bunca yıl Paris’te Nedim Gürsel’le karşılaşmak için nice hayal kurmuştum. Bunlardan en canlısı Sorbonne’ün önünde denk geleceğimizdi. Demek ki kısmet böyleymiş. Evet, evet! Elbette yanına gittim. Kısa bir konuşmamız oldu ve benim için tarifi imkansız bir hoşluktu. Paris’te geçirilen mutlu günlerin ardından trene atlayıp Frankfurt’a doğru yola çıktık. 2017’nin tek tren yolculuğu olabilir bu seyahat. Trenleri çok seviyorum. Şaşırtıcı bir şekilde Frankfurt, Paris’ten daha sıcaktı. Selçuk’un Goethe’nin Evi‘ne daha önce hiç gitmediğini fark ettik. Bu kez onunla gezdim şehrin merkezindeki bu evi. Elmalı tatlılardan yedik, birkaç gün fuar gezip yine kürkçü dükkanına döndük. Ne de olsa evde bizi bekleyen bir oğlumuz vardı.

Paris kafeleriyle güzel ❤️
Nedim Gürsel’le Le Select’te karşılaştık.

Mart: Belki de düzelir havalar

“…birdenbire tüm vücudunu kışın sardığını ve soğuğun bir kırbaç gibi vücuduna çarptığını hissetti.”

Yukarıdaki cümle Acı Çikolata kitabından. Tam da böyle hissetmişim Mart ayında. Bizim için soğuk havalarla başa çıkmaya çalıştığımız bir ay olsa da, Kuzey artık yuvadan uçmaya başlamış. 2017 senesi onun için bitmeyen seyahatlerin yılı olmuş. Önce Hayale Yolculuk adındaki kulüple birlikte İzmir’e, peşinden de bir haftalığına Polonya, Wroclaw’a gitmiş. Bizse onun yolunu beklemiş ve günleri saymışız dönmesi için. Neyse ki bloga yazı yazmışım da günlerimi keyifle doldurmuşum.

Fotoğraf İzmir yolu üzerinden. Hem de Mart’tan bir kare 🙂

Nisan: Bahara dair ilk şarkı

Ayın sonuna doğru bahçedeki manolya baharı müjdelese de bir türlü ısınmıyor havalar. Ay boyunca her fırsat bulduğumda elime bir bardak çay alıp bahçeye süzülüyorum. Ama nafile! Avucumun içindeki sıcak çaya rağmen evin içine geri kaçmam birkaç dakikayı buluyor. Başkalarının nisanı nasıl geçiyor bilmiyorum ama benim nisanıma 2017 yılında pek güneş doğmuyor. İşe gidip geldiğim, kendimden pek de memnun olmadığım bir nisan… Manolyam tomurcuklansa da daha çok gönlüm tomurcuklansın diye bekliyorum.

Biliyorum fotoğraf pek sevgili manolyamdan değil. 🙂

Mayıs, doğum günüm, Kuzey’in doğum günü…

Birkaç senedir doğum günlerim ürkütücü geliyor. On sekiz yaşıma geleceğim günü iple çekmiştim oysaki. Şimdilerdeyse öyle olmaması için çaba sarf etmeme rağmen, “Eyvah!” duygusu sarıyor içimi. Zamanın hızla aktığını, hâlâ canlı tuttuğum hayallerimin yanıbaşımda öylece durduğunu düşünüyorum. Korkuyorum. Sonra duruluyorum. Hayat böyle akıp gidiyor. Ben telaşa kapılsam da kapılmasam da!

Haziran: Seyahat her derde deva

Haziran ayında okullar kapanmadan bir hafta önce yola düştük. Kuzey bayram etti bu duruma. Yaz tatili bir hafta önceden başlamış oldu. İstikamet Fransa’nın hiç gitmediğimiz Normandiya Kıyıları ile Loire Vadisi şatolarıydı. Normandiya beni büyüledi. Kesinlikle tekrar gitmek istiyorum. Sadece o tarafa, yavaş adımlarla. Şato gezmekse biraz yorucuydu.Yine de eğlenceli tarafları vardı. Kuzey, Tenten’in Şatosunu çok sevdi, ben Saumur’un köpüklü şarabını. İlk defa Paris’e uğramadığımız bir Fransa seyahati yapmış olduk.

Temmuz, aklım başıma geldi; denizi gördüm.

Temmuz, senenin yarısını devirdik. Gezi açısından ne kadar kısır bir yıl geçirdiğimiz ortada değil mi? Bu tabloyu mutlaka Selçuk’a da göstereceğim. (Gösterdiğim de gitmediğimiz seyahatlere gittiğimize inandırmaya çalıştı beni. Ben de buna inanamıyorum işte!) Bu ay Kuzey tatil rehavetine girmiş. Tüm yazı havuza girerek, bahçede top oynayarak ve pek tabii internet başında geçirmiş. Şükür ki ayın sonunda Sakız Adası’na gitmişiz de ayaklarımız deniz suyuna değmiş ve güneşe teslim etmişiz kendimizi.

Ağustos, senenin tüm hayal kırıklığı burada toplandı.

Ağustos ayı uzun uzun bayramda nereye gidelim diye düşüne düşüne geçti. Açık konuşmak gerekirse ekip olarak nereye gideceğimize bir türlü karar veremiyorduk. Bir kısmımız uzak bir yerlere gitmek istiyordu. Yine dolar-euro tavan yapmıştı. Doların ve euronun bizim uçtu diye düşündüğümüz dönemden daha fena yukarılara gideceğini bilseydim hiç düşünmez kendimi Güney Afrika’ya atardım. Ama itraz ettim. Çok pahalı, daha yakın bir yere gidelim dedim. Ne nihayet bir gece yemek yerken korkunç pahalı fiyatlara İngiltere biletlerini aldık. Hepiniz biliyorsunuz. Sonra ben oturdum ve sekiz kişilik ekibimiz için her detayı düşündüm, araştırdım. Ara uçak biletleri, turlar, gezilecek yerler, oteller her şey ayarlandı, parası ödendi. Sonra ne mi oldu? Vizeyi almamız gerektiği günde alamadık ve bütün tatil planı mahvoldu. Sonraki birkaç gün boyunca her şeyi iptal etmek, yerine tekrar rezervasyon yapmakla (tüm rezervasyonlardan bizi çıkarmam ve beş kişilik yeni rezervasyonlar yapmam gerekti) geçti. Yeminle çok acı verici bir dönemdi. Tüm sinirimi Selçuk’tan çıkardım. Çok fenaydı, çoook.

Fotoğraf gidemediğimiz yerden gelsin.

Eylül: Hadi çocuklar okula!

Eylül ayı elbette Selçuk’un başının etini yiyerek geçti. “Beni acilen bir yere götürmen lazım!” diye diye sonunda adamı canından bezdirdim. Bali diye tutturdum. İngiltere olmamıştı ya onun yerine çok daha istediğim bir yer olsun, sıcak olsun, biraz da uzak olsun istiyordum. O da bakındı durdu, booking.com‘da Bali otellerini teftiş etti, seni şuraya mı götüreyim buraya mı götüreyim derken sinirimin geçmesini bekledi ve sonunda Paris biletlerini alarak gönlümü yaptı. Bali dedim, Paris’e gittim.

Ekim: Işıklar Şehrine Yolculuk

Sonra ekim geldi, yine aynı şehre Paris’e gittik. Bazıları Paris’e çok gittiğimizi düşünse de bana hep olmam gerekenden az gidiyormuşum gibi geliyor. Belki de Paris’e gittim diye başka yerlere gidemedim diye söylenmiyorum Selçuk’a. Bu sefer arkadaşlarla, cümbür cemaat. Bol bol şarap içtik, şehrin sokaklarında gezindik. Ekim ayında bloglar şenlendi, ben de şenlendim. Bir meydan okumaya katıldım, 21 gün boyunca her gün yazmaya çalıştım. Gittik, geldik derken her gün yazamasam da elimden geleni yaptım. Senenin en fazla blog yazısı yazdığım ayı oldu. Tamı tamına 19 yazı! Bu arada kayıtlara geçsin ve herkes hemen okusun: Canım Leylak Dalı’nın kitabı çıktı, Mutfağın Hatıra Defteri. Benim için 2017’nin en güzel olaylarından biriydi. Uzun zamandır bir kitap çıkarmasını bekliyordum ve voila! Okuyalım, okutalım lütfen?

Kasım: Hayal Kapısı

Kasım ayında bol bol hayal kurdum. Genellikle seyahat düşleriydi bunlar. Bir ara çok ama çok dellendim. Alıp başımı tek başıma bir yerlere gitmek istedim. Bu başını alıp gitme olayı bana annemden yadigardır. Annem ne zaman bize kızsa alıp başını gitmekle tehdit ederdi. Biz de saf saf ağlardık. Benimki sahiden bir gitme hissiydi. İşyerinden, hep aynı döngünün içinde olmaktan, insanların hiç mi hiç değişmemesinden sıkıldım. Aynı yılgın hissiyatları tekrar tekrar yaşamak ve mutsuzlukları başkalarının üzerine yıkmak bence insanın kendisinden ve sorunlarından kaçmasının en kolay yolu. “Güzel şeyler düşün!” dedim kendime. Biraz spor yaptım, bol bol yürüdüm, bol bol su içtim ve sahiden derin nefesler aldım. Canımın çektiği dingin kitapları okudum. Karl Ove’nin çocukluğu kasım ayının takılıp kaldığım kitabıydı. Yazarın babasından nefret ettim. Karl Ove Knausgaard‘ın anlattığı hikâyeleri mi yoksa yazış tarzını mı sevdim diye sordum kendime. Cevabın yazışındaki normal akış, dilindeki samimiyet olduğuna karar verdim. Norveçli olmasından dolayı biraz torpil geçmiş de olabilirim. Yine de şunu samimiyetle söylemeliyim ki onu okumak benim için bir ziyafet; hem de zarif bir sofrada sunulan.

Aralık: Kokinaların Dansı

Aralık… Çaldın mı kapımızı yeniden? Çok bomba bir sene geçmemiş değil mi? Seyahatten bahsediyorum. Bari finali iyi olsun dedim. Selçuk Çindeyken (Belki Çin’de olması bile biletleri almam için bir etken olabilir) Basel biletlerini aldım. Hedef Colmar, oradan da Strasbourgdu. Christmas Market’ler yani Noel pazarları. Soğuk olmasına rağmen ışıl ışıl yerler görmek istiyordum. Öyle güzel bir seyahat oldu ki tadı damağımızda kaldı. Yeni yıla sadece birkaç günün kaldığı şu anlarda biraz uzağa, soğuğa, ışıltılarla ve neşeyle dolu coğrafyalara doğru yol aldığımız için çok mutlu oldum. Günlük streslerden sıyrılıp, aslında birbirimizi ne çok sevdiğimizi  fark ettiğimiz güzel zamanlar tatiller. Kuzey’le sohbet edebildiğimiz ve birbirimize sarılabildiğimiz için çok ama çok mutluyum.

Senenin son gününden herkese sevgilerimi yolluyorum. Hoşçakal 2017, Hoşgeldin 2018

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Macera Kitabım’ın 2017 Dökümü ve Son Liste…” yazısında 22 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah çok tatlısın Arzu ❤️
      Beni düşündüğün ve böyle bir mesaj attığın için çok teşekkür ederim.
      Azıcık kafam karışıktı, yazmaya çalıştım olmadı, kalabalıklar vardı zihnimin içinde. Olmadı. YAzmak istedim ama içimden istediğim kelimeler dökülmedi. Biraz karnım, biraz da kalbim ağrıdı bu yüzden. Ama burdayım işte. Çok teşekkürler ilgine, nezaketine.

  1. sezer eser perker diyor ki:

    Hoş gelsin 2018. Güzel sürprizlerle gelsin. Önce sağlık dolu olsun. Sonra gönlünden geçirdiğin gibi bol seyahatli olsun. Görmediğin yerleri gez ama fazlasıyla gezdiğin Paris'i tekrar tekrar gez:) Sevgiler, öpücükler Özlem.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Evet, sağlık olmayınca hiçbir şey olmuyor. Benim de ilk dileğim o. Daha çok gezip, daha çok okuyup yazacağımız ve hatta buluşup bir kahve içeceğimiz bir yıl olsun. Ne dersin?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Umarım öyle olur. Bodoslama dalıyormuşuz gibi geliyor bana her yeni seneye 🙂 Hepimiz için hayırlı olur inşallah. Kendi adıma daha çok yazıp, daha çok okuyup, daha çok gezeceğim bir yıl olsun istiyorum. Senin de her şey gönlüne göre olsun.
      Çok öpüyorum seni.

  2. sonat şen diyor ki:

    Bence çok güzel bir yıl olmuş Özlem. Dışarıdaki tüm olumsuzluklara rağmen,huzurlu iç dünyanda yaşayabildiğin güzellikleri çok güzel paylaştın yıl boyunca. Elbette bu bizim görebildiğimiz kısmı hayatın. Kendi özelinde arzuladığın daha bir sürü şey olmuş olabilir. Ama yıl boyunca yazdıklarından tanıdığım sen, sahip olduklarının keyfini çıkarmayı, kıymetini bilmeyi çok iyi başaran birisin. İyi ki diyorum şu liste işine girmişsin. İyi ki bu şekilde gözüme takılmışsın. Güzel bir dost gibi girdin hayatıma. Sana mutlu bir yıl diliyorum. İçinde yolculuğun, kitabın, sinemanın, sohbetin, çayın-kahvenin bol bol olacağı güzel günlerini paylaşmaya devam et yine. İlham veriyorsun. Hala güzel insanlar olduğuna dair umut oluyorsun. Sevgi ve dostlukla

    • özlem öztürk diyor ki:

      Geçen sene sinemanın uzak olduğu bir yıl olmuş bana. Bunu fark ettim. Ama öyle korkunç üzüntüler yaşamıyorum hayatımdan eksik olan şeyleri için. Yetemiyor insan. Bir de ister istemez yapacak onca şey varken önceliklerine göre sıralama yapıyor. Biz de ne yazıkki Kuzey'in istekleri ve ihtiyaçları hep benim ihtiyaçlarımın önüne geçiyor. Okul zamanı ikimiz de çok yoruluyoruz. Sistem çocukları çok yoruyor. Çalışmadan olmuyor. Tek çocuk olunca da (öyle alıştık, öyle alıştık) yapışık ikizler gibi yan yana oluyoruz ders çalışırken. Hâl böyle olunca zaman akıp gidiyor. Yine de sağlıktan ve huzurdan başka bir şey dilemiyorum hayattan. Her sene yaş alırken, "ah ulan yaşlandık bir yıl daha!" diye düşünürken, peşinden elimde olanlar için şükrediyorum. Bu sene ilk defa (kayınpederim hasta ne yazık ki) sağlığımızın yerindeyken daha çok gezmeyi, daha çok birlikte olmayı, daha çok sohbet edebilmeyi diledim. Çünkü sağlık olmayınca olmuyor ve sağlığın gittiği zamanlarda da insanın aklına hep yapamadıkları, özlemleri geliyor. keyfimiz yerinde olsun da yollarda olalım hep. Bir de beraber toplu meditasyon falan yaparsak belki euro'yu düşürürüz diye düşünüyorum. 🙂
      Sevgilerimi yolluyorum sana ve çok öpüyorum.

  3. Çileksuyu Sibel diyor ki:

    Sanirim her yil bir sekilde birbirinin benzeri.Ya da sevdiklerimize tutkuyla bagli oldugumuzdan dedigin gibi oyle tekrarmis gibi geliyor kimi zaman.(bu bakis acisini pek sevdim ben) Geri donup baktiginda mutlu anlar aci anlardan cokse,sahane gecmistir o yil kanimca.Bence sizin 2017 de pek guzelmis.Dilerim 2018 daha nice maceralariniza sahir oluruz ve liste yok diye bloga mesafe koymazsin Ozlem'cim.Sevgiler,iyi seneler.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Liste yok, ne yapacağız biz şimdi?
      Oturup kendime bir liste hazırlamayı düşünüyorum. Daha doğrusu ufak çaplı bir yol haritası; şimdilerin tabiriyle bana yol gösterecek bir zihin haritası. Bloga ne yazarım diye düşünüyorum ciddi ciddi. Seyahat yazmak zor olsa da çok seviyorum; keşke diğer yazılarım kadar çok okunsa diye de geçiriyorum içimden. Onca emek verdiğim yazılarımı suya yazıyormuşum gibi hissediyorum. Öyle vallahi ama yazacağım elbet. Senin dediğin gibi şu Proust anketini yapayım diyorum. Ne güzel olur. Sonra uzun zamandır beni ziyaret eden (rüyalarımda elbette) Key West var. Onu yazayım diyorum. Bilmiyorum ki, yazacak çok şey var aslında ama her yazdığım güzel olsun istiyorum. Öyle olunca çok yazıp, az yayınlıyorum. Bu sene blog performansımdan çok memnun oldum ama. Öyle ya da böyle kendimi hep burada, o boş sayfanın önünde buldum. Dilerim ikimiz de yazmaya devam ederiz. 2018 dilediğimizce olur umarım. Kalbimiz pır pır atsın yeter. Öperim seni çok.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Çağıra çağıra bir yeni yılı daha getirdik kapımıza. Hadi hayırlısı diyorum. 🙂
      Her yeni yılda buralarda güzel dileklerimizi yazmayı diliyorum. Ve daha nice kitapları, elbette 🙂
      Çok, çok öpüyorum.

  4. şule uzundere diyor ki:

    Sana öyle gelmese de bana göre dolu dolu geçmiş 2017 yılın. Tabii planladığın bir geziye gidememen kötü olmuş. Kontrol manyağı biri olarak planlarımı gerçekleştiremeyince kafayı yiyorum 🙂

    2018 daha çok gezmeli bir yıl olur umarım. İyi seneler 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah, şu kontrol deliliği. Aslında ben de öyleyim ve bu halimden kurtulmaya çalışıyorum. Çok yorucu bir şey. Geçen yazılarımdan birinde herkesin işini üstüme aldığımı ve artık bundan çok sıkıldığımı yazmıştım. Bu durumun tek sebebi kontrol manyağı olmam. Kendi elimi sürmeyince hiçbir şeyden emin olamıyorum. Bu sene umuyorum ki bu durumu biraz olsun aşabileceğim. Akşama yatağa girdiğimde yorgunluktan bitmiş oluyorum. Bu sene kendi adıma biraz telaştan kurtulmayı diledim. Bakalım. Ne kadar yapabilceğimi bilmiyorum. Ara ara bu düşüncem aklıma gelse bile yeter gibi geliyor 🙂
      Ben de çok keyifli bir yıl diliyorum Şule. Umarım her şey gönlümüzce olur.
      Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir