Başucu rafımda bu aralar ne var?

Sıra geldi Başucu Kitapları konusuna. Gelenekselleşen seçim yenilgimizi de yaşadığımıza göre hayatımıza devam edebiliriz, değil mi?

Ülkenin durumu ortada olunca, “Nasılsa yaşadığım ülkede bir şey değiştiremiyorum, en azından evimin içini değiştireceğim.” düşüncesiyle yola koyuldum. Kurduğum cümleden öyle geniş anlamlar çıkarmayınız lütfen! Kendime terapi amacıyla ufak adımlar atıyorum. Biraz sadeleşip, derlenip toplanma niyetindeyim. Hoşlanmadığım ama bir müddet birlikte yaşamak durumunda kaldığım eşyalardan kurtulup; birkaç parça da ruhumu yansıtan eşya alacağım. İşe giriştiğimiz ilk yer yatak odası oldu. Taşındığımızdan beri bir türlü söküp atamadığımız başımızın üstünde dev gibi duran gardırobu söküp attık. İki kişi benim dolabıma sığmaya karar verdik. İşin aslı bu dolap ikimize de yeter de artar. Dolap kalkınca oda daha da genişledi. Çok sevdiğim birkaç fotoğrafı artık duvarımıza asabilirim. Elbette önce klima işini, ardından da duvar kağıdı işini hallettikten sonra. Peşinden yatak başımıza iki tane de abajur alacağım. Beni meşgul edecek, tekrar yaşama döndürecek şeylerin peşindeyim.

Başucu Kitapları

İngiltere seyahatinin detaylarını da toparladım. Biletler, otel, ara turlar hazır. Umut ediyorum bir mani çıkmaz da ertelene ertelene hayatımızın bir rutini haline halen, “İngiltere ve İrlanda’ya gideceğiz inşallah!” muhabbetini bir kenara bırakabiliriz.

Kafamı toplamak için ayırdığım Başucu Kitapları

Şimdi aklımda sağa sola yığdığım kitaplarımı toparlamak var. Kendime bir okuma listesi yaptım. Okumayı düşündüğüm kitapları baş ucu sehpama dizdim. Kuzey’in yaz okuma listesi de kafamda hazır. Dün itibariyle onun da tatili başladı. Hazırlık Atlama Sınavları bitti. Yarın sonuçlar açıklanacak. Umuyorum bu açıklamanın ardından 9.sınıf öğrencisi olmuş olacak. Genellikle tıpkı kendime yaptığım gibi ona da bir seyahate çıkmadan önce gideceğimiz ülkenin yazarlarını okutuyorum. O yüzden İrlanda’ya gideceğimiz düşüncesiyle okul kapanır kapanmaz Oscar Wilde’ın “Ciddi Olmanın Önemi” isimli kitabını okumaya başladı. “Beğenir mi beğenmez mi?” diye düşünürken yazarı çok zeki bulduğunu söyledi. “Aslına bakarsan hikâye diye bir şey yok anlatılanlarda ama buna rağmen okurken bu kadar keyif almama şaşırdım.” dedi. Sanırım biraz Cem Yılmaz gösterilerine gitmek gibi bir deneyim yaşıyor. 😀

Uzun zaman önce bu kitapları okumam gerekirdi.

Ben de bu arada Ray Bradbury‘nin Fahrenheit 451 ‘ini okudum. Ardından George Orwell ve Hayvan Çiftliği geldi. Yıllar önce hayvanlar üzerinden yazılmış bir masalın günün gerçeklerini bu kadar yansıtması inanılır gibi değil. Tek kelimeyle kitaba bayıldım. Şimdilerde uzun zaman önce yeniden basılınca hemen aldığım bir Toni Morrison kitabını okuyorum: Sevilen.

Şimdi size çalışma masasında oturup yaptığım okuma listemi sunayım. 

  • Hem Kuzey’in hem de benim okuma listemdeki ilk kitap Salinger ve Çavdar Tarlasında Çocuklar olacak. Okuyanlar parmak kaldırsın ki birazcık utanayım.

 

  • Ardından pek çok sevdiğim, yakışıklı bir Norveçli ile devam edeceğim. Ah biliyorum. Seveni olduğu kadar sevmeyeni de çok bu yazarın: Karl Ove Knausgaard ve Bahar Yağmurları. Bu kitap serinin beşinci kitabı oluyor.
  • Konusunu okur okumak bayıldığım ve kendimi kitabın içinde bulacağıma inandığım bir diğer kitap umuyorum ki Karl’ın pabucunu dama atıp öne geçmez. Karşınızda Antoine Laurain ve Kırmızı Defterli Kadın. Belirtmeden geçmeyeyim; hikâyemiz Paris’te geçiyor. ?

Bir de Kuzey’in okul okumalarından bir kitabı okuyacağım. Haldun Taner’in birkaç hikâyesini daha önce okumuş ve çok sevmiştim. O yüzden bu öykü kitabını da severek okuyacağımdan eminim. Kitabın adı Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu. Masanın başına oturup da ataletimi üstümden atmak için uzun zamandan beri yazmak istediğim ilk yazı bu olsun. Aslında anlatacak çok şeyim var ama ruh halim bir gökyüzünde, bir yerde olduğu için yazamıyorum. Amsterdam seyahati anlatmak istediğim şeylerin başında geliyor mesela. Kuzey’le birlikte Anne Frank’ın evini gezdik. Onun yetişkin olmaya dönük yüzüyle bir şeylere bakmak, onun bakış açısından karşımda duranları görmeye çalışmak, onunla konuşmak çok iyi geliyor bana. Bir ara diyorum o yüzden. Bir ara klavyenin tuşuna basıp bir cümle yazarsam eminim arkası da gelir.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Başucu rafımda bu aralar ne var?” yazısında 34 düşünce

  1. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem, kitaplar arasında Saklı Çocuğu görünce yazayım dedim. Bu hafta okuduğum kitap. Bitirmek üzereyim. Polisiye olarak beni çok tatmin ettiğini söyleyemem. Heyecan gizem faktörü fazla değil. Ama feminist bir kitap. Bu yanı hoşuma gitti. Olay örgüsünde yer alan ana karakterler ve yan karakterlerde hep bir kadın erkek ilişkisi, evliliğin iki tarafa da eşit görevler yüklemesi gerektiği, lezbiyen bir ilişki ve bu ilişkiye bir de çocuk eklemenin toplumda karşılığı v.b sosyal konulara yer vermiş. Hatta bana kalırsa bu konular polisiye örgünün de fazlaca önüne çıkmış. Çok beğendiğim bir kitap olmadı ama okuması kolay zevkli akıcı yormayan bir kitap. Bir sıcaklığı var ki o sıcaklık bana Aleksandra Mc Smit romanlarındaki samimiyeti hatırlattı. Sevgiler…Aylin

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Haklısın Aylin,
      Bu kitap konusunda haklısın. Hatta kitabın ortalarında muhtemelen ne olduğunu anlamışsındır. Bana biraz da fazla uzatılmış gibi geldi ama bunun dışında ben İskandinav Edebiyatını, soğuk iklimleri, hayata bakış açılarını, birbirlerinin hayatlarına fazla müdahil olmadan yaşamalarını seviyorum. Sanırım bu sebeple İsveç, Norveç’ten çıkma kitaplar hemen alıp okuduklarım. Camilla Lackberg’de sevimli bir kadın gibi geliyor üstüne üstlük 🙂
      Hele ki Stockholm. Bu kadar pahalı bir şehrin bana böyle güzel gelmesine hala şaşırıyorum. Bir de kadınlarının güzelliğine elbette 🙂

      • Aylin Kurhan diyor ki:

        Sevgili Özlem, benim en sevdiklerim Jo Nesbo, Mankell, herkes gibi Stieg Larson. Jos Nesbo’nun son kitabını daha okumadım ona başlayacağım yakında. Aslında kuzey avrupada oulisiye geç başlamış bir tür. Yakın zamanlara kadar iskandinav ülkelerinde ingiliz polisiyeleri okunuyormuş. Belki Olof Palme cinayetinin toplumda yarattığı sarsıntı, cinayetin çözümlenemeyişinin polise olan güveni sarması etkisiyle de polisiyeye olan ilgiyi artırmış olabilir. Benim bahsettiğim yazarların bir yazarlık geçmişi var polisiye dışında. Larson ve Nesbo gazeteciymiş, Mankell oyun yazarı. Polisiyeye yönelmeleri sonra.Ülkenin coğrafyasının karanlık soğuk atmosferi de polisiyelerinin etkisini artırıyor. Yaşamlarının çok sakin sade oluşu yazım dillerine de yansıyor. Metaforlardan uzak yalın anlatım biçimleri bana çekici geliyor. Biz bıkmışız Türkiyede hayatın karmaşasından Devamlı bir entrika hareket olay var. Sakin geçen günümüz yok ki polisiyeye ihtiyaç duyalım. Bu yüzden de bizde gelişmiyor bu tür. Herkesin çok sevdiği Ahmet Ümit Emrah Serbest miydi falan bana çok tat vermiyor. Benim bir kuzen yıllar önce evini satıp, Ankarada tunalıda iyi kazandığı işyerini kapatıp Hollanda’ya yerleşmişti. “Ben orda resim eğitimi alacağım “dedi gitti. 1 yıla varmadan geri dönüp üstelik Ankara’da doğup büyümüş bir Ankara’lı olarak İstanbul’a yerleşti.” Ne oldu bu ne hızlı değişiklik” dediğimde, “Bu Hollandalılar ne miskin herkes gece 10 dedin mi yatağa giriyor Amsterdam çok sakin. Bu sakinlik beni çok sıktı.” demişti. Üstelik yer Hollanda. İsveç’e Norveç’e falan gitse ne yapardı bilemiyorum. Sevgiyle kal…Aylin

        • Özlem Öztürk diyor ki:

          “Ben İstanbul’dan başka yerde yapamam.” diyen arkadaşlarım var. Böyle diyen arkadaşlarımın bir çoğu çalışmıyor, Çocuklarıya ilgileniyor, onlara kalan zamanlarının dışında da İstanbul’un keyfini çıkarıyor. Çalışmayan insanlara negatif anlamda söyleyecek bir şeyim yok elbette ama şu da bir gerçek ki çalışan insanın istemediği bir sürü insanla ilişki kurma zorunluluğu, ister istemez trafiğin yoğun olduğu saatlerde trafikte olması çilesi falan var. Bir de sözünün ardında durmayan (iş ahlakı anlamında) insanlarla bir arada bulunmak zorunda değiller ki bence İstanbul stresini yaşamamak adına büyük bir şans. Stressiz yaşam elbette yok ama açık söylemem gerekirse bu kadar sürede bir yere gidip de dönenleri de ben anlamıyorum. İşin doğrusu burada bir şey olmaya, kimliğimizi işimizle oluşturmaya ve ne yazık ki olduğumuzdan fazlasıymışız gibi davranıp üstüne üstlük buna inanmaya o kadar hazır ki dünyanın diğer köşelerinde sadece kendimiz olarak yaşayamıyoruz. Söylediklerim kuzenine dair değil bu arada çünkü bu ülkeden gitmeyi de ülkeye geri dönmeyi de bir başarı ya da başarısızlık hikayesi olarak görmüyorum. Bana göre daha çok bir macera gitmeler ve dönmeler 🙂
          Benim ruhum yorgun, hepsi bu 🙂
          İskandinav Edebiyatındaki o sade anlatım benim hayran olduğum. Netlik. Hem edebiyat lezzeti alıyorum okuduklarımdan, hem de yorulmuyorum. Türk Polisiyesi okumamamın sebebi zaten bildiğim, yorulduğum, unuttuğum dünyanın içinde olmamak için olabilir. Televizyonda töre cinayetinde , birkaç karısı olan adamlardan, aynı kadına ait maço erkeklerden başka bir şey yok. Seyretmiyorum. Bu kadar kısır bir döngünün içinde var olmak yoruyor beni. İyisi mi edebiyata, onun da sakin, dingin olanına sığınıyorum. Yağmurla ıslanmış topraklar, erken inen geceler, kışın donan kuzey denizlerinden güzel ne olabilir?
          Ne dersin Aylin? 🙂

  2. şule uzundere diyor ki:

    Çok güzel kitaplar okumuşsun. Karl Ove Knausgaard'ın serisine başladım ben de. Henüz Kavgam'dan 100 sayfa okudum. Şu ana kadar orta seviyede ilerliyorum ama içimden bir ses seveceğimi söylüyor. en azından umuyorum.

    Haldun Taner bu aralar çok ilgimi çekiyor. Özellikle birkaç tiyatro kitabını okumayı çok istiyorum.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Şulecim,
      Senin yorum da benim kafa karışıklığıma ve blog taşıma zamanlarımın yoğunluğuna ve telaşına denk gelmiş. Yorumunu yayınlamış ama cevap vermeyi atlamışım. Ben bunu sıklıkla yapıyorum. Karl Ove’yi seviyorum. Son kitabını almamın üzerinden çok zaman geçmesine rağmen okumadım halen. Uzun uzun düşünüyorum onu okurken. O yüzden uygun zamanın gelmesini bekliyorum.
      🙂

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Elif’cim blogu toparlama aşamasında farkında olmadan atlamışım yorumunu. Hayat yorgunluğu var üstümde. Yeni heyecanlar yaratmaya çalışıyor, küçük mutlulukların peşinde koşuyorum. Yazamasam da okumaya gayret ediyorum.
      🙂

  3. Leylak Dalı diyor ki:

    Ben de iyice başıboş bıraktım buraları, birazdan toparlayabilirsem yazacağım. Çok hareketli geçti son 15 gün, bilgisayara bakacak halim bile olmadı. Kitaplara gelince, ben de yıllar önce "Gönülçelen" adıyla okumuştum Çavdar Tarlası'nı. Sevdiğimi hatırlıyorum. istanbul'a giderken de ne zamandır evde bekleyen "Franny ile Zooey"e başlayıp bitirdim. Duygularım çelişkili. Bazı bölümleri sevdim, bazıları ise çok sıktı.
    "Hayvan Çiftliği"ni ben de çok geç-Bir iki ay önce-okuyanlardanım, hatta çelinç'ın bir maddesi sebep oldu okumama. Düşüncelerim seninkiyle aynı.
    "Kırmızı Defterli Kız"ı ben de aldım, elimdeki biter bitmez başlayacağım, tanıtım yazısı sebeptir benim de almama, umarım hayal kırıklığı yaratmaz.
    "Sevilen"i okuyalı hayli oldu, onu da "Aşk" adıyla okumuştum artık olmayan Simavi yayınlarından. Ama "Katran Bebek"i çok sevmiştim, sana da tavsiye ederim.
    Karl Ove'nin ilk kitabı sehpanın üstünde beklemekten ince hastalığa yakalandı 🙂 Dönüşte bir el atayım diyorum, sen bunca övdüğüne göre.
    Bende durumlar böyle, kocaman kucaklıyor ve blog yazmaya gidiyorum…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Karl Ove konusunda ne diyeyim bilmiyorum. Adamı sevmemin tek sebebi Norveçli olması bile olabilir. ? İskandinav Edebiyatını seviyorum. Uzun uzun anlatmasını da seviyorum. Bana iyi geliyor. Muhtemelen sen de seversin. Sevmezsen de kader der, yolumuza devam ederiz. Buraya yazınca yazasım geliyor. Sonra hayat giriyor işin içine, her şey karışıyor. ELim kolum bağlanıyor. Biraz ondan, biraz bundan derken bir bakıyorum hafta başı, bir bakıyorum hafta sonu. Temmuz ayına girdik baksana. İnanasım gelmiyor. Salinger hakkında ne düşüneceğim bilmiyorum. Okuyunca göreceğiz artık hep birlikte. Kırmızı Defterli Kız'ı aldım, okudum, bir günde bitti. Nasıl dersen. Yaz kitabı işte. Sadece adını duymadığım bir iki kişiyi öğrendim, hepsi. Biraz Paris havası alıp döndüm. Sonuç itibariyle kayda değer bir yanı yok. Ama kadının benim gibi defterine notlar alması çok hoşuma gitti. Bence benim gibi insanlar var dünyanın bir köşesinde ? Film listesi yaptım kendime. Bir bak bakalım. Eklemek istediğin film varsa da haber ver çünkü hala 6 filmim eksik 🙂
      Öperim çok.

      • Aylin Kurhan diyor ki:

        Karl Ove’nin eski karısı da yazarmış. Ben Karl Ove’nin kitaplarını okumadım ama eski karısı bir röportajda onun için çok boş boğazmış demiş çok güldüm. Aylin..

        • Özlem Öztürk diyor ki:

          Aylin, kadıncağızın bir kitabının şu an Türkçe’ye çevirim aşamasında olduğunu biliyorum. Sanırım sonbaharda çeviri tamamlanmış olacakmış. Heyecanla bekliyorum. Bence de boş boğaz olabilir. Hayatının tüm ince detaylarını dosta düşmana bakmadan ortalığa saçtı adam. Karısına duyduğu hisleri, ara ara görüşmeyi hiç canının çekmediğini, çocuk büyütürken nasıl bunaldığını falan 🙂
          🙂 Şaka gibi.
          Karl Ove’yi uzaktan sevmek aşkların en güzeli bence. 🙂

  4. sezer eser perker diyor ki:

    Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı seneler önce okudum. Tam Kuzey'in yaşlarındayken Orhun'a da okuttum. Beni çoğu kişi kadar etkilememiştir ama -sanırım yaşından olsa gerek- Orhun benden daha çok etkilenmişti. Bir ara tekrar okuyabilirim aslında. Bir kitaptan farklı zamanlarda farklı tatlar alabiliyoruz.
    Amsterdam'ı yazsan da okusam:) Bir gün bulunabildiğim, aklımda kalan bir şehir. Anne Frank'ın evi gezilmişti ama.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah Sezer, bir otursam da yazsam. Daha doğrusu bir canım yazmayı çekse de yazsam. Her şey yapmacık geliyor bana bu sene. Bu ruh halinden çıkmaya çalışıyorum. Umarım başarırım. Kitaplarımın arasında yaşıyorum; bu da ne kadar doğru bilmiyorum. Ben her sene Kuzey'in okuduğu kitapları okuyorum. Ortak bir payda yaratıyorum onunla. Seviyorum benzer zaman dilimlerini birlikte yaşamayı. O yüzden kitabı okuyacağım. Hatta okul kitabı olduğu için ve ona yardımcı olayım diye kitabın içini dışına çıkarırım. Kitapla işim bitince buradan hislerimi paylaşacağım.
      Çok öperim seni canım.

  5. pelinpembesi diyor ki:

    Yazarın iki kitabını uzun zaman önce okudum ben de özlem. Franny ve Zooey ile bu kitabını. Hatta gönülçelen adıyla da basılmıştı sanırım. Kült , okunması gereken kitaplardan biri
    olduğunu öğrendiğimde okumuştum ama çokta sevmedim. 16 yaş ergenin hallerini gayet
    başarılı anlatıyor kabul tabi ki hatta Holden'in sinir bozucu oluşunu okura yansıtmasıysa amaç
    ben de misliyle ortaya çıktı. ya da bu tür gençliği sevmemem kitabı da sevmeme neden oldu.
    Kuzey'lere ne diye okutuyorlar anlam veremedim, onca okunması gereken başka kitap varken. gerçi amerikada liselerde okutulan kitapmış, yaş, isyanlık, küfür çapında çekecektir çocukları. ayy bilemedim ne gereği var çocuklara bunu okutmanın. hem bir ara yasaklanmış bu kitap, ya ben muhafazakarım birçok şey de belki bu yüzden anlamsız buldum. tek bir küfüre bile dayanamıyorum 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aynen dediğin gibi Amerika'da okutuluyormuş. Burada da okutuluyor dediğim gibi. En azından Koç Lisesi'nde ve Robert College'da okutuluyor. Mutlaka bir bildikleri vardır. Hep beraber göreceğiz. Ben daha okumadım kitabı. Okuyunca ne düşüneceğimi bilmiyorum. Kuzey'in ne düşüneceğini de merak ediyorum. Sizlere buradan anlatacağım inşallah okuduktan sonra ? Biliyorsun onların bakış açısı çok daha farklı oluyor. Kabul etsek de etmesek de aynı yerlerden bakmıyoruz hayata.
      Küfür hayatlarının içinde. Yazışmalarının içinde bile mevcut. Ne yazık ki. "Yerinde ve az kullan; hatta bil ama kullanma!" diyorum. Elimden gelen ancak bu. 🙂

  6. Lale Ablan? diyor ki:

    Özlem yazın bitince keşke bitmeseydi dedim.Çok keyifli bir yazı olmuş.Salinger'in Çavdar tarlasını ve Sevilen'i çok yıllar oncesi okumuştum.
    Senin kitapları not alıp kızlařın warsaplarına attım ????
    Seviyom seni…

  7. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Ah Özlem'cim şeytanın bacağını kırmışsın sonunda! ben de bir atabilsem üzerimdeki o tuhaf ataleti!. Şu yaşadıklarımız! Yetti artık!. Bıktık… Görünen o ki, memleketin düzeleceği yok! Bu yüzden kendimizi üzmemiz anlamsız gerçekten!. ’Değmez’ çünkü! belki de bu yüzden "Değmez" ile başladım tatil dönüşümdeki) ilk kitabıma  Bizi en güzel kitaplar paklar, bir de yaşamımıza heyecan ve renk katan gezme serüvenlerimiz!.
    İyi yapmışsın fazlalıkları atmakla! üzerinden yük kalkmıştır eminim. Sonra yeni kitaplara da bir yer açılmıştır;) bizde de evin içinde yine kuleler oluştu!. Bir hamle de bizim yapmamız gerekecek. Kitap rafları yapmaktan benim resimleri asacak yer kalmadı. Kıran kırana duvar mücadelesi var evde:) tek derdimiz bu olsun diyelim. Neyse koridoru kaptım sonunda:)
    Güzel bir liste hazırlamışsın. “Çavdar Tarlasında Çocuklar” ı aldım ben de ancak henüz okumadım. Amsterdam’daki 'Anna Frank'ın evi çok etkileyici değil mi! Bir de “ah Londra” diyorum, bir dönem yaşadığım ve özlediğim şehir!. Senin adına heyecanlandım ben bile!.

    Size şimdiden iyi tatiller diliyorum Özlem’cim. Bol bol gezin, eğlenin… sonra gelince, tatlı tatlı anlatır/yazarsın… ben de sayende özlem gidermişim olurum  Sevgilerimle…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bu aralar hep sınırlarda dolaşıyoruz biz. Hayatımızdaki her şeyin olma ya da olmama oranı %50'lerdeymiş gibi geliyor. Tuhaf bir hâl. Bunca parayı harcadıktan sonra umarım İngiltere işinde bir sıkıntı çıkmaz. Çıkarsa da kabulleneceğim artık. Bazen bazı şeyleri çok zorlamamak gerekiyor olabilir. Gerçi ömrüm boyunca bir şeyi olduğu gibi hiç kabullenemedim ama olsun. ?Bir gün öğreneceğim inşallah. Okunmamış kitapların oluşturduğu yığın başa çıkılacak gibi değil. O işten vazgeçtim artık. Benim durumum da bu diye kabul ettim. Sinirliysem, mutluysam, başka bir ülkedeysem, üzgünsem hep kitap alıyorum. Almayacağım dediğim zamanlarda da alıyorum.? İpin ucunu bıraktım. Bu da benim kötü huyum. Elimden tek gelen kitapları toplayıp bir yere dizmek oldu. 5-10 tanesini de başucuma dizdim ki kafa karışıklığımı birazcık düzene sokayım. Ama her kitap kurdunun bildiği gibi sen ne kadar kitaplarını okuma sırasına göre dizersen diz, okunacak kitap kendi okunma zamanını kendi seçer. Haksız mıyım??
      Seçimlere gelince. Sahiden hiç umrumda değil. Ekonomi biraz düzelsin de paramız biraz değer kazansın, biz de yurt dışında bir çay içerken ağlamayalım diye umut ediyorum. En basit dileğim bu.
      Rejim konusuna hiç girmeyeyim. Çünkü o gece arabalardan sarkıp zaferleri kutlayan kadınları görünce "Hangi rejim? Hangi Özgürlük? Haklı haklar?" diye kendime sordum. Sanırım ülkenin hali bir tek bizleri endişelendiriyor. Çünkü sanki bahsettiklerim kuantum fiziği gibiymiş gibi bakıyor insanlar yüzüme.
      Kararım şu: Daha çok çalışıp daha çok kazanmaya çalışacağım. Çünkü dolar-euro çok değerli.
      Kitapların dünyasına dalacağım.
      Daha çok doğaya çıkacağım.
      Elimden gelen bu.
      Çok özlemişim seni de, güzel yorumlarını da Esincim.
      Sıkı sıkı kucaklıyorum seni.

  8. Gülşah Şahin diyor ki:

    Selam canım.
    Seçim konusu.. Seçim sonrası bir iki gün yüz ifadem fenalarda idi….. Sonrası ileriye bakmak lazım modu oldu.
    Evde bazı değişiklikler hep iyidir ruha. Kolay gelsin. Yatak başı abajur benim de gündemim de ama ne zaman alırım bilmiyorum. Yaz gelince nedense evle uğraşmayı sevmiyorum..kışın daha zevkli geliyor.
    "Sevilen"kitabı ve yazar aklımda, henüz kitabını almadım sırasını bekliyor.
    Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı çok seveceksin diye düşünüyorum.
    Keyifli haftasonları. ?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı okuyunca göreceğiz. Hangi kervana katılacağım acaba? Sevenlerin arasına mı sevmeyenlerin mi? Bak seni bir türlü Karl'cıların yanına çekemedim. Eh, biraz daha yaşlanman gerekiyor belki de onun için. ?
      Ev konusu karanlık ruh halime iyi gelecek diye düşünüyorum. Değişiklik iyidir.
      Sana da keyifli hafta sonları, sevgiler.

  9. Yasemen Ç. diyor ki:

    Goodreads’te soyle bir yorum okumustum, az cok hislerimi yansitiyor bu kitapla ilgili.

    "If I could give this book a zero, I would. I absolutely hated it. Generally, I don't hate books, either. Usually it's a very strong dislike, and generally, I give them a second chance. But no, I will never be reading this book again.

    In my opinion, Holden is the worst character in the English language. Salinger tried just too damn hard to make him 'universal', to the point where he becomes unrealistic. His train of thought is annoying and repetitive, and God, those catchphrases of his. Can someone shut this kid up? Holden is almost the anti-Gary Stu. Nearly every thing's wrong with him. The one good thing about him being his love for his younger sister.

    The plot is one of the worst I've ever read. It's boring, and it, like Holden, is unbelievably and painfully repetitive. Holden calls up an old friend, has a drink. Holden calls up a girl, has a drink. Holden dances with a girl. Then he drinks. Was there a climax to this book? I must have missed it. Maybe it was Holden nearly freezing to death (um, what?) in Central Park? No, no, maybe it was when Holden called up that hooker! Maybe not. The plot is so fuzzy and flat I couldn't tell when to peak my interest.

    And that's just it, it never did.

    So buh-bye, Holden! Your book's been gathering dust on my shelf for the past two years and it'll stay that way. Until I decide to sell it, of course.”

    Belki de kitabi okumak icin gec kalmisimdir ama sanirim ergenligimde de okusaydim sevmezdim gibi geliyor ama tabi hala su anki hislerimle soyluyorum bunlari. Bayadir icimde duruyordu bu hisler sana yazayim dedim, biraz olsun rahatladim. :))

    Ben boyle yazdim da, arkadaslarimin arasinda kitabin seveninin cok oldugunu hesaba katarak, kitabi cok cok sevip, bayilma ihtimalin var, ve eger oyle olursa bana uzun bir mail yazip anlatir misin kitapla ilgili sevdigin seyleri. Bunu “Ayy öf neresini sevdiniz bu kitabin yeeaa” gibi sormuyorum, gercekten farkli bir acidan bakan “ya evet aslinda bak o da var, hic boyle dusunmemistim” hissi yaratacak fikirleri merak ediyorum 😉

    • özlem öztürk diyor ki:

      George Orwell'ın Hayvan Çiftliği'ni de Salinger'in The Catcher in the Rye'ını da daha önce okumamıştım. Tam da şimdi okumamın bir sebebi var. Kuzey bu sene (9.sınıf) İngilizce dersinde üç kitap okuyacak. Bunlarıdan iki tanesi bu kitaplar. O yüzden Hayvan Çiftliği'ni önce İngilizceden, sonra da Türkçe'den okudum. İngilizcesini Kuzey'e yardım etmek için okudum 🙂 Belki birine faydası olur diye söylüyorum. Hayvan Çiftliği'nin çevirisi nefis. Celal Üster yapmış çevirisini. Tebrik etmek isterdim. Kitabın İngilizcesini okumasaydım bu yorumu yapamazdım.
      Salinger'a gelecek olursak, onu da ingilizcesinden okuyacağım. Türkçesine de kesin bakarım. Karşılaştırma yapmak için. Kitabı kim çevirdi bilmiyorum. Kuzeyler kitabı sene içinde her şeyi ile inceleyecekler. Benimle kitap okuması yapmayı çok sevdiğinden benim de kitabın içini dışına çıkaracağımdan emin olabilirsin. (Hayvan Çiftliği kitabından dosya hazırladım o kadar diyeyim sana) Enterasan olan bir şey daha söyleyeyim. Yan komşumuzun oğlu Robert College'da okuyor. Geçen sene hazırlık sınıfında Hayvan Çiftliği'ni okudular. Bu sene 9.sınıfta onlar da Çavdar tarlasında Çocuklar'ı inceleyecekler. Bu aykırı karakterli kitabı okutmalarının bir sebebi vardır elbet. Keşfedince emin ol haber veririm.? Kuzey de Koç Okulu'nda okuyor ve orada da yıllardır bu kitap okutuluyor diye biliyorum. Seni aydınlatacağım, söz veriyorum. Birazcık daha bekleyeceksin ama.
      Diğer taraftan Kuzey ortaokul boyunca okulda bir sürü Dahl kitabı okudu. (ders kitabı olarak hem de) Şaşırdım şimdi Roald Dahl'ı sevmemelerine. Çünkü ben kendisine bayılırım. Charlie'nin Çikolata Fabrikasından, Witches'e sevmeyen var mıdır yahu Dahl'ı?
      Holden 'ı eminim sevmeyeceğim. Ben Bukowski'yi de sevmem. Üstelik selçuk çok sever. Devamlı içme hali çooook canımı sıkar. İçki kokuyor kitapları derim de Selçuk güler.
      Bu arada özlemişiz sanki birbirimizi yahu.
      Sana da öyle geldi mi?
      Öpüyorum çok.

    • Yasemen Ç. diyor ki:

      Hayvan Ciftligi'ni okumakta ben de cok gec kaldim, iki sene once okumustum ve cok sevdim. Hatta distopya denince akla once belki 1984 gelir ama ben Hayvan Ciftligi'ni daha cok severim. Hayvanlar uzerine bir masalmis gibi gorunup bu kadar gercek oldugu icin, basit bir dille bu kadar cok sey anlatabildigi icin.

      Salinger icin ise senin ve Kuzey'in yorumlarinizi bekliyorum merakla. Kitaplarda, filmlerde haber bulteni sunar gibi bir dil aramiyorum. Yoresel ya da donemsel deyisler, argo, kulture ozgu ifadeler…vs gibi dile zenginlik katan seyleri cok seviyorum, hatasiz, kurallara uygun, tertemiz bir dil olmasi gerekmiyor. Ama bu kitabi okurken cok rahatsiz etti bu dil mevzusu beni. Genel olarak Amerikan kulturunu, mentalitesini kendime cok uzak buluyorum. Bir de cevirisi icin "daha çok Amerikan filmlerinin türkçe dublajı gibi" seklinde bir yorum okumustum, oyle bir tat birakti bende de 😛

      Bu arada Karl Ove Knausgaard hic okumadim ve inanilmaz merak ediyorum, sevecek miyim, ne hissedecegim okuyunca diye. Elimde hic kitabi yok, bir Turkiye ziyaretinde almayi planliyorum, hangisinden baslamaliyim sence?

      Anne Frank'in cok guzel bir grafik roman versiyonu var. Turkce cevirisi yok sanirim henuz, ingilizce cevirisi de sadece e-book seklinde olabilir ama denk gelirse bir yerde incele derim:

      https://www.goodreads.com/book/show/36393420-het-achterhuis?from_search=true

      Kesinlikle haklisin ozleme konusunda. Biraz daha yakin olsaydik Amsterdam'da bir surpriz yapmak isterdim. Yazilar gelsin de konusuruz yine ustune 😉 Cok cok opuyorum ben de:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Karl için serinin ilk kitabından başka. Bence sen seversin. Şu grafik roman şeklindeki Anne Frank'ı alayım ben. Kuzey şimdi Carlos Ruiz Zafon'un Marina'sını okuyor. Peşinden Huckleberyfin'in (umarım doğru yazmışımdır) maceraları gelecek. Okunacakları sıraya dizdik şimdilik 🙂
      Öperim çok.

    • Yasemen Ç. diyor ki:

      Min Kamp serisini diyorsun degil mi, baska serileri de varmis ama en sevilen seri bu sanirim? Peki kitabin dili nasil? Sundan dolayi soruyorum, diyelim ki ilk kitabin Turkcesini bir sekilde aldim onumuzdeki sene icinde ve cok sevdim, serinin diger kitaplarina ulasmam en erken bir sonraki seneye kalabilir ve ya hemen devam etmek istersem diye 😀 Eger cok agir, edebi ve agdali bir dili yoksa Hollandacasini okuyabilirim ve kitaplara ulasma sorunu da olmaz. Sana ve Kuzey'e de iyi okumalar 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Burada yayınlanan ilk ve tek seri bu zaten 🙂 Şimdi seriden bağımsız bir kitabı daha çıktı futbolla ilgili ama alıp okumadım. Kitabın diline gelince; açıklamalı, uzun ama ağdalı değil. Bazı yerlerde kabul ediyorum çok uzattığı oluyor ama benim sevdiğim bir dili var. Sanırım Hollandacasını okursun. Düşünüyorum da ben İngilizcesini okuyabilirdim. Öyle yanı dili. Ama almadan önce birkaç sayfa oku bence kitapçıda. Ya da belki amazon'da falan e kitap halinde birkaç sayfayı zate gösteriyorlar ya oradan kontrol edebilirsin. 🙂

  10. Yasemen Ç. diyor ki:

    Yorumum sigmadi bolup gonderecegim o yuzden, ne kadar dolmussam kitapla ilgili, ahaha 🙂

    Cavdar Tarlasinda Cocuklar icin parmak kaldirip devaminda seni sasirtabilecek bir kac sey soyleyebilirim. Tanidigim, tanimadigim bir cok kisinin favori kitaplari arasinda olan bu kitaptan ben nefret ettim diyebilirim. Bu kitabin Turkce cevirilerinin cok kotu oldugu soyleniyor, Turkceye cevrilmeye cok uygun olmadigi da, bunlarin da etkisi olabilir ama ceviri disinda hikaye, karakterler, dil vs neredeyse hic ama hic bir seyi sevmedim kitapta. Cocuklara kotu ornek oluyor diye topa tutulan Roald Dahl’a bayildigimi soyleyeyim de, bu sevmeme durumum sadece yasaklanan icerikten kaynaklaniyormus gibi olmasin.

    Internetteki bir cok kitap yorumuna baktim, benim goremedigim ne var, belki farkli acidan yaklasan bir yorum gorursem benim de fikrim degisir mi acaba diye. Ama bazi bloglarda yapilan negatif elestirilere verilen "begenmediysen anlamamissindir kitabin olayini" ve benzeri yorumlardan fazlasini bulamadim. Ama pesini birakmayacagim, kitabi okuyan birilerini bulunca anlatmasini isteyecegim neleri sevdigini, belki belki bir gun fikrim degisir mi acaba? 😀

    (spoiler olmadigini dusunerek yaziyorum, zaten butun internette dolasiyor bu soz) Hele kitabin surekli alinti yapilan son cumlesi o kadar anlamsiz geliyor ki, : "Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.”
    Insan guzel anilari ya da zamaninda aci vermis ama etkisi azalmis huzunlu anilari dusundugunde gecmise ozlem duyabilir, bunun icin bunlari mutlaka biriyle konusmaya, birine anlatmaya gerek yok, hatta cogunlukla insan kendi icinde yasar bazi seyleri. Ama eger insanin gecmisinde cok tramvatik seyler yasanmissa, bunlari dunya uzerindeki her canliya anlatsa da ozleyecegini sanmiyorum, ornegin tacize ugrayan birinin bu olayi birine anlattiginda tacizciyi ya da evi soyulan, her seyini kaybeden birinin hirsizi ya da ne bileyim sevdigi biri oldurulmus bir kisinin bu olayi anlatinca katili ozleyecegini mesela. Ustunde dusunmeyince cok derin anlamlar tasiyan super bir soz gibi geliyor sanirim kulaga ama bence ici bos ya da en azindan benim icin hic bir sey ifade etmiyor diyebilirim.

  11. Begonvil Sokağı diyor ki:

    Kolay gelsin:)
    Bu yol yazarlık atölyesinde hocamızın önerdiği kitaplardan biri hatta filmini de izleyin dediği Çavdar tarlasındaki asi ( farklı kitap olabilir mi? Sinema uyarlamalarında isim de değişiyor bazen) Sonrasında filmini de izleyin dilerseniz.
    Seçimler sonuçlar teferruat asl olan biziz ve beraber duruşumuz ve samimiyetle söylüyorum ideolojim farklı olsa da arkamda duracak birileri istiyorum ve arkasındayım savunduğum değerlerden velev ki zarar görenlerin. Muhalefet etmek de çok koymetli sigorta olmak kılavuz olmak büyük sorumluluk. Yahu beraber mutlu ve güçlü olsun bu millet. Gelenekselce..
    Sevgi ve selamlar benden:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aynen öyle düşünüyorum. Her birimiz aynı olmak zorunda değiliz; aynı düşünmek zorunda hiç değiliz. Ama bu durum çok farklı olmamızı da gerektirmiyor. Sadece bu kadar hırpalanmasak; daha mutlu, daha güler yüzlü, daha kendimiz gibi yaşasak. Ne güzel olur de mi? Belki o da olur bir gün. Kavgadan usanırız. Şükür ki kitapların dünyasında buluşuyoruz, ya da yazının; hiç olmadı güzel dileklerin. Sanki uzun zamandır buradan uzak kalmışım gibi ama yine de bir yazıyla kucaklandığımı hissediyorum. Bu duyguyu yaşamak güzel, teşekkürler. ,
      Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'in kitabı. Çavdar Tarlasındaki Asi ise Salinger'in yaşamının anlatıldığı film. Filmi geçenlerde seyretmiştim, oradan biliyorum.
      Okumak da yazmak da çok güzel. Umarım hepimiz kelimelerin büyülü dünyasında biraz büyü, biraz da kendimizi buluruz.
      Sevgilerimi yolluyorum size.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir