Corona Günleri 2

İşe gitmemek!

İşe gitmediğim ilk hafta. İnternet üzerinden yapabileceğimiz işleri hallediyor, işin yürümesini sağlamaya çalışıyoruz. Ne yaparsak yapalım, işin hayal edeceğimiz şekilde yürümeyeceğini biliyorum. Öyle olsa, çok ütopik bir şey olurdu. Corona virüsü bahane edip ödeme yapmayacak, bu durumu bahane ederek birçok insanı dolandıracak insanlar var. Yirmi yaşından beri iş hayatındayım ve bu tekrar tekrar yaşadığım bir durum. Bayram tatili önündeki ödemelerini öteleyen, yaz durgunluğu sebebiyle ödemelerini yapmayan, kur artışlarında elini cebine atmayan bir dolu müşteri gördüm. Bir önceki krizde de konkordato ilan eden firmalar olmuştu. O yüzden salgınla birlikte gelecek ekonomik sıkıntılar midemde sancılar oluşturuyor. Amma ve lakin, yapacak bir şey yok. Hep birlikte yaşayacağız ve göreceğiz. Hepimiz aynı gemideysek eğer, dileğim emekçi sınıfın da olası zararları en hafif şekilde atlatması. Onun dışında Allah yardımcımız olsun.

Küçük Mutluluklar
Küçük Mutluluklar

Evdeyim peki ne yapıyorum?

İki aydan beri devam eden reflümden dolayı çay/kahve içemiyorum. Evde olup da çay içememek çok kötü. Çay-kitap ikilisini bir araya getiremiyorum. Demlik ocakta boş boş duruyor. Bolano’nun efsanevi eseri 2666′da sona ermek üzereyim. Yavaş ilerliyor, bahsetmiştim. İşe gidemiyorum ama evde de bir şey ucundan tutmuyorum. Kuzey’e sıklıkla, “Hadi oğlum, derslerini yap.” diyorum. Şimdilik online eğitime geçmediler. Hâl böyle olunca kendi düzenini kendi oluşturmak zorunda kalıyor ve ben dürtmedikçe de bunda başarı sağlayacak gibi gözükmüyor. Canı sıkkın bir şekilde matematik ödevine bakıyor, sevdiğinden Türkçe ödevini hemen yapıyor, İngilizce ödevi sebebiyle Romeo ve Juliet’le haşır neşir oluyor. Fizik ve Kimya ötelenen dersler arasında. Simyacı’yı bitirdi. Seveceğini düşündüğü kitapları eline sıkıştırıyorum ama ona kalan vaktinde başka şeyler yapmayı hayal ediyor. Bir nevi evde jandarma gibi dolaşıp herkese yapması gerekenleri sıralıyorum. Pek sevimli gözükmüyorum evdekilere.

Selçuk’la aramızdaki mesafeyi koruyoruz. Sıkıntıdan birbirimize sarıyoruz. O her şeye pozitif baktığını iddia edip canı sıkıldıkça hırsını benden çıkarıyor. Ben zaten yürüyen bir stres topuyum. Bana sarması için eline haklı sebepler veriyorum. Liste yapmak, sevdiğin filmleri falan seyretme düşüncesinin içinde dolaşmak ruhumu sakinleştirmeye yetmiyor. Ayın sonu, bir dahaki ayın sonu, sigortalar vergiler, maaşlar hep zihnimin orta yerinde! Neyse sahiden bırakıyorum artık bu düşünceyi.

İşe gitmemek mi? Ben uzun zamandır bunu istemiyor muydum?

İstiyordum. Dile getirip duruyordum ama bunu hayal etmemiştim. Selçuk biraz önce doktor bir arkadaşımızı aradı ne yapıyorsunuz diye? Başka bir arkadaşımızla oturup şunu diyorlarmış birbirlerine: “Keşke yarın sabah olsa da uyanıp bu yaşadıklarımızın bir rüya olduğunu anlasak. Doktoruz ama rüya gibi geliyor bütün bu olanlar.”

Tam olarak durumum budur: Dünyanın bir ucunda bir virüsün ortaya çıkıp tüm dünyanın altını üstüne getirmesini anlamaya çalışıyorum. Öyle soyut bir kavram ki bu. Filmlerde, kitaplarda yaşanan değil, gerçek bir distopyanın içindeyiz.

Buraya yazamadığım şeyleri defterime yazıyorum. Aklıma gelen şeyler beni şaşırtıyor. Mesela geçen gün saçlarımın dibimden görünmeye başlayan beyazlarımı ne yapacağımı düşündüm uzun uzun. Mümkün değil Selçuk boyayamaz. Kuzey’in bu tip işlerdeki becerisi sıfırın altında. Kendi kendine saç nasıl boyanır konulu you tube videoları vardır diye umuyorum. “Ne saçma videolar bunlar!” diye bok attığım bütün videolara bakacağım herhalde bu aralar. Onun dışında insanların iyilikle yaptığı birkaç şeyin de keyfini çıkartmaktayım. Geçen hafta sonu Yeşim Hoca’nın online ücretsiz dersindeydim, dün akşam Da Feridun Andaç’ın yine ücretsiz olan online sohbetinde. Güzel şeylerin ucundan tutuyor insanlar. Karamsarlığım böyle anlarda azalıyor, kitaplardan, yazmaktan bahsetmek iyi geliyor.

Blogların biraz olsun canlanması çok hoşuma gidiyor. İnstagramdan iki cümlelik kelamlar yerine uzun uzun sohbet etmek, yine yazıya karşı eski vefalı tutuma dönmek gönül açıcı. Umarım yazmaya devam eder, enseyi karartmaz ve  bu kara günlerden yazının sağaltıcı gücüyle kurtuluruz.

İşe gitmediğimiz günlerin koşa koşa işlerimize gittiğimiz günlere dönmesi dileğiyle.

Sevgiyle…

📌 Bu sıkıntılı zamanlarda Almodovar’ı, Almodovar’ın kadınlarını yazısında ağırlayana Aslı Bora’nın çok keyifli yazısını okumak isteyenler buraya tıklasın arkadaşlar. Kitap, sinema, bloglar… Hepsi her derde deva.

📌 Sibel’in hep günışığı etkisi yaratan TEŞEKKÜRLER CUMASI da burada.

📌 Burada da Sevgili Tuğba’nın yazısı var. Cezayir’den bildiriyor bizlere. 😀

📌 Benden keyifli bir yazı okumak isterseniz diye de bir link bırakıyorum buraya. Bir zamanlar hayal kurmuşum.

 

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Corona Günleri 2” yazısında 18 düşünce

  1. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    Selam Özlem;
    Hepimiz hayatımız boyunca kolay kolay unutamayacağımız günler geçiriyoruz. Umarım bu günleri kısa zamanda ve sağlıkla atlatırız.

  2. Sule Uzundere diyor ki:

    Yaşananlar bana da inanılmaz geliyor. Çin’de bir hastalık çıktığını haberlerde duyduğumda dünyayı bu kadar etkisi altına alacağını, evden çıkamayacağımızı, okulların aylarca tatil edileceğini asla düşünemezdim. İşin kötüsü bu süreç ne zaman bitecek belli değil. Bittiğinde bizi başka dertler bekleyecek. Düşünmemeye çalışıyorum yoksa psikolojim iyice bozulacak.

    Saçımı kestirecektim. Bugün yarın derken hep erteledim. Kuaförler kapanınca kaldım böyle. Belki aylarca daha açılmayacaklar. Kendim en azından uçlarından kısaltsam, kuaförler açılınca düzelttiririm diyorum ama henüz cesaret edemedim. Rapunzel gibi dolaşıyorum ortalıkta. Hiçbir şeyi ertelememek gerektiğini bir kez daha idrak etmiş oldum 🙂

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ben de bugün aynı şeyi düşündüm. Ama çok da önemli değil ya. Benim saçlarım dümdüzdür. Alır makası keserim ucundan diye düşündüm. Kesmesem de kalıversin öyle. Bir de kaşlar, dip boya falan var. Aman neyse ne. Şu günler bir geçsin de gideriz kuaföre mis gibi çıkarız dışarı. Ama uzun sürecek gibi. Böyle uzadıkça da ekonomi kötü olacak. Ben ondan korkuyorum. Ne bileyim. İnşallah çok hasar vermeden, hemencecik uzatmadan biter bu Covid belası. Biz de alışkın olduğumuz hayatımıza geri döneriz.

  3. buket diyor ki:

    Evde ki duruma mı üzülsem olanlara mı bilmiyorum özlem. herkes gibi beklemedeyiz
    yapacak birşey yok. hiçbirşeyin tadı yok ama küçük aldatmacalarda olmasa
    bünyem iyice çökecek. zaten dipsiz karamsarlık içimde her zaman, bir şeylere de tutunmasam, görmezden
    gelmesem daha da beter olacağım biliyorum. evde ki kötü polis benim. 2 gün önce
    ipler koptu, çektim elimi ayağımı ikisinden. konuşmuyorum çünkü çok üzdüler beni. şimdi
    daha da üzülüyorum gelipte gönlümü alan yok. kızımın ekmeğine yağ sürüldü
    zaten niye bozsun keyfini. şu saatte yat kalk diyen, elinden tablet telefonu
    alan yok. babası da bir şey demiyor. bir bana batıyormuş herkesin birbirinden kopup
    köşelere çekilmesi. çokta inadım, günlerce surat asıp tavır yaparım.
    bakalım ne olacak 🙁

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Eyvah,
      Ne oluyorsunuz yahu? Evde tıkılı kalmanın böyle kötü bir yanı var ne yazık ki. Ben de devamlı Kuzey’in peşindeyim. “Hadi biraz matematik çalış, öğretmenine bilmem ne ödevini yolladın mı, İngilizce projeni hallettin mi?” diye. Hatta yaz okulu başvurusunu yaptı ama bir türlü mektubunu yazmadığı için başvurusu tamamlanamıyor. Yazsana diye hatırlatıyorum devamlı. En son bugün, “Tamam. Yarın yapacağım.”dedi. Yarın son gün geçmiş bile olabilir. Aynı şeyleri tekrar etmek, onun yapması gereken şeyleri devamlı anımsatmak ve hatta yapmaya zorlamak çok yorucu. Biz de her gün çatışma haline geliyoruz. Biraz o susuyor, biraz ben, biraz o söyleniyor, biraz ben gidiyoruz. Kızlar biraz daha zor; hatta bir hayli zor. Arkadaşlarım hep böyle söylüyor. Şu günleri nasıl geçirmek gerek bilmiyorum. Lokomotif gibiyiz biz anneler, eşler. Hayat böyle geçecek işte. Sen de üzme kendini, her şeyi oluruna bırak, mis gibi bir kek yap, bir de kahveni al yanına. Onlara da verme! Ahaha 🙂 Bak nasıl geliyorlar yanına.
      Seni çook öpüyorum.

  4. Sezer Eser Perker diyor ki:

    İşin ekonomik kısmı çok üzücü. Eşimin şirketi kısıntıya gitse dahi işler düzelince telafi edecektir diye düşünüyorum mesela ama bunu düşünürken bile daha zor durumdakiler için vicdan azabı çekiyorum. Bir an önce atlatılsa da, dediğin gibi herkes huzurla işine gücüne gitse.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      İşin ekonomik kısmını düşünmesek evde oturmanın pek de zor bir yanı yok. İnsanların evde çok sıkılıyorum diye (bugünkü gençlerin deyimiyle) boş yapmasına gerek yok. Sosyal medya sayesinde o kadar kendimiz odaklı olmuşuz ki devamlı dikkat çekmeye çalışıyoruz. Evde çok sıkılıyormuş. Vah vah! İnsanlar işten çıkarılıyor, ya da sen evinde mızıldanarak böreğini yerken çalışıyor. Sezer, çok canım sıkılıyor bu insancıklara ya. Bu kadar üreten bir toplumken nasıl böyle bir topluma dönüştük bilmiyorum. Senin de canını sıktım. Sanırım beni anlayacağını bildiğim için sana döküldüm. Neyse, umarım en kısa zamanda geçer bu günler. Tek dileğim bu.

  5. Sibel diyor ki:

    Canim benim,bak cok dusunup uzme kendini.Saglik en onemlisi,her problem bir cevapla gelir,maddi sorunlar hallolur,yeter ki saglik ve birliktelik olsun.Seni seviyorum,yakin guzel gunler,icini ferah tut.Bloglarin hareketlenmesi pek keyifli oldu.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Bloglar biraz hareketlendi değil mi? İyi de oldu. Evdeyiz biz de şimdilik. Hava ılık bugün. Birazdan tüm sıkıntılarımı bir kenara bırakıp bahçeye çıkacağım. Dünyanı elbet ben kurtaramayacağım ama streslenmeden yapamıyorum. Keşke bu yaşadıklarımızdan insanlık olarak bir ders alsak ve gelecek güzel günlerde daha anlamlı kılsak hem kendi hayatlarımızı, hem de başkalarının hayatlarını.
      Çok öpüyorum seni. Yazdıklarını takip ediyorum. Umarım sende de bir sıkıntı yoktur. Çok öptüm canım Sibel’im.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Biz de şirkette bölündük aslına bakarsan. İşletme kısmının an itibariyle durması mümkün değil. Küçük gruplar halinde çalışıyoruz. Evden işe-işten eve hareket ediyoruz. Yemek saatleri düzenlendi. Eldiven ve maske kullanıyoruz. Bir de dua ediyoruz. Bir sürü yan sıkıntı var tabii ki. Umuyorum her şey düzelir ama hekimlerin yaptığı açıklamaya bakılacak olursa biraz zaman gerekiyor. Allah yardımcımız olsun.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Evet, eve kapanan bloggerlar eski yerlerine geri döndü. Ben ki blogumu çok seviyorum, içimde eski heyecanı bulamıyorum. Kopamıyorum da buradan. Çok emek var. Ama haklısın bir yerinden bakacağız ne olsa. Umarım keyfin yerindedir.
      Sevgiler

  6. oytunla hayat diyor ki:

    Geçenlerde aynı şeyi düşündüm ben de… İşe gitmek istemiyorum, şöyle elimi kolumu uzatıp evde yatmak istiyorum. Hiç dışarı çıkmayacağım gibi kelamlar ediyordum hatta… Herşeyin hayırlısını dilemek gerektiğini anlattı bize aslında bu corona.

    1 haftadır evden çalışıyorum ben de… Ama işlerin hiç tadı tuzu yok. Önümüzdeki ay idare ederiz ama bir sonraki ay halimiz harap :\

    Elim kolum kalkmıyor, odaklanamıyorum… Kitabı elime alıyorum 1 sayfa okuyup bırakıyorum, film dizi desen yine ona keza. Çok hafif şeyler olursa belki gidiyor. Hani Şebo diyorum, evde olsan neler yapacaktın hatırla… İçimden gelmiyor.

    Bu günleri aşacağız inşallah, ümit ediyorum. Çokça ümit etmek istiyorum…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Çok sıkıcı bir durum. Sadece kendimiz değiliz ki mesele. Vicdanı olan insan düşünüyor. Bu milletin hali ne olacak. Yalnız hissetmek çok fena. İnsanlar bir yerlerden destek bekliyor ama gelmiyor o destek. Biraz güvence yahu. Biz bunun karşılığını yıllardır ödemiyor muyuz? Düşündükçe deliriyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Evde dönüp duruyorum. Ara ara, koşarak işe gidiyorum çünkü yapmam gereken şeyler var. Bana bu günler iyi günlerimiz gibi geliyor. Umarım uzamaz. Bizim işler de bu ayı çıkarır ama sonraki ay halimiz duman. Neyse, Allaha sığınıyoruz. İnşallah uzun sürmez de kurtuluruz bu kalp ağrısından.
      Çok öpüyorum Şebocum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir