Miami: Palmiyelerin Şehri

Deniz, güneş, kum insanı değilim.
Denizi, güneşi ve kumu çok seviyorum; patates kızartmasının yanında soğuk bir bira içmeyi, şezlongta yatıp mümkünse bangır bangır müzik çalmayan bir ortamda kitabımı okuyup, çayımı içmeyi de.
Yine de ne oluyorsa oluyor; deniz-güneş-kum yerine sokaklarda yürümeyi, akşam çökünce ayaklarımın yorgunluktan ağrımasını, blmediğim bir kültürün anlaşılmaz dilleri içinde kaybolmayı, vücuduma güneş kremi sürmek yerine bacaklarıma kas gevşetici bir krem sürmeyi tercih ediyorum.

Denizi, güneşi ve kumu yukarıda anlattıklarımdan bir kademe eksik seviyorum demek ki!

Miami- Orlando ihtimali ortaya ilk çıktığı an, ”Oraya kadar gitmişken Key West’e de gidelim.” dedim. Sonuçta herkesin memnun kaldığı bir seyahat yapmış olduk. Amerika’nın en güney ucuna kadar gittik, palmiyelerin çevrelediği Miami’de gezindik, ilk kez bir Mustang’a binip okyanusun en derinine doğru araba sürdük, Hemingway’in evini gördük, ayaklarımızı kumlara değdirdik, Universal Stüdyoları’nda Harry Potter setlerinde gezip filmin kahramanlarının buluşup ”Butter Beer” içtiği salonlarda yedik içtik.

Herkesin mutlu olduğu ve en güzeli tüm ailemizin birlikte olduğu harika bir tatildi.

 

 

Miami Havaalanı’ndan Miami şehir merkezine otobüsle geldik. Miami’de araba kiralamama kararı almıştık. Gelişte herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadık. Ana cadde üzerinde otobüsten indik, South Beach’a yakın otelimizi kolayca bulduk ve otelimize yerleştik.

Denizin hemen kenarına konumlanmış bu tatil kasabaları ben de hep aynı hissi uyandırır. Nerede olursa olsun deniz hep aynı kokar, dalgalar hep aynı şekilde kıyıya vurur, ağaçlar denize paralel bir çizgide uzanır. Mevsim yaz mevsimi değilse deniz bildiğiniz deniz gibi yumuşacık durmaz karşınızda. Rüzgârla işbirliği yapıp artık dinlenme vaktinin geldiğini haber verir insanoğluna.
”Gidin!” der gibi gelir bana.
Şehir aynı canlılıkta değildir zaten. Dükkanların önünde denizin acıktırdığı insanlar sıraya girmez, satışlar düşer, telaş yerini haklı bir sakinliğe bırakır. Konukların gitme vakti, ev sahiplerinin de şehri dinleme vakti gelmiştir.

Biz böyle bir vakitte gittik Miami’ye. İnsanların elini eteğini çektiği bir zaman olduğu için çok mutluydum. Okyanus sert dalgalarla kıyıya vuruyor, çıplak ayaklarımla yürüdüğüm kumsalda güneşin kumların üzerinden çoktan elini ayağını çektiğini hissediyordum. Filmlerden görmeye alışkın olduğumuz cankurtaran kulübesindeki cankurtaran, insanları değil okyanusu izliyordu. Kulübenin önündeki asılı bayraklar okyanusa girmenin tehlikeli ve yasak olduğunu haber veriyordu.

Miami, yaz mevsiminin kalabalık zamanını değil, daha serin günlerin tenhalığını yaşıyordu.
Kulağımıza gelen bikinili güzel kızlarla kaslı erkekler yoktu ortalıkta.

Miami ilk izlenimde üstünde ucu bucağı görünmeyen bir okyanus, mavi rengi yeşille tamamlamak için bolca palmiye ve yazlık havası taşıyordu.

İlk akşam otelimize bavulu attıktan sonra lobiden bir harita edinip dışarı çıktık. İlk hedefimiz okyanus kenarıydı. Muhtemelen şehrin en işlev yeri burası olmalıydı. Uzun bir yolculuktan gelmiştik. Bir gece öncesinden uyumamış, sabahın 03.00’ünde havaalanında olmuş, 05.30 da uçağa binmiş. Sabah 08.00’de Frankfurt’ta inip, üç saatlik bir beklemenin ardından Miami yollarına düşmüştük. Küçücük uçak koltuklarında oturmaktan totom uyuşmuştu vallahi; tüm yolu Business Class’ta fosur fosur uyuyan insanlara haset ederek geçirmiştim.

Peki, Miami’de nerelere gitmeliyiz?
Gidilmesi gereken yerler ve benim buralarla ilgili ne düşündüğümü öğrenmek ister misiniz?
Listemiz geliyor.

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Miami: Palmiyelerin Şehri” yazısında bir düşünce

  1. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Miami aklımda olan bir yerdir açıkçası, en çok yaz sezonunda sokaklarda paten yapan kızları merak ediyorum heehee:) Deniz kum güneş benim en bayıldığım, ama curcuna istemiyorum sakin huzurlu olmasını yeğlerim. Çok bilinen bir beach ten ziyade ıssız bir koyu tercih ederim. Oraların ve güneşin keyfini çıkart. Yeni fotolar ve haberler bekliyorum heyecanla. Artık döndüm tatilden, daha sık yazarım. Özlemişim. Fotolarda gözleriniz parıldıyor ne harika:)
    Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir