Venedik’te ilk günümüz nasıl geçti?

Venedik gezisi başlıyor. Atatürk Havalimanındayız. Bavullarımızdan kurtulmuş ve hafiflemiş vaziyetteyiz. Havaalanlarını çok seviyorum. Enerjisi çok yüksek geliyor. Çantamda Alain de Botton’un yeni çıkmış kitabı ”Havaalanında Bir Hafta” var. Yanımdaki arkadaşıma, ”Keşke benim de bir havaalanım olsa!” diyorum, o da bana, ”Kimsenin havaalanı yoktur ki’!” diyor. ”Olsun!” diyorum, beraber gülüşüyoruz.

10.30’da kalkması gereken uçağımız yirmi dakika gecikme ile kalkıyor. Resmi olarak Venedik’e doğru yola çıkmış bulunmaktayız. Kaptan pilotumuz yolculuğumuzun takribi 2 saat 10 dakika süreceğini söylüyor. Marco Polo Havalimanına ineceğiz. Otelimiz San Marco meydanında: Alberto Bonvecchiati

Çok mutlu ve heyecanlıyım. Yollarda olma hissinin içimde dolaşan rahatlatıcı havası beni mutlu ediyor.Turist değil, gezgin olmak amacım. Yanımda yol arkadaşım. Aşkın yollarda anlam kazanacağına ve yollarda yaşanacağına inananlardanım ben.

Gelgitlerle zaman zaman sular altında ama hep suyun içinde olan bu masalsı şehre ilk yolculuğum. Bir karnaval kıyafetim ve şimdilik bir maskem olmamasına rağmen, karnaval ruhum içimde. Gizlendiği yerden çıkmak için sabırsızlanıyor. Buket Uzuner gibi yollardayım işte. Yaşasın!

Venedik Havaalanı’ndan Venedik’e ulaşmak ne kadar?

Venedik Marco Polo Havaalanındayım. Deniz taksisi ile Venedik’e gidersek eğer 4 kişi için 100 Euro ödeyeceğiz. İlk yolculuğumuzu vaporetto ile yapmaya karar veriyoruz. Kişi başı 13 Euro.   Venedik’e ulaşmamız 1,5 saati buluyor.

San Marco meydanına 2 dakika uzaklıkta bir iskelede iniyoruz.

Bugün karnavalın ilk günü. Hava serin ama Allahtan yağmur yağmıyor. San Marco Meydanı’ndan geçerek otelimize ulaşıyoruz. Hayatımda gördüğüm en küçük asansöre binerek odamıza yerleşiyoruz. Odayı görünce asansöre haksızlık ettiğimi fark ediyorum. Bütün odayı sadece bir yatak kaplıyor ve banyoya ulaşım yatağın ayak kısmından inerek sağlanabiliyor. En korkuncu yatak ve yastıklar çok rahatsız. Hatta yorgan yerine yatağın üstünde nevresime geçirilmiş battaniye var. Allahım, bu benim için bir kabus. Battaniyelerden nefret ederim. Otel 4 yıldız standartlarından hiçbirini taşımıyor. Söyleniyorum kendi kendime ama artık yapacak bir şey yok. İstanbul’a döner dönmez booking.com‘a otelle ilgili düşüncelerimi yazacağım. Bunu kafama not alıyorum. Otel yan yana birleştirilmiş birkaç binadan oluşan bir kompleks. Bundan dolayı bina geçişlerinde hafif kot farkları var. Asansörden indikten sonra odaya ulaşmak için bir hayli yürümek gerekiyor.

Selçuk otelle ilgili olarak, ”Otel San Marco meydanında, fakat odalar Rialto Köprüsü yakınlarında.” diye espri yapınca bayağı bir gülüyoruz.

Eeee doğru söze ne denir?

Bavulları otele bırakır bırakmaz hemen kendimizi San Marco meydanında buluyoruz. Hedef, güneşin giremediği dar sokaklarda kaybolmak. Vuruyoruz kendimizi yollara. Etrafımız kanallarla çevrilmiş. Binalar orta çağdan kalma. Etrafta karnaval kıyafeti giymiş insanlar dolaşıyor. Şu an itibariyle görmeyi hayal ettiğim kadar çok değiller. Havanın soğuk olmasından dolayı olsa gerek, San Marco Meydanı‘nda beni karşılamasını beklediğim güvercinler ortada görünmüyorlar. Fotoğraf makinem boynumda geziniyorum ortalıkta ama hava fotoğraf çekmek için çok elverişli değil ne yazık ki.

Gondollar yan yana sıralanmışlar. Napoliten söyleyen bir gondolcu beklemekte kulaklarım fakat nafile bir bekleyiş bu. Sanırım çok eskilerde kalmış napolitenler de. La Caravale adında bir kafede soluklanıyoruz. Büyük bir keyifle fincanlarımızdaki kahveleri yudumluyoruz.

Venedik’te gondola binersek ne kadar öderiz?

Eğer gondol sefası yapıp bir ritüeli gerçekleştirmek isterseniz bunun için 80 Euro ödemek durumundasınız. Venedik’e gidip de gondol sefası yapmamak olmaz dediğimiz için biz gezimizin ikinci gününde kendimizi bir gondolun içine attık. Kanalların arasında dolaşıp bol bol fotoğraf çektik. Gondolla büyük kanala geçip, biraz da orada kürek salladık. Ünlü çapkın Casanova’nın evinin önünden geçtik, bir müddet aynı evde Goethe’nin de yaşadığını öğrendik. Marco Polo’nun evini seyre daldık.

İstanbul’dan giderken en büyük hedefim Accademia‘ya gitmek ve burada Bellini galerisini seyretmekti. Müzeyi gezmek istediğim galeri kapalı olduğu için biraz hayal kırıklığı ile gezdim. ”Olsun!” dedim kendi kendime. ”Bir daha, belki bir baharda gelir o zaman gezerim.” dedim.

İstanbul’a geldiğimde, müzeden aldığım ”Büyük Müze Kataloğu”nu İtalyanca aldığımı fark edince ise yıkıldım. 🙁

Eee, acele etmemek ve dikkatli olmak lazım değil mi ?

Peggy Guggenheim Müzesi de gezilmesi gereken yerlerden. Biz önünden geçmemize rağmen zamansızlıktan gezme fırsatı yaratamadık kendimize.. Sadece hediyelik eşya satan mağazasından kocaman bir silgi aldık kendimize.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir