Fuardan Fuara Frankfurt

Bloga yazı yazmak insanı rahatlatan bir şey olsa gerek çünkü bir dolu işimin arasında yapmaktan çok keyif aldığım bir durum haline geldi. Hatta bayağı bir stres attığımı bile söyleyebilirim. Gerçi uzun zamandır idare etmeye çalıştığım zavallı laptopumun pabucu yakın zamanda dama atılacak ve dayanamayıp yeni bir macbook sahibi olacağım gibi gözüküyor. 🙂

Bloğum hala arama motorlarında çıkmıyor ama ben azmi elden bırakmayacağım ve yazmaya devam edeceğim.
12-16 Şubat arasında Selçuk’la Frankfurttaydık. Uçak inişe geçtiğinde her tarafın karla kaplı olduğunu gördüm. ”Bu sene de soğuk!” dedim içimden. İnişin nasıl olacağı konusunda bir hayli endişelenmeme rağmen gayet güzel bir iniş oldu. Her sene gittiğimiz otele yerleştikten sonra doğru fuar alanına. İş için bile olsa yurtdışında olmak güzel bir şey.

Fuar yine çok kalabalık ve çok yorucuydu. Bu sene Venedik’in üstüne eklenen Frankfurt’la beraber oğlumun özlemi çok fazla geldi. Sevgililer Günü’nün hayatımız için anlamı klişe bir günün ötesine geçmese de Selçuk ile iki seneden sonra beraber geçireceğimiz ilk sevgililer günü oldu.

…veee arkadaşlarımızla yediğimiz güzel bir akşam yemeğinden sonra saatler gece yarısını gösterirken gülerek farkediyoruz ki sevgililer gününü unutmuşuz 🙂

Frankfurk için ”Müzeler Şehri” denir. Bir de ”Goethe’nin Şehri”.

Ben, Goethe’nin Şehri kısmını daha çok severim. Ünlü alışveriş caddesi Zeil Strasse‘ye yürürken
sokak levhalarında Goethe Haus yazılı tabelalara kolaylıkla rastlayabilirsiniz. Gittiğimiz her restoranda menüde mutlaka Goethe adı geçen bir yemeğe rastladık. Goethe Haus şehrin en çok gezilen müzelerinden biri. Faust bu evde yazılmış.

Ahmet Haşim 1932 yılında bu evi ziyaret etmiş ve günlüğüne şöyle yazmış.

”Goethe bugün ölmüş gibi, Avrupa’nın her köşesinden ziyaretçiler gelmiş, hayret ettim. Ziyaretçiler, Faust’u yazdığı masadaki mürekkep izlerine büyülenmiş gibi bakıyor.”

Goethe Haus’un müze shop’una indiğinizde burası ile bağlantılı klasik müzik cdleri satan bir mağaza var. Klasik müzik kolleksiyonu oldukça geniş. Bakmakta fayda var derim. Biz birkaç cd edindik.
Geçenlerde bir dergideydi sanırım, Frankfurt Kitap Fuarına giden Buket Uzuner’in Frankfurt’u Doğan Hızlan eşliğinde gezdiğini ve Doğan Hızlan’ın kendisini bu müzik markete getirdiğini okumuştum. Buket Uzuner, Frankfurt’u Doğan Hızlan’la gezmenin çok keyifli olduğunu anlatıyor ve müzik marketten de övgüyle söz ediyordu.
Hava çok soğuk ve kar yağışlıydı. Ben Avrupa’yı baharda gezmeyi çok sevsem de fuarlar hep soğuk kış günlerinde oluyor. Bu da belki bir şehri canlı tutmanın ticari yoludur. Her sene mecburi olarak gittiğim fuardan dolayı sanırım Frankfurt’u baharda tanıma şansım olmayacak. Kış aylarında Frankfurt’ta seyr-ü sefer edeceklere çok sıkı giyinmeleri tavsiye edilir, bir de acılı gulaş çorbası içmeleri. 🙂

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Fuardan Fuara Frankfurt” yazısında bir düşünce

  1. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Ben Almanyaya birkaç kez gittim ama Frankfurt’u görmedim. Göthe’nin evine bayıldım. Orayı görmek için bile gidilir. (Şimdi bunu Fatih’e söylesem hemen bir bilet ayarlar sevinçle, o Almanya’yı çok sever.)
    Biz birkaç kez Berlin’e gittik birer kez de Münih ve Hamburg’a. Yıllar önce Fürüzan’ın bir nehir söyleşi kitabını okumuştum. Bu arada benim sinemalarım, parasız yatılı 47’liler harika kitaplardır … bayılırım bu şahane kadının hikayelerine. Füirüzan kitapta sıkça Berlin’e gittiğini söylemişti. Oradaki müzelere doyamayıp yeniden yeniden gittiğini. Biz de Berlin’i özellikle de doğu Berlini çok sevdik ve üstüste gitmiştik, sanırım 2 kez daha. Aslında Berlin diğer Avrupa şehirlerine kıyasla çirkin. O kadar bombalanmış dümdüz edilmişki savaşta çok yeni bina var. İnsan kendini tarih içinde geziyor gibi hissedemiyor. Ama o müzeler adasındaki müzeler muhteşemdi. Firüzen kitapta müzeler adasındaki Bergama Müzesini gezerken içinin acıdığını ama sonra nasıl korunduklarını düşündükçe orada olmasına sevindiğini söylemişti. Ben de aynı şeyi düşündüm. Türkiye’den bir Bergama şehrini Almanyaya taşımışlar. Ama 2. Dünya savaşında şehir bombanırken bütün şehri blog blog yer altına almışlar ki zarar görmesin. Bizim eserlerimiz bu bilince sahip insanların elinde oluversin. Bizim burada olanlara neler yaptığımız malum. Berlin’den Postdama geçmiştik. Postdam savaş bombalarından çok etkilenmemiş, belki özellikle orayı bombalamamışlardır çok güzel bir şehir. Postdam saraylar şehri diuye anılıyor ki içindeki Büyük FFredirk’in yaptırdığı saray ve bahçeleri muhteşemmdi.Belki duymuşsundur veya görmüşsündür sarayın bahçesinin içinde bir yel değirmeni var. Kral sarayı yaptırıken adamları değirmenin sahibi köylüyü ne teklif etseler değirmeni satmaya ikna edememişler. Bizzat kral konuşmuş değirmenciyle onu tehdit de etmiş değirmenci şu cevabı vermiş:
    “Yıkamazsın Berlin’de hakimler var.”
    Hamburg da merkeze biraz uzak ama çok şık bir otelde kalmıştık. Merkeze en az 3 km yol yürümemiz gerekiyordu ama hergün o yolu yürüyorduk. Çünkü şehrin ortasında kocaman çok güzel bir göl ve çevresinde parklar vardı. Merkeze kadar o gölün çevresinde yürüyerek gidiyorduk. Hamburg da otel çok şık bir semtte olduğundan mı bilemiyorum şehir ben de hep bir zenginlik duygusu hissettirdi. En şık mağazaları da Hamburg’da gördüm. Hamburg’dan geçiverdiğimiz Bremen ise tam bir masal şehriydi.
    Münih ise öyle çok ahım şahım bir şehir değil ama orada Hitler’in ruhu geziniyor gibiydşi. Tarih kokuyordu şehir. Hitlerin masanın üzerine çıkıp söylev verdiği ve tutuklandığı ünlü meyhanede yanımızdaki masada dazlak her hallerinden nazi yanlısı olduğu belli alman bir genç grubu oturuyordu ve Hitler’in ruhu da meyhane de dolaşır gibiydi. Biraz ürkütücü ama çok egzantirik bir zaman dilimiydi. Meyhanenin adı Hoftbrauhaus. Münihten di galiba Salzburga geçmiştik. Orası da ayrı güzel bir başka masal şehriydi. Sevgiyle kal..Aylin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir