Aylık Arşivler: Mart 2018

Seni sen yapan sevdiğin şeyler neler?

Seni sen yapan sevdiğin şeyler ❤️ Sevgili Ezgi başlatmış, Şebnem‘de davet etmiş. Hadi bakalım başlıyoruz. Unutma sevdiğin seyler seni sen yapan şeyler…. ❤️ Bir kere en çok güzel şeyleri sevme huyumu seviyorum. Sevmeye gönlümün olmasını yani. ❤️ Sabah kahvaltısını çok seviyorum. Günün en sevdiğim öğünü kahvaltı. ❤️ Çayı çok seviyorum. Çayın her derde deva olduğunu düşünüyorum….

LeBonGeorges Paris

Paris Bistroları- Le Bon Georges

Paris Bistroları… Nerede yesek? Hangisi daha güzel? Son Paris seyahatine çıkmadan üç yerde yemek yeme planı yapmıştım. Bunlardan bir tanesi Montparnasse’da bulunan La Closerie des Lilas‘ydı. Burası vakti zamanında Hemingway, Picasso, Cezanne, Apollinaire, Henry Miller, Rimbau, Modigliani ve Sartre’ın sıkça gittiği bir restoranmış. Bahsettiğim zamanlarda Paris’in çok ucuz olduğunu, hatta sırf bu yüzden daha rahat…

Paul Auster- 4321

Mart ayımı güzelleştiren kitap: 4321

Paul Auster ve son kitabı 4321 Haber şu: Paul Auster’ın kalın kitabı 4321’i bitirdim.⬤ Paul Auster’ın kitabıyla ilgili hislerimi buraya yazıyorum çünkü elimdeki kitabı çok severek okudum ve bitirdiğimde de bu kitabı okuduğum için çok mutlu hissettim. İyi bir kitap okumanın gerçek okur üzerinde böyle bir etkisi var. Kitapların bana sunduğu bu huzur duygusunu unutmayı…

Bir bardak çay, bir de pazar…

Pazar sabahı. Şimdilik herkes uykuda. Birazdan hem çıkardığım sesler, hem de mutfaktan yayılan ekmek kokusu uyandırır herkesi. Mutfak, uzun zamandır mabedim oldu. Evimin her köşesini seviyorum ama mutfaktayken ocaktan gelen çayı sesi, fırının tellerinin çıtır çıtır sesler çıkarması iyi geliyor ruhuma. Eskiden salonda yemek masası olarak kullandığımız masamız şimdi mutfağımızda. Misafirlerimizi de mutfakta ağırlıyoruz artık…

Pelin Buzluk söyleşisi nasıldı merak eden var mı?

Geçen haftadan beri bu hafta sonunun hayalini burada paylaşıp duruyordum. Cumartesi gününü tamamıyla kendime ayırdığımı bizimkilere ilan ettim ve sabah erkenden kalkıp Kadıköy’e yollandım. Güzel şeyler yaşayınca zaman hızla ilerliyor zaten. Benim günüm de öyle geçti. Duygu’yla Simit Sarayı’nda buluşup mini bir kahvaltı ettik; peşinden de Zihin Haritaları Eğitimi’ne yetişmek için Moda’ya doğru koşturduk. Atölye…

Paris'te Sonbahar

“Neyse halim çıksın falim!” kıvamında bir hafta

Güzellikleri keşfeden “Cuma Şükürcüleri” var blog dünyasında. Huzur, yaşam sevinci ve umut aşılıyorlar bize. Dün uykuyla uyanıklık arasındaki incecik çizgide aklıma bir cümle gelmişti ve o cümlenin ucundan yakalarsam yazının peşinden başka başka dünyalara girebilirmişim gibi hissetmiştim. “Yarın!” dedim kendi kendime, “Yarın yazmalıyım bunu.” Sonra uykumun arasında sır oldu o cümle. Sabah uyanınca kıymetli bir…

Planlar, projeler, kafa karışıklıkları…

Bu haftanın en güzel olayı tiyatroya gitmekti. Ev ahalisi olarak, “Kuzey’i internetten uzak tutmak” başlığı altında dönen bir takım olaylar başlattık. Daha çok doğaya çıkmak, yürüyüşlere gitmek, sinemada oynayan güzel filmleri kaçırmamak, bir de ara ara tiyatroya uğrayalım minvalinde ortaya karışık kurtarma operasyonu yani. Neyse ki kendisi de internetle ve  play stationla çok fazla zaman harcadığını…

İlk kez yolculuğa çıkmanın heyecanı

Blog yazmanın güzelliklerinden onlarca kez bahsetmiştim. Duymayan varsa yineleyeyim: Müthiş bir şey blog yazmak. Aynı zamanda da emek isteyen bir şey. Biraz düşünmek, bolca yazmak çizmek, doğru şeyleri ifade edebilmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Blogda ilk yazımı yazdığım günden bugüne olan yolculuğumu düşününce ne çok yol aldığımı fark ediyorum. Bir kere artık daha derli…