Paris, Ecekent

Paris, Ecekent… Paris’ten Frankfurt’a. Her sene hayatımın bir parçası haline gelen şubat yolculukları. Frankfurt’tan Paris’e tren yolculukları…

Seyşeller’e bu kadar çamur attıktan sonra biraz vicdan azabı çekiyorum. Ama hissettiklerimi söyleme duygusu vicdan azabı hissetmemden daha ağır basıyor. Netice itibariyle benim tatilim, benim Seyşellerim diyor olayı kapatıyorum; yine de bir ara Seyşeller’de denk geldiğimiz Türkçe konuşan Seyşelli‘den bahsederim. Düşünsenize adam yıllar önce Seyşeller’den kalkmış Ankara Hacettepe Üniversitesine gelip Diş Hekimliği okumuş. Biraz dişini sıktıktan sonra da üniversiteyi bırakıp evine dönmüş. Niye bıraktın diye sorduk. Evimi çok özledim dedi. Yine de çatır çatır Türkçe konuşuyor adamcağız.

Paris, Ecekent

Frankfurt- Paris Tren Yolculuğu

Bir yerden geldikten sonra üzerime sinen kirlilik hissinden kurtuldum. Uzun uçak yolculukları sonrasında böyle hissediyorum. Bavullar açıldı, her şey yıkandı, ütülendi, yerine yerleşti. Pazar sabahı 05.30’da geldik İstanbul’a. O gün evde yattık. Ertesi gün hayatımız bıraktığımız yerden devam etti. Elbette, güzel güzel gezmenin nefes almadan çalışmak gibi bir yan etkisi var. Neyse ki bu yorucu iş temposundan sonra tatili hak ettim. 😀  Ahahaha, vallahi başka bir blogcu böyle yazsa sinir olurum, sinir!! Herkes kızmadan söyleyeyim o zaman. İş için yola düşüyoruz bu sefer. Şubat ayının geleneksel Frankfurt- Paris seferi. Önce Frankfurt’a uçup benim işimle ilgili Ambiente Fuarına gidecek, oradan da trenle Paris’e geçip tekstil fuarını gezeceğiz. Tekstil fuarında dolanma kısmını ben atlayacağım elbette. Selçuk gezerken Paris’imle hasret gidereceğim.

Paris- Frankfurt tren seferlerine bakmak için BURAYA tıklayın.

Mutluluk içimizde…

Son birkaç gündür Paris karlar altında biliyorsunuz. Sıcağını da, donduran soğuğunu da bildiğim bu şehre karlar altındayken hiç gitmedim. Bir ilki yaşayacağız yani. Kafamda planlar yaptım, iki gün kendi halimde gezinmek için rotalar çizdim. Kalemim, defterim ve illa ki orada da okunması gereken kitaplarımı masamın üstüne koydum. Bu akşam çantamdaki yerini alacaklar. Sonrası ihtimaller, hayaller ve hayatın önüme çıkaracaklarına kalmış. Kötü hava yokmuş, kötü kıyafet varmış diyeceğim ama mayomla gittiğim Seyşeller’de yağmura tutulup denizin ardından bakmak bu dediğimle uyuşmayacak. Yine de kalbim pır pır. Sanki ilk kez gidiyormuşum gibi. Sanki uzun zamandır en sevdiğim şehirden uzak kalmışım gibi. Bir de tren yolculuğu var. Frankfurttan bizi Paris’e taşıyacak bir tren. Onu da sabırsızlıkla bekliyorum. Uzun zamandan beri ilk defa Selçuk’la baş başa bir yere gidiyoruz. Ve bu kısa aralık içinde de benim tek başıma Paris’te dolaşabilme şansım var. Mutluyum dolayısıyla ❤️

Mutluluk içimizde mi yani? Yok yahu, Paris’e kavuşabilme halinde saklı.

Paris sevgimi anlattığım blog yazımı okumak isterseniz BURAYA,

Paris’te en sevdiğim bistrolardan birini okumak istiyorsanız BURAYA tıklayın lütfen. Biliyorsunuz, Paris her zaman iyi fikirdir.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Paris, Ecekent” yazısında 10 düşünce

  1. sonat şen diyor ki:

    Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla Paris'e kar da çok yakışıyor. Eminim huzurla dolup geleceksin Özlem. Sevdiğin bir şehre gitmek, sevdiğin bir insanla buluşmak gibidir… Oturduğun kafeler, yürüdüğün sokaklar boyunca Paris'inle doya doya sohbet edeceksin ne güzel. Bu arada gezinin Frankfurt kısmı, üvey evlat modunda ama olsun. Orayı da sev, en azından seni her sene Şubat ayında Paris'e kavuşturduğu için sevilmeyi hakediyor zannımca:-)
    Sevgi ve dostlukla…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Frankfurt'u sevmeyi öğrendim sanırım Sonat ya, haklısın. Hatta bu sefer otel fiyatları öyle çıldırmıştı ki, Selçuk "Yürü yahu, burada bir gece daha otel parası ödeyeceğimize gece treniyle Paris'e gidelim." dedi. Belki de seneye Frankfurt'ta kalmadan ilerleriz diyeceğim ama yetişmez 🙂 Fazla uçtum. 🙂
      Nerdeyse seveceğim Frankfurt'u. En sevdiğim restoran doluydu ve yemek yiyemedim ama olsun. Bak seneye tekrar frankfurt'a gitmek için bir sebep. Gittiğimizde Paris'te kar kalmamıştı. Soğuktu. İki gün tek başıma gezdim Paris'i. Ne zorum varsa yürüdükçe yürüdüm. Yorulduğum yerde oturdum, kahvemi içtim. Orsay gününü doğru ayarlamamışım. Gidemedim. Paris'a gitmek için hep bir sebep bana. Ama sahiden euro/ tl durumu üzüyor insanı. Çok açıldı aradaki fark .
      Şimdi çalışmam lazım. Paris'e gitmek için çok para lazım, çook 🙂
      Ben de sevgiyle kucaklarım seni.

  2. Oytunla Hayat diyor ki:

    Heyt be :))
    Seyşellerden sonra bu sana ilaç gibi gelecek 😉

    Bak şimdi seni trende hayal ettim 🙂 Fransız filmlerinde genelde tren yolculukları inanılmaz bir romantiklik sergiler ya. İşte o duyguyu geldiğinde hissetmek istiyorum. Hissedeyim ki ortamdan çat diye ayrılayım 🙂

    Mutlu mutlu gezmeler ♥

    • özlem öztürk diyor ki:

      Vallahi ilaç gibi geldi. Tam kendime gelmiştim ülkeye geri döndüm. Havaalanında hemen kendime getirdiler bizi. "Stresi, kavgayı da sizden öğrenecek değiliz" tipinde bir milletiz biz yahu. 🙂 Bavulları aldığımız gibi arabamıza bindik ve hooop İstanbul 🙂

      Tren süperdi yahu 🙂
      Yolun yarısına kadar yanlış vagonda gitmişiz meğerse. Strasburg'da birileri bindi, doğru koltuklarda ama yanlış vagondasınız dedi. Biz de kendi vagonumuza gittik. Bizim koltuklarda oturan Fransızları kaldırdık. Orta yaşlı bir Fransız konuşmamızdan Türk olduğumuzu anladı. Ben çok geldim İstanbul'da. Beyaz eşya aldım dedi. Zorlu dedi, Arçelik dedi, Koç dedi, Beko dedi 🙂
      Ülkede siyaset ne durumda dedi 🙂
      Böyle romantizmin içine dedim bende 🙂

      Ama çok romantikti be yine de. Sahiden diyorum. Trenler hep çok güzel. Rüya gibiydi tren kısmı 🙂 Hahahaha 🙂 Vallahi güzeldi.

      Geldim bile bak. Şimdi birkaç gün öncesinde mutluluk arıyorum. ♥

  3. Mukaddes'çe Konuşan Satırlar diyor ki:

    Heyecanınızı kalbimde hissettim bir an. Bırakın hayalimdeki yerleri görmeyi, gideceğim herhangi bir yerde bile kalbim pır pır eder. Mutluluk içimizde mi demişsiniz ya, benimde gideceğim yerlerde saklı. Paylaşım ve çağrışımlar adına teşekkürler:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Siz de benimle aynı kafadansınız sanırım. Mutluluk sizin gittiğiniz yerlerde, benimse Paris'imde. Ne çabuk geçti Paris gezimiz bir bilseniz. Sanki kuş oldu uçtu ellerimden. Üç gün önce orada olduğuma inanmakta zorluk çekiyorum. Şimdi kendimi işe adapte etmeli, sıkı çalışmalı, biraz euro kazanmaya çalışmalıyız. Yoksa tatiller artık biraz hayal olacak gibi 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sezercim güzel dileğin için teşekkürler. Gittim de geldim bile; hatta işe bile başladım. Oradayken bilgisayarım yanında olmasına rağmen hiç açacak fırsatım olmadı. Kar var diye sadece bot götürmüştüm yanımda. Yürümekten o da bileğimdeki kemiği ağrıttı. Geldiğimden beri orayı iyileştirmeye çalışıyorum. (Her seyahate illa ki yedek ayakkabı lazım) Neyseki insan Türkiyeye gelince hiç adaptasyon sorunu yaşamıyor. Havaalanında ülke koşullar seni bir sallıyor, kendine getiriyor. Paris mi diyorsun kendi kendine. Sahiden dört saat önce başka bir dünyadaydım değil mi ben?
      Ve yaşadıkların hemencecik siliniyor. Tekrar bıraktığın yerden yaşama geri dönüyorsun.
      Sana da Talin'de keyifli zamanlar dilerim bu arada 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir