Bir göçmenmişim de haberim yokmuş.

Bu sabah kahvaltımı yaptıktan sonra bir bardak çayımı aldım ve bilgisayarımın başına oturdum. Hedefim bloga yeni bir yazı yazmaktı. Seyahat etmekten bahsetmek (çünkü bir yerlere gitmekten başka bir şey düşünemiyorum) ve yazarken hayallerimden etkilenip gülümsemek istiyordum. Ne zamandır bloga bir şey yazmadığım için vicdan azabı çekmem de yolumun buraya düşmesinin en önemli sebeplerinden biri. Samimi olmam gerekirse içimden bir şey yazmak gelmiyor. Ne yazacağımı, nereden başlayacağımı, hatta neden bahsedeceğimi bilmiyorum. Kafam akşamdan kalmaymışım gibi ağır, düşünemeyecek kadar yorgun. ❤
Yazının içine kalp koymak iyi geliyor bu arada! Defterlerimin içinde de bir dolu kalp olur her zaman! Sanırım görsel hafıza yaratmak sadece yazı ile bir şeyi anlatmaya çalışmaktan daha kolay ve etkili. Bloglar için de aynı şey geçerli aslında. Kelimelerle anlatılandan çok fotoğraflarla verilen imaj öne çıkıyor. Düşündüğüm zaman bu durumun haklılığına olan inancım kuvvetleniyor çünkü çoğu zaman ben de internette gördüğüm bir fotoğrafın ardına düşüp fotoğraftaki yeri aramaya çıkıyorum.

Peki, işin sürprizi nerede?

Kötü haber! Öyle bir şey kalmadı ne yazık ki. Elimizdeki akıllı telefonlarla artık yollarda kaybolma şansımızı yitirdik. Dünyanın gidilmedik bir köşesi kalmadı. Keşfedilmemiş bir restoran, hiç girilmemiş bir ara sokak, önceden kurulmamış bir hayal yok. Aradığımız, merak ettiğimiz her şey bir tık ötemizde. Sanal dünyaya bir cümle yazıp ardından hiç tanımadığımız insanlarla kavga edebiliyoruz.? Öyle gerçekten! Hiç tanımadıkları insanlarla karşıt görüşte olup, bunu ifade etmek için bekleyen nice insan var. İfade özgürlüğünü desteklediğim için insanların fikirlerini açıkça, yüksek sesle ve sert bir üslupla dile getirmelerini destekliyorum. Neyse konumuz bu değil! Ne peki?

X Kuşağı – Z Kuşağına Karşı

Foto: Buradan
Geçen hafta Kuzey’in okulunda bir toplantıya katıldım: Liseye geçiş toplantısı. Her ne kadar şaşkınlık içinde olsam da oğlum eylül ayında lise öğrencisi oluyor. Ona soracak olursanız, tıpkı bizim zamanımızdaki gibi, okul çok sıkıcı bir yer, ders çalışmak ve sınavlara girmek nefret edilesi ve biz okula gitmek zorunda kalmadığımız için çok şanslıyız. Elbette onun okul parası yüzünden çalışmak zorunda olduğumuzu düşünemiyor. Böyle bir şeyi hatırlatmaya çalışırsak da eminim bunun çok aptalca olduğunu düşünür. Selçuk ve ben ona baktığımızda önünde uzanan seçeneklerle dolu bir geleceği görüyoruz. Muhtemelen kendi lise yıllarımıza dönüp, tek sorumluluğun ders çalışmak olduğu o güzel yılları da biraz kederle anımsıyoruz. (Eh, lise yılları insanı az biraz melankoliye sürüklüyor.) Neyse, ben toplantıya geleyim. Bu toplantıda az biraz lisede öğrencileri bekleyen şeylerden bahsedildi, okulun ilk gününden beri söylene söylene herkesin kafasına kazınan değerler yinelendi falan filan… Benim için toplantının en ilginç cümlesi benim neslimin dijital göçmen olduğunu ama Kuzey’in neslininse dijital yerli olduğunu öğrenmem oldu. O, teknolojinin içine doğduğu için bir yerli, bense bilmem kaç yaşımdan sonra teknolojinin içine dahil olduğum için göçmenmişim. Yemin ederim aydınlandım. Elinde cep telefonu ile gezmesinden, internette film yorumu yapan you tuberlardan aya ilk ayak basan insanmış gibi bahsetmesinden, oynadığı bir video oyununu oynayan başka insanların videoya kaydettikleri oyunlarını izleyip bunu da dünya nüfusunu açlıktan kurtaracak bir ilacı yaratmışlar gibi bahsetmesinden nefret ediyorum. Ve elbette anlamlandıramıyorum. Tüm hayatı, bir telefonun ucunda, bir ekranda şekilleniyor.
Bu durumda benim bu hayata tepki göstermem  çok normal. Ben bir göçmenim ve sıla özlemi çekiyorum.  Hâlâ spontane çıkılan seyahatlerden, uzun tren yolculuklarından, yollarda kaybolmaktan hoşlanıyorum. Kalbim yolumu bulamama heyecanıyla çarpsın istiyorum. Yürüyerek aynı sokağın etrafında üç kez tur atayım, sonra o duvar kenarına çöküp kara kara düşüneyim ve bir insan evladının insafına sığınayım istiyorum. Hayattaki en büyük korkumun telefonumun şarjının tükenmesi olmasını istemiyorum. Kitap okuyan, romantik komedi filmlerinden hoşlanan, aşka inanan, kendi hatalarıyla dalga geçebilen bir neslin kadınıyım ben. Güçlüyüm, çalışkanım ve her daim heyecanlıyım. Hedeflerim, yapmak istediklerim var. Yazdıklarımı silmeyi, tekrar yazmayı, yılmamayı biliyorum. Göçmekten, yuvamı toplamaktan, yeniden kurmaktan mutluyum. Yaşım ilerledikçe eski zamanlara olan özlemim daha da artıyor.
Sanırım dışarıda ılık bir havanın olduğu bu 1 Mayıs sabahını elimdeki kitaba gömülerek geçireceğim. Dijital göçmenlerin hepsine usulca sarılır, alınlarından öperim.
İmza: Uyumsuz

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir göçmenmişim de haberim yokmuş.” yazısında 8 düşünce

  1. Semi M.Eller diyor ki:

    Dijital yerli-göçmen meselesini yıllar önce okumuştum, yabancı kaynaklı bir yazıydı. Okuduğumdan beri de kullanıyorum:)) Yine aynı yazıya dönersem (ve sonrasında pekçok başka araştırma) bu yerlilerin geleceğinin nasıl olacağı konusu soru işaretleriyle dolu. Başarı kavramı, duygusal hayatları, iş yaşamları, beklentileri vs. bizden farklı olacak orası kesin. Kimi araştırmalar pek de parlak olmayacağı konusunda birleşiyor.
    Ben evdeki yerlilere bakarsam en büyük endişem odaklanma konusunda. Her şeyi çok ama çok hızlı tükettiklerinden ve bu hıza alıştıklarından çabuk sıkılıyorlar. Muhabbet ederken bile uzun laflara her zaman değil ama kimi zaman sabırları yok. Birden çok kaynaktan sürekli beslendikleri için bilgi bombardımanı hafızayı zorluyor.
    İşin özeti; bahçede durup sakin ve sessizce (ellerinde telefon olmadan) kuş seslerini dinlemenin, havayı içine çekmenin, bir manzaranın karşısında aldığın sonsuz keyfin, yenilen nefis yemeğin hazzının, ailece yapılan muhabbetlerin güzelliğini bizim bu yerlilere tekrar ve tekrar hatırlatmamız gerekiyor.
    Geçenlerde okuduğum Mehmet Tez imzalı yazıyı da buraya bırakayım, umut olsun. http://hafifmuzik.org/kose-yazisi-2/internetten-siz-de-sikilmadiniz-mi/

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah işte bizdeki durum da aynen böyle. "Hadi gel bahçede oturup kitap okuyalım." ya da "Hadi gel bahçede oturalım." çağrısı yapıyorum çoğu zaman. Bahçe cümlenin içinde hep oluyor evet. Dışarı çıksın, oksijen alsın, ağaçlara, bulutlara salak salak baksın istiyorum. 🙂
      Umarım bir şekilde ulaşırız bizim çocuklara. Seyahatlere Kuzey'in yaşıtı biri yanımızda olmadan çıkmayı tercih etmemin tek ve öncelikli sebebi yalnızken elindeki alete müdahale edebilmemden kaynaklanıyor. Yoksa iki arkadaş yan yana oturup hiç konuşmadan bir oyuna dalıyorlar. Tek olduğunda bir şekilde etkileyebiliyorum. 🙂
      Umarım hayattan keyif almayı öğrenirler bir şekilde. Bir de ekrandan başlarını kaldırabilmeyi 🙂
      Çok öperim.

  2. özlem öztürk diyor ki:

    Sezercim, benim aklım ekrandan ilerleyen, oradan uzayan bir yaşamı anlayamıyor. 🙂 Kaç saat o ekranın başında olabilirsin ve hiçbir şey üretmeden. Tamam film seyredelim ya da internette sörf yapalım da, ne kadar süreyle yapalım? Ben baktıkça giden zamana acıyorum. Kuzey'İn en ciddi sıkıntısı zamanını ayarlayamaması. Play station karşısında duruyor ama sadece bir ya da iki saat oynamıyor. Oynayıp da bıraktıktan sonra da aklı hep o alette kalıyor. Bu da onu sinirli yapıyor.
    Ne yapacağız bilmiyorum. Herhalde düzelir. (Burada içimdeki umut konuşuyor 🙂
    Ben artık İstanbul'u sevmiyorum. Beni çok yoruyor bu şehir, bu insanlar. Her yurt dışı dönüşümde tekrar geldiğim yere dönmek istiyorum. Çarpık yapılaşma, çarpık insanlar, saygısız bir toplum. Kavga, dövüş ama gitme şansım yok işte. Toprak, insanı birçok şeye bağlıyor. Bir de bu saatten sonra zor geliyor. Ama Kuzey'e git diyorum. Özleyeceğimi bilmeme rağmen bu ülkede yıllardır benim çektiğim sıkıntıların aynını onun da çekmesini istemiyorum.
    Çok öpüyorum Sezercim.

  3. sezer eser perker diyor ki:

    🙂 Dijital yerli ve dijital göçmen:) Keyifle ve hak vererek okudum. Orhun'u düşündüm. Kuzey yaşındakiler tam bir dijital yerli. Yeğenimden biliyorum. Orhun ise arada:) Biraz bize benziyor biraz Kuzey'e, yeğenime:) Herkes çağının getirdiğini yaşıyor demek ki.
    Bu sıra ben de seyahatten başka bir şey düşünemez haldeyim. Oysa bir süre önce tembellikten kırılıyordum. Ara ara geliyorlar gidiyorlar böyle. Dün Selanik'ten geldik, havaalimanından çıkınca etrafa baktım ve ilk kez "özlememişim" dedim. Ne olursa olsun İstanbul'a dönünce mutlu olurum çünkü. Selanik aman aman bir yer olmadığı halde orada olmak bile iyi gelmiş bana. Havalimanına geri dönüp başka yerlere gitmek istedim:)
    Ben de seni kucaklıyorum, sevgiler Özlem…

  4. Leylak Dalı diyor ki:

    Bir başka dijital göçmen de sana sarılır ve öper. Perşembe günü ben de 40 yıllık geçmişimin izini sürüp Marmarise'e lise kızlarıyla buluşmaya gidiyorum, acaip heyecanlıyım. Dizim de öyle ağrıyor ki, oraya gidince geçer mi acep?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ohhhh harika. Bayılıyorum sana. Nazar değmesin vallahi. Dizinin ağrısı geçer, korkma; anladığı dilden konuşuyorsun ne de olsa 🙂
      Bu arada İstanbuldaki imzada yanındayım 🙂
      çoook öperim.

  5. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Aaaa Özlem'cim, biz demek ki "dijital göçmen"mişiz?! yazını okurken tebessüm ettim, hatta yer yer kahkaha attım iyi mi 🙂 sen çok yaşa canım;) biz konar-göçer, dağıtıp yine toplarız ama asla dağılmayız! değil mi!? Bizim nesil iyiyi de, kötüyü de gördü çünkü, havadan bulmadık hiç bir şeyi! bu yüzden öyle kolay kolay pes etmeyiz, yılmayız!. Ve biz böyle güzeliz. Diğer yandan offf o örnek verdiğin bazı şeyler… konusunda hislerime tercüman olmuşsun yine. Biz hem mütevaziyiz, hem de duygusalız, bu yüzden çevremizde olup biten şeylerden biraz daha fazla etkileniyor ve gördüklerimize de şaşırıp kalıyoruz! Diğer yandan şu da bir gerçek ki kitleler algılarla yönetiliyor ve aynı zamanda çok rahat kandırılıyor!.yani çoğu insan birbirini kandırıyor. Olmayan yaşamlar ya da varsa da olduğundan çok daha abartılarak sergileniyor. Meğer, milletimizde böyle bir kompleks varmış, meydanı boş bulan attı kendini ortaya :))) Gençliğimizde jet sosyetenin cemiyet fotoğrafları olurdu magazin dergilerinde… şimdi herkes bir sosyete bir sosyete! sonra artık herkes her şeyi biliyor, gizlisi saklısı zaten yok!. bu kadar açıklıkta da hiç bir şeyin gizemi/cazibesi yok!. sokaklarda kaybolmayı özledim demişsin ya! şimdi herkes o akıllı tf.na esir olmuş, sokaklarda değil ama sanal dünyaların içinde kaybolmuş vaziyette!.

    Hayattaki seçimlerimiz gerçekten çok önemli..bize dayatılanların peşinden gitmek yerine, hayatımızı kendi tercihlerimiz doğrultusunda sevdiğimiz şeylerle değerlendirmek en doğrusudur diye düşünmekteyim. Herkes ayrı bir dünya…ama biz 'herkes değiliz'ki! biz göçmeniz bir kere;) ben de sana çok sarılırım. Kitaplarınla, sevdiğin şeyler ve sevdiklerinle geçireceğin güzel bir gün ve hafta diliyorum sana. Sevgilerimle Özlem'cim…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de senin yazdıklarını okurken ferahladım ve yalnız olmadığım için mutlu oldum. Aslında durum şu ki, ellerinde bir telefonla geçirdikleri zamana acıyorum. Ekranın başına kitlenip bir de mutluluğun bu olduğunu zannediyorlar. Elbette bu neslin bizim kuşağımızdan daha iyi yanları vardır. Hiçbirimiz gelişimin karşısında duracak kadar saf değiliz. Sadece etraflarına bakmadan yaşamalarını aklım almıyor. Sahip olduklarının kıymetini bilmemeleri falan filan. Tabii, bir de bu yaş çocuklarının (bu kısımda kendi oğluma çemkiriyorum azıcık) kendilerini çok zeki zannetmeleri hali var ki, bavulunu eline verip kapının önüne koyasım geliyor. Vallahi kızgınlıktan değil; gitsin hayatı görsün bi'. Demokrasi falan derken kantarın topuzunu kaçırdığımızı düşünüyorum.
      Magazin, sosyete dergileri fenomenlerine gelince; onlarla olan günlerimiz daha güzelmiş. En azından sayıları belliydi. 🙂 şimdi her evden bir magazinci çıkıyor. Marka düşkünleri, her şeyi çok bilenler, yorumcular ve dünyanın en güzel kadın ve erkekleri 🙂 inanmakta güçlük çekiyorum. Koca koca insanların yeni ergen pozları, milletin karı kasları falan derken kusasım geliyor artık. Ama dünya böyle dönüyor bu aralar. Yapacak bir şey yok. Ben de dünyanın çarkına artık ayak uydurmaya çalışıp, sinirimin ucuna azıcık dokunanları bile siliyorum gidiyor. Benim hesabım podyum değil. Üzgünüm ama kesinlikle onlara harcayacak vaktim olmadığına karar verdim.
      Yine bugün oturup tıpkı eski ben gibi kitap listeleri çıkardım. Sadece kendimin dahil olduğu bir meydan okuma yaptım. Okunacak kitaplarım, tek başıma yapmam gereken sohbetlerim, uzun yürüyüşlerim var yine 🙂
      Ben de seni sıkı sıkı kucaklarım. Umarım neslimiz hemen tükenmez Esincim 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir