Teşekkür pazartesisi: Hayat, geçen hafta…

Hafta sonu yazmaya niyet ettiğim ”Teşekkür Pazartesisi” yazısını yazamadım. Neyse ki yazamama sebebim affedilecek cinsten. Çünkü hafta sonu bahar vardı, kendimi elimde devamlı tazelediğim çayımla hayatın akışına bıraktım.
Pazartesi sabah hallederim nasıl olsa dedim, olmadı. Akşamın bu saatine kadar masanın önüne, kendime ait birkaç saati harcamak için oturamadım. Yine de gün bitmiş sayılmaz.
Kuzey’ciğim arkadaşlarıyla beraber ilk okul gezisini yaptı. Perşembe sabahı çok erken bir saatte havaalanına bıraktığımız oğlumuzu, cumartesi akşamı teslim aldık. İlk başka bir az heyecan yaptım açıkçası. Öyle çok büyütmedim olayı, karalar bağlamadım ama evin sessizliği tuhaf geldi.
”Ev ne kadar sessiz değil mi Kuzey olmadan?” dedim Selçuk’a.
”Hee!” diye ağzının içinde bir şeyler geveledi Selçuk. ”Çocuğa bağıran kimse olmayınca sahiden sessiz oluyor ev!”
İzmir dönüşü sabahleyin uçağa yetişmek için cep telefonunun alarmını kurup, ilk çalışında kalkan Kuzey, benim için gerçekten şükür sebebi 🙂 İşte, büyüdüğünün bir kanıtı!
Geri kalan şükür sebeplerimin çoğu Tabiat Ana’ya gidecek sanırım. Toprağa böyle bağlanmanın, otu- böceği sever olmanın yaşla bir ilgisi var mı millet?

 

 

İlk teşekkür bahçede kendi kendine açıveren, günümü güzelleştiren şu gelinciğe gelsin. Görür görmez fotoğrafını çektim. Havanın nefis olduğunu görünce mutfağa girip nefis bir çay demledim. Bakın size ne göstereceğim, diyerek ev halkını oturdukları yerlerinden kaldırdım. Yetmedi, yan bahçede seyahatten yeni gelmiş eşiyle kahve içen arkadaşımı da sohbetinden ettim. Görülmesi gereken bir şey vardı: Bir gelincik.
Ne oldu, bilin bakalım. Gelinciği bulamadım. Yarım saat önce bağrış çağrış etrafta koşuşturan çocukların işi olmalı diye düşünüyorum. Muhtemelen anneye götürülen bir hediye oldu benim gelincik.

 

 

Yaşamımızdan ağız tadıyla yudumladığımız çaylar eksik olmasın. Son zamanlarda gece çaylarını yudumlayamaz olsam da, çaysız bir yaşamı düşünmek bile istemiyorum.

 

 

Daha önce ekili olduğu yer çok rüzgar aldığı için değiştirdiğimiz akçaağacımız kıpkırmızı dallarıyla bize gereken cevabı verdi. Belli ki yeni yerini çok sevdi. Biz de çok sevindik 🙂

 

Böyle bir güzellik için ne diyeyim ben? Hayat, renklerle çok ama çok güzel.

Sadece bitkilerden beslenecek halimiz yok herhalde. Cheesecake dilimimin öyle azıcık ezilmiş görünmesine de aldanmayın lütfen. Zavallı buzdolabına sıkıştırılmak zorunda kaldı. Ataşehir’de Maria’nın cheesecake’leri diye bir dükkan var. Aman Allahım, nasıl cheesecake yapmaktır o öyle. Ufacık bir dükkanda adını doyuran, lezzetiyle parmak ısırttıran küçük esnaf kadınlar var ya, onları ayakta alkışlıyorum ben. Her seferinde cheesecakeleri götürüyorum.

Bu parmaklar her seferinde tertemiz olsalar da benim her şeyim. Hayatta her gün şükrettiğim, varlığı için teşekkür ettiğim tüm dünyam. Makaronları hiç affetmedi. ”Bu adam işini biliyormuş vallahi!” diye de Pierre Herme’yi takdir etti. Pierre’in de Kuzey’in takdirine eminim çok ihtiyacı vardı. 🙂
Bir teşekkür de kocanın ekmek yoğuran ellerine gelsin. Böyle giderse kilo alacağımız açıkça görünüyor.
Son teşekkür adını yazarsam rahatsız olacak olan arkadaşlarımdan birine gitsin. Yeni taşındığı fabrika binasının bir katını sergi salonuna ayırmak ve sergi açmak isteyen insanlara maddi hiçbir çıkar gözetmeden salonlarının kapısını açmak her babayiğidin harcı değildir. O yüzden dünyada hala böyle insanlar olduğu için gerçekten şükran duyuyorum.
İşte benim haftam böyle!
Herkese süper bir hafta dilerim ve öperim.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Teşekkür pazartesisi: Hayat, geçen hafta…” yazısında 4 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Evet, bir de merak ediyorsun. Vardılar mı, şu uçak bir inse, otele girdiler mi acaba, şimdi bu bir şey yemez aç kalır güneşte falan bayılmasa. tabii bunların şükür ki hiçbiri olmuyor. Evham yaptığınla, tatlı canını hafiften üzdüğünle kalıyorsun. Dönüşünde farklı bulduk oğlanı desem, eminim inanırsın bana. Şimdi AKUT'un bir kampı varmış doğada. Kuzey gideyim demedi ama sanırım biz gitsin diye çaktırmadan baskı yapacağız. Gİderse muhtemelen birazcık daha bir şeyleri tek başına becermenin haklı gururuyla gelecek.
      Alışıyorum galiba Sezer yahu baksana 🙂 Gelir gelmez tekrar yollamaya çalışıyorum çocuğu 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir