Gün 5- Salı, Ruh Terbiyecisi…

52 Liste Projesi

Liste 40- Ruhumu sakinleştiren şarkılar…

Kaplumbağa terbiyecisi varsa, elbet ruh terbiyecisi de vardır. Bugünkü meydan okumanın isminin böyle olmasının sebeplerinden biri bu yazıyı aynı zamanda 52 Liste Projesi ile birleştirecek olmamdan kaynaklanıyor. Böyle de pratik bir zekam vardır, kendimi övmüş gibi olmayayım. Ben bu blog işine kafayı bu kadar sarmışken, işlerinde kontrolümden geçmeyi bekleyen onlarca fatura bekliyor. Kendime o işi bugün halledeceğime dair söz verdim; en azından başlamayı düşünüyorum.

Bu sabah evden çıkarken kendimi bir Hintliye benzettim. Geçmiş yıllarda bir film seyretmiştim. Hindistan’da geçiyordu ve Hindistan’da sefer tası ile yemek dağıtma işini anlatıyordu. Nefis bir filmdi. Severek izlemiştim. Adı neydi anımsamıyorum. Google efendiye sorsam hemen söyler ama nedense canım bunu yapmak istemedi. Öğrenmek isteyen muhtemelen bir iki arama sözcüğü ile bu işi halleder.

Ben de sabahları tıpkı Hintliler gibi elimde bir bez çanta, içinde yemeklerimle evden çıkıyorum. Genellikle içinde bir tas salata, bir kase ev yoğurdu, bir meyve oluyor. Birkaç senedir dışarıdan yemek almayı kestim. Fazla yağlı geliyor, illa ki bir küsur buluyorum yediklerimde. Böyle daha mutluyum ve daha sağlıklı beslendiğimi düşünüyorum. Bu demek değil ki dışarıda yemek yemiyorum. Elbette yiyorum ama o zaman da evde pek yemek fırsatı bulamadığım şeyleri tercih ediyorum. Balık, bunların başında geliyor. Bir ara kafayı vejetaryen olmaya takmıştım. Sonra düşündüm, taşındım çok fazla et yemememe rağmen, kendimi bilmediğim/ içinde rahat hissedemeyeceğim bir kılıfa sokmamaya karar verdim. Kendime kural koyduğum zaman sonu her seferinde mutsuzluk oluyor. Tatlı yemeyeceğim dersem normalde yediğimden daha fazla yerken buluyorum kendimi çünkü beynim devamlı aynı mesajı tekrarlarken, ben o düşünceye takılıp kalıyorum.

Dün akşam eve gider gitmez Kuzey’le kendimizi dışarı attık. Koşacağız diye söz vermiştik birbirimize. Bu sefer önden önden koşup beni gerilerde bırakmadı çocuğum. Otuz beş dakika boyunca kâh yürüyerek, kâh koşarak site boyunca gittik, geldik. Aslında koşmak bahane, işin en güzel yanı bu zaman aralığında onunla sohbet etmek. Yaşından dolayı olsa gerek, konuşmalarında, anlattığı olaylarda, başından geçen nice tecrübede hep bir hainlik/hinlik gizli. Baştan söyleyeyim, durum çok hoşuma gidiyor. Beni, bir zamanlar onun yaşında olduğum yıllara götürüyor ve hissettiklerine yakın duygular içimde beliriyor. Bir gülüşle, anlattığı mizahi hikâyelerle, içinde öğretmen-öğrenci ilişkisi barındıran anekdotlarla beni otuz yıl öncesine taşıyor ya, daha ne diyeyim ben bu çocuğa. Kendim nasıl bir öğrenciysem, oğlum da öyle bir öğrenci işte. Not konusuna gelirsek, ona söylemesem de kesinlikle benim aldığımdan kat be kat güzel notlar alıyor.

Bir günümü anlatacakken ben nereden buraya geldim? Koşuyordum değil mi? ?

Dün akşam blogda paylaşacağım yazıyı gözden geçirirken bilgisayarımdan da Passenger ezgileri yayılıyordu. Tüm evi nasıl güzel bir hava sardı, inanamazsınız. Sanırım bu akşam da Passenger’la baş başa kalmaya karar verdim. Bir de mum yakacağım ortalık iyice şenlensin diye. Romantizmin sonu yok ne de olsa. Arkadaşlarımın yalnız içtim diye kızmayacaklarını bilsem, dolapta buz gibi onların gelişini bekleyen köpüklü şarabı da açıp içeceğim de içemiyorum işte 🙂 Şişeleri ta St. Malo’dan alıp bavula sığdırırken niyetim bu şişeleri onlarla birlikte içmekti. Şimdi sözümden dönemem. Bu durumda akşam beni demini almış bir Tirebolu 42 bekler. Köpüklü şaraptan demli bir çaya geçiş yapabilen kaç kişiyiz buralarda ?

Şimdi 40. haftasına ulaştığım liste projesinde sorulan ruhuma iyi gelen yirmi şarkıyı yazmam gerek.

Hiç de bilmem bu işleri. Sadece neler dinlediğimi düşünerek bu soruya cevap verebilirim.

  • Kendi küçük dünyamda durmadan ama durmadan ve bıkmadığım bir şarkı var ki onu yazmadan duramam. Edith Piaf’tan “Sous les ciel de Paris. Edith’ciğim söylemiyorsa, başka bir sesi canım çekiyorsa o zaman bu şarkıyı Zaz’dan dinlemek isterim.
  • Burada bir şeylerden bahsederken zaman zaman bana eşlik eden müziklerden bahsediyorum. O yüzden adını duymuşsunuzdur belki, İnger Marie Gundersen diye Norveçli bir sanatçı var. Ne yazık ki Spotify’de çok şarkısı yok. O yüzden onu hep albümlerinden dinliyorum. Bildiğimiz caz parçalarını seslendiriyor.
  • Nina Simone… Bizimkilere her dinletişimde sanki ilk kez duyuyorlarmış gibi, “Bu şarkıyı süper söylüyor, ne olur bi’ dinleyin.” deyip “My Baby Just Cares For Me” parçasını dinletiyorum. Sanırım bu parçayı dinleyip de mutlu olamayacağım bir zaman dilimi yok. Işıklar içinde uyusun Nina’cım.
  • R.E.M’in Losing My Religion adlı parçası. Zaman içinde yolculuk yaparım resmen bu parçayla. Bağıra bağıra söylemeye başlar, kendimi açık eder, bizimkileri utandırırım.
  • Michael Buble en iyi yürüyüş arkadaşım. Onunla yollar kısalıyor. Yeni yıla yakınsak Christmas şarkılarını dinliyorum, değilsek canım ne isterse. Hatta Spotify hangi şarkıyı hangi sırada çalmak istiyorsa ona da itiraz etmiyorum.
  • Passenger deyip duruyorum zaten ne zamandır. Ne ses var yahu o çocukta. Tamam, Kuzey’le birlikte nice başka şarkıcı dinliyorum. Mesela Ed Sheeran’ı çok seviyorum. Amma ve lakin Passenger ve yukarıda adını yazdığım The Boy Who Cries Wolf albümü ve bu şarkı nefis. Bu arada albümün adı “Yalancı Çoban” anlamına geliyormuş. Evet,  şu masalddaki gibi.

Daha nice şarkı var beni dinlendiren. Yirmi tane sıralayabilir miyim bilmiyorum. Ya da gerekli mi?
Ama dönüp dolaşıp Norah Jones, Diana Krall, Stacey Kent gibi sanatçıları dinlediğime göre beni sakinleştiren caz müzikten hoşlandığım aşikar. Ama Amy Winehouse’da dinlerim. Quenn’e taparım. Ara ara geçmişe döner Michael Boulton dinlerim. Madonna’ya taparım. İşte böyle. Aklıma geldikçe de yazarım. 🙂

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Gün 5- Salı, Ruh Terbiyecisi…” yazısında 6 düşünce

  1. Ecehan diyor ki:

    Hemencecik Google Amca'ya sordum, bahsettiğin filmin adı Lunchbox-Sefer Tası herhalde. İlk fırsatta seyredeceğim yorumlarda "hayalleri gerçeğe dönüştürme" gibi cümleler geçiyor çünkü. Meraklıyım bu işe bu aralar 😉
    Şu spor kardeşin bir gün beni de sevmesini diliyorum… Ne güzel anlatmışsın o yarım saatlik yürüyüşteki hislerini, budur dedim yani…
    Sevgiler…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Evet, evet filmin adı Lunchbox. Çok da güzel bir film. Seyret bak hemen. Hint filmlerinin filmin dışında olduğun süre içinde güzel bir yanı var. Dün kahvaltı ettiğim arkadaşlarımdan biri Hindistan'dan büyülendiğini söylendi. Hintlilerin kabullenişi onu büyülemiş. Beni de o kabulleniş sinir etmişti. O halleri, o açlık, o sefalet.
      Her birimiz dünyaya ne farklı açılardan bakıyoruz. Sanırım güzel olan da bu.
      Spor beni de sevmiyor. Boşver. Olduğu kadar. Ben de takıntı haline getirmesem meseleyi hiç umurumda olmayacak. Emin ol. Bedenimden çok sinirlerime iyi geliyor diye yapıyorum.
      🙂
      Bizde buyuz, ne yapalım?

  2. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    İstikrarla yazıyorsun ya maşallah sana Özlemcim.
    Müziğin insan hayatındaki etkisi çok büyük bence. İyileştirici bir yanı var. Ben de klasik müzik çok severim ama George Michael, Modern Talking de sever, senin gibi bağıra bağıra şarkılara eşlik ederim:))

    • özlem öztürk diyor ki:

      George Michael yazarken aklıma geldi. Careless Whisper ❤️
      Modern Talking, gözümün önüne geldi bak şimdi o ikili. New Kids on The Block diye bir grup vardı hatırladın mı? Milli Vanilli falan, ahahaha yaşımız çok belli oldu. En iyi Justin Bieber dinliyormuş gibi davranalım. 🙂 Benim de bu aralar bu listedeki gibi dingin şarkılar dinlemem lazım. Yorgun ve dağılmış hissediyorum kendimi. Sabah altıda kalkıp her şey normalmiş gibi hayata devam etmek yordu bedenimi. Bazı şeyleri unutuyorum. Konu işle ilgili olunca da canım sıkıldı bugün. Bu aralar ajanda kullanmayı bıraktım koşturmadan ondan oldu her şey bence. Hemen yeni aldığım ajandamı yürürlüğe sokmam lazım. Yoka buradan nasıl dağıldığımla ilgili yazılar paylaşacağım.
      Çok çok öperim seni.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir