İlk kez yolculuğa çıkmanın heyecanı

Blog yazmanın güzelliklerinden onlarca kez bahsetmiştim. Duymayan varsa yineleyeyim: Müthiş bir şey blog yazmak. Aynı zamanda da emek isteyen bir şey. Biraz düşünmek, bolca yazmak çizmek, doğru şeyleri ifade edebilmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Blogda ilk yazımı yazdığım günden bugüne olan yolculuğumu düşününce ne çok yol aldığımı fark ediyorum. Bir kere artık daha derli toplu yazılar yazıyorum. Yazarak kafamdaki telaşı dindirmeyi başardım. Akışı olan yazılar yazıyorum. Beğenmediğim yazıları silebilme cesareti kazandım. (Yine yazarım ne var ki!) Dil bilgisi kurallarını öğrendim. Artık daha dikkatli ve özenli bir yazarım. Yazmaya devam ederek şunu kafama kazıdım; bir konuda çabalarsan mutlaka bir kazanç sağlarsın.

Blog yazmanın bir diğer kazanımı da hiç tanımadığın birilerini (başka bloggerları) yazdıklarından tanımak, satır aralarından kişiliğini analiz etmek (elbette fark etmeden) ve tıpkı kitaplarını alıp da sevdiğin bir yazar gibi aranızda geliştirdiğin bir bağ kurmak. Bu blog sayesinde çok dost edindim ben. Yakın çevremde bulamayacağım, aynı ortak paydalara sahip insanlarla yazı yoluyla konuştum, dertleştim ve hatta ara ara kentlerine, evlerine konuk oldum. Birbirimize danışır, fikirlerimizi alır ve tutkularımıza bir şans verir olduk.

Ben bir Paris tutkunuyum. ❤️

Birisi bana sevdiğim şehirle ilgili bir şey sorunca çok mutlu oluyorum. Zaten Paris’ten konuşmaya dünden hazır bünyeme her fırsatta gitmeye çalıştığım bu şehre dair konuşmak için fırsat verilmiş oluyor ve susmadan anlatmaya başlıyorum. İlk dileğim, -tıpkı benim gibi-, gidenin bu şehre aşık olması oluyor. O zaman aynı dili konuşmaya devam edebiliriz çünkü. Bir de Paris’i aynı gözlerle görebilir, aynı kalp çarpıntılarını hissedebiliriz.

Bugün telefonda Elif‘le konuştum. Yakın zamanda bir seyahat planlıyor. Nereye gideceğini anladık, değil mi? Gidişi ve gelişiyle ilgili heyecan yaşıyor. Aklını karıştıran sorular kafasında dönüp duruyor. Onu dinlerken ben de aynı heyecanı onunla birlikte yaşadım. Bir yere gitmenin, ilk defa yola düşmenin nasıl bir duygu olduğunu tekrar anımsadım. İlk uçak biletini ya da turunu satın aldığım zamanı, nasıl gideceğim güne kadar heyecandan uykusuz geceler geçirdiğimi, devamlı gideceğim yerden bahsedip gözümde yaşanmamış o anı defalarca canlandırdığım bir bir gözümün önünden geçti. O gün biraz korkutucu gelse de şimdi o heyecanın nasıl nefis bir duygu olduğunu daha iyi anlıyorum. Deneyim kazandıkça o heyecanlar yavaş yavaş azalıyor; daha yavaş ve daha düzenli nefes almaya başlıyorsun. Algıların bile keskinliğini yitirip daha sakin bir tempoyla yanında yürüyor. Benim sadece bir gece Münih’te kalıp sonra eşimin teyzesinin evinde iki gece kaldığımız Avusturya seyahatini saymazsam ilk seyahatim Tayland’a oldu. Yıllar, yıllar önceydi bu yolculuk. Başımıza da bin türlü olay geldi bu seyahatte. Yatağın üzerine koyduğumuz açık bavula uzun uzun bakıp, orada yeriz diye alıp da çantaya birer birer yerleştirdiğim konserve dolmaları dün gibi hatırlarım.? Bir kavanoz zeytinle, beyaz peynir de koymuştum valizin içine. Ee, o zamanlar yeni evliydim, ilk seyahatimizdi ve Selçuk’u doyurmanın da benim görevim olduğunu düşünüyordum. ?

Ucuzun ucuzu bir tur bulmuştuk. Hâl böyle olunca daha o zamanlar hayalim olan Paris’e gitmek yerine dünyanın bir ucuna Bangkok’a gitmeye karar vermiştik; oradan da Pattaya’ya geçecek ve ardından eve geri dönecektik. Heyecanla beklediğimiz seyahat günü gelip de havaalanına gidince tur şirketinin parasını ödediğimiz halde bizim biletlerimizi almayı unuttuğu ortaya çıktı. Nasıl üzüldüğümü, sinirlendiğimi ve hevesimin kursağımda kaldığını söylememe gerek yok sanırım. Kavga, dövüş; sonunda bizi iki gün sonra başka bir uçağa bindirip fazladan iki gece konaklama vermeyi, iki ekstra turu da para almadan bize hediye etmeyi kabul ettiler. ? Kötü bir şeyden iyi bir şey çıktı işte!

…ve sonrasında yola düştük. İlk uzun yolculuğumuz, her ihtimal düşünülerek doldurulmuş irice bir valiz, bulanık çeken dandik bir kamera, konservelerimiz ve biz…

Sanırım içinde o çılgınca çarpan kalple yaptığımız en güzel seyahatlerden biriydi Tayland seyahatimiz. Yıllar sonra bir kez de Kuzey’le, hem de daha iyi koşullarda seyahat etmemize rağmen o ilk Tayland seyahatimiz bizim dönüp dönüp konuştuğumuz bir yolculuktur.

Şimdi Elif’in heyecanını görünce aklıma kalbimin o yıllardaki hali geldi de, “Ay Elif ne güzel bir şey yaşıyorsun.” demek geçti aklımdan. Söylemeden, yazmadan geçmeyeyim dedim.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

İlk kez yolculuğa çıkmanın heyecanı” yazısında 11 düşünce

  1. SevKoz diyor ki:

    Ne kadar güzel ifade etmişsiniz blog yazarlığını..
    Paris deyince öyle bir anısı var ki bende bir gün size anlatsam ağlarmısınız gülermisiniz bilmiyorum ?
    Takibe alıyorum sizi sevgiler

  2. Adsız diyor ki:

    Sonat'ın bana ödünç verdiği Uyuyan Adam (Georges Perec)romanını mutlaka okumalısın Paris sokaklarında dolaşıyorum roman kahramanı ile birlikte. Senin gibi Paris sevdalısına daha da iyi gelecektir kitap. Yazmaya devam, yazdıklarının boşluğa akıp gittiğini düşünme Özlem, yazıların mutlaka pek çok kişinin hayatına dokunuyor. Mesela dolaştığın kitapçılar bende o şehirlere ditme gitme veya yine yeniden gitme isteği oluşturuyor. Yolculuğu çok sevmeyen benim gibi birine bile yolculuk sevdası aşılıyor. Sevgiyle kal…Aylin

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aylin,
      Uyuyan Adam var mı evde diye kitaplığa bakacağım hemen. Yoksa da alacağım. 🙂
      Yazmak iyi geliyor bana; hep iyi geldi. O yüzden yazıyorum ama burada çok içten insanlarla tanıştım. Telefonla ya da yüz yüze olmasa da mektupla haberleşiyor gibiyim. Yazdığım bir yazının ardından verecekleri selamı/cevabı çok merak ediyorum. Ve birileri ses verince de çok mutlu oluyorum. Birbirimize söyleyecek çok şeyimiz var gibi 🙂 Ve bu duygu bana çok iyi geliyor. Güzel yorumun için çok teşekkürler. Seyahat etmeyi sev ama 🙂
      Ben de sana en içten sevgilerimi yolluyorum.

  3. sonat şen diyor ki:

    Benim de ilk yurt dışı yolculuğum Almanya'ya olmuştu. Yaklaşık 2 aylık bir görevdi. Ama hiç güzel anımsamam o yolculuğu. Yola çıkmadan bir gün önce, çok sevdiğim babaannemi kaybetmiştim. Görev biraz çetrefilli olunca iptali de olası olmadı, gitmek zorunda kaldım. Ausburg, Münih, Frankfurt, Berlin, Aachen arası tren yolculukları ile geçmişti. Ama ne gittiğim şehirler, ne yaptığım yolculuklar hiç bir şey ifade etmemişti. Bence bir yere giderken, yüreğinde hüzün olmamalı… Kafa karışıksa, gidince toparlamak mümkün oluyor da, can kırığını hiç bir şey yapıştıramıyor. Gezmek de gönül şenliği istiyor be Özlem'cim…

    Sevgi ve dostlukla.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah! Ne güzel anlatmışsın. Elbette öyle. Kendi hüznünden, sıkıntısından kaçabilir mi insan?
      Ama yol halinin iyi geldiği durumlar da var tabii. Gönül şen olsun yeter ki 🙂
      Trenle yaptığın yolculuklar aklımı çeldi şimdi. Yıllar önceki seni bir trenin içinde hayal ettim. Bir defterin var mıydı acaba? Hep şimdiki aklımla geçmişte yol almayı hayal ediyorum Sonat. Biraz geç oldu ama şimdiki hayat beklentimizle geçmişte yol alsak ne harika olurmuş.
      Ben de seni sevgiyle kucaklarım.

    • sonat şen diyor ki:

      Gençtim o zamanlar:-) Hiç bir şeyi unutmam sanıyor ve yolculuklarıma dair çok fazla not almıyordum. Zaten bahsettiğim bu yolculuk boyunca geceli gündüzlü rapor hazırladığım için, kendim için bir şey yazacak halim de kalmamıştı. Yol günlüklerini, yerler ve zamanlar birbirine girmeye başladığında tutmaya başladım. Bir zaman makinesi sanırım tek gereksinimimiz. Ben de geçmişte gezdiğim yerleri bugünün bilinci ama o günlerin masumluğu ile gezebilmeyi çok isterdim Özlem'cim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir