Macera Kitabım’ın 2018 Dökümü

Hadi 2018’in değerlendirmesini yapalım!

Günlerdir çantasını koluna takmış, bavulu kapının önünde bekleyen 2018’i düşünüyorum. Kendisi için hislerim Barış Manço’nun meşhur şarkısı, “Halamın Kızı Zehra” gibi. Sanki misafirliği fazla uzun sürmüş gibi. “Gitse de kapıyı ardından bir önce kapasak!” diyorum. Öyle yorgunum kendisinden. Bu seneyle ilgili samimi hislerim bunlar. Umarım gelen gideni aratmaz. Seneler böyle hızla akıp giderken, geriye dönüp baktığımda “Ah, 2018! Sen ne güzel yılmışsın.” demem. 😀

Samimi olayım derken üzmüyorum değil mi sizleri?

Bir senenin ardından...
Bir senenin ardından…

Bu sene benim için inişleri ve çıkışları ile zor bir yıl oldu. Çok sevindiğim zamanlarım da oldu, yerine koyamayacağım kayıplarım da. Kendimi tanıyamadığım, ruh halimi yukarılara taşımak için devamlı Polyannacılık oynadığım, yolculuklarımdan bile coşkun zevkler alamadığım, yol yorgunu, kalp dargını bir insandım bu koca yıl boyunca. Kırk üç yaşın baharına başka şeyler de ekledim elbet: Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul ettim. Üstüme vazife olmayan şeylere karışmadım. Son yirmi yıldır kafamı kurcalayan sorunun gerçek bir cevabının olmadığını öğrendim en önemlisi. Olanı olduğu gibi kabul ettim. Hayatımda ilk defa bir şeyi kalbimi sonuna kadar açarak beni bir yerden gözetlediğine inandığım o Yüce varlığa emanet ettim. Şükrettim halime. Yirmi yıldır beni kendi çocuklarından ayrı tutmayan baba parçamı sonsuzluğa uğurladım. Gözümden yaşlar süzülse de kalben çok mutluydum. Hayattaki en önemli şanslarımdan birinin içine doğmadığım ama sonradan dahil olduğum aile olduğuna bu sene yürekten inandım. Belki de 2018’in adını koyamadığım yorgunluğu buradan geliyor. Bilemiyorum. Ama hislerim bunlar.

Okuduğum kitaplar eksik geldi, içtiğim çaylar lezzetsiz, ettiğim sohbetler yarım, gezdiğim yerler puslu. Tuhaf bir şekilde tüm sevdiklerimin ölümlerle, büyük hastalıklarla, çıkmaz sokaklarla sınandığı bir yıl oldu bu yıl. O yüzden bu seneyi kalbini kırmadan uğurlamak ve ilk defa yapılacaklar listem olmadan yeni yılı selamlamak istiyorum. Umuyorum ki (Bir yıl daha yaşlanacak olsak da) yeni yıl neşesiyle, huzuruyla, ağız tadıyla gelir. Sağlık her şeyin başı. Kimsenin evinden eksik olmasın. Gerisi boş.

Yine de 2018’de ne yaptım diye geriye dönüp baktım. Blogum da olmasa hayatım bir sis bulutunun ardında kaybolup gidecek. İşte acısıyla, tatlısıyla 2018.

  • Ocak: Yeni yıl demek bizim evde toplanmak demek!

2018’e ailecek bizim evde girdik. Eş, dost biraradaydık. Sofrada kocaman bir hindimiz, bardaklarımızda şarabımız ve en önemlisi birlikte olmanın huzuru vardı. Sabah uzun bir kahvaltı sofrasında toplandık yine. Ardından 2018’i yaşamak için evlerimize dağıldık. Senenin en tuhaf sabahına elime Hemingway’in Paris Bir Şenliktir’ini alarak başladım. Bu kitabın beni Paris’e taşıyan bir tılsım olduğuna inanıyorum zira. Sonra günler ilerledi. Kuzey okula, bizler işe gittik. Uzak bir yere, okyanus kıyısında bir köşeye uçak biletleri aldık.

  • Şubat: Seyşeller de neresi?

Seyşeller
Seyşeller
Seyşeller seyahati piyango gibiydi. Ne olduğunu anlamadan biletlerimizi aldık, bavullarımızı topladık. Güneş gözlüğü, güneş kremi ve mayo bavula konulacaklar listesinde ön sıradaydı. Sonradan fark ettik ki Seyşeller’e gitmek için en uygun zaman sömestir tatili değildi. Yine de çok eğlendik, çoook! Çünkü insanın insanı mutlu edecek arkadaşları olmalı şu hayatta! Ara ara kavga edebileceği ama asla küsmeyeceği, ardından her neresi olursa olsun sürüklenebileceği.❤️  (Bol bol kalpli bir yazı olacak bu) Köpekbalığı var mıdır, ne yaparız oralarda derken sömestir tatilinin bir haftasını yağmurda denize girerek, lezzetli yemekler yiyip gülüp eğlenerek, bisiklet sürerek geçirdik. Oteli falan beğenmeyip mırın kırın etsem de şimdilerde her şey nefis birer anı olarak kişisel tarihime eklendi. İnsanın kendini yoldan çıkaracak arkadaşları olması hayatta başına gelen en güzel şeylerden biri!
Şubat ayı fuar ayıydı bir de elbette. Seyşellerden döner dönmez bavulu boşaltıp bu sefer kışlık elbiselerle doldurduk valizimizi. Buradan bir uçakla acı vatan Almanya’ya, oradan da trenle Paris’e geçtik. Yıllardır istemeye istemeye gittiğim Frankfurt son zamanlarda çekiyor beni. Soğuğuna, fuar zamanlarında insanı çileden çıkaran otel fiyatlarına rağmen beni mutlu eden bir şeyler var. Şimdi Selçuk olsa yanımda, “Oradan bir trene binerek Paris’e geçmek olmasın o!” der ama olay sadece bundan ibaret değil. Biliyorum. İçimde hissediyorum. Neyse, fazla duygusallaşmadan şubat ayında Frankfurt’a, ardından da Paris’e gittiğimin altını çizeyim. Paris nefisti yine. Soğuğuna rağmen kalbimdeki haliyle buldum Paris’i. Sokaklarında dolaştım. Tek kişilik geziler yaptım. Ruhumu avuttum. 2019 yılında da kendime Paris’i bol bir sene diliyorum.

Paris ❤️ Ben

  • Mart

Mart ayında yapacak bir şey olmamasından olsa gerek etkinliklere katılmaya çaba sarf etmişim. Kuzey’le birlikte tiyatroya gitmişiz, ben Yazı Evi’nde birkaç etkinliğe katılmışım. Kendime yönelik bir şeyler yapmaya çalıştığım zamanlar kısaca, “Geçiyor hayatın kızım! Başını kaldır da hayatına bak!” duygusuna kapıldığım zamanlar. Ah, ahh! Çokça geliyor bu anlar artık aklıma. “Başka ne yaptın pek sevmediğin mart ayında?” diye soracak olursanız, cevap olarak bol bol ekmek yaptığımı ve Paul Auster’ın tuğla kitabı 4321’i okuduğumu söylerim hemencecik. Mart ayını güzelleştiren yegane şey de Paul’la aramızdaki aşktı sanırım. Daha upuzun bir ömrü olsun da bol bol yazsın inşallah. Bu arada 4321’in bir başyapıt olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Anna Karenina mı 4321 mi derseniz, tereddütsüz 4321 derim.

  • Nisan

Nisan ayı benim için kabus gibi geçti. İş yerinde, sokakta, kafede, evde Atlas Havayolları ile yaptığım telefon konuşmaları geliyor aklıma. İleriye ötelediğim biletlerimi almak için (meşhur Londra biletleri) ne çok kavga ettim bu sinir havayolu şirketiyle. Milyonlarca beyin hücremi öldürmüş olmalıyım. Ne yazık ki kanunlarımızdaki açıklar bu tip şirketlerin müşterilerini üzmeleri/suistimal etmeleri için müsait. Vatandaş olarak pek bir hukuki hakkımız olmayınca hakkımız olan bir şeyi almak için günlerce kavga edebiliyoruz. Bu olayın sonucunda bir daha Atlas Havayollarının yanına yaklaşmama kararı aldım. Allah sahibine bağışlasın kendisini.

  • Mayıs, kutlamaların ayı bizim evde!

Mayıs, kutlamaların ayı
Mayıs, kutlamaların ayı

Bu mayıs kutlamalar yalan dolanla geçti, daha doğrusu doğum günümü kutlamak için bir yerlere gitmek hayal oldu. Şimdi unuttuğumu fark ettiğim bir sınav yaşadık mayıs ayında. Tüm sene boyunca pek de çalışmamasına rağmen adı durmadan değişen TEOG sınavı vardı. (Sonradan adının LGS olduğunu öğrendim.) Kuzey için bu sınavdan da önemlisi okuduğu okulun lise kısmı için yapılan sınavdı. Hazırlık okuyup okumayacağını belirleyen bu sınav İngilizce ve Türkçe derslerindendi. Sene içinde notları gayet güzel olmasına rağmen evde epey bir stres vardı. Hem Kuzey’in hem de benim doğum günüm sade bir şekilde kutlandı. Selçuk iş için bol bol Ukrayna, Moskova, Kosova ve Çin’e gitti. Biz Kuzey’le evi bekledik, ders çalıştık. Selçuk’un yokluğunda ben mutluluğu Karl Ove kitaplarında aradım. (Anlayan anladı.)

Mutfağın Hatıra Defteri
Mutfağın Hatıra Defteri

Yakınmalarını duyan Leylak Dalı’m İstanbul’da bir imza günü düzenledi. “Özlem gelemiyorsa, ben gelirim.” diye programlanmış nefis bir gündü. Lale Abla denizin dibinde bir yer ayarladı. Şekerler şekeri Funda geldi. Ohhh, nefisti. Mayıs ayının doğum günü hediyesi Nurşen Ablanın İstanbul’a gelmesiydi.

  • Haziran: Okulun bir türlü bitmediği yaz ayı.

Amsterdam
Amsterdam

Yeminle hislerim buydu tüm ay boyunca. Mayıs ayında LGS, Haziran başlarında Liseye Geçiş Sınavı, ardından mezuniyet töreni falan derken haziran ayının sonu geldi. Okul da ancak bu ayda bitti. Lastik gibi uzadıkça uzayan bir aydı. Selçuk iş için gittiği yerlerden geri dönüp kasıla kasıla oğlanın mezuniyet törenine katıldı. (Blogcu yazının bu kısmında kocasından intikamını alır.) Müthiş bir törendi. Gözlerim dolu dolu oldu. Tüm çocukları ayakta ağlaya ağlaya alkışladım. Artık mutlu olayların hepsinde ağlıyorum. Nikah, doğum günü, okuma bayramı, mezuniyet falan fark etmez. Beni çağırın direkt ağlayayım. Allah, herkese böyle güzel anları nasip etsin. Gerçekten kalpten duamdır bu.

Kuzey, mezuniyet...
Kuzey, mezuniyet…

Seyahat açısından bakacak olursak, küçücük bir atraksiyon gerçekleştirdiğimizi söyleyebilirim. Kavga dövüş Atlas Havayolları’ndan aldığım biletlerimizle Amsterdam’a uçtuk. Uçağa binene kadar bu seyahatin gerçekleşeceğine zerre kadar inanmıyordum. O kadar yorulmuşuz ki bu seyahat ailenin her üyesine ilaç gibi geldi. Dünya Futbol Kupası olduğu için tüm Amsterdam barlarında maç yayını yapılıyordu. Kuzey pub pub gezip maçları seyretti. Evden uzaklaşmak çok ama çok iyiydi.

  • Temmuz: Hoşçakal baba!

Yunanistan
Yunanistan

Babamızı sonsuzluğa uğurladığımız aydı Temmuz ayı. Bu kaybın ardından hepimiz değiştik. Evin iki torunu, Kuzey ve Nehir büyüdüler ansızın. Dedelerini yolcu ettiler. Birbirimize dokunduğumuz, bazen uzak durduğumuz, yaralarımızı sardığımız, çok konuşup çok sustuğumuz bir aydı. Birlikteydik, sanırım hepsi bu. 2018 senesi bizim hastalıkla çevrelendiğimiz ama birbirimize kenetlendiğimiz bir yıl oldu. Ayın sonlarında üç günlüğüne Atina’ya gittik Kuzey’i de alarak. İki gün yaz mevsimini yaşadık, bir gün de yağmurlu bir sonbaharı. Nihayetinde eve döndüğümüzde Kuzey bir ay sonra okul açılacağı için söylenmeye başlamıştı bile.

  • Ağustos: Yaz bitti biter nerdeyse.

İngiltere-İrlanda Seyahati
İngiltere-İrlanda Seyahati

Evet, evet. Söyleniyorum devamlı. Senenin ne ucunu tutabildim, ne de sonunu. Bende mi telaş vardı bu sene yoksa 2018 senesinde mi bilmiyorum.  Kuyruğunu yakalamaya çalışan yavru bir kedi gibi kendi eksenimizde dönüp durduk yorulmadan, usanmadan. Ağustos ayı bir önceki sene gidemediğimiz İngiltere-İrlanda tatilinin planlandığı aydı. Londra’da birkaç gün kaldık. Çilek Suyu ile buluştuk, kahve içtik, yemek yedik, gezdik. Ardından bir feribotla Dublin’e geçtik. Yazmaya niyet edip edip yazamadığım İrlanda tatili işte bu zamanda gerçekleşti. Hayatımızın en güzel seyahatlerinden biriydi. Dingindi, sessizdi, farklıydı, serindi. İhtiyacım olan tüm güzel duygular bu tatilin köşesine bucağına sinmişti. Öyle mesuttum sevgili dostlar.

  • Eylül: Bu blogger için Paris zamanı.

Paris, mon amour...
Paris, mon amour…

Eylül, Paris zamanı. Biliyorsunuz.

Okulun ne zaman açılacağını bilmeden üç bilet almıştım Paris’e. Kuzey’le Paris’te olmak istiyordum. “Nasılsa okulun ilk günleri, hayatımda bir defa azıcık sorumsuzluk yapsam, üç gün geç başlasa okula ne olur?” diyordum ki, seyahatin okulun üç gününden fazlasını yiyeceğini anladık. “Yine de gidelim.”  dedim ben. Kuzey, “Olmaz. Liseye yeni başlıyorum ve hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum.” deyince onun biletini açığa aldık ve Selçuk’la ben yola düştük. Sanırım benim ihtiyacım olan her şey Pariste. Bir şehri insan benim sevdiğim kadar sever mi? Bu sorunun cevabı sanırım herkeste başka ama ben yine çok mutluydum Pariste. Gönlüm pır pır atıyordu. Tüm şehir bana aitti ve ben de ona aittim.
Paris, Louvre Müzesi
Paris, Louvre Müzesi

Üstelik bir güzellik daha vardı şehrin ve güzel arkadaşıma hediyesi. İstanbul’da bir türlü buluşamadığımız sevgili Natali ile Paris’te buluştuk.  Gezdik, sohbet ettik, şarap içtik. İçtik, değil mi Natali? Eylül’de Paris’te olmak çok güzeldi. Yeni yıl için ilk dileğim sağlık elbette ama sonrasında bol bol Paris ❤️

  • Ekim: Gönlüm avare!

Ekim ayında bol bol hayal kurdum. Daha saymadım ama sanırım bu sene biraz az kitap okudum, az yazı yazdım. Ocak ayında okuyup da sağa sola attığım kitapları toplayacak, ak koyun kara koyunu göreceğim. Sözeli bunca seven bir insanın sayılara bu denli itimat etmesi de bir tuhaf değil mi? Listeler, yapılacaklar, okunanan toplam kitap sayısı 🙂 Nicelik değil, nitelik önemli arkadaşlar. Ekim ayında pencereden dışarı baktım vaktim oldukça. Sonbaharı, dökülen yaprakları seyrettim. Bu sene Netflix’in dizilerine boğdum kendimi. Yılbaşı arifesinde bir yerlere gitmek istedim. Bol Bol Christmas düşledim. Nihayetinde gönlüm Almanya ve Fransa Noel pazarları için çarparken yüksek uçak fiyatlarına göğüs geremeyip Budapeşte’ye ailecek bilet aldım. Ekim atraksiyonu olarak sakladim o biletleri, daha önce gittiğim Budapeşte’nin üzerine çok fazla şey yükledim.

  • Kasım: Ay sene bitiyor ya?

Ekim ortaları, Kasım başlarında Kuzey’e verdiğim sözü tutmak için harıl harıl Harry Potter kitaplarını okudum.  Allahım, ne güzel bir yolculuktu. Altıncı kitaba kadar geldim. Büyü dünyasında dolaştım, Hermione’yi daha çok sevdim. Bir önceki yılın dileklerinden olan, “Daha çok İngilizce kitap okuma” dileğini elimden geldiğince yerine getirdim. Niyetlerimin ben farkında olmadan benimle yan yana yürümesinden çok keyif aldım. Dostlarla yemek yerken bu sene kızlarla tatile gitmediğimi fark edince, “Hadi bir yere gidelim” diyerek Dubai biletlerini aldım. Ağır başlayan seneye biraz hız kattım.

  • Aralık: Senenin son ayını gezerek kurtarma çabaları

Kızlarla Dubai...
Kızlarla Dubai…
Kızlarla Dubai’ye gittim. Sıcak ve keyifli bir geziydi. Deniz kenarında yatıp kafamı dinledim. Elbette birkaç kadeh köpüklü şarap da içtim. Bol bol sohbet ettim. Dönüşümde hasta oldum. Günler öyle hızlı dönüyordu ki etrafımda uzun zamandır üstümde bir kırgınlık hissediyordum zaten. Tatil dönüşü iki gün işe gidemedim. Tam kendime geliyorum ki Noel Pazarları’nı gezmek için Budapeşte’ye doğru yol aldık. Kar yoktu ama soğuktu şehir. Lezzeti eksik ama pahalı sokak yemeklerinden yedik, Christmas ruhunun ne yazık ki uğramadığı Noel Pazarları’nda yeni yıl ruhunu aradık. Nihayetinde Budapeşte’nin Christmas zamanındaki ışığı, ihtişamı ve neşeli atmosferi yaşamak için doğru şehir olmadığıı anladık. Elbette, ara ara evden uzaklaşmak, günlük sıkıntılardan uzaklaşarak aile ile olmak çok güzel. Konuşmak, sarılmak için uygun fırsatlar. ❤
Budapeşte
Budapeşte
Bugün nihayet bu yılın son günündeyiz. Gece saat 12.00’yi vurduğunda yeni bir senenin kapısını aralamış olacağız. Bu blog benim kişisel günlüğüm. Bu sebepten içimden geçenleri olduğu gibi yazmak, doğru şeyleri kayda geçirmek istiyorum. 2018 benim için bir sınama senesiydi. En sevdiğim insanlar tarafından sınandım, kırıldım. Susmayı, yaralarımı sarmayı öğrendim. Sık sık kendime sukunet teskin ettim. Olanı olduğu gibi kabul etme gücü için Tanrı’ya yalvardım. Kendime sorular sordum, cevaplar alamadım. Yine de girdiğim sınavlardan geçip kalbimi her şeye rağmen sevgiyle bağladım. Hepimiz için aydınlık ve kalp dileklerimizin gerçek olduğu bir yıl diliyorum. Sağlıklı olalım, huzurlu olalım, mutlu olalım.

Mutlu Yıllar Dostlar ❤️

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Macera Kitabım’ın 2018 Dökümü” yazısında 21 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de sana Esracım. Bu sene için plan yapmadım diyorum ama geçen sene bitmeden yapılmış bir planım vardı. İnanmayacaksın ama sömestir tatilinde Figenlerle birlikte Avustralya yolcusuyuz 🙂

  1. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    Özlem'cim Seyşellere gitmeni,Atlasjet ile olan kavganı,Paris anılarını hepsini hatırlıyorum. Umarım 2019, 2018'den kat be kat daha güzel gelir sana. Hani bazen insan hayat ne güzel der ya, işte defalarca kez o duyguyu yaşarsın inşallah.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hahaha, çılgın bir seneydi. Gel gör ki yaş ilerleyince kavga etmekten usanıyor insan. Hakkı olan için bile kavga etmek istemiyor. Umarım İtalyaca kursuna devam ediyorsundur. Senin de 2018 yılının bol gezmeli geçtiğini anımsıyorum.
      2019'da yerimizde oturamayalım Gamzecim. Gezelim, görelim, bol bol gülelim.
      Sıkı sıkı sarılıyorum sana.

  2. sonat şen diyor ki:

    Özlem'cim, kişisel tarihimin en zor yılı olarak anacağım 2018, görüyorum ki senin için de pek kolay geçmemiş. Öncelikle babanızın kaybı nedeniyle başsağlığı dilemek isterim. Nurlar içinde uyusun…Hayata tutunmak için en güzel yolu seçmiş ve gezmek için fırsat yakalamayı başarabilmişsin yine de, sevindim senin için. Ben yapamadım. Çaresiz bir şekilde, kafesin içindeki kuş gibi çırpındım durdum yıl boyunca. Bir tek okumaya sarıldım. Düşünmemek için, acılara takılmamak için bolca okudum, okudum, okudum… Neyse işte, öyle böyle bitirdik bu zor yılı. Umarım 2019'da çok daha güzel anılar biriktirebiliriz.
    Sağlıkla, huzurla, dostça kal…
    Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah Sonatcım,
      Her birimiz için zor bir seneydi anladığım kadarıyla bu yıl. Gidenlere de kalanlara da huzur diliyorum; orada da burada da bizi aydınlatacak ışıklar temenni ediyorum. Ne diyeyim? Gerçekten, denecek bir şeyin kalmadığı anlar bu dönülmeyen yolculuklar. Hastalıklarla geçti son bir buçuk yılımız. Her şeye rağmen, (hastalığın iyiye gitmediğini bilsek de) böyle erken olacağını düşünmemiştik gidişin. Ara ara biletleri alırken, "Almasak mı Selçuk?" dediğimi anımsıyorum ama "Yok ya!" dedik her seferinde. Daha çok zamanımız var.
      O zaman belli olmuyor tabii. Hayat böyle.
      Ne diyeyim?
      Sana ne dileyeyim? Sağlık, iç huzuru, kalp sakinliği, gönül ferahı…
      Ben de 2019'da daha güzel anılar biriktireceğimizi hayal ediyorum. Daha gönlü hoş olacağımızı, dostlarımıza daha çok sarılacağımızı, sevdiklerimizle neşeli sofralarda buluşacağımızı, en güzel kitapları okuyacağımızı düşünüyorum.
      Güzel şeyler dile getirelim, güzel olalım 🙂
      Sana sevgiyle sarılıyorum. Sesini duymayı çok özlemişim, çook.

  3. Adsız diyor ki:

    Nasıl yazdın bu bilançoyu nasıl çıkardın Özlemcim bravo sana. Ne güzel yazmışsın, geri dönüp anılarını hatırlamak ne hoş olacaktır. Bu yılın en güzel olaylarından biri de belki de tek güzel şeyi (sağlığım dışında şükür) Paris'e gelmemdi ve tabi sizinle orada zaman geçirebilmek. Sayenizde birçok anı daha eklendi bu gezime. 2019 umarım harika bir yıl olur. Hepimiz hayallerinin bir kısmına da olsa ulaşır. Açıkçası içimden plan yapmak gelmiyor bu yıl akışına bırakıyorum hayatı… seni çok öpüyorum. Daima güzel hatıralar biriktirmeni dilerim. Sevgiyle kal canım:) Natali

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bak bu sene ben de hayatı akışına bırakıyorum. Tamam aklımda bazı şeyler var elbet; gönlümün gitmeye niyet ettiği yerler, aklımın ucundan bana el sallayan köşeler falan ama… Olursa olur, olursa çok güzel olur; ama olmazsa da başka bir şey olur modundayım. Ağzımınızın tadı eksik olmasın yeter ki. Seninle Paris'te olmak çok güzeldi. Paris, hep bana istediğimi veren bir şehir. O yüzden sevdiklerimi de yanıma çekiyor. Buna inanıyorum. Sevmeyen sevmiyor Paris'i ama gönülden seveni de çok seviyor 🙂
      Bu sene gönlünde ne varsa onu versin sana 2019. Olur mu?
      Bir bakarsın İstanbul'da değil de yine Paris'te buluşuruz seninle 🙂
      Çok öpüyorum seni çoook.

  4. Leylak Dalı diyor ki:

    Sen çok mu tatlişkosun ne?
    Yılın olayları arasına benim imza gününü de almışsın ya kollarımı ta Antalya'dan uzattım sarılmak için. Seviyom çok, 2019 daha fazla kavuştursun bizi, öpücük öpücük…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Eee, alırım tabii. Genel olarak baktığında oralara buralara gitmiş olsam da ruhen her şey biraz eksikti. Bence bu senenin en güzel şeylerinden biriydi senin kitabın da imza günü de. Kalkıp buralara geldin. Sarıldık birbirimize. Konuştuk. Çok nefisti çok. Gerçekten beni çok mutlu eden günlerden biriydi. İyi ki varsın Nurşen Abla, iyi ki ❤️

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir