Cezanne’ın Atölyesi!

”Sonunda karşı duvarın dibinde evin dar kapısını görüyorum. İster inanın, ister inanmayın ben bu kapıyı açarak çok girdim bu bahçenin içine. Cezanne ve Emile Bernard bu yolu çok kez yürüdüler birlikte. Ben onların görmedikleri meraklı bir ruhtum  yalnızca. O yüzden evin giriş kapısının hemen yanındaki büyük taşın altında evin anahtarının olduğunu biliyorum. Bu sırrı Kuzey’e de fısıldıyorum. Heyecanlanıyor birden. Gücü yetse gözüne çarpan büyük taşı kaldıracak, anahtarı alacak.”

Aix en Provence’ı ve şehirde Cezanne’ın bize yaşattıklarını toparlıyorum artık! Malum bayramın gelmesine az kaldı: Gezilecek başka şehirler, tanışılacak başka kültürler ve daha da önemlisi kurulacak çok hayal var!
Bibemus Madenleri’ni gezemiyoruz: Yanılmıyorsam madenin olduğu bölgede çıkan bir yangın nedeniyle bölge ziyaretçilere kapatılmış.
Yemeğimizi yedikten sonra, Cezanne’ın stüdyosunu görmek üzere yola düşüyoruz. Ekip tamam: Önde Selçuk yürüyor. Görevi evin reisi olarak ailemize öncülük etmek, attığı büyük adımlarla önümüzden yürüyerek yürüyüşümüzü hızlandırmak ve evin kalan iki üyesinin cıvıtmasına imkan vermemek!
Cezanne bu yolu her gün yürüyerek gidiyormuş. O zaman biz de onun yaşadıklarını yaşamalı ve onun yolunu takip etmeliyiz.
Allahım, nasıl sıcak bir hava… Güneş gözünü bir an olsun ayırmıyor üstümüzden. Ortasından trafiğin aktığı bir yolun kenarından yürüyoruz. Elimizde su şişesi, sinirden gülmeye başlıyoruz. Kuzey neredeyse  vazgeçmek üzere! Kahkahaları sokakları çınlatıyor.
”Merak etme! Birazdan orada olacağız.” diyorum. Kendim bile umudumu kaybetmek üzereyim. Aslında yürüdüğümüz yol iki kilometrenin üstünde değil. Sıcak asfalt boyunca ilerlerken aklımda yanından geçtiğim ağaçları, dar ve tepeye doğru uzan kaldırımları, yolun sonuna doğru görünen tek tük evleri ve geride bıraktığımız şehri kelimelerimle birbirine bağlıyorum. Aklım Aix en Provence ile ilgili yazacaklarımla her yerde, her iklimde buluşuyor. Yazdıklarıma hep buralarda yaşamış birileri eşlik ediyor.

 

 

 

 

 

Aix en Provence’ı beni konuk ettiği tek bir günle seviyorum ve hep izini kalbimde taşıyacağımı biliyorum.

Anahtar taşın altında!

Sonunda karşı duvarın dibinde evin dar kapısını görüyorum. İster inanın, ister inanmayın ben bu kapıyı açarak çok girdim bu bahçenin içine. Cezanne ve Emile Bernard bu yolu çok kez yürüdüler birlikte. Ben onların görmedikleri meraklı bir ruhtum yalnızca. O yüzden evin giriş kapısının hemen yanındaki büyük taşın altında evin anahtarının olduğunu biliyorum. Bu sırrı Kuzey’e de fısıldıyorum. Heyecanlanıyor birden. Gücü yetse gözüne çarpan büyük taşı kaldıracak, anahtarı alacak.
Saat 17.00 olmadı daha. Bir soluklanalım önce!
Evin girişinde, soldaki odaya hediyelik eşya dükkanı konuşlanmış. Biletimizi soruyor kasadaki kadın. ”Yukarı stüdyoya çıkabilir misiniz bilmiyorum, rehberimiz çoktan başladı anlatmaya!” diyor.
Deli mi ne?
Cezanne’ın evinde, üstelik biletimiz varken ve ben bu eve birçok kez gelmişken bize böyle davranmasına sinirleniyorum.
Hadi diyorum, yukarı çıkıyoruz!
Rehber sevimli, genç bir kız! Üstünde Fransız aksanı taşıyan İngilizcesiyle anlatıyor Cezanne’ı, stüdyoyu, odaya dolan ışığı….
Tek bir odanın içinde Cezanne’dan kalma birkaç anıya sonunda tanıklık ediyoruz. Odanın bir yanına yığılmış eşyalara, duvarlara dizilmiş birkaç kap kacağa, Cezanne’ın gözünün değdiği ağaçlara bakıyoruz uzun uzun.
Cezanne yaşamıyor olsa da, ondan geriye pek bir şey kalmamış olsa da, şu hayat garip geliyor bana.
Ağaçlar odayı aydınlığa boğan camı hemen ardında, aynı yeşili kullanarak uzanıyorlar yaşama…

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir