Çocuklarla Paris’te mezarlık gezmesi: Pere Lachaise

Sevdiğim insanların Paris’i sevmeleri için elimden geleni yapıyorum. Hele ki çocuklar. Her Paris’e gittiğimizde Kuzey’e ısrarla sorup duruyorum: ”Paris’i sevdin değil mi?”
Bazen sesi istediğim şenliği taşımıyor. O zaman duymayı dilediğim cevabı almak için üsteliyorum. ”Ne yani sevmedin mi Paris’i?”
Geçen ay Paris’e gittiğimizde Dubai’de yaşayan arkadaşlarımızda tatillerinin üç gününü bize ayırdılar. Biz İstanbul’dan Paris’e uçarken, onlar da Norveç’ten kalkan bir uçağa atladılar. Çocuklarımız okuldan arkadaş. Beraber başladıkları okul hayatları,  onları da bizi de başka yollara sürükleyince çocuklar başka okullarda başka ülkelerde devam etiler yaşamlarına.
Buluşacağımız haberini alır almaz hemen masanın başına oturdum ve oğlanlar eğlensin diye bir oyun hazırladım. Pere Lachaise aklıma gelen ilk yerdi. Üç oğlan çocuğu olaydan keyif alsın diye de olaya biraz macera, biraz dedektiflik çokça da ekip ruhu kattım.

 

Mezarlığın kapısının girişinde olaya kattığım şeyler yeterli gelmemiş olacak ki bitirdiklerinde ne kazanacaklarını sordular. ”Sıcak çikolata ısmarlayacağım size Angelina’da,” dedim, kesmedi oğlanları. Uzun pazarlıklar sonucu kişi başı 20 Euro’da anlaştık. Sonra da parayı  unutturduk.
Bizim evde yazı-çizi işlerini her ne kadar ben yapıyormuşum gibi görünse de bilmece yazmak, saçma tekerlemeler uydurmak, olaylara olağanüstü nitelikler eklemek gibi işler olunca devreye Selçuk girer. Bazen hayalgücü beni bile korkutuyor.
Bir pazar günü tüm günümü çocukları nasıl eğlendireceğimi tasarlayarak geçirdim. Aklımda kalanları masaya yatırıp, mezarlığın ilgi çeken 13-14 mezarlık sakinini seçtim. Devasa mezarlık için bu sayının biraz fazla olduğunu biliyordum ama  o kadar çok ünlü sakin vardı ki hangisini eleyeceğimi bilemedim. Bazı mezarlar için kendime torpil geçtiğimi de burada itiraf etmek istiyorum.
Öncelikle mezarlığın haritasını indirdim. Üstünde gerekli oynamaları yaptım. Çocukların bulması gereken mezarları bölümlere ayırdım. Sonra seçtiğim her mezar için ipuçları içeren bir bilmece yazması için Selçuk’a başvurdum. Lütfen burada blog sahibini üzmeyelim. Bilmece için gereken tüm ipuçlarını çakma şairimize önceden teslim ettim.
En son bilmecelerin ve haritanın çıktısını alıp, bunları pvc ile kapladım. (Yaptığım işi güzel yaparım.)

Uzun uzun anlatmama gerek yok ama nefis bir gezi yaptık bu sayede. Ben de Sherlock’ları bilmeceyle ulaştıkları her bir mezarın önünde fotoğrafladım. Ne yazık ki yüzleri bana dönük poz vermeyi kabul etmediler. Gezi esnasında sadece totolarını göreceğiniz için şimdiden özür dilerim. 🙂

Kenardaki ufaklık yanındaki iki oğlanın da üstesinden geliyor. Dayanamayıp bir de bakıyor: Çekiyor muyum sahiden?
Seçtiğim ilk mezar Colette’in mezarıydı. Elbette çocuklar Colette’i tanımıyordu ama artık unutmaları mümkün değil. Nasıl cesur bir kadın olduğunu ve yazarlık serüvenini ballandıra ballandıra anlattım. Evlendikten sonra karısının yazma yeteneğinin olduğunu fark eden kocasının Colette’i yazması için nasıl zorladığını, bir müddet sonra Colette isyan bayrağını çekmesini ve yazmayacağını beyan etmesini… Ne yazık ki karısının yazdıklarından para kazanan kocası uzlaşmaya yanaşmaz ve Colette’i yazması gereken yazıları bitirene kadar bir olaya kilitler.
Rossini, bilmecelerin ikincisiydi. Verdiğimiz ipuçları sayesinde çocuklar bu mezara kolaylıkla ulaştılar.

 

Sahiden ünlü biri miymiş bu adam? Büst dedikleri şey adamın kafası mıymış?
Alfred de Musset’nin mezarı, Rossini’nin hemen yakınlarındaydı. Bir ellerinde harita, diğer ellerinde bilmece, kucaklarında çocukluklarıyla oğlanlar öyle tatlıydı ki. Her bir bilmecenin sonunda yeni bir hedef için koşturmaları ve mezarlığı bir oyun bahçesine çevirmeleri beni çok mutlu etti.

 

Pere Lachaise- Haussmann

-Yeşil kapı yazıyor bilmecede.
-Hangi yeşil kapı acaba? İkisi de yeşil kapılı bu mezarların.
-Ne yapmış bu adam?
-Paris’teki apartmanları bir de geniş sokakları. Ağaoğlu gibi bir şey herhalde.
-Şimdi nereye gidiyoruz?

Pere Lachaise- Abelard ve Heloise
Abelard ve Heloise‘in hikâyesi çocuklar tarafından şaşkınlık içinde dinlendi. Ortaçağ’da yaşanmış bu büyük aşkı olduğu gibi anlattım. Abelard’ın bir filozof, Heloise’in ise onun öğrencisi olduğunu, birbirlerine aşık olduklarını ve gizlice evlendiklerini söyledim. Heloise’in amcasının bu evliliği duyunca yaptıklarını anlattım. Heloise bir manastıra kapatılmış, zavallı Abelard da hadım edilmiş dedim.
Pek tabii, ”Hadım edilmek” ne demek diye sordular.
Ah o gözler. Yemin ederim içleri cız etti. Kötü amca çocukların tüm hışmını üstüne çekti.

 

Pere Lachaise-Chopin
Üçlünün tanıdıkları ilk ünlü Chopin oldu.
Bir ara büyüklere, ”Yahu hep sonu ölümle biten hikâyeler anlatıyorum çocuklara, normal mi bu?” diye sordum. Etraflarına şöyle bir baktıktan sonra devam etmem için gereken cevabı almış oldum. Chopin’in vücudunun Pere Lachaise Mezarlığı’nda, kalbinin ise ünlü bestecinin doğum yeri olan Varşova’da bir kilisede gömülü olduğunu söyledim.
Sevdi çocuklar hikâyelerin hepsini.

 

Sen tanıyor musun Can, Jim Morrison’u? Yok, ya sen?
En kalabalık mezar Jim Morrison’un mezarıydı. En zor bulacakları mezarın bu mezar olacağını düşünüyordum ama yanılmışım. Hatta mezarı arayan birkaç kişiye de yol gösterdiler ve sonunda ön sırada durup fotoğraflarını çektirdiler.
Moliere ve La Fontaine’in mezarı.
Yan yana duran bu iki mezar Moliere ve La Fontaine’e ait.

 

Kuzey: Yüzün gözükmesin dikkat et. 🙂
-Kuzey, ne olmuş bu adama?
-Vurmuşlar, dedi annem. Bak kurşun izlerine.
-Pantolonun düğmeleri neden açık peki?
-Bilmem. Anne, bu adamın düğmeleri neden açık?
-Ben ne bileyim. Babana sor!
Daha bilmecelerimiz vardı aslında. Edith Piaf’a gidecek, Oscar Wilde’ı ziyaret edecektik. Ama mezarlık öyle büyük ki çocuklar yoruldu, karnımız acıktı. Yine de keyifli bir mezarlık gezmesi oldu.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Çocuklarla Paris’te mezarlık gezmesi: Pere Lachaise” yazısında 15 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gamzecim, yok yahu benimle her gezen Paris'e aşık falan olmuyor. Sevmeye gönlün olacak bir kere. Benimki gönüllü aşk. Şehrin kötü yanlarını görmüyorum çünkü beni etkileyen bambaşka şeyler var. ğere Lachaise'de gezmek ise artık turistik bir atraksiyon. Korkulacak bir yanı yok yani 🙂
      Bu arada tatil günlerin nasıl geçiyor?

  1. Storm Angel diyor ki:

    Valla harika, keşke kızımda o grubun içinde olsaydı. Gerçi
    çok söylenirdi ama. Ne yazık ki biz Paris'e gittiğimiz de hiçbir
    mezarlığa gidememiştik. Çok üzülürüm bu duruma. Belki bir kez daha gideriz
    Parise bu yüzden..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Buket, neden söylenirdi Pelin? Ekip erkek olduğu için mi? Bizim en son gittiğimiz Laponya seyahatinde ekipteki çocukların hepsi kız çocuğuydu. Yine de iyi idare etti Kuzey ama yaş itibariyle tercih erme durumu olsa sadece erkekleri tercih eder. 🙂
      Paris'e gitmek için sebebin var işte, daha ne istiyorsun? Paris, gez gez bitmez zaten. ben her dönüşümüzde, "Ay şunu da yapamadım, burayı da göremedim." diye dönüyorum.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bir kere daha söylemiştin Paris beni hiç çekmiyor diye, ancak unuttum. Şimdi tekrar hatırlattın bak! Bu söylediğini unutturman için çok çalışman lazım. Ama yakışır sana Paris, neden sevmemekte inat ediyorsun. Otururuz bir kafeye, şarabımızı söyler, sigaramızı yakarız. Paris, sigara ve şarap sevenlerin mabedi. Bak bir git! Git, seveceksin.

  2. Leylak Dalı diyor ki:

    Ha bir de bu yazıyı okuyup yorumu yazdıktan sonra elime aldığım Hotel Glasgow'da Şavkar Altınel de kendini Pere Lachaise'de bir geziye çıkarıyordu ve hatta Jim Morrison'un mezarını da ziyaret ediyordu 🙂 Tesadüfün iğne deliği 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şavkar Altınel ne güzel yazıyor yahu. Ben de birkaç sene evvel iki kitabını okumuştum. Bir tanesi Avusturalya'da geçiyordu sanki. Okurken çok keyif aldığımı hatırlıyorum. Hotel Glasgow nerde geçiyormuş, merak ettim şimdi.

    • Leylak Dalı diyor ki:

      Nerede geçecek Paris'te tabii ki, öncesinde kısa bir Glasgow bölümü var, sonra Paris'e gelip Glasgow otele yerleşiyor ve "Paris'te Son Tango" filminin izini sürmeye başlıyor 🙂 Tam senlik kısacası…

  3. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Valla özlem ne diyeyim sen delisin, harikasın:) Mezarlık gezmek en sevdiğim şeylerden biridir, ben de normal sayılmam:) Paris'e gittiğimde orayı gezemedim ayrı. Ama sırf orası için yeniden gitmek istediğim de bir gerçek. Bu bilmecelere, haritaya onu yaratan kafaya bayıldım. Hiç mi hiç aklıma gelmezdi herhalde. Gelse de üşenirdim belki de yazmaya. Hem mezarlık gezmeye hevesli birileri lazım. Biliyorsun herkes bizim gibi değil:) Çok keyifli bir gezi olmuş bence. Hikayeleri bana anlatsan birlikte gezsek keşke, ben bir çoğunu bilmiyormuşum bunu anladım:(
    Öpüyorum çok
    sevgiler canım

    • özlem öztürk diyor ki:

      Uzun zaman önce ilk kez Selçuk'a mezarlığa gidelim, çok merak ediyorum dediğimde şaşırmıştı. İlla ki gidileceğini bildiğinden, ''En azından biraz geç gidelim de çulsuzu, hırsızı olmasın.'' demişti. Bir gittik ki, bir gitmeyen biz kalmışısız. Mezarlığın içinde tur yapılıyor, durum o halde. Serin bir sabahtı, yorulana kadar gezmişiz. O günden beri Kuzey'i götürmek aklımdaydı. Her koşulda bu oyunu hazırlayacaktım çünkü çocukluğundan beri yapıyorum böyle şeyler. Aix en Avignon'da da Cezanne bilmeceleri hazırlamıştım. Atölyesi, babasının evi, her gn kahvesini içtiği kafe, yoldaki işaret plaketleri… İlla ki sıkılıyor çocuklar çünkü. Bu kadar gezen anne- baba olarak Kuzey gezmeyi sevmeyecek diye korkuyoruz. Ellerinde bir i-pad dünyadan bir haberler çünkü. Uğraşmam telaşımdan yani :=)
      Ama mezarlık gezmek nefis. Favorim Montparnasse Mezarlığı. Tüm sevdiğim kadınlar orada uyuyor.
      Öpüyorum seni çok…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir