Son günler, kitaplar ve hayat…

Okunan, okunmayı bekleyen ve durmadan alınan kitaplar… Bazen çıkmaza sürüklüyor çılgınca yığılan kitaplar, bazen de varlıkları huzur veriyor bana.

Geçenlerde bir kitapçıdan İlber Ortaylı‘nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” isimli kitabını alıp çıktım. Bu kitabı aldığıma göre bir ömrün nasıl yaşanacağı ile ilgili tavsiyelere ihtiyacım olabilir, değil mi? Sanırım yaşamın bir yerinde tereddüte düştüm.😍 Sahiden hayat, bu yaşadığımız şekliyle, bunca önemsiz şeyi dert edinip didinip dururken geçip gidemez. Biz de durum böyle; hepimizin odağı aynı yerde! Kuzey’in ödevlerine, sınav notlarına, gelecek kaygısına odaklı bir hayat sürüyor; okuldan bize kalan vakti de elimizden geldiğince güzel şeylerle doldurmaya çalışıyoruz.

Bu arada İlber Ortaylı okumak biraz üzüyor beni. Kitap çok güzel elbette ama dost acı söyleyince canı sıkılıyor insanın. Mesela yaş itibariyle bir ürün yaratmam gereken dönemi çoktan geride bırakmışım. Ortaylı’ya göre bu saatten sonra bir kitap yazamayacağım çok açık. Üstüne üstlük zaman ilerledikçe insan hayallerini de unutuyor, daha doğrusu yıllar önce kurulan hayaller çok fazla düşünülmekten eskiyor, önemini yitiriyor. Benimkiler öyle oldu vallahi! Sizinkileri bilemem.😈

Neyse ki hâlâ çay içmekten çok keyif alıyorum. Eskiden olduğu kadar güzel romantik komediler çekilmemesi canımı sıkıyor. Dönüp dolaşıp beni mutlu eden eski filmleri seyrediyor, gerçekten içinde anlam ihtiva eden şeyler arıyorum. Bazı şeyler hiç değişmiyor. Hâlâ en anlamlı şey sevdiğim arkadaşlarımla bir yemek yemek, kitaplardan bahsetmek, kitapçı kokusunu içine çekmek ve ara ara kendi yalnızlığımla baş başa kalmak. 😀

En son çıkan kitaplar, okuduklarım…

Elif Batuman- Budala
Elif Batuman- Budala

Elif Batuman’ın kitabı The Idiot (Budala) sonunda Türkçe’ye çevrildi. Kitabı hemen alıp bir kez de Türkçesinden okudum. Çeviri güzeldi güzel olmasına ama bana yine de İngilizcesi daha lezzetli gelmişti. Bir de Sel Yayıncılık’tan çıkan Elias Canetti kitapları var. Deneme dense de otobiyografi bence. Üç kitap olarak yayınlanması planlanan kitapların ilk ikisi yayınlanmış. Kurtarılmış Dil ve Kulaktaki Meşale. İkinci kitabı okumakla meşgulüm şu aralar. Yaşam öyküleri, daha doğrusu yazarların kendi kaleminden çıkma anı/yaşam kitapları hep ilgimi çekmiştir. Canetti’nin kitapları da öyle. Çok severek okuyorum. Geceleri el ayak çekildikten sonra uykum gelmese daha çok okuyacağım. Ama şimdilik günler hızlı geçiyor. Serinin üçüncü kitabı çıkar çıkmaz alacağım. Sizlere de tavsiye ederim. Kanetti’nin Körleşme’si de kış bitmeden okumayı temenni ettiğim kitapların başında geliyor. Sanırım kasım sonlarında birkaç gün deniz kenarına kaçacağız. İşte o zaman 1-2 kitap sıkıştıracağım kasım ayının sonlarına.

Her gittiğim yerden bir kitap 📚

Elias Canetti otobiyografik kitapları
Elias Canetti otobiyografik kitapları

Paris’ten, Amerikadan da kitaplar aldım. Onları da bir ara burada paylaşmak istiyorum. Buraya yazmak hayatımın güzel anlarını unutmamama yarıyor. Yoksa zaman içinde her şey unutulup gidiyor. Dün akşam ilkokul arkadaşım Berfu geldi çaya. Kolay bir sofra kurduk hemen. Sonra bana ilkokul yıllarımızdan bir hocayı, yaşadıklarımızı falan anlattı. Anlattığı şeylerin nerdeyse hepsini unutmuştum. Ana başlıklar altında bir iki anım vardı ama ayrıntıların hepsi kayıptı. Bu durum biraz canımı sıktı. Ona da söyledim zaten. Geçmişe dair o kadar çok şeyi unutmuşum ki bana birilerinin devamlı bunları anımsatması gerekiyor. Bu duruma çok şaşırıyorum ve üzülüyorum. Sonra nasılsa unutmuş olduğum anılarımı unuttuğumu da unutacağımı düşünüp rahatlıyorum. (Ne cümle ama değil mi?)

Yaşlılığımda beni Alzheimer mı bekliyor acaba? Yaşım ilerledikçe anneme benziyorum sanırım. Aynı hastalıklardan mustarip olma, aynı kuruntuların pençesine düşme falan. Bu vesveseli halimden hemen kurtulup meditasyon yapmaya başlamam lazım.

Umarım yazdıkça açılır, elimi klavyeye biraz daha yakın tutarım. Yaşlanınca buraya dönüp yazdıklarımı okumaktan başka çarem yok gibi gözüküyor. 😍

Şimdilerde akşam yatarken aklıma gelen bir cümlenin ardından bir blog yazısı yazmayı hayal ediyor, sabah olunca beni hayale daldıran cümleyi unuttuğumu fark ediyorum. Meltem Gürle, geçen günkü tweetinde yazmanın birkaç kuralını açıkladı. Her gün yazmak gerekiyor arkadaşlar. Bu aralar aklımda hep yazmak, yazamamak var. Birilerinin sanki aradığımı verecekmiş gibi karşıma çıkıp küçük öğütlerle bana ışık tutması çok uzak. İhtiyacım olan yegane şey şefkatmiş gibi geliyor bu aralar.

P.S: Bu arada, Elif Batuman pek bir sevdiceğim. O yüzden bunca heyecanım. Daha önce onunla ilgili yazdığım bir şeyler bu linkte. Keşke daha çok şey yazıp daha çok bahsetseymişim ondan. Şu kadarını söyleyeyim Amerika seyahatimiz esnasında her kitapçıda onun kitabını çok satanlar arasında görmek müthiş bir keyifti benim için.

🎈Yine böyle kafamın karışık olduğu bir günde yine sevdiğim bir kadından bahsetmişim: Lila Azam Zanganeh

🎈Geçmiş bir senenin yarı döneminde de kendimle şöyle bir hesaplaşmaya girişmişim.

Blog güzelleri… Selamlıyorum hepinizi ❤

 

 

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Son günler, kitaplar ve hayat…” yazısında 27 düşünce

  1. Mehmet (Beyaz Yakalı) diyor ki:

    İnsan her yaşta başarabilir. Ne kadar istediğimiz belirler bunu. Bir eseri değerli kılan ona harcanan emektir. Kitaplar, yaşamı anlamlandıranlar, çok olmalarında sakınca yok. Yurtdışından aldığınız kitapların yorumlarını bekliyoruz.

  2. Sezer Eser Perker diyor ki:

    Bir süredir burada göremeyince ve Instagram’a da artık girmediğimden, seni merak ediyordum. e-posta falan atacaktım ki bu yazıyla karşılaştım:) Özletme kendini:)
    Fuardan Budala’yı almayı unuttum biliyor musun? Oysa alınacaklar listemdeydi. Ama liste kafamda. Haliyle unutmuşum. Çünkü ben de senin gibi unutkanlıktan şikayetçiyim. Ve aynen ben de ilkokul arkadaşlarımla buluştuğumda hepsi bir şeyler anlatırken sadece dinliyorum, nasıl hatırladıklarına şaşıyorum:)) Ha bir de, Elif Batuman’ın Amerika’da tanındığını biliyorum, geçen gün bir İsveç dizisinde de ismi geçti. Kendi kendime sevindim:) Seyredersen, ismi Bataklık.
    Şimdilik bu kadar, çok çok öpüyorum seni Özlem.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Sen de demek ki instagrama fazla uğramayanlardansın. Ben de ilginç olarak son birkaç gündür 1-2 şey paylaştım. O kadar zor geliyor ki orada olmak. Hatta İnstagram dıında sanki hayattan da uzakmışım gibi hissediyorum son zamanlarda. Her şey çok hızlı dönüyor, ben de öyle ama bu hıza alışamayanlardanım. Alışmak da istemiyorum sanırım. Daha naif şeyler olsun istiyorum hayatımda. Daha yavaşlayayım. Hayatımın bu döneminde zaman biraz daha ağır aksın falan. Dünya hali işte!
      Ah, sevindim bu arada benim gibi unutanlar sınıfından olmana. Vallahi ben nerdeyse bir ilkokula gittiğimi, bir de ortaokul ve liseyi bitirdiğimi anımsıyorum. Bu kadar ana hatlar da olmaz yani. Birilerinin daha benim gibi olması yüreğime su serpti.
      Öte yandan çok ilginç buluyorum seni. Acayip bilgiler veriyorsun bana. İsveç dizisinde Elif Batuman’ın isminin geçmesi. Bunu bir senden duyabilirdim herhalde. Çok merak ettim. Hemen bakacağım diziye.
      Ben de seni çok özlemişim.
      Sevgiler

  3. Serpil diyor ki:

    Özlemcim kitap yazmanın, bir eser yaratmanın yaşı mı olurmuş, bence olmaz. Paris ve Amerika’dan aldığın kitapları çok merak ediyorum, paylaşmayı unutma.
    Arkadaşlarla toplandığımızda, ilkokul, lise ya da üniversiteden, herkes farklı bir şey hatırlıyor, bazen benim hiç hatırlamadığım şeyler oluyor. Hepimiz aynı şeyi hatırlasak sıkıcı olurdu :))
    Çok sevgi selâm.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ben de bu unutma işi geniş bir zaman dilimini kapsıyor. Hayır, hiç mi yer etmemiş bazı şeyler hayatımda onu bilmiyorum. Bazen bir lise arkadaşımla buluşuyorum, bana bir şeyler anlatıyor. Amanın! Ben olayla ilgili bir liseye gittiğimi hatırlıyorum. Bir kuzenim var yirmi yıl önce söylediğin sözü kelimesi kelimesine anlatır sana. Benim bu geçmişe ait izleri sıfırlama olayım şaşkınlık verici. Gerçi dün akşam elimde bir kitap vardı. Elena Ferrante’nin deneme kitabı: Tesadüfi Buluşlar. Bir gazete için yazılmış kısa kısa denemeler. Yazar yazı dizisine hayatındaki ilkleri yazarak başlayayım demiş. İlk aşkını yazmaya başlamış. Neticede diyor ki yazdıktan sonra fark ettim ki anlattığım kişi galiba o kadar uzun boylu değildi. Sanırım ilk öpüştüğüm çocuk da o değildi. 🙂
      Bu durum beni birazcık rahatlattı. Bazen aradığın şeyler nasıl da önüne geliyor. Şaşırıyorum.
      Hepimizin değişik anımsaması da tuhaf bence. İyi ki böyle mi? Bilmiyorum.
      Çooook sıkı sarılıyorum.

  4. elif diyor ki:

    Bir arkadaşım var, onu hatırlattın. Geçenlerde evden eşya ayıklama-atma sürecini anlattı ben dinlerken yoruldum. Bir iyilik yapacaksa tam yapmalı, o eski eşyalar gerçekten ihtiyacı olana gitmeliymiş. Mükemmeliyetçilik zor zanaat..

  5. elif diyor ki:

    Bence biz şeytanın bacağını 50’den sonra kıracağız Özlem ve o kitabı yazacağız:)

    Batuman’ı pek merak ediyorum, Canetti de öyle. İyi ki kitaplar ve bloglar var..

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Umarım Elif.
      Çocuklar büyüyecek. Üniversiteye gidecek, zaman biraz daha bize kalacak. Ondan sonra bakacağız ne olacak? Elif Batuman senlik mi bilemedim.😃 Almadan önce bir karıştır sayfalarını. Canetti olabilir ama. Bence de iyi ki kitaplar, iyi ki bloglar var.
      Sevgiler

  6. Kanatlı kedi diyor ki:

    Ilber Ortayli’ya gıcığım var, üstüne bi de sana “bi seyler yapmak için geç kalmışım” dedirttigini görünce tutamadım kendimi. Başkalarının hayatimizla ilgili ahkam kesmesine izin vermemeliyiz bence. Herkesin zamanı da, yaptıkları da, yapacakları da kendine özel. Nerden buluyorlar “insan nasıl yaşamalı” gibi başlıklarla kitap yazacak ozguveni anlayamıyorum. Kim olursa olsun, bunu diyemeyecek bi alcak gönüllülük olmalı insanda bence. Ay çok dolmuşum=) Neyse efenim, daha sık yazıyorsun artık, sevindim, diger kitaplara da göz atacagim, teşekkürler =)

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Kanatlı Kedi,
      Bu kadar kızma İlber Hocaya yahu! (Yine de gururum okşandı böyle arkam tutulunca)
      Aslında İlber Hoca tam anlamıyla yazamazsın demiyor ama şu yaşlarda güzel olur. Sonrası biraz zor olur diyor. Onun dediklerini bir kenara bırakırsak insanın hayallerine sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum ben. Ondan çok hayatın bizi bu kadar yormasından, günlük sıkıntıların yaşamımızın geniş bir bölümün kapsamasından, yakınlarımızda bir parkta dolaşabilmenin bile lüks olmasından şikayetçiyim. İstanbul işte! Bir yere gitmek bir dert, dönmek ayrı. Bu şehir en çok zamanı tüketiyor. Saatler hayallerimin peşinde koşmama yetmiyor. O yüzden bilemiyorum arkadaşım.
      Biraz derin nefesler alıyorum bu aralar. Bakalım zaman ne gösterecek bize?
      Sevgiler

  7. Aylin Kurhan diyor ki:

    Okuduğumdan fazla kitap alanlardanım. Bize birşey deniyordu unuttum.:)) Her çarşıya çıkışta mutlaka kitapçıya uğranılıyor ve yeni kitaplarla dönüyorum. Neyse ki internetten alışveriş yapmıyorum onu da yapsam halim nice olurdu. Okuduğum kitapların bir kısmını hediye ediyorum bir daha okumayı düşünmeyeceklerimi, buna rağmen kitaplar kutularda masa üstlerinde her yerde..Neyse olsunlar hayatımda olsunlar da kımıldayacak yer olmasın varsın..Yine keyifli bir yazı olmuş. Çok ara vermiştin. Özlemiştik..Aylin

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      İnsan kendini özler mi? Ben kendimi özlemişim de fark etmemişim. Beni bu denli mutu eden bir şeyi neden yapmıyorum? Aynı şey meditasyon için de geçerli. Bana yazmak da meditasyon da çok iyi geliyor ama boş veriyorum. Daha doğrusu erteliyorum. Sıra gelemiyor zavallıcıklara bir türlü. Elbet sonunda ben mutsuz oluyorum. Şuncacık yazıya gelen yorumlar nasıl mutlu etti beni. Ben de burada olmayı, yazmayı, dertleşmeyi, sohbet etmeyi özlemişim. Aslında İG’de herkes birbirine çok yakın ama ben buranın samimiyetini seviyorum galiba. başka türlü geliyor burası.
      Hâlâ gözüm kitaplarda. Patti’nin son kitabını sipariş vereyim diye düşünüyorum kaç gündür amazondan. Yine kartımı kopyalamışlar. Garanti iptal etti kartı. Bir sanal kart çıkarmadan biraz uzak duracağım galiba internetten alışveriş olayına. Ben kitaplarımı hediye edemiyorum yaa. Bu arada tavsiye ettiğin kitabı aldım hemen. Ama adını bilemedim bak şimdi. En son kitap kulübünde okuduğunuz.😃 Fırsat bulursam okuyacağım.
      Ben de sizleri özlemişim. Çok mutlu oldum uğradığına.
      Sevgiler

      • Aylin Kurhan diyor ki:

        Ben de unuttum tavsiyemi hangisini tavsiye etmiştim ki? Son zamanlarda okuduğum bir kitabı çok sevdim ama kitap klübü kitabı değildi. Animal Triste/Monika Moran mutlaka oku çok değişik bir novella.Şu ara Yaşamın Anlamını okuyorum bir psikiyatrist kitabı o da çok güzel. Bu ay kitap klübünde Halide Edip Adıvar’ın Ateşten Gömleğini okuyacağız. Daha okumadım. Gelecek ay benim sıram. Catherine Blumun Çiğnenen Onuru. Yazarı daha iyi tanımak için başka kitaplarını da aldım.Henrich Böll uzmanı olacağım :))) Sadece kitaplardan konuşmak bile çok güzel sevgiyle kal. Aylin

        • Özlem Öztürk diyor ki:

          Baktım kitabın ismine, Uyandığında ismi.
          Aldım ama bir kenara koydum şimdilik. Kafam çok karışık. Daldan dala atlama okumaları yapıyorum. Biraz Elena Ferrante, biraz Canetti, biraz da Maya Angelou.
          Ama sanırım bunları bitiremedim Kuzey’in okul okumalarına geçeceğim çünkü onunla aynı zamanda aynı okumaları yapmak hoşuma gidiyor. Hem sınavlar için konuşmuş oluyoruz, hem ortak bir şeyi paylaşmış oluyoruz. O da ben de kitaplardan konuşmayı sevdiğimiz için güzel oluyor eş zamanlı okumalar.
          Yani sıramız şöyle olacak. Daha önce okumuştum ama Kuzey için şimdi yine İnce Memed’in 1. cildini okuyacağım. İngilizce projesi için okuması gereken Sineklerin Tanrısı var ardından. Ve en son da Türkçe projesi için Mehmed Rauf Eylül okuyacak. Ben de ona katılacağım. Bu sefer ben okuyacağım kitapları da değil de sanırım kitaplar beni seçti.
          Sevgiler

  8. Arzu TIRAK diyor ki:

    Merhaba Özlem.Seni okuyunca; düşündüklerimi ,hissettiklerimi biri harfi harfine ne güzel yazmış ,diyor,mutlu oluyor ve hafifliyorum.Umutsuzca romantik olmak,bir anda hüzünlenip bir dost sesiyle coşkuyla dolmak,işte var olmak ve yaşamak.Bu bir mucize değil mi?…Ben de senin gibiyim,uzaklardaki arkadaşım.,sevgiyle kal.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Umutsuz romantikleriz, değil mi?
      Bizimkiler romantik komedi filmlerinin son sahnesinde filme bakmayı bırakıp bana bakıyorlar. O son kavuşma, öpüşme sahnesinde yüzümde güller açıyormuş. Bense sinir oluyorum. Rahat rahat bir film seyrettirmiyorsunuz, siz kendinize bakın diyorum. Ama çok seviyorum o son sahneleri… Julie and Julia, Mesajınız Var, Amélie, Çikolata, Harry Sally ile Tanışınca en sevdiklerim… Woody Amcamızı ayrı bir yere koyuyorum bak. Geçenlerde son filmine gittim sinemaya. Mutluluğun vücut bulmuş hali benim için Woody Allen filmleri.
      Hayat, dediğin gibi bir mucize alsında. Haklısın. Şu an evde oturup yazıma gelen yorumlara cevap yazabildiğim için çok mutluyum mesela.
      Çok öpüyorum Arzu.

  9. Gülşah diyor ki:

    Selam. İnanır mısın bir kaç gün önce seni düşündüm; hiç sesi soluğu çıkmıyor bu kızın bi yazayım dedim. Pat senin postun geldi.
    Gerçekten hayat bir yaştan sonra hızlı ilerliyor ama Nurşen Ablaya katılıyorum Özlem’cim. Geç değil hiö bir şey için. Budala ve Talebe kitaplarını senden görüp ekledim lakşn “Proust” okumasına başladım ve zor ama güzel ilerliyor. Sanırım yıl sonuna doğru anca alıp okuyabileceğim.
    Selamlar öperim çok 😘🎈

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Yazmam çok şaşırtıcı değil mi? 😀
      Ben de uzaktan izliyorum her birinizi. Bir türlü fırsat yaratıp da bir merhaba diyemiyorum. Diyeceksin ki birkaç dakika. Haklısın da! Ama ben her şeyi iyi yapmak istediğim için, İG’ye güzel bir fotoğraf seçeyim istiyorum, altına kalbimden geçen güzel bir şeyi yazayım istiyorum. Tam yapacağım, kalbime o güzel cümleler gelmiyor. Bu sefer içime sinmiyor. Böyle böye uzaklaştıkça uzaklaşıyorum.
      Elif Batuman çok sevdiğim bir yazar. Aslında bir önceki kitabına bayılmıştım. Sen de seversin. Bir baksana netten.
      Ben de seni çok öpüyorum. 😘

  10. Sule Uzundere diyor ki:

    Ürün yaratma yaşını geride bırakma konusuna ben de katılmıyorum. Türkiye’nin en çok okunan yazarlarından biri olan Ayşe Kulin ilk kitabını, yanlış hatırlamıyorsam, 45 yaşında yazmıştı. Sen yazar olamazsın diyen birçok kişiye inat üstelik.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Şulecim,
      Umarım dediğin gibidir. İlber Ortaylı da zaten kesinlikle bir şey yapamazsın demiyor ama ortalamaların gösterdiği bir şeyden bahsediyor. Geçmiş çağlarda yaşamış bestecileri, yazarları falan örnek vermiş. Ben de günümüz koşullarında bunun her yönüyle geçerli olduğunu düşünmüyorum. Ama insanın yapmak istediği şeye kendini adaması lazım. Bu zamanlar bana öyleymiş gibi gelmiyor. Mesela ben ailem, çocuğum konusunda hiç bencillik yapamıyorum. Onların her şeyi benim isteklerimden önde geliyor. Bir erteleme durumu var ruh halimde. Aman şu da geçsin, bu da böyle olsun falan 😍 Biraz ruhum yorulmuş galiba bugünlerde. İlber Ortaylı da tuz biber ekti ruhuma. Çok öpüyorum seni. Uğradığın için çok teşekkürler.

  11. Leylak Dalı diyor ki:

    Ortaylı’ya başlatma şimdi, ne demek ürün yaratma yaşını geride bırakmak. Ben kitabımı kaç yaşında yazdım, yayınlattım. ayrıca daha ne projelerim var, ben düşüneyim de olmazsa olmasın. Kuzey bir gün büyüyüp yuvadan uçacak hayırlısıyla. O zaman tüm vaktin sana kalacak. İnan bana hayatımın en verimli yıllarını emeklilikten sonra yaşamaktayım, her şeyden aldığım zevk katmerleşti, vaktim bana ait, gelirimin elverdiği ölçüde istediğimi yapabiliyorum. Sen ki bir sonraki kuşaksın, çok daha iyisini yaparsın. Haydi öpüp gideyim. (O kitabı da bir an önce yazmaya başla, nasılsa hemen bitmeyecek)

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Vallahi ne güzel yaptın da yayınladın o kitabı. Ne zaman düşünsem içim sıcacık oluyor. Çengeldeki sohbet, boğaz havası, içilen çaylar…. Özledim seni. Mail attım sana. Ulaştı inşallah. Habere çok sevindim. Konuşmamıştık ama hissetmiştim. Zamanı gelmişti sanki. şimdi artık tüm zamanını senden alacak biri olacak. Arada bunalırsan ara beni 😃
      Zaman göreceli bir kavram değilmiş valla! Yaşamın bir döneminde daha ağır akıyormuş, 35’den sonra ise hızlanıyormuş bunu anladım. Netflix’e yeni bir film geldi. Afrika’da geçiyor. Boşun da boşu bir romantik komedi. Rob Lowe oynuyor. Amanın nasıl da çarpılmış. Buna da moralim bozuldu aslında. 😃
      Öyle işte! Okumana da yazmana da çok sevindim. Bir blog yazısı yazdım, hemen moralim düzeldi bak.
      Çok öpüyorum seni, çoook.

    • Aylin Kurhan diyor ki:

      Leylak Dalı bu aralar emeklilik arifesindeyim. Düşünüp duruyorum, hem istiyorum hem korkuyorum. Bazı emekliler de aman olma diyor. Ama bu devlet kapısı da canıma yetti. Zaten ülkenin ahvali çok kötü bir de devlet dairesindeysen mutsuzluğun katmerleniyor: Ankara’ya dönüşte mutlaka birer kahve içip sohbet etmeliyiz. Şu emeklilik hadisesini konuşalım. Sevgiler..Aylin

      • Özlem Öztürk diyor ki:

        Aylin,
        Ya kahve mi içeceksiniz birlikte? Vallahi kıskandım şimdi. 😃
        Devlet kapısı bence de sıkıcı. Yani ben ne zaman gitsem sıkılıyorum. Müşterisi olarak pek memnun değilim ama çalışma kısmını bilemem tabii.😃Kendi tecrübelerimden bir yanıt verecek olursam diğer seçenekler de pek keyifli değil. Ben kendi işimi yapıyorum. İşimi yapmak sıkıntı değil de şu tahsilat kısmı yok mu insanı işinden soğutuyor. İnsanlarla uğraşmak da kolay değil. Ülke toptan mutsuz. Orası da burası da aynı. Emeklilik hayalleri bende de mevcut. Yapamazsın diyor herkes. Bilmiyorum. Yaparım gibi geliyor ama sonra Kuzey’in okumak için bir yerlere gitme ihtimali aklıma gelince, hem işten hem Kuzey’den ayrılmak doğru karar mı diye düşünüyorum.Belki de beni oyalayacak bir şeylere ihtiyacım olur. Ne bileyim. Zor karar ama sanki tasasız olmak güzel olurmuş gibi geliyor. Mesela kalkar Nurşen Abla’ya giderim yatıya 😃 Nasıl ama?
        Du’ bakalım. Ne diyecek?
        Çok öpüyorum sizi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir