İstanbul’un 7/24 yaşayan bir şehir olduğuna inanıyorum artık. Günün herhangi bir saatinde karşıma çıkan trafik sorunu benim için kanıksanmış bir durum. Beni şaşırtmıyor ya da kızdırmıyor. Peki ama ya sabahın körü?
Barselona için sabahın çok erken bir saatinde ayaktayım. Rutin günlerinde yataktan kalkmakta zorlanan bu gezgin kişilik, sabahın beşinde bir kuş gibi havalanıyor yataktan. Akşamdan gelişi güzel hazırlanmış bavul sokak kapısının önünde. Üstüme bir şeyler geçirdiğim gibi atıyorum kendimi arabanın içine.
Sırt çantamın içi dolu. Benim için önemli olan tüm alet edevat içinde. “Ağır bu yahu!” diyorum ama ne yapalım gülü seven dikenine katlanacak. İçinde kalemim, defterim, biri SLR diğeri küçük dijital fotoğraf makinem, ekstra lens, el kamerası ve okusam da okumasam da bir kitap ve tabii ki yedek kitap.😍Daha ne olsun değil mi?
Bu benim için yaza hızlı bir giriş, bir başlangıç. Bu sene görmediğim şehirlere doğru kanat çırpmak istiyorum. Görmediğim sokakları göreceğim, şehrin beni şaşırtmasına izin vereceğim. Birkaç sene önce yaşadığım bir Madrid maceram olmuştu; güzel, sıcak bir hava beklerken soğuktan iliklerime kadar donmuş, valizimizde bulunan tüm kıyafetleri üst üste giyerek bir soğana dönmüştüm. Şimdi İstanbul’da üşüyen bünyemi, Katalan ülkesine teslim etmenin vakti.
Haydi yola!
Barselona’ya Yolculuk…
Saat 05.15 civarında Boğaz Köprüsünün üstünden camlarımızı aralayıp boğaz havasını içimize çekerek ilerliyoruz. 05.30 olduğunda İstanbul Atatürk Havalimanı önündeki trafiğin içindeyiz. ”Yok artık!” desek de, trafiğin açılmasını bir müddet bekledikten sonra havalimanının içine adımımızı atıyoruz. Benim için eğlence başladı. İstese Alain de Botton havaalanında biraz daha konaklayarak on kitap daha çıkarabilir.
Günlerden Pazartesi! Havaalanının içi kalabalık geliyor gözüme. Pazartesi rutini mi acaba diye düşünüyorum. Yanımdan sırtına asılı ufak çantası ve omuzlarından çapraz askı ile geçirilmiş tenis raketiyle genç bir kız geçiyor. Belli ki tenis hayatının merkezinde. Benim tenis raketi uzunca bir müddet arabanın bagajında gezdikten sonra şimdi ayakkabı dolabının arkasında dinleniyor. Biliyorum ki ülkeler arası bir yolculuk yapma şansına hiç sahip olamayacak.
Gideyim artık Barselona’ya değil mi?
3 saat 10 dakikalık bir yolculuk beni bekliyor. Uçağımız gecikmesiz kalkıyor. Uzun zamandır denk gelmediğim kadar iyi bir uçağa denk geldiğimiz için seviniyorum. Uçağın burnuna yakın bir yerde oturduğumuz için buram buram kahvaltı kokuları genzimi dolduruyor. Böyle küçük ve kapalı alanlarda sayıca hayli fazla yumurtanın pişme kokusuna tahammülüm olmadığı ve yumurtayı tamamlayan ek yemeğin haşlanmış tavuk sosisi olmasından dolayı kahvaltı teklifini reddedip, kahvemi alarak önümde duran küçük ekrandan filmimi seçerek, dış dünyadan gelen yemek kokularına burnumu tıkayıp başka bir yerlere yolculuk etmeye çalışıyorum. Ne zamandır seyretmeyi planladığım ama bir türlü denk düşüremedim film karşıma geliyor. ”Never Let Me Go”(Beni Asla Bırakma) Hüzünlü bir film. Yolda olmamın verdiği sevinçle filmin hissettirdikleri örtüşmüyor.
Barselona’dayız.
İşte şimdi Barselona’dayız. Plaça de Catalunya‘da inip, otelimizin bulunduğu Passeig de Gracia‘ya doğru yürümekteyiz. Yürürken caddede sıralanmış mağazaları geçerek tek tek arkamda bırakıyorum. Uçakta yumurta, sosis deyip beğenmediğim yemeğin üzerinden çok zaman geçmiş. Karnımdan sesler geliyor. Hem biz buraya yemek yemeğe gelmedik mi?
Gördüğüm ilk tapas barda değilse de, zannederim ikincisinde dayanamayıp oturuyorum.
Otelin kapısındayız işte. Merak edenlere bir tık uzaklıkta.
Kapı, kalın kumaştan dokuma perdelerle kaplanmış yüksek duvarların tam karşısında duruyor. Bizi görür görmez otomatik olarak iki yana açılması gereken kapı açılmıyor. Haydaaaa!! Nihayet duvarın yanında ‘’bas ve bekle!!’’ yazan zili görüyoruz. Basıp, bekliyoruz. Sonunda diyafondan bir ses geliyor ve kapı nihayet iki yana uzanıyor. İçerdeyiz, yaşasın! Nafile bir resepsiyon ve lobi arayışından sonra giriş katında lobi olmadığını anlayıp 1. kata çıkıyoruz. Otele girişimizi yaptırıp, 4.kattaki odamıza ilerliyoruz. Otelden ayrıldığımız dakikaya kadar da bir daha herhangi bir görevli ile karşılaşmıyoruz. Otel açısından güzel bir yöntem çünkü resepsiyonla bir bağlantı olmadığı için odadaki eksikleri bile isteyemiyorsunuz. Odamızı genel olarak beğensek de, konakladığımız günler sonunda otelin bir yıldızını söküp atıyoruz.
evet evet ikiniz de gelin. Yarın 4'te uçağım, ayarlayın bavulları;)
Leylak Dalım hiç olur mu ya aşkolsun. Uçakta, trende, otobüste her neresi olursa olsun yan koltuğum her zaman sizin için boş, yeter ki ben geliyorum deyin:)
Leylak Dalım,
Bence merakla beklenen kutlu tarihten önce gitmemekte fayda var:))) Zira bir yemek bir gezme şeklinde ilerleyen gezimiz istenmeyen kilolara sebep oluşturuyor.Ben atıştırmaya zaten bayılırım.Bugün öğleden sonra iş yerinde acıkıp küçük bir ekmek arasına peynir ve domates koydum.Yerken peynir ekmek ve domatesin ne muhteşem olduğu düşündüm durdum.Bu ispanyol milleti çok harika besleniyor:))))NE yesen güzel,lezzetli.Boşverin,hadi gidelim biz de Zerenle:)))
Zereeeen, gideceğin yere beni de götür, götür de istersen yerlerde yatır, sorana Leylağımın Dalı dersin:)))
Hihihi, şımardım. Özlemcim çok güzel, Arzu Çağlan'ınkinden daha keyifli, merakla diğer günleri bekliyorum. Zeren götürmüyor bari seni okuyup gitmiş gibi olayım:)))
Özlemcim ya olur mu öyle şey. evet yemek konusunda fikirlerim var ama sonuçta iyisini bulmak için tecrübeler önemli:) Bar Pinotxo zaten kaçınılmaz, çok duydum orayı. La Boqueria'da ömrüm boyunca yaşayabileceğimi düşünüyorum zaten, korkum beni ordan çıkarmakta zorlanacaklar ve ben tüm barcelona günlerimi orada geçireceğim:)
Casa Battlo konusunda o kadar haklısın ki, daha görmeden bile hayranlıktan nutkumun tutulacağını hissediyorum.
Plaça Reial'de bir iki tapas ve paella restoranı notum var. Ben paellaya dibimin düşeceğine eminim:) picasso konusunda emin değilim ama vaktim kalırsa gidicem muhakkak. keyifli bir tesadüf oldu bu:) ben de seni çok öptüm
Zerencim,yolun açık olsun:)))Şimdi ben böyle sallana sallana yazarken sana nasıl tavsiye vereceğim ki? Arkası yarın gibi benim geziler.Gezdiğim günlerle eşzamanlı düşünüyorum.Biz Katalunya Meydanından tur otobüsüne bindik.Bana çok anlamlı geldi çünkü şehir büyük ve genel olarak tanımak için kolay bir tercih oldu.İki hat var.Biri sarı diğeri yeşil.Biletle iki turda da seyahat edebiliyorsun.Gaudi'nin bütün yapıtlarını görebiliyorsun.Uzun sürüyor.Günlük 23 Euro.İki günlük 30 euro.Biz bir günlük aldık ama iki gün de alabilirmişiz diye düşündük.Ama diğer hatta da geçip eşim çok gitmek istediği için Barselona futbol takımının stadını gezdi.Mesela gittiğimiz gün sagrada familia da indik ama giremedik.Çok kalabalıktı.Sonra ki gün gelip girdik.İçindeki tadilat bitmiş gibi:))) yukarı çıkmak istiyorsan mutlaka girişte asansör bileti al.Ben asansör kalabalık olur çok sıra bekleriz diye düşündüm.Merdivenle çıkarız dedim.Ama merdivenle çıkış yasaktı ve asansörde sıra yoktu:(( Sagrada familia dan çok casa Batllo'yu beğendim.Bana Gaudiyi anlatan mekan orası oldu.Çok seveceğini düşünüyorum.Orayı atlama:))))Pazarı gezmeyi unutma .La ramblas üstündeki kapıdan girdiğinde sağda meşhur tapas barı(bar pinotxo) var.
Sahibi 80 lerine yakın bir bir efsane Juanito Bayen.Menü yok.2 tabak ızgara balığa ve patatesli et yemeği iki küçük birayla 40 euro.:))))
Tapas'lar her restaurantta güzel.Zerencim beni sustur artık.Sana yemek tavsiye ediyorum.Yuh bana:))))İçindeki yemek aşkı seni doğru yerlere mutlaka götürecektir di mi?Ben paella ile ikinci denemem..Yiyorum ama ııı-ıııh paella benim yemeğim değil:)))))Aklıma geldikçe yazarım
Picasso müzesine ben gidemedim bari sen git:))) öpüyorum seni
Özlem inanamıyorum, biz de yarın Barcelona'ya hareket ediyoruz:) çok hoş bir tesadüf oldu:) tavsiyelerini merakla bekliyorum:)