Franfurt’tan Idstein’a uzanan bir yolculuk.

Dün gece geç bir saatte vardım evime elimde ev ahalisini sevindirecek ufak tefek hediyeliklerle. Her zaman sevmişimdir dönüşlerde evde bekleyenlerin yüzündeki mutlu ifadeyi. Birkaç gün bile olsa ayrı kalınan, kavuşmanın güzelliği yoktur bence başka hiçbir şeyde. Ah içi kirli çamaşırlarla dolu olsa bile, bir de bavulları talan etme durumu vardır ki… Bazen küstürür, bazen güldürür. Kuzey için sipariş edilen çikolatalar demektir bavulun içi. Sevgili ciciannemiz içinse bazen çikolata, bazen bir parfüm, bazen de en kırmızından bir oje…

Evet öyle böyle derken bu sene de tavaf ettik Frankfurt’u…
Goethe’nin şehrinde fuarımızı ziyaret edip, girdiğimiz her lokantada ismi Goethe ile anılan bir yemeği midemize indirdik. Frankfurt’un meşhur sosisini biliyorduk da, bu sefer bir de meşhur ”elma şarabını” yudumladık.

Ünlü alışveriş caddesi Zeil’da dolaştık, geçen sene olduğu kadar soğuk olmasa da üşüdük, paltolarımıza sarındık, şans eseri girdiğimiz bir Alman lokantasında karnımızı şinitzelle doyurup yanında soğuk biralar içtik ve Paristen aldığım ve çok severek taktığım beremi Almanya diyarında bırakıp evimize geldik işte.

Frankfurt benim için çok sevinerek gidilen bir şehir değildir açıkcası.Yapacak pek bir şey bulamam bu şehirde!
Bulunduğum üç Alman şehrinden biridir ama diğerleri daha yeğdir benim için. Her sene gittiğimiz bu şehrin bu sefer yakınlarına uğramak istedik. Frankfurt Merkez Tren istasyonundan (Haptbahnhof) direkt trenlerle sanırım yarım saatte ulaşılabilecek bir yer Idstein. Sanırım diyorum çünkü trenle gitmeyi planlamamıza rağmen bir arkadaşımızla yollarda kaybola kaybola gittik biz bu sevimli kasabaya. Bol fotoğraf geliyor şimdi….

Meydandaki çeşme:))

 

Bisiklet üstünde:)Hava soğuk

 

Kozalaklar sarkıyor merdivenin trabzanlarından..

 

Etrafta kimsecikler yok!!!!

 

Velhasıl, iyi ki gelmişim:)))

Her sene fuar için geldiğim bu şehirde bavulun ağırlığından bıktığımdan, giderken yanıma almadığım profesyonel makinam için biraz içimden, biraz dışımdan söyleniyorum kendime. Sonra etrafın güzelliği sarınca benim de etrafımı en azından küçük dijital makineyi aldığım için kutluyorum kendimi. Eh, cep telefonunun kamerasına da kalabilirdim bu güzel kasabada. Kendime Frankfurt’un güzel yanı da bu masal kasabaya yakın olmakmış diyorum demek. Haince gülümsüyorum..

Baharda burası bir başka olmaz mı sizce de?

 

 

 

Evlerin çikolatadan yapılmış olma ihtimalinden şüphelenmemek mümkün değil bu kasabada. Frankfurt’ta şehrin nüfusunun Türk nüfusu ve Alman  nüfusu bakımından neredeyse yarı yarıya olduğunu düşünmeye başladıysam da, burada bu küçük kasabada girdiğim kafede Türkçe konuşan insanlara rastlamak şaşırtıyor beni. Hay maşallah diyorum ben de klasik bir Türk gibi…

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Franfurt’tan Idstein’a uzanan bir yolculuk.” yazısında 5 düşünce

  1. macerakitabim diyor ki:

    Leylak Dalım,
    Çok sessizdi her yer…Ah bir bahar olsaydı,kafelerin önüne masalar atılsaydı da öyle yudumlasaydık kahvemizi ne güzel olurdu:))Ama bizim fuar hep Şubat ayında…Baharda zor işim düşer benim oralara:)))
    Sevgiler

  2. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Merhaba,sizi yeni keşfettim ama çok çok beğendim…Hangi post'a yorum yazacağımı biemedim,hepsi birbirinden keyifli özellikle Prag ve Paris postlarındaki fotolara ,ekrana yapışıp dakikalarca baktım.Heyecanla takipçinizim.SEVGİLERİMLE…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir