Son zamanlarda seyahatlerimin seyri değişti: Daha sakin, daha dingin seyahatleri tercih ediyorum. Yine bir seyahate çıkarken çok heyecanlanıyor, yine gitmeden aklım bir karış havada dolaşıyorum. Fakat gittiğim yerde telaşa kapılmıyorum. Zevk alacağım şekilde düzenliyorum seyahatlerimi. Yola düşmek kadar beni mutlu eden pek az şey var. Yoldayken kendimle olma halimi seviyorum. Yolumu şaşırmamı, yanlış yöne giden trene binmeyi, ayaklarım ağrıyana kadar dolaşmayı, bazen aptallıklarıma sinirlenip bazen deli gibi gülmelerimi seviyorum. Bir yere gitmeden önce elbette internette şöyle bir geziniyorum; tercihim gideceğim şehrin edebi yanını anlatan bloglar.Filanca yazarın evi, dünyanın en büyük kütüphanesi, şehrin dört bir köşesine dağılmış kitapçılar gezip de görmek istediğim yerlerin başında geliyor. Diğer yandan milletin yediği yemekler, en hip restoranlar zerre kadar umurumda değil. Senenin birbirini takip eden her bir gününü sırf dünyanın bir köşesinde en havalı yemeli yiyeceğim diye çalışarak geçirmiyorum açıkçası. Üstelik bunu yazan tipler de pek sevimli gelmiyor bana.
Daha samimi mekanlarda yemek yemeye ne dersiniz?
Peki seyahat ederken ben kimlerin tavsiyesine kulak veriyorum?
Kişiden kişiye değişiyor elbette. Bir de gittiğim yere göre. ?Bizden Vedat Milor‘a, uzaklardan Antony Bourdain‘e ne dersiniz? (Ahh Antony ahhh!)
Ama ikinci gün nefis ötesi bir yere gittik. Amacımız Vouliagmeni tarafındaki plajlara gitmekti. Bir taksiye atladık. (Battı balık yan gider moduna geçiş.- 20 Euro civarı) Taksici bizi Vouliagmeni plajı yerine Voulagmeni Gölü’ne götürdü. Allahım ne büyük bir iyilik yapmış meğer bize. Atina’da görebileceğimiz en güzel yere gidip, en güzel denize girdik sanki. Elbette deniz aynı deniz efendim fakat gittiğimiz yerde deniz, denize dik uzanan bir dağ ile ayrılmış ve yolun karşı tarafında bir göl oluşturmuş. Burayı görünce gözlerime inanamadım. Giriş biraz pahalıydı. Kişi başı 15€ fakat tesis de yemekler de nefisti. Verdiğimiz her kuruşu helal ediyorum. ? Vouliagmeni Lake için buraya tıklayınız da gözünüz gönlünüz açılsın. Buranın şehrin gizli bir köşesi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Sonraki gün hava bozmasına rağmen yine yola düştük. Aynı yere fakat bu sefer plaj kısmına. Günlerden pazardı ve plajlar çoktan dolmuştu. Ne boş bir şezlong ne de altına sığınacak bir şemsiye vardı açıkta. Mütevazi plajların girişi görece daha ucuzdu (5€) ama yer olmayınca uzaktaki lüks plajda şansımızı denemeye karar verdik. Orada da şezlong ve şemsiye yoktu, üstelik giriş kişi başı 30€ idi. “Buraya girmek için önce cesedimi çiğnemeniz gerek.” dedim bizimkilere. Allahtan biraz hukukumuz var da şehre geri dönmeye karar verdiler. Merkeze geri dönünce yemek yiyip kahvelerimizi içmek için bir kafeye girdik. Doğru karar vermişiz çünkü peşinden 1.5 saat durmadan yağan bir sağanak başladı.
Peki Atina’yı beğendim mi?
Aslına bakacak olursak ilk bakışta sevmedim. Bildik Avrupa şehirlerinin süsü yok üstünde. Yeni binalar yapılmasına rağmen eski binalarda zamanın izi çok belirgin. Şehrin tozunu alan bir el yok sanki. Fakat bir zaman sonra şehrin bir yanı usul usul sokuluyor yanınıza. İnsanların sevimliliği, konuşkanlığı şehri sevmek için bir etken elbette. Yemeklere gelince, doğru yere giderseniz ağzınızdan geçen her müthiş lokma kalbinize doğru ilerliyor. “Denizden babam çıksa yerim” ruh halindeki bir Özlem ve Kuzey için bunun ne anlam ifade ettiğini anlamanızı isterim. Her akşam deniz ürünleri yiyerek gözümüzü değilse de karnımızı doyurduk.
Atina’dan asıl bahsetme amacım size yemek tavsiyesi vereceğim iki yerden bahsetmekti. Çünkü hem lezzetleri hem de fiyatları müthiş. Hatta müthiş ötesi.
* Öncelikle Vedat Milor’un tavsiyesi ile başlayayım. Yıllar önce yazdığı bir yazıda iki mekandan bahsetmiş Vedat Milor. İki restoran da hemen hemen aynı bölgede, Kallithea Bölgesinde, yani Alimos’a yakın. Ne yazık ki çok övdüğü Argoura kapalıydı. Gidip de restoranı kapalı görünce başımızdan aşağı kaynar sular döküldü. Ama enseyi hemen karartmadık ve tavsiye ettiği ikinci restorana gittik. Sonuçta kendisi gibi gurme değiliz. Burası onun en beğendiği restoran olmasa da memnun kaldığını yazısında belirtmiş.
Biz de hemen adrese doğru yola çıktık: Antonia Fish Restaurant
Sardalya ve karidese heyecana kapılıp gelir gelmez daldığımız için fotoğrafını çekememişim. Bir de koca balık vardı? |
Açık söylemek gerekirse kapıda büyük bir mutlulukla karşılanmadık. Hatta bir ara bizi bir yere oturtmayacaklarından bile şüphe ettik. Neyse ki bir müddet acıklı yüz ifademize baktıktan sonra bizi bir masaya aldılar. Masanın üzerine kağıtları serdikten sonra da menüyü elimize tutuşturdular. Menünün sadece Yunanca olması elbette bizim için sürpriz oldu. Dilimiz döndüğünce yemeklerimizi sipariş ettik. Caciki, kalamari, Greek salad, yan masada görüp de aklımızı başımızdan alan kabak kızartması, adını bilmediğimiz bir balık, düşündükçe ağzımın sularının aktığı sardalya…
Hepsi nefisti ve çok ucuzdu desem.
Garsonun son dakikada restorandaki tek turist olmamızdan ve biraz da bizim kaşınmamızdan kaynaklanan balığı itelemesini saymazsak (22 € idi balık), tüm bu yemeklere, iki bira, bir kola ve tatlıya sadece 24 €verdik desem inanır mısınız?
Ben yemeğimizin her lokmasından müthiş bir keyif aldım. Atina’ya gidecek olanlara şiddetle tavsiye ederim.
Adres: Isminis 36, Kallithea
? İkinci gecemizde Antony Bourdain tavsiyesine kulak verdik.
Atina’nın merkezinde, arasak asla bulamayacağız bir esnaf lokantasına gittik. Yine masanın üzerine serilen kağıtlar üzerinde yemeğimizi yedik. Biramızı, kolamızı sipariş ettik. Her zamanki gibi masamızı klasik Greek Salata süsledi. Karides kızartması, kalamar kızartması, midye, biber kızartması ve mekanın tek tatlısını sipariş ettik. Portakallı revani kıvamında bir tatlıydı ve yanında vanilyalı dondurma vardı. Salaş bir mekanda lezzetli yemek yemek isteyenlere tavsiyemdir. Restoranın ismi mi? Atlantikos ? (Buraya yemeklerin ve mekanın fotoğraflarını barındıran bir blogun linkini bırakıyorum.)
Adres: Avliton 7, Psirri, Atina
?Son tavsiyeyi verip buralardan ayrılıyorum sevgili arkadaşlar. Balık, karides, kalamar derken ağzımın suyu aktı.
Bir akşam Vouliagmeni Gölü’nden çıktıktan sonra arkadaş tavsiyesi dinleyerek Sardelaki Restoran‘a gittik. Deniz kenarında, açık havada çok güzel bir restoran. Aynız bizim balıkçılarımızda olduğu üzere bir garson tepsi içinde mezeleri getiriyor. Biz lakerda ve cacık aldık. Kuzey cacık ve lakerdaya bayılıyor. Ortaya yine sardalya, ızgara karides, salata ve kalamar söyledik. Evet, hep aynı şeyleri söylüyoruz. Böylece tüm yediklerimizi karşılaştırma şansımız oluyor. ?
Yemekler burada da çok iyiydi. Sanırım en pahalı yemeğimizi burada yedik. İçeceklerimiz dahil 54€.
Adres: Fivis 15, Glyfada
Yok, ben turist işi bir şey isterim ya da havalı bir mekanda yemek yemek isterim diyenler merkez herhangi bir restoranın kapısından içeri girebilirler. Güzel mekanlar keşfedenler, siz de bana söyleyin. Olur mu?
o meydandaki köfteci idi galibaaa kapalı olan sanırımsaaaam 🙂
Great post , I'm following you , please follow me too
http://www.makeyourfashionchoice.blogspot.com
Yemek konusunda kesinlikle paralel düşünüyoruz. İşin acı yanı paramızın değersizleşmesi. Yoksa yediğiniz en pahalı yemek 54 atın euroyu koyun tl yi 54 TL. maaş dengesi açısından söylüyorum. Giriş ücretleri 5 ile 15 arası değişiyor. Çeşmede kişi başı 35 ila 100 arası değişiyor. 30 liraya 50 liraya Çeşmede doyamazsınız hem de böyle lezzetli balıklar yiyeceksiniz düşünün en az 200- 250 burda yanına euor koyalım. 200 – 250 Euro. türk tatil beldelerinin şansı TL nin değersizliği yoksa sinek avlayacaklar, ver elini Sakız, Simi, Samos. 1 saat bile değil yol. Hele ki vize probleminiz yoksa, freeshop bile karşılardı seyahatinizi. Neden -dı malum Euro olmuş 8 TL. Ayrıca bizim restoranlarımız kalamarı ve diğer deniz böcüklerini pişirmeyi bilmiyorlar. Sallıyorlar gitsin, diğer yakada yediğim kalamar lezzetini bu yakada hiç yemek nasip olmadı. Gelelim popüler kültür mekanlarına, yok gelmeyelim. Genelde paranla yaşadığın hayalkırıklığı. Ben diyorum ki bunu yazanların önemli bir kısmının damak zevki gelişmemiş, sadece tüketiyorlar. Tanıtım için teşekkürler..
Ben obur bir insan olduğum için gittiğim yerlerdeki iyi mekanları, iyi yemekleri mutlaka araştırırım. Tabii çok para vermek istemem. Çok lüks bir yer olmasına da gerek yok. Benim için lezzetli olsun yeter. Görsellerin hepsi iştah açıcı görünüyor. Gezdiğin yerlerde yediklerini daha sık paylaşabilirsin, benim gibi boğazına düşkün insanlar için 🙂
Tadı güzel yemeklerin peşindeyim ben de elbette. Paramı yediğim şeyin lezzetine vermek istiyorum, mekana değil. Biraz halk olarak görgüsüzlüğe kaydığımız görüşündeyim. Ne yazık ki! Şimdi bana "Sen de Türkleri yeriyorsun, başka milletlere bir let demiyorsun." diyen olabilir. Onları bilmiyorum ki diyeyim. 🙂
Ben bizim dünümüzü, ne kadar mütevazi insanlar olduğumuzu bilerek konuşuyorum elbette. İlk okulda bize öğretmenimizin öğrettiği ilk şeyler hep aklımda. Büyüklere toplu taşıma araçlarında yer vermek, lütfen demek, saygılı davranmak, ağzımı şapırdatmadan yemek yemek, paradan bahsetmemek…. Bunlara bakıp da gösterme telaşında olmamız beni üzüyor. Hatırlıyorum da ilkokulda beslenme çantamıza koyacak yemeklerimizin listesi olurdu. Sırf başka çocukları üzmemek adına. Şimdi herkeste "ben çok zenginim, bakın nasıl yaşıyorum." u gösterme telaşı var. Üzülüyorum bu hallere. Daha insan gibi yaşamak istiyorum. Parası çok olan zaten istediği yere gidebilir. Gİdebilir de bunu göstermek neden? 🙂
Elbette gittiğim yerleri paylaşacağım. 🙂
Sevgiler yolluyorum çok.
Atina'da fazla kalamamıştım ama aynı hissi ben de almıştım. İlk başta benim için hayal kırıklığıydı. Ki Pire Limanı benim üstüme üstüme gelmişti :))
Yemek kısmında ben de lezzete bakanlardanım galiba. Seyyar arabada bile yiyebilirim yeterki sevdiğim şey olsun. Hani şu ciks dediğimiz yerler beni de çekmiyor.
Nice nice güzel gezilerin olsun Özlemcim ♥
Şebnem seninle kesinlikle aynı fikirdeyim. Atina, yemekleri açısından hoş bir yer. Biraz dolaşmak, biraz alışmak gerekiyor sanırım. İlk bakışta aşk falan yaşamıyorsun şehirle. Yine de bize çok yakınlar. O tanıdıklık hali insana rahat nefes aldırıyor. Balık dediğin şey balıkçılarda yenilir bence. Restoranlarda değil 🙂
Bendeki durum budur. Kararım da nettir 🙂
Off bütün yemekler nefis görünüyor. Ancak ben de bir yere gitmeden evvel maalesef blog tavsiyelerini değerlendiriyorum. Bzı yerlere gerçekten bayılsam da bazı yerlerde hayal kırıklığı yaşıyorum.
Ben birbirini takip eden bloggerları artık takip etmiyorum. Şu durum hoşuma gitmiyor: Bakın benim ne kadar çok param var ve nerelerde yemek yiyorum. 🙂
Önerilerin makul ve anlamlı olması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin her yaptığı şey muhteşem. Öyle bir şey olabilir mi? Ben gittiği bir yerde bir sandviç alıp parkta yemeğini yiyen insanları seviyorum. Bir de ihtiyaç dahilinde yemek yemenin dışında devamlı yemek yemenin anlamı nedir onu da bir türlü anlamam. Eski zamanları özlüyorum Gamzecim. Elimizde harita ile kaybolduğumuz, kendi keşiflerimizi kendimizin yaptığı zamanları. Her şeyi başkaları için yapar olduk ki canım bu duruma çok sıkılıyor 🙂
Atina'ya gidecek olma sebebim Akropolis ve Agora olduğundan, biz o kombine biletleri alacağız demektir:) Benzer zevklerimiz var, tarzına güveniyorum, o yüzden diğer tavsiyelerini de yazdım bir kenara Özlem.
Atina'ya gideceksen ve illa ki deniz peşinde değilsen birazcık daha serin bir havayı tercih edebilirsin. İnsan arkeolojik yerleri gezerken azıcık serinlik istiyor. Yeme-içme konusunda benim gibi düşünüyorsan (lezzetli olsun ama dünya kadar para ödemeyeyim) önerdiğim yerlere rahatlıkla gidebilirsin. Ben hepsinden çok keyif aldım ve yemekler çok ama çok lezzetliydi. Hele ki paramız bu kadar değersizlemişken insanın yurt dışında ödediği paralara çok canı yanıyor çookk 🙂