Gün 6- Çarşamba, Şaşkın Ördek…

İnanmıyorum.

Neredeyse bloga bir şey yazmadan yatmaya gidecektim. Bizimkilere, “Hadi iyi geceler. Ben yatıyorum.” dedim ve dememle birlikte jeton düştü. Tüm gün bloga yazı yazma düşüncesi aklımda olmasına rağmen oradan oraya koştururken aklımdan tümüyle çıktı. Sabah uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımla bir kahvaltı ayarlamıştık. İstanbul trafiğinde cebelleşerek Kızıltoprak’a ulaşabildim. Aklımın almadığı trafiği gördükçe kendi kendime herhalde bugüne özel bir durum var diye geçirdim. Nihayetinde İstanbul trafiğinin içindeydim ve özel bir durum falan da yoktu. Bu şehirde bir yerden bir yere gitmek için 1.5 saatini trafikte geçiriyorsan benim gibi hâlâ anlamsız sebepler aramamalısın. İstanbul gerçeği bu!

Neyse ki kahvaltı güzeldi. Sohbetimiz çok hoştu ve arkadaşlarımı çok özlemiştim. Saat 12 olduğuna her birimiz başka bir köşeye dağılıverdik. Hayat, üstünden bir şeyler aşırmazsan pek lezzetli olmuyor.

Bu arada bu gece lambasını almak istiyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bugün ilk defa üşüdüm. Gözüm ince tabanlı ayakkabılardan botlara, çizmelere doğru kaymaya başladı. Sonbahar kendini iyiden iyiye belli ediyor. Eylülün saran, sarmalayan kollarından ekim ayının biraz daha haşin günlerine erdik nihayetinde. Cuma sabahı yolculuk olduğu için bazı işleri sıkıştırmaya ve bitirmeye çalışıyorum. Belli etmesem de her zamanki gibi bavula koyacaklarımı aklımda hizaya sokuyorum. Muhtemelen iki kot pantolon, iki de kazak alırım. Yeterli bence. Uzun zamandır yolculuklarda fazla bir şey taşımıyorum. Hafif gidip ağır dönüyorum malum. Sadece iki çift ayakkabı almaktan vazgeçmiyorum. Bir ayakkabı ayağımı vurursa ya da ıslanırsa falan diye yanımda yedek bir ayakkabım olmazsa rahat etmiyorum.

Kadınların yapacak ne çok işi oluyor. Erkekler bloglarında böyle şeyler paylaşmıyorlardır herhalde. Ben ki çok güzellik takıntılı bir tip olmasam da (Kuaföre gitmek için önce kendime terapi uyguluyorum) yine de yapılacak işlerim pek bitmiyor. Ayda bir kez olsun saçlarımın tiplerinden parlamaya başlayan beyazlar için kuaföre gidiyorum. Ayaklarım her seferinde geri geri gidiyor. İstisnasız bu işlem için yola düştüğümde annem aklıma geliyor ve mutlaka arayıp bana verdiği bu müthiş gen için teşekkür ediyorum. İyi ki annelerimiz var değil mi? yoksa kimi arayıp başımıza gelen her kötü şey de dır dır ederdik. Ben ediyorum vallahi. Her sene içtenlikle beni doğurduğu için teşekkür ediyorum. O da sağ olsun kendisine şükranlarımı sunduğum bu ender anların kıymetini biliyor.

“Offf anne!” dedim bugün de. “Yine beyazlarım çıktı.”Akıllı annem hemen kendi annesinden konuya girdi. Her şey anneannemin suçuydu aslında. Onun genlerinden dolayı bu kötü kaderi paylaşıyorduk. Yoksa anneannemin annesinin yaşlılığında bile simsiyah saçları vardı. :)Evet dostlar, nihayetinde iş yerindeki işlerimi hallettikten hemen sonra kuaföre gittim. Akşam olmuştu ve çoktan İstanbul için trafik çilesi başlamıştı. Eve geldiğimde Kuzey’i burnu akarken bulunca, “Oğlum, cuma günü Paris’e gidiyoruz. Sen hasta oluyorsun.” diye söylendim. Bir aile geleneği olarak ilerde onun da bana söyleneceğini bildiğimden şimdilik her fırsatı değerlendiriyorum. Konu bloga yazmak olunca benim bu gevezeliğim kimin genlerinden geliyor, an itibariyle onu düşünüyorum.
Eve geldikten sonra Kuzey’le DNA konusunu çalışmasaydık iyi olacaktı sanırım.Offff, bu yazı ben yayımladıktan sonra kendi kendini yok etsin yahu; zira neler yazıyorum ben. Oysa ki kafamda ne romantik düşünceler, ne incelikli cümleler vardı. Sanırım bizim ev için uyku vakti geldi. Yazı denetimi yapmadan, yazımdaki saçmalıklara son bir kez bakmadan yatmaya gidiyorum. Yoksa  6.gün hiç olmayacak. 🙂

İyi geceler Türkiye.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Gün 6- Çarşamba, Şaşkın Ördek…” yazısında 16 düşünce

  1. şule uzundere diyor ki:

    Gece lambası çok hoş, çok beğendim.

    Kuaföre gitmek bana eziyet gibi geliyor. Hele kafana uyan birini bulmak çok zor. Benim de saçlarımı boyatmam lazım. Eğer üşenmezsem bu hafta gideceğim. Bakımlı ve güzel olmak iyi de keşke bu işlemler bu kadar zaman ve para alan ve acı veren şeyler olmasaydı 🙁

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah, ah 🙂
      Lamba hala aynı yerde duruyor. Adamlara sordum otele yollar mısınız diye, yok dediler.
      Belki başka bir sefere başka bir lamba alırız.
      Ama o lamba benimle eve gelseydi süper olacaktı. Kısmet değilmiş.
      Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Alamadım o lambayı. Mağazanın önünden geçtiğimizde sabah erkendi. Selçuk tüm gün elinde bir lambayla gezmesin diye almadım. Sonraki gün pazardı. Pazartesi de erkenden yola düşünce lamba kaldı. Ama ben bir lamba krizi çıkardım. 🙂

  2. sonat şen diyor ki:

    Keyifle anımsayacağın bir Paris tatili olmasını dilerim. Akılda tutulacak bu kadar detay olunca hayatımızda, ister istemez unutuluyor bazı şeyler. Dert etme, herkes aynı durumda. Bence, bu durum bedenin freni… “Yavaşla, sakin ol” diyor bir iç düzen belki böylece… Paris’ten de kısacık da olsa yazabilmen dileğiyle… Maksat 21 gün aksamasın�� (Bu arada gece lambası da bence güzelmiş. ��)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sonat haklısın bence. Sanırım bedenim biraz yavaşlamamı rica ediyor benden. Hatta düşüncelerimi bile yavaşlatsam, yapamadıklarım için kendimi bu denli yıpratacağıma, yaptıklarım için kendime teşekkür etsem. Hep dile getiriyorum bunları. Kendime de sık sık tekrarlıyorum; bir de anımsamam gerektiği zamanlarda anımsasam.
      Bu seyahatten sonra birkaç haftasonunu yatarak geçirme sözü verdim kendime. 🙂
      Gece lambasını Selçuk'u ikna edersem alacağım.
      Bilgisayarımı götürürsem 21 günün aksamaması için elimden geleni yapacağım.
      Sevgiler Sonatcım.
      Çok öperim.

  3. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Nihayet sevdiğim blogları okumaya başladım. Kim muzdarip değil ki şu 'zaman' denen arsızdan 🙂 Çok şey sığdırmak istiyoruz ve ne yapsak yeterli gelmiyor. Olduğu kadar deyip geçmeli artık. İç seslerinin dökümü, o anlarda ki hissedişlerin…kalemine ne güzel yansıyor ve keyifle okuyorum yazılarını Özlem. Annelerimiz dert ortağımız ve şu saç olayı 🙁 gerçekten çok can sıkıcı. Bu arada yarın Paris seyahatiniz var! ne güzel..İçimdeki ses bir gün Paris'de bir yaşam kuracağınızı söylüyor. Güzel ailen ve sevdiklerinle birlikte her şey gönlünce olsun.Şimdiden iyi yolculuklar ve çokkk güzel bir Paris gezisi dilerim. Sevgilerimle…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Esincim, güzel dileklerin için çok çok teşekkür ederim. Yorum yazan sevgili arkadaşlarıma cevap yazıp beyaz çayımı içtikten sonra bavulu hazırlanmak için kalkacağım. Gördüğün gibi telaş yok. Hiç sevmiyorum şu bavul hazırlama işini. Fazladan bir şey koyacağımdan değil ama iş işte. Hemen on dakikada o işi halletmeyi düşünüyorum. Her seferinde de bu işi yaparken, "Olduğu kadar!" diyorum. 🙂
      Bakalım Paris'te hava nasıl? Umuyorum ki ılık bir sonbahar vardır da köşe bucak gezeriz yine. Gerçi sakin bir paris mottosuyla yola çıkıyoruz ama daha gitmeden öyle olmayacağını biliyorum.
      Bilgisayarımı götürürsem oradan da tıngırdatmaya devam edeceğim. :=)
      Umarım içinden geçen gibi kısa bir zaman aralığı bile olsa kendi çapımızda bir Paris masalı yazarız biz de. Kısmet 🙂
      Çok çok öperim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ay ben de seni çok öperim. Şöyle yakınlarımda bir yere taşınsaydınız da sarılıp sarılıp öpseydim ne olurdu sanki? Sizin tayin falan yok mu bizim buralara yahu? Çok özledim çoook.

  4. Ecehan diyor ki:

    Gece lambası çok net değil ama sen beğendiysen güzeldir zaten…
    Paris için heyecanını anlat bize, gezdir bizi oralara gidince de olur mu?
    Ben o kuaför motivasyonunu hiç bulamadığımdan her işimi kendim yapıyorum,evde ;-)) O dereceyim yani, sen yine iyisin arkadaşım ;-))
    Kolay gelsin, çabucak toparlanıver, Kuzey'i öpüyorum, geçmiş olur inşallah…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Kuaför işini kendim halledebileceğimi bilsem hallederim de pek emin değilim. 🙂 Ayda bir gitmeye devam edeceğim sanırım. Mecburen. Düşünsene dün saç boyamı yaptırdıktan sonra kuaförüme, "Sadece kurut, fön çekme!" dedim. O derece durumum. Yorgunum. Vitamin almaya başladım. Unutkanlığımla ilgili de bir şeyler almam lazım. Ev, iş, dünya üstüme geliyormuş gibi geliyor. Böyle değilimdir normalde. Ne olduysa artık. Paris seyahatinden sonra birkaç hafta sonu evden dışarı adım atmayacağım. Kesin bilgi, yayabiliriz etrafa.
      Bakalım. Bu sefer de bana bir sakinleşme programı lazım.
      Paris'ten umarım yazabilirim. Çok istiyorum.
      İyi dileklerin için çok teşekkür ederim.
      Öpüyorum, sevgiler.

  5. Yolcu diyor ki:

    Hayat gibi yazılarını seviyorum. Senin de dediğin gibi bazen "ne romantik düşünceler, ne incelikli cümleler" içeriyor satırların bazen de bir futbol terimi gibi gelişine vuruyorsun. Yaşamımız da böyle değil mi, bazen özene bezene, bize özel hazırlanmış gibi, bazen de bizi insan yerine koymuyor sanki. Samimiyetle dile getirdiğin gündelik hayatını da okumayı seviyorum, masal diyarlarındaymışçasına kaleme aldığın gezi yazılarını da, ruhunu ve tutkunu hissettiğim Paris yazılarını da…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yazının başlığı gibi şaşkınım bu aralar. Aslında çok düşünmeden atmıştım bu başlığı ama işe gelip de birilerine ödeme yazarken Eylül ayının son çeklerinin tahsil edilmeden durduğunu görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bu olay tamamıyla benim hatam! Ve bana ne oluyor diye düşünüyorum şu an. Sahiden ne oluyor? Çok mu yorgunum, işle ilgili emeklilik hayallerimi dile getirdikçe beynim kendini işe mi kapıyor, yoksa bir vitamin eksikliği mi ben de, ya da annemin genlerindeki gibi unutmaya meyilli miyim? Ne çekti annem benden yahu. İstanbul, bunca koşturma, kendi yarattığımız aslında aslında lüzumsuz ama hayati sandığımız işler, dertler… Değer mi acaba? ya da ne yapmak lazım. Bunları sana sorarken ve anlatırken kendi soruma da kendim cevap veriyorum iç dünyamda. Hayat, sevsem de sevmesem de bu şekilde yürüyor. O zaman şöyle yapmam lazım. kendi gerçeklerimi kabul edip, iş olayını gündem yapmadan bazı şeyleri basitleştirmenin yolunu bulmalıyım.
      🙂
      Yİne bir iç dökümü oldu. Ne güzel akşam sağdan, soldan yazmıştım. Tabii uykulu kelimelerdi aklıma gelenlerin hepsi. Aaa hayat daha aydınlık yahu sabahları.
      Öperim çoook.
      🙂

  6. Begonvil Sokağı diyor ki:

    İstanbul trafiği beni de iyice bezdiriyor artık, E5-minibüs caddesi-sahil yolu hepsi çok dolu bir de arabadan çok inşaat kamyonu var sonu ne olacak kestiremiyorum. Her yeni inşaat daha katlı olduğu için araba sayısı da artıyor sonumuz hayr olsun. Size iyi yolculuklar şimdiden..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Başımıza gelecekleri bilerek İstanbul trafiğine çıkan halimize gülsek mi ağlasak mı bilmiyorum. Direksiyon başına oturduğum her seferinde kendime sakin olmam, kimselere uymamam konusunda telkinlerde bulunuyorum. Bugünlerde çok şeyi unuttuğumu fark ettim. İşle ilgili şeyleri bile unutuyorum/atlıyorum. O kadar kafam karışık ki. Buna değer mi diye düşünmüyor değilim. Ve Bağdat Caddesi, Caddebostan 🙁 Dört katlı binaları yıkıp on katlı binalar dikiyorlar. Bunca insan nasıl yaşayacak merak ediyorum bu şehirde.
      Hayat İstanbul'da sahiden zor. Şehrin tüm renklerine rağmen içinde yaşayan insanlar gün be gün soluyor gibi geliyor bana.
      Hepimize kolay gelsin. Güzel yolculuk temenniniz için teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir