Hayat akıp giderken-1

Beni heyecanlandıran şeyler: Yeni Yıl Pazarları

Yeni yıla alışamadım daha. Çam ağacını geç kurmuştum. Evdekileri keyiflendirmekten çok kendimi gaza getirmek için yaptığım bir şeydi. Kutudaki süsleri çıkarıp üzerini ışıklarla süslemiştim. Yarım saatimi almıştı tüm bu hazırlıklar. Oysa aralık ayının başından beri erteleyip duruyordum. Keşke daha önce yapsaymışım. Nasıl ağacı yerinden çıkarıp süslemeye üşendiysem şimdi de süsleri yerinden çıkarıp kutuya kaldırmaya üşeniyorum. Bir de akşam oldu mu ağaca sarılı ışığın fişini elektriğe takıp bir yanıp bir sönen ışıkları seyretmek hoşuma gidiyor. Yatağa yatmadan önce Adile Teyze’den masal dinlemek gibi bir his bu.

Yeni Yıl Pazarları

2019’a çok şey yüklemedim bu sene. Benim gibi listesiz yaşayamayan bir insan için büyük bir olay. Listesizlik bünyemde sıkıntı yaratabilir, yer yer kaşıntı ve döküntüler olabilir diye endişeleniyorum. Birkaç gün öncesinin şimdiden bir senelik tbt olması komik değil mi sizce de? ? Aralık ayının son günlerini Budapeşte’de geçirdik. Noel pazarlarını gezmekti niyetimiz. Noel pazarlarını gezmek isteyenler Almanya, Avusturya, Fransa üçgeninden ayrılmasınlar. Benden tavsiye. Avrupa’nın en iyi pazarları listesindeki yüksek bir tepeden çekilmiş gibi görüntüler illüzyondan ibaret. Doğu Bloğu Ülkelerinde de pek bir Noel ruhu yok üstelik. Üzülerek söylüyorum ki insanları, özellikle de kadınları kaba?

Doğu Bloğu ülkelerinde Yeni Yıl Pazarları

Yemek tezgahlarından birinde somon balığının yanına pirinç alıp alamayacağını soran yaşlı bir adama, tezgahta çalışan genç kadın, “Burası Macaristan! Balığının yanına ya patates alırsın ya da lahana” diye çıkıştı. Yumuşak bir tonda söylese sevimli olabilecek bu cümle aralık ayında tezgahın üstünde buz gibi asılı kaldı. Kuzey, ben ve adamcağız ağzımız açık kalakaldık. Üstelik önceden pişmiş balığı ısıtmak için bir kez daha yağa atıp çevirmek de pek gastronomik gelmedi bana. Balık için istenen 13 Euro da cabası. Almanya’da ve Fransa’da yediğim yemeklerle karşılaştırıldığında yemek kalitesi çok düşüktü.  Fazlaca beklentiyle gelen turistler çaresizlikle kendi Noel ruhlarını yaratmaya çalışıyorlardı. (Biz de bu gruba dahildik elbette) ? Olmayınca olmuyor tabii.
Yeni Yıl Pazarları - Yeni Yıl Mutluluğu
Yeni Yıl Pazarları – Yeni Yıl Mutluluğu

Yeni Yıl Pazarları: Budapeşte

Yine de kaldığımız otel şehrin merkezine biraz yürüme mesafesinde olmasına rağmen çok güzeldi. Kahvaltısı dillere destandı. Kahvaltı sofrasında şampanya falan vardı, o derece! Sırf havalı görüneyim diye bir bardağın dibine azıcık şampanya doldurup eşe dosta fotoğrafını attım. Yoksa sabah kahvaltısında şampanya içmek kim, ben kim? Demleme çaydan asla vazgeçmem. Eee, çayın peşinden şampanya da olmuyor pek. Noel ruhunu yakalayamadım Budapeşte’yi yerden yere vurduktan sonra şunu da söylemeliyim elbette. Yemekleri ve insanları kaba olsa da Budapeşte çok ama çok güzel bir şehir. Keyif almak için bahar aylarında gitmek şart. Kaplıca keyfimi ayrı bir güzellik olarak anılarıma ekledim. Açık bir alanda kaplıca keyfi yaşamak ancak ve ancak soğuk bir kış akşamına yakışırmış. Bunu yaşadığımız için çok mutluyum.

Yeni Yıl Pazarları Gezisi - Budapeşte
Yeni Yıl Pazarları Gezisi – Budapeşte

2018 yılında aldığım dersi bir kere daha yüksek sesle tekrar ediyorum o zaman: Noel Pazarları için bir daha abuk sabuk yerlere gidilmeyecek. 

Dün akşam bu senenin ilk filmini seyrettik hep beraber: Sherlock Holmes, Belgravia’da bir SkandalHepimize iyi geldi. Evde esen ders-sınav rüzgarlarından dolayı ailece bir şey yapmayı unutmuşuz. Gaza gelince Netflix’in dizilerinden birine başlayalım dedik. Black Mirror’ı seçtik kendimize. İki bölüm seyrettik. Teknolojinin, internet kullanımının hayatımıza etkilerini ayrı ayrı bölümlerde sorgulayan bu diziyi beğenmedim. Sanal dünyanın fazlaca kullanımından ve bunun insanı yanlarımızı öldürdüğünden zaten şikayetçi bir insan olarak, güzel noktalara parmak basılmış olsa da, içim karardı. Bildiğim şeylerin abartılmış yanlarını bir kez daha görmek istemedim. Sanırım, ev ahalisinden seyredelim diye ısrar gelmezse tabii, Black Mirror’ı bir köşeye kaldırdım ben.

İlk haftanın içini dışına çıkardığım bu yazıda Şermin Yaşar‘ın yeni yılın ilk kitabı olduğunu da belirteyim de bu sayfadaki yerini alsın. Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu‘nu çok severek okudum. Sizlere de tavsiye ederim. İnsan olmayı tekrar tekrar hatırlatan nice öykü var içinde. Aslında düşündüğümüz kadar da umutsuz olmadığımızı düşündüm birçok satırda. Kendimizi sarıp sarmalasak keşke her sabah en azından bir kez, keşke…
Şimdilerde Caner Alper’in Temiz Aile Çocuğu elimde.
Ne dinliyorsun derseniz, Norveçli Piyanist Ketil Bjornstadt‘ın çaldığı Anneli Drecker‘in seslendirdiği A Suite of Poems albümü favorim. Benden haberler bu haftalık bu kadar….
Gelelim diğer blog yazılarına,
En çok sevdiğim Yeni Yıl Pazarı gezilerinden birini okumak için BURAYA

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Hayat akıp giderken-1” yazısında 25 düşünce

  1. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Ben Budapeşte’de evlendim. Elçilikte nikahtan sonra da bir pazar yerinden patates ve mantar kavurması ile sıcak şarap alıp pazarın karşısına kurulmuş sokak müzisyyenlerini dinleyerek kutladık nikahımızı. Onun için bu sokak pazarlarının da Budapeşte’nin de yeri ayrıdır bende.

    En güzel yılbaşı pazarları Orta Avrupa’da kurulanlar oluyor. Almanya pazarları benim favorim üstelik o kadar çok kuruyorlar ki. 500 metrede bir pazar yeri çıkıyor nerdeyse karşına.Kendine iyi bak..Sevgiyle..Aylin

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ah ne kadar romantik. Bu durumda Budapeşte’nin senin gözünde ayrı bir yeri olması çok doğal.
      Ayrıca bir koşu gidip elçilikte evlenen nefis insanlara da bayılıyorum. Düşüncesi bile çok romantik yahu 🙂
      Budapeşte’ye ilk gidişim yaz mevsimindeydi. Şehre bayılmıştım. Bu sefer oğlanı da alarak Chrismist Marketeri
      için gittik. Uçak da otel de ucuzdu ama hayatın dondurulacağını düşünmemiştim. Yemekler çok kötüydü,
      tezgahlarda çalışan kadınlar kabaydı ve Christmas marketleri de şaşırtıcı bir biçimde çok özensizdi.
      Meğer, öyle olurmuş Budapeşte’de pazarlar. Halk, isviçre’ye, Almanya’ya falan gidermiş. 🙂
      Yaşayarak öğrendik.
      Seyahatimizin en güzel kısmı buz gibi bir havada açık hava kaplıcasına gitmekti ki hala dönüp dönüp
      konuşuyoruz.
      Bakalım, seneye bir yere gidebilecek miyiz Noel zamanı?
      🙂

  2. pelinpembesi diyor ki:

    Biz de dün gece Black Mirror ın son bölüm herkesin interaktif katıldığı
    bölümü seyrettik ama fazla da beğenemedim. Diğer bölümler daha iyiydi.
    ben beğenmiştim. Netflixte sürdürebileceğimiz bir dizi arayışı içindeyiz şu sıralar.
    Yapılan filmleri de çok iyi bulmuyorum son zamanlarda. eski beğendiklerimi tekrar tekrar
    seyredesim var. Belgesellere ya da tlc, trt belgesel, national people,
    kitchen 24, Dmax sevdiklerimiz. Daha önce seyrettiğin beğendiğin
    dizi varsa önerebilirsin. uzun kış gecelerinde en sevdiğim 🙂

    • ELİF sarı diyor ki:

      YOU 'yu izledim yenilerde. 10 bölüm. Pek sarmadı ama esas oğlan kitapçıda çalşıyor kız yazar olmak istiyor 🙂 kitaplar olduğu için sevdim biraz. Konu da fena değil. Uzatılmış lastik gibi. 2. sezonu da onaylanmış .

    • özlem öztürk diyor ki:

      Biz en son Perfume'ü seyrettik Netflix'den. Ben polisiye severim ama ona göre. Bu Alman yapımı bir mini diziydi. Çok beğenerek izledik. Selçuk genelde dönem dizileri seyrediyor. Benim aklım Netflix'te olmayan Julia Roberts dizisinde. Sanırım bir şekilde gözümü karartıp başlayacağım. YOU'yu duymadım. Bir ara bakarım olmazsa. 🙂

  3. Gülşah Şahin diyor ki:

    Selam. Yılbaşı ağacını ve akşam olunca ışıklarını açmayı çok seviyorum bende. İzlerken nedense içim mutlu oluyor Bu sene hastalıklardan ne liste yaptım ne de hedef koydum kendime. Yeni yıl bu sefer böyle olsun dedim. Sağlık olsun gerisi gelir diyerek de moral verdim kendime. ?
    Bizim ağaçta hâlâ yerinde hatta ağacı kaldırıp ışıklarını tutsam mı diye düşünüyorum
    İyi geceler iyi haftalar Özlem'cim ???

    • özlem öztürk diyor ki:

      Işık insanı mutlu ediyor. Ne tuhaf değil mi? Evdeki mini minnacık ışıkların bile insanın gönlüne bir hoşluk vermesi. Ben bu hafta çam ağacını toplayacağım ama ışıkları büyükçe bir vazonun içine koyup akşamları yakmak niyetindeyim. Madem beni bu kadar bu kadar mutlu ediyorlar 🙂 Sen de öyle yap olmazsa.
      Sana da çok güzel bir yıl diliyorum.
      Sevgiler, sevgiler.

    • Gülşah Şahin diyor ki:

      Güzel fikir aslında Özlem. Ağacı kaldırdıktan sonra ışıkları bende o şekilde deneyeceğim Evet çok mutlu ediyorlar akşamın karanlığında yanan bir mum ışığı bile enfes.

  4. sezer eser perker diyor ki:

    Almanya, Fransa, Avusturya üçlemesinden bir tek Avusturya'daki pazarları gördüm:) Cidden diğer ülkelerden çok farklı.
    Bu yıl listen yokmuş. Öylesi çok daha farklı ve güzel olur bakarsın. Plansız şahane şeylerle karşılaşabilirsin. Dilerim gönlünce bir yıl olsun.
    Sevgiler Özlem…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Viyana^ya gitmiştim ben de. Çok güzeldi. Işıl Işıldı her yer. Pazarlar aydınlıktı. Şarap kokuları geliyordu. Mumlar yanıyordu. Basel'de gördüğüm pazarlar da çok ama çok güzeldi. Ama Strasbourg, özelikle Ribeauville, Colmar çok güzeldi. Rüya gibiydi hatta 🙂
      Ben de sana gönlünce bir yıl diliyorum Sezercim.

  5. Leylak Dalı diyor ki:

    Hahaha kitabı okumadan adamın albümünü dinlemeye mi başladın? Ketil adını çok komik buluyorum, her seferine gidip ketılın düğmesine basmak ve bir şeyler içmek geliyor içimden 🙂
    Caner alper'i ben de okudum, etkileyici idil Şermin Yaşar'ın ise diğer kitabını okumuştum, beklediğimden daha iyi bulmuştum. Buna girişmeyeceğim. Bu ara okurken biraz daralıyorum, umarım geçer 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Kitabı hemen okuyup bitirdim ki. Hatta Paul Auster'ın 4321'inden sonra 2018'te okuduğum en güzel kitap kategorisine alabilirim bu kitabı. Öyle sevdim. Şimdi de müzikleri dinliyorum. Hem de çok, çok keyifle.
      Caner Alper'den ben de çok etkilendim. Şermin Yaşar öykülerinden de. Bu sene hızlı başladı. Du' bakalım, nasıl geçecek?
      Çok öperim seni.

  6. Adsız diyor ki:

    Yine tatlı anlatımınla içimi ısıttın. Bu yıl ben de hiç yılbaşı ruhunu yakalayamadım oysa bilirsin beni;) Neyse anlatıklarını şehir ve insanlarla ilgili yorumlarını bir kenara not aldım. Gün gelir lazım olur zira Budapeşte ve Prag görmek istediğim şehirlerden… Kitap, müzik, film/dizi önerilerini dr her zaman beklerim. Öperim… Natali

    • özlem öztürk diyor ki:

      Budapeşte ve Prag çok güzel şehirler, hakkını yemeyeyim. Hele ki bir bahar mevsiminde konuk olsan bu şehirlere tadından yenmez. Ben Budapeşte'ye hayran olmuştum mesela. Kaldı ki diğer Avrupa ülkelerine göre görece daha ucuz bir ülke. Yemesi de içmesi de! Hatrıladığım buydu. Otel fiyatları yine öyleydi mesela. Çok yıldızlı oteller inanılmaz ucuzdu. Ben sadece şuna kızıyorum. Bu tip gelişmekte olan ülkeler hem Avrupa birliğinin parasını yiyorlar, hem de gelen turistleri kazıklamaya çalıyorlar. Verdikleri hizmetle talep ettikleri para örtüşmüyor. Paris'te parayı veriyorsun ama yediğin yemek yemek!
      O yüzden Budapeşteye değil ama halkına kızdım. Kabalar kesinlikle. 🙂
      Uzun lafın kısası, evet Budapeşte'ye gidelim ama Noel ruhunu ve Noel pazarlarını bulmak için değil 🙂
      Tabii ki tavsiyelerimi yazarım tatlım. Bak bugün okuduğum kitapları yazdım blogda. Oradaki Müzik Uğruna senin çok seveceğim bir kitap.
      Çok çok öperim seni.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aslında mutluluğun temelinde sadece küçük şeyler var. Denize bakarak bir bardak çay içmek, yürümek, keyifli bir sohbet etmek, gülümsemek…. Dilerim dileğin en kısa zamanda gerçekleşir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir