Avustralya kafeleri ve kahvesi ile ünlü bir ülke. Elbette kıtanın başka güzellikleri de var. Okyanus kıyısında yol almak, dalgalarla boğuşan sörfçüleri seyretmek, buz gibi okyanus suyuna girmeye çabalamak, acaba az ileride köpek balıkları var mıdır diye düşünmek, el değmemiş ormanlarının kıyılarında adımlamak, yol kenarındaki “Zehirli yılanlar vardır.” tabelalarına bakıp bunu ilk birkaç seferden sonra doğal karşılamak gibi ?
Hadi tutmayın beni! Birazcık daha bahsedeyim: Kanguruları var, biraz yol yaparsanız görebileceğiniz penguenleri var, koalaları var, sıcacık insanları var. Var da var. Biz çok sevdik Melbourne’ü ve dolayısıyla görebildiğimiz Avustralya topraklarını. Sizin de daha iyi anlamanız için ara ara fotoğrafları gözden geçirirken paylaştığım fotoğraflara eklemeler yapacağım.
Şimdi gelelim kahve meselesine. Daha Avustralya’ya gitmeden Avustralyalıların sabahları güne “Flat White” içerek başladıklarını duymuştuk. Birkaç kez başka yerde flat white denememe rağmen özellkle Avustralya’da içmek istiyordum. Küçük hedefler, küçük mutluluklar ? Gittiğimiz her kafede kahve içerek Avustralya seyahatimi bir sürü kahve deneyimi ile renklendirdim. Bir de pek ünlü Veggemite’ları ile Timtamları var. ?
Peki neymiş Flat White?
Sanki adını duyunca içindeki white kelimesinden olsa gerek, insanda latteden daha yumuşak içimli bir kahveymiş izlenimi veriyor. Ben ilk içtiğimde bunun tam tersini düşünmüştüm. Latteden daha sert bir tadı vardı. Bunun sebebi latteden daha fazla espresso ile yapılmasından kaynaklanıyormuş. Genellikle “iki shot espresso” ile yapılırmış. Sahiden de ilk yudumu aldığınızda süt tadından çok kahve tadı ile karşılaşıyorsunuz. İşin süt kısmına gelince durum birazcık değişiyor çünkü süt koymak yerine sütün köpüğünü koyuyorlar kahvenin içine. Daha çok süt ile sütün köpüğünün nefis bir karışımı gibi. Zaten Flat White’a bakınca kadife gibi bir süt görüyorsunuz. Sevdin mi derseniz evet diye cevap veririm.
Flat White neymiş sorusuna cevap arayanlar BURAYA bir tık.
Bence latte, cappuchino ve flat white arasında çok minik farklılıklar var. Kendim için şunu tercih ederdim: Bir shot espresso ile yapılan flat white.Ben de daha önce dediğim gibi birçok yerde kahve içtim. Kafeler dışarıdan bakıldığında pek havalı gözükmüyor. Bence Avustralya’da hiçbir şey çok havalı değil zaten. (Sydney Opera Binası hariç) Binalardan, kafelerinden, pastanelerinden, insanlarından hep bir mütevazilik akıyor. İnsan en çok da buna vuruluyor. Şekilden çok içerik kıymetli. Daha basit ve daha lezzetli bir yaşam.
Yarra Nehri; Melbourne’ü güzelleştiren nehir.
Melbourne parkları, bahçeleri, müzeleri
Şehrin tümü insana hizmet ediyor bu ülkede. Her yer yeşillik. Ağaçların kaç yıllık olduğunu hesaplayamıyor insan. Biz Royal Botanic Gardens’da gezindik. Soutbank üstünde National Gallery’ye uğradık. Müzenin duvarlarından dökülen suları izleyip biraz serinledik. İlk gittiğimiz gün müzeye giremedik çünkü gittiğimizde kapalıydı. Biz de içeriye bir göz atıp müze mağazasından alacak bir şey var mı diye gezindik. Daha sonra bir kez daha şansımızı denedik. Melbourne’e kadar gitmişken müzeyi de gezmeden dönmedik. En çok parkları sevdik. Birer kahve alıp çantalarımızdaki atıştırmalıklardan atıştırdık.
Çok anlattım, değil mi?
Fazla uzatmadan bu yazıyı burada kesip, belki bir yazıcık da kısa kısa Melbourne’de neyi çok sevdiğimi yazar ve Grand Ocean Road’a doğru yola çıkarım. ?
Keyifle okudum anılarını Özlem…
Mümkün olsa bir daha gitmek ister misin peki?
Daha çok anlat Özlem. Merakla, ilgiyle, sevgiyle okuyorum inan ki…������♀️
Hiç de çok anlatmadın:)