Hadi size 221B Baker Street’in hikayesini anlatayım.
1930 yılına gelindiğinde bu sokak kuzeye doğru genişleyerek büyümüş ve kendi 221 numaralı binasını yaratmış. Yapılan binada Abbey National adında bir firma ikamet etmeye başlamış. Şirket çalışma hayatına başlar başlamaz bu adrese mektuplar yağmaya başlamış. Hayran mektuplarının yanı sıra dedektifin yardımını isteyen birçok mektup da geliyormuş. Mektuplar gün geçtikçe o kadar artmış ki şirket çareyi bu mektuplara cevap vermek üzere birini almakta bulmuş. Bir anlamda ünlü dedektifin sekreterliğini yapmaya başlamışlar.?
1990 yılında Sherlock Holmes Müzesi açılmış. Kurgu kahramanlar olsa da Sherlock Holmes ve Doktor Watson’un yaşadığı bu ev, Sir Arthur Conan Doyle’un kitaplarında tasvir ettiği şekilde dekore edilmiş. Her ne kadar Sherlock’un da Doktor Watson’un da yaşadıkları tek gerçek yer Sir Arthur Conan Doyle’un satır aralarıysa, biz hayalperestler her iki kahramanın da bu evde yaşadığına inanıyoruz.
Şöminenin karşısındaki koltukta ünlü dedektifin oturmadığına beni kim inandırabilir? Baker Street’e bakan masanın üstünde duran, el yazısıyla karalanmış onca not sadece bir hayalin ürünü olabilir mi?
Bugün müzenin olduğu 221B numaralı binanın gerçek numarası olmadığını söylemem şart. 2002 yılında Abbey National içinde bulunduğu 221B nolu binayı terk edene kadar sokakta biri müze biri de bu bina olmak üzere iki tane 221B varmış. Müze, açıldıktan sonra hayran mektuplarını artık kendilerinin cevaplaması gerektiğini Abbey National’a bildirmiş. Bilin bakalım ne olmuş? Şirket bunu kesinlikle kabul etmemiş. “Mektupları daha önce olduğu gibi yine ben cevaplayacağım.” demiş müzeye kesin bir dille. (Pek tabii 221B adresinde firma oturuyor.) Bu anlaşmazlık mahkeme kapılarına kadar uzanmış. Nihayetinde şirket 221B adresinden taşınınca sorun da çözülmüş. Royal Mail bu durumdan sonra gelen mektupları müzeye götürmeyi kabul etmiş.
Bana sorarsanız müze binasının da en az Sherlock Holmes kadar güzel bir hikâyesi var.
Gelelim müzeye…
Birkaç sene önce Kuzey’in elinden tutarak içine girdiğimiz müze görülmeyi hak ediyor. Kapısında bekleyen bir Scotland Yard polisi var. Dilerseniz hemen oracıkta sizinle bir fotoğraf çektiriyor. Adımınızla birlikte hâlâ yaşamaya devam eden bir dünyanın içine dalıyorsunuz. Şöminenin karşısındaki koltuktan, duvarları kaplayan duvar kağıtlarına, sehpanın üstünde duran büyüteçten Sherlock’un piposuna kadar her şey incelikle düşünülmüş. El yazısı notların içindeki gizemi ararken buluyorsunuz kendinizi. Kuzey, tüm müzeyi elinde fotoğraf makinesiyle gezmişti. Detaylardan nasıl da büyülendiğini dün gibi hatırlıyorum. Müzeyi gezdikten sonra da hediyelik dükkanına girmiştik. Burası Kuzey’den çok benim kendimi kaybettiğim bir yer olmuştu. Eee, siz de kabul edersiniz ki kız çocukları erken çocuklarından daha meraklı oluyor böyle şeylere.?
Meraklısına Not:
? Mümkünse önceden internetten biletinizi alın. Diyelim ki gittiniz ve biletinizi oradan alacaksınız. Müze satış kapısından içeri girin ve sıraya girmeden önce biletinizi alın.
Sherlock Holmes'e karşı benim de zaafım var. Nedense gizemli işleri severim hatta birazcık dedektifliği de… Müze görmeye değermiş Özlemcim, sayende fikrimiz oldu. Teşekkürler…Sevgiler Natali
Nasıl ince detaylar, nasıl ince ince örülmüş hikayeler. Bu ince zeka karşısında büyüleniyor insan. Bir de müze mağazası var ki topla her şeyi getir eve, o kadar başı dönüyor insanın hediyeliklerden. Eminim sen çok beğenir ve çok keyfini çıkarırsın. Bir türlü yazmayı başaramadım ama seni aslında Charles Dickens'ın müze evine yakıştırıyorum ben. Evin bahçeye bakan kafesinde oturmuş bir kahve içerken.
Çok öpüyorum seni Natalicim.
Eski versiyon dizilerini bilmem ama yeni sezonda oynayan Sherlock Holmes'a bayılıyorum bende. Hele dizinin kurgusu fena, resmen ilgiyle izliyorum :)))
Hatta bugün yazarın bu bahsettiğin kitabına başlıyorum. Her ne kadar tüm Holmes kitaplarını okumayı düşünmesemde, yazarı tanımk adına başlangıç yapmak istiyorum. Kimbilir belki devamı da gelir.
Gerçek olmasa da müzeyi gerçekmiş gibi gezmek ve kabullenmek.. yazar ne kadar başarılymış dedirtti bana.
İyi geceler, iyi tatiller Özlem^'cim öperim çok.
Evet Gülşah yaaa. İnsan böyle yazarlar görünce kendi yazdıklarının hiçbir şey olmadığını düşünüyor. Bazı insanlarda inanılmaz bir hayal gücü, şapka çıkartılacak bir yazı yeteneği var. Müze Ev de harika bu arada. İnsan kurgulanmış o detayların içinde kayboluyor. Bir de dokunabiliyor, koltuklara oturabiliyorsun ya o çok güzel. Hele ki çocuklar için. Hâlâ yaşayan bir ev. Al Umay'ı git bir gün. Biraz daha büyüyünce elbet. Ben hiç Sherlock Holmes kitabı okumadım. Kuzey, çocuklar için oluşturulmuş bir seri var. Nefis diyor, onu okuyor. Umay biraz büyüyünce sen de okutabilirsin o seriyi. Bu arada haklısın, dizi de çok güzel.
Seni de güzel kızını da öperim canım.
Benim degilse eğer nasil oldugunun bir önemi yok deeermisim haha 🙂 güzeldir tabi nasl olcak bizim yerimizede gör sen oldumu adaşım 🙂
Bir Özlem daha mı? Ne çok Özlem var hayatımda bilemezsin. 🙂
Sherlock Holmes'un müze evi bizim olsa, oranın geliri ile dünyayı gezerdik. Ne güzel olurdu değil mi? Yine de maceraya aç çocuğun varsa, evin merdivenlerini yavaş yavaş tırmanmak, önceden kafanda hazırladığın hikayelerle çocukları büyülemekten güzel ne var. Bir gün yolun düşerse git mutlaka.