Esmahan Aykol ve Tango İstanbul

 



Siyahın beni büyüleyen koyu karanlığıyla kaplı bir kitabın kapağına bakıyorum. Kitapçı raflarının yeni çıkanlar belki de çok satanlar rafında görüyorum, bilemiyorum. Emin değilim; yine de okuma serüvenine çok güvendiğim, iyi bir okurun sanal sayfasında Esmahan Aykol’un yeni kitabıyla ilgili güzel birkaç satır, çok satanlar rafıyla ilgili korkularımı silip götürüyor. 
 
Yayınevlerinin her çıkarttıkları yeni kitapla ilgili gazetelere boy boy döşenen pazarlama numaralarına hak veriyorum ama insanoğluna biçilen kısa yaşam sürecini de en güzel okuma serüvenleriyle geçirmek için kendi kişisel önlemlerini almakta en doğal hakkım öyle değil mi?
 
İşte Esmahan Aykol‘la böyle tanışıyorum. Kitabı hiç tereddütsüz elime alıp, hızlı hızlı kasaya yürüyorum. Okunmak için evde, bir müddet başucumda bekleyecek biliyorum. Kafamda oluşturduğum bir okuma listem var; bazen ruhuma göre, bazen gideceğim bir kafenin ruhuna göre, bazen camdan görünen güneşin ya da yağmurun tadına göre…
Bayramları çok severim sevmesine de; bu bayram bana göre değil. Buralarda kaldıysak ve ziyaret niyetine büyüklerin evlerine konuk olmuşsak eğer, o evlerin mutfağından yükselen kokular mutfak adına sevmediğim nadir zamanlara denk düşer. 
 
Şeker tadındaki bayramlar bana şenlik havasını verenler! 
 
Bayrama az kalmış oysa ki; daha o gün bugün değil! 
 
Evdeyim, ruhum biraz daralmış. Ne yapacağıma karar verememekle ilgili bir karışıklığın içinde düşünüp, duruyorum. Galiba İstanbul sokaklarında dolaşmak istiyorum; hava yağmurlu. Yoğun bir tempoyla çalıştığım günlerde pencerenin ininde özlemle yağan yağmura bakıp, elimde çayım ya da kahvemle evde olup kitabımı okuyabildiğim anların hayaline daldığım anlar aklıma gelip duruyor. 
 
İşte diyorum, o an geldi çattı. En sevdiğin koltuğunda oturuyorsun, mis gibi bir kahve kokusu evin sakin havasını sarıp sarmalamış, dışarıda yağmur sana huzuru anımsatıyor ve yapacak hiçbir şeyin yok. 
Bana kendini anımsatan, okunma sırasını bekleyen bir polisiyenin vaktinin geldiğini biliyorum. ilk sayfasını açıp, bu şehrin belki de en sevdiğim yerlerinden birinden başlıyorum gezmeye. Üstelik kahramanım İstanbul’un polisiye kitaplar satan tek kitabevinin sahibi Kati Hirşel! 

”Tango İstanbul”, benim tanıştığım ilk Esmahan Aykol kitabı olmasına rağmen, yazarın ilk kitabı değil, hatta Hati Kirşel adındaki kahramanının başından geçen maceralar birçok dile çevrilmiş. Onu tanımamak, benim ayıbım. Elime aldığım kitaptan aynı günün akşamından kopabiliyorum ancak. 

Kati Hirşel’in Galata’daki kitapçı dükkanına uğramak için sayfalar boyunca yanıp tutuşuyorum, ne yalan söyleyeyim sadece polisiye romanlar satan bir kitabevi acaba daha mı farklı bir koku taşır üstünde diye merak ediyorum. Sanki buranın havasında biraz esrar, biraz toz kahvenin kokusuna karışmıştır gibi geliyor. Kahve falına baktırmak için bir falcının evine gidip bundan bir umut beklemeye ne demeli? Bana lise yıllarında Bostancı’da gittiğim bir falcının evinin o can sıkan ve ürküten havasını anımsatıyor. Şimdi gitsem o evi bulmam çok güç olur; hatırlamam bile komik geliyor bana. Kitapta Fofo ve Kati ile beraber falcı kadının evine girerken aynı rahatsız edici duygu ile ürperiyorum. Bunun sebebi kahveden kaynaklanıyor olsa gerek. Kahve bu ya! Sadece dostlarla içildiğinde lezzet verir. Oysa o odanın varolduğu dört duvar arasında tüm umutlarınızı kucağınıza alıp oturmuşken, gülüşüne alışık olmadığınız bir yüzün elinden kahve içmek düşüncesi beni sinirli bir ruh haline bırakıp gidiyor.
Neyse canım, çok uzatmamak lazım kötü anları!
Kati Hirşel şahane!
Okurken çok gürültülü kahkahalar attığım bu kitap, bayram şekeri gibi! Tadın bakın, pişman olmayacaksınız!

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir