Planlar, projeler, kafa karışıklıkları…

Bu haftanın en güzel olayı tiyatroya gitmekti. Ev ahalisi olarak, “Kuzey’i internetten uzak tutmak” başlığı altında dönen bir takım olaylar başlattık. Daha çok doğaya çıkmak, yürüyüşlere gitmek, sinemada oynayan güzel filmleri kaçırmamak, bir de ara ara tiyatroya uğrayalım minvalinde ortaya karışık kurtarma operasyonu yani. Neyse ki kendisi de internetle ve  play stationla çok fazla zaman harcadığını biliyor da yapmaya çalıştığımız geçiş çok fazla kavga gürültüyle olmuyor. (Bu hiç kavga etmediğimiz anlamına gelmesin tabii ki) İlk yetişkin tiyatro gecemizi de çok güzel atlattık. Arabayı Kadıköy’de Süreya Otoparkına bıraktıktan sonra Saray’a gittik. Kuzey’in her daim aç karnını bir porsiyon dönerle doyurduk. Ben de uzun zamandır diyette olduğum için yemediğim kazandibime kavuştum. İki bardak da çay içtikten sonra birlikte Kadıköy Halk Eğitim Merkezi‘nde oynayan Ayrılık isimli oyuna girdik. Oyun tek perde olduğundan Kuzey biraz yerinde kıpırdandı ama yine de oyundan çok keyif alarak ve gülerek çıktık. Hatta çıkışta, “Ara ara başka oyunlara da gelebiliriz. Çok keyif aldım.” dedi. Bu söylemden gaz alarak ikinci eylemimi elbette operaya bilet alarak gerçekleştirmeye kalkmayacağım.

Şimdi Kuzey uyurken, -malum Selçuk Moskova diyarlarında geziniyor-, ben de pazar sabahı sessizliğinin keyfini çıkarıyorum. Kendime bir bardak sallama çay yaptım; bir de tost. Yeter de artar bile. Dışarıdan rüzgârın sesi geliyor. Ara ara da yağmur çiseliyor. Ben de evde olmanın huzurunu yaşıyorum. Ne zaman böyle evci oldum ben? Gezmeyi çok seviyorum ama evimi de, evimin dinginliğini de çok seviyorum. Sessizliğin keyfini çıkardıktan sonra dağılan ortalığı hızlıca toplayıp çayı demleyeceğim. Sonra da Kuzey’i kaldırırım. Zamanın uyurken geçmesine çok sinirleniyor. Paul Auster’in tuğla kalınlığındaki kitabı elimde. Evin içinde beraber dolaşıyoruz. Ben klasikleşmiş durumumdur zaten okuduğum kitapla birlikte gezmek. Evin içinde nereye gitsem kitabı da yanımda taşıyoruz. Ben mutfağa, kitap da mutfağa; yatak odasına, kitap da yatak odasına. Öyle mutluyum ki bu kitabı okurken. Nefis bir kitap yazmış. İçimden durmadan, “İşte gerçek bir yazar!” diyorum. Bir dağın zirvesine çıkmışım da herkese oradan bakıyormuşum, imkansız bir şeyi başarmışım ve çok ama çok mutluyum ki tuhaf bir his. Bir insanın yaşamı bu kadar çok şekliyle ve hepsi su gibi akarken yazıya dökülebilir mi? Hayatımızı değiştiren, yerinden oynatan, fark etmediğimiz onca rastlantı… Paul Auster‘a, söylediklerine, fikirlerine hep inanmış biri olarak bu kitap bence rastlantılara inanmanın nirvasını oluşturmuş. Kitabın yarısındayım daha ama biliyorum ki ben bu kitabı ara ara hep elime alırım. Tıpkı Kırmızı Defter gibi. Kitabın kalınlığından ürküp de okumayı erteleyeneler, bence hemen okuyun. Müthiş bir okuma keyfi garanti.

Haftaya cumartesi kendim için bir şey yapmaya karar verdim. Malum son iki hafta sonu Selçuk evde olmadığından evde sorumluluk bendeydi. Cumartesi bayrağı ona teslim ediyorum. Böylece baba-oğul tüm günü evde yatarak, futboldan bahsederek ve maç seyredip cips yiyerek geçirebilirler. Ben dağılan kafamı toplamak için kendime bir hediye vereceğim. Cumartesi günü Yazı Evi‘ndeki bir atölyeye katılacağım: Zihin Haritaları Atölyesi. Size daha önce de söylemiştim. Kafam öyle karışık ki bir türlü toparlanamıyorum. Telaşımı dindiremiyorum. Zihin Haritaları Atölyesi benim gibi şaşkın zihinler için bir derleme toplama yöntemi. Nasıl dolaplarımın düzenli olmasını seviyorsam, zihnimi de öyle seviyorum. O yüzden cumartesi Kadıköydeyim. (Mesela size tam da bu konuyu anlattığım yerde, Paul Auster’ın nasıl olup da onca yaşamı, onca değişik varyasyonu yazıya döktüğünü merak ediyorum. Çok kafa karıştırıcı bir şey değil mi bu yaptığı? Ve çok da takdire şayan bir şey?) Sonra canım yaz arkadaşlarımla, -çünkü onlar beni bu atölyede de yalnız bırkamıyor-, yemek yiyeceğiz. Biraz dedikodu, biraz yazı, biraz dertlenmeler. Ardından bir etkinlik daha: Pelin Buzluk dinletisi. Nasıl tatlı bir hayat, nasıl tatlı bir cumartesiden bahsediyorum değil mi? Şimdiden cumartesi gününü iple çekiyorum.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Planlar, projeler, kafa karışıklıkları…” yazısında 15 düşünce

  1. Oytunla Hayat diyor ki:

    Şahane bir tiyatroyla taçlandırmışsınız Kuzey'i. Zevk almasına da çok sevindim… Sevsinler sanatın her dalını.
    Operaya geçiş kısmını istersen sevgilisine bırak ileriki yıllarda hahahaaaa :)) Ama bol bol teşvik de et kızı ki opera da opera diye tuttursun :)))

    Cumartesi planına bayıldım, çok keyif al inşallah ♥

    Kocaman öptüm seni güzellik

    • özlem öztürk diyor ki:

      İki sene önceki Süreyya'daki yeni yıl konserinde uyumuştu. Nefis bir konserdi. "Ben de çok beğendim ama çok uykum geldi." dedi. Biz de, "Yazık ya, sabah altıda kalkıyor her sabah!" diye geçiştirdik. 🙂
      Geçen gün, "Hadi bir oyuna daha bilet al da gidelim." dedi. Deneyeceğiz artık. Yetişebildiğim kadarıyla ne kadar olursa. İşti, evdi derken evde oturup dizi seyretmek daha kolay geliyor tabii 🙂
      Opera işi ile ilerde sevgilisi ilgilensin sahiden. Bana ne, değil mi?
      Hahaha, yaşasın kötülük.
      Ben de seni kocaman öpüyorum.

  2. şule uzundere diyor ki:

    Cumartesi planın gerçekten çok güzel. Umarım düşündüğün gibi güzel geçer.

    Tiyatroya gitmeyi çok severim. Eşim pek hoşlanmaz. Onu alıştırmak için birkaç kez beraber tiyatroya gittik. Yanlış seçimler yaptığım için iyice soğudu 🙁 Haftaya çok komik, müzikli, eğlenceli bir oyuna gideceğiz. Onu seveceğine inanıyorum. Bu tarz etkinliklere ilk kez gidecekleri eğlenceli, komik bir oyuna götürmek, direkt Shakespeare'den başlatmamak gerekiyor. kendimden biliyorum 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şule,
      Cumartesiye çok yaklaştım 🙂 O yüzden çok sevinçliyim. Eğer her şey planladığım gibi giderse yarın saat 11'de Zihin Haritaları Atölyesine katılacağım. Kendim için bir şey yapıyor olma düşüncesi iyi gelecek bana. Bir de kızlarla atölye, yemek, söyleşi derken nefis bir cumartesi geçireceğimi düşünüyorum. Aynı dili konuşmak mutluluk verici çünkü. Tiyatro çalışmalarımız devam etti. Geçen gün, "Anne bir oyuna daha bilet al da gidelim, çok hoşuma gitti." dedi. Bu bana yeter de artar bile. 🙂
      İyi bir hafta sonu diliyorum Şulecim.

  3. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Meğer; "hayat, siz başka planlar yaparken başınıza gelenlerdir" sözünde olduğu gibiymiş! bunu yaşadıkça anladım. Ve anladım ki hiç bir şeyi sonraya ertelememeli insan!. Özel sektörlerde öyle uzun saatler çalışırdım ki; sabah 7'lerden akşam 21'lere kadar, hatta kimi zaman, c.tesi-pazar dahil çalışıyordum ve artık cinnet geçirme noktasındaydım. Özellikle Londra dönüşünde çalıştığım tekstil firmasında durumum aynen böyleydi. Ve tam köpük gibi hayallerimi yapacağım artık demeğe, -emekliliğime- ramak kalmışken!. tıpkı o üstteki sözü bana hatırlatan şeylerle karşılaştım. Ve anladım ki, neyi yapmak istiyorsak bugünden başlamalıyız! Çünkü başımıza neler geleceğini, yarına çıkıp çıkmayacağımızı hiç bilmiyoruz. Ve her şeyin başının sağlık olduğunu…

    Artık hiç bir şeyi ertelememeye çalışıyorum, ancak bende de o kafa karışıklıkları halen daha var!. Şu kısa ömre daha fazla şey sığdırma telaşı içinde zaman yönetiminde her zaman başarılı olamıyorum yine de!. Bu arada trafikte kalmaktansa oturduğum yerden daha konforlu olur diyerek sonbaharda başladığım 'sanal yazı atölyesi' ni yarıladım. Bu şekliyle konforluydu konforlu olmasına ama yüz-yüze olmanın yerini tutmuyor yine de!. Çünkü interaktif değil ve yazdığın yazılara hiçbir geri dönüşüm olmayınca!.. (Biz blog tutarken dahi yapılan yorumlar ve geri dönüşümlerle daha bir motive oluyoruz. Kim derse ki 'benim için önemli değil' doğru söylemiyordur. ) Tabi ki aldığım bu pakette yazılara geri dönüşümlerin ancak küçük bir meblağ karşılığında yapıldığını sonradan öğrendim. Bu ibare gözümden kaçmış olmalı. Eski sanal atölye de kapatılıyor zaten Nisan’da geliştirilmiş olarak yeniye geçilecek, yıllık abonelere de yeni kodları verilecek. Demem o ki benim de sanaldan reele terfi etmemin zamanı geldi 🙂 o bir taraftan devam etsin…ancak atölye çalışması da mutlaka daha iyi olacaktır. İlerleyen zamanlarda bir değerlendirme yapabilirim. ‘Zihin Haritaları Atölyesi’ne ben de mi katılsam acaba!. Bak aklıma düşürdün Özlem… !? Bu arada yeniden resim atölyesine başlıyorum. Çünkü ben resim yapmayı da okumak ve yazmak kadar çok seviyorum, bunlar ruhuma çok iyi geliyor. Ve atölyelerin her ikisi de aynı lokasyonda olduğuna göre, kim bilir! diyeyim sadece :)) Sanatla, kültürle iç içe olduğumuz Kadıköy’ü bu yüzden çok seviyorum. Elimde ki kitabı bitirir bitirmez, Hemingway’in ‘Pariş Bir Şenliktir’ kitabını okuyacağım ve senin kulaklarını çınlatacağım Özlem. Sevgilerimle…öpüyorum yanaklarından 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yazı Evi'nde seni görmek ne güzel olur. Bir gün bizim derslerden birine konuk olsana 🙂 Seni ağırlamaktan mutlu oluruz. Sanal Atölyeye üyeyim ama girip de bir şey yazıyor musun desen cevabım hayır olur. Yazmaya vakit ayırırsam onu da devam ettiğim Yazı Alıştırmalı Atölyesine götürüyorum. Herkes birbirinin yazısını kırıcı olmadan ve kimseyi incitmeden eleştiriyor. Sonra istersek düzeltiyoruz. Küçük bir grubuz ve birbirimizi çok seviyoruz. Bir de güven meselesi var tabii. Yazını açman için güvenmen gerekiyor. Ayaklarım totoma vura vura gidiyorum derslere desem abartmam 🙂
      Hayat, daha ne sürprizler çıkarak önümüze bilmiyorum ama rutinin dışına çıkmak, kendi ellerimizle ördüğümüz güvenlik çemberini genişletmek çok zor. Ben de senin gibi çaba sarf ediyorum. Bazen erteliyor, bazen de tam zamanı diyip yapıyorum. Elbette hep istediğim gibi gitmiyor hayat. Şimdilerde (yaşlanıyorum galiba) hep önce sağlık diyor, geri kalan ne varsa geldiği gibi kabul ediyorum. Bazen okunacak bunca güzel kitap varken, hepsini okumaya vaktimiz olmayacak diye üzülüyorum. 🙂 Hayallerimi gerçekleştirmem için çalışmam lazım. Bu acı gerçeği kabul etmeye çalışıyorum ama ara ara da çığlık atıyorum. Kendime işi bırakmak için bir tarih verdim. Umut ediyorum ki her şey planladığım gibi gider. (Hayat kötü bir sürpriz yapmazsa tabii)
      Yazmanın sağaltıcı gücüne sığınıp Kadıköy'de bir evde şifa arıyorum işte. Hep sevdiğim şekilde okuyarak, yazarak.
      Beliz'in bir gezginler atölyesi var. O da çok güzel. Haberin olsun. Bu arada bugün Zihin Haritaları Atölyesini konuştum. Cumartesi için yerler dolu dediler 🙁 Cuma gününe kadar biri iptal ederse katılacağım. Olmazsa bir sonrakine gideceğim. 🙂
      Ama cumartesi Nazım Hikmet Kültür Merkezinde Pelin Buzluk söyleşisi var bildiğim kadarıyla. İşte oraya gitmek de hedeflerimin arasında 🙂
      Seni çok çok öperim Esincim.

    • İzler ve Yansımalar diyor ki:

      Çok sağol Özlem'cim. Birgün ziyaretinize geleyim o halde 🙂 hem tanışır hem de atölye ortamını görmüş olurum!. Beliz'in Atölyesi de aklımda. Bazen kafam çok karışık oluyor böyle anlarda resim yapmak da iyi geliyor. O, kendi yarattığımız 'çemberler' bu çetrefelli hayatın içinde ister istemez oluyor zaten. Benzer duygular, hissiyatlar içindeyiz. Çok fazla kasmadan, kendi hikayelerimiz doğrultusunda ve biricik varlığımızla, olabildiği kadar/içimizden geldiğince yaşayalım bu hayatı:) Şimdiden güzel bir hafta sonu diliyorum. İçten sevgilerimle…

  4. sonat şen diyor ki:

    Yıllar önce ben de berbat iş dönemlerinden birini yaşarken, Um:Ag'da önce yazı, sonra senaryo, en sonra da roman inceleme atölyesine gitmiştim. Daha başka atölyeler de açıldı ama ben bu atölyelere bile işteki tüm koşulları zorlayarak gittiğimden, ötesine geçemedim. Bana nasıl terapi gibi gelmişti o dönem anlatamam. Sevdiğin bir ortamda, mecbur olduğun değil de sevdiğin konulardan bahsetmek ve yazmak inanılmaz sağaltmıştı beni. Yaralarımızı sarmanın en güzel yolu edebiyat, sanat aslında Özlem'cim. Canı sıkılan, hayatta ne yapacağını bilemeyen insanları hiç anlayamam ben. Ben emeklilik günlerimi iple çekerken, "emekli olup da ne yapacağım" diyerek, süresini doldurmuş olmasına ve maddi bir gereksinim duymamasına rağmen çalışmaya devam eden insanlara hayretle bakıyorum.
    4321'e şu an elimdeki kitap (Yanlış Tercihler Mahallesi-Mario Levi) bitince başlayacağım sanırım. Yazdıkların oldukça ilgimi çekti ve cesaret verdi.

    Sevgi ve dostlukla…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bana da emeklilik günlerimi iple çekiyorum deyince, "Ay sen çok sıkılırsın çalışmayınca!" diyenler bir tuhaf geliyor. Bir de bunu söyleyenler genellikle hiç çalışmamış insanlar oluyor. İnsanların mezun oldukları üniversitelerden sonra çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Hele doktor, eczacı falansan. İnsanlara yardım edebileceğin bir işin varsa, iş gücünü boşa harcamayacak ve elinden geleni yapacaksın. Diğer taraftan şu koltuğa çok bağlanma işini de anlamıyorum. Çünkü bence hayatın tek anlamı çalışmak olamaz. Yıllardır çalışıyorum. Devlet bile yakında hakkımı teslim edecek bana, o derece yani 🙂 Ve çalışmayacağım, stressiz günleri iple çekiyorum. Çünkü yapacak çok şeyim var. Bir müddet evimin keyfini çıkarıp, ardından yazıya, okumaya, sinemaya, sanata vereceğim kendimi. Bol bol yürüyecek, yoga yapacağım. O yüzden bizim yapacak çok şeyimiz var. Paul Auster'ın kitabını çok beğendim ben. Bitirmedim daha ama beni yanıltacağını düşünmüyorum. 🙂
      Ben de seni sevgiyle kucaklıyorum.

  5. sezer eser perker diyor ki:

    Senin Yazı Evi faaliyetlerine bayılıyorum. Çok uzakta kalmış olmasam katılmak isterdim.
    Paul Auster'i ben de çok severim. Okumuşsundur muhtemelen ama okumadıysan İç Dünyamdan Notlar'ı da ben hatırlatayım Özlem:) O beni bambaşka etkilemişti. 4321 evde okunacaklar arasında sırasını bekliyor, en kısa zamanda derin bir nefes alıp başlayacağım:)
    Umarım hafta sonu keyifli geçmiştir. Sevgiler, öpücükler benden sana…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yazı Evi, evim gibi sahiden. İyi ki orası var. Orası benim kaçış planım. Emekliliğimi hep orada olmak için hayal ediyorum. 🙂
      İç Dünyamdan Notlar okunmak için bekliyor. Kış Günlüğü nefisti. Kırmızı Defter de vazgeçilmezlerim arasında. Bu kitabı da bana çok iyi geldi. Demek ki beklemesinin bir sebebi varmış. Çok doğru zaman 🙂
      Hadi al şu derin nefesi ve başla. Nefesini tuttuğuna değmezmiş 🙂
      Öperim çok.

  6. Çileksuyu Sibel diyor ki:

    Hic Paul Auster okumadim ben,sanirim bu kitapla baslayacagim elimdeki kitaplar bitince.Benim kafam da cok daginik Ozlem,sanki hic bosaltamiyorum,hep istemedigim seyler donuyor icinde.Hani burda switch off tabiri var,onu bir turlu yapamiyorum ve kendimi hic dinlenmis hissedemiyorum.Bu aralar inanilmaz zorluyorum kendimi hayata devam edebilmek icin nedense,her sey gozumde buyuyor.Regl donemi hep boyle oluyorum da,hala alisamiyorum bu moda.Ki her duyguyu 4 elle sarip sarmalayip,kabul etmeliyiz diyorum kendi kendime.Sonucta her sey gecici.Super olucak gelen Cumartesi,simdiden iyi keyifler:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Regl dönemleri insan ne yazık ki hep negatif düşüncelere teslim ediyor kendini. Bunu bilsek de kendimizi bu çıkmazdan çıkaramıyoruz. Bana da zaman hiç yetmediği için telaşlanıyorum. Her şeyi yapmak istiyorum. Hayat öyle güzel ve yapacak öyle çok şey var ki hangisini yapsam diye heyecanlanıyorum. Kitap mı okusam, film mi seyretsem, dışarda yürüyüş mü yapsam, Kuzey'le mi ilgilensem, yazı mı yazsam, Selçuk'la mı olsam?
      Hahaha, hepsi nefis şeyler 🙂
      Daha aile, arkadaşlar ve binlerce güzel şey var.
      Kafamın bu karışıklığını düzeltmek için bir çıkış yolu olsun diye zihin haritalarına gideceğim. Kafam sakinleşsin diye başka bir şeye olmayan zamanımdan ayıracağım. şaka gibi geliyor aslında düşününce 🙂 İşte ben!
      Bakalım. Yazarım buradan nasıl olsa başıma gelenleri. Hep beraber görürüz. Öpüyorum seni çok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir