Bir ara Cunda’daydık!

Tatil başlasın!

Hafızamda anlatılacak bir Cunda macerası dolanıp durmakta… Unutmam dediğim şeyleri unutur olmaktan dolayı gördüklerimi not alayım istiyorum. Bazen de şöyle soruyorum  kendime, beynimde yer etsin dediklerimi yazdığımdan dolayı mı unutur bu beyin her şeyi… Sanırım Cunda benim için bir unutuşu hatırlattığı için böyle diyorum. İnsan çoğu şeyi unutabilir orada sanki! Hayatını sürdürdüğü şehirde yaşadığı karmaşayı, sıcağı değil belki ama insanı yapış yapış bırakan nemi, yaşamı çekilmez hale sokup en kıymetli kavramı zamanı çalan trafiği, saygıdan yoksun kalmış insanları. Bir de sanki Cunda’da çok kalmak tehlikeli olabilirmiş gibi geldi. Orada her geçen gün insanı güzel İstanbul’dan uzaklaştırabilir! Çok alıştım bu lafı söylemeye, hatta çok da sever oldum. Ne gam!

Cunda güneşli bir memleket. Sıcak, sarmalayan… Girit yemekleri kokan restoranları çok tanıdık… Deniz, Cunda’ya demir atmış. Dilediğiniz kadar balık! Her çeşidi var. En çok barbun ve tekir…Ya da ben en çok onları sevdiğimden Cunda bana barbun ya da tekir! Kalamarlar, midye tavalar, midye dolmalar, hele kabak çiçeğinin içinde kendine yer bulmuş sarmalar…Bir de rakı var Cunda’ya yakışan! Her masayı süslüyor 70’liğin o heybetli görüntüsü…
Cunda’nın ölüsü, delisi, bir de kedisi meşhurmuş. Ölüsünü es geçiyorum; kedisiyle, delisine çok denk geldim. Şükür!
Şimdi kediseverler kızmasın bana ama ben adanın kedisinden bıktım. Balığın, denizin olduğu yerde kedi olmadan olmaz, bilirim. Soracak olursanız denizin kenarına kedinin yakıştığını bile söylerim; lakin kedi sayısı insan sayısını geçmiş nerdeyse adada. Masalara gölge yapan ağaçların tepesinden yemeklerin orta yerine düşüyor kediler. Ya da sarhoşlar rakının, balığın, denizin tadından!
Adali Pansiyon’da kahvaltı!

İlk gidişim Cunda’ya… Lale Abla sebep gitmemize. Daha önce buraların yakınlarına gelmişliğimiz, Assos’a, Behramkale’ye, Altınoluk’la gitmişliğimiz, Kaz Dağları’nın eteklerinde dolaşmışlığımız var; Zuhal ile Ayten’in hayallerini gerçekleştirmek için işlerini bırakıp, Adali Pansiyon’u açmalarını beklemişiz güzel adaya adım atmak için.

Çocukluk rüyası gibi Cunda’da olmak! ”İncir ağacına tırmanma, iyi değildir.”, diyen annemin sesine kulak asmadan tırmanmak, balı kenarından akmış inciri yiyip elimin yapışkanını ağacın gövdesine ya da toprağa sürmek gibi… İlkokul arkadaşlarımı neden hatırlamadığımın sebebini sanki burada bulacakmışım gibi ama bir şartla: buz gibi bir bardak karadut suyu içersem eğer!
Farkında değilmişim ama çocukluğum sanki meyvelerin kaybolan tadında gizli. İnsanların yüzü ışıl ışıl. Zeytinyağının mucizesi sanki. Kremleri bir kenara bırakmış adalı kadınlar. Kantaronlu zeytinyağı sürüyorlar vücutlarına, yüzlerine de kayısı çekirdeği yağı…
Cunda güneşlenme telaşına düşenlerin değil de, şemsiyenin altında kitabına gömülmek isteyenlerin yeri. Kumsallar sessiz, insan ister istemez kendiyle tanışıyor yine. Denizle güneş pek karışmıyorlar birbirlerine. Güneşin gücü yetmemiş denizi eritmeye. Güneş ait olduğu yerde parlasa da bildiği gibi, deniz çoğu yerde buz gibi.
İnce çay, sonra sakızlı bol köpüklü bir kahve!

Öyle güzel yerler var ki adada! Ara sokaklarda gezmek, taşa toprağa dokunmak gerek. Sokaklar kıvrıla kıvrıla ilerliyor. Bazen ”Nazlı” atıyla geçen faytoncunun tıngırtısı geliyor insanın kulağına. Bir haftada adalı mı oldum ne?

 

Taş Kahve’nin içi!

Taş Kahve’de akşam oldu mu önce çay içiyorum. Öyle çok çay içiyor ki insanlar çayın bayat olma şansı yok. Sonra çayın tadını alıp, keyfe daldıktan sonra sakızlı kahve geliyor peşinden peşinen! Taş Kahve’nin denizin kenarına atılmış masalarında oturmaktansa, sırtımı taş duvarına dayayabildiğim eski eve dayamayı seviyorum sırtımı. Kahvenin hemen karşısında iki tane lokmacı… Biri Taş Kahve’ye ait lokmacıların; lakin hemen yanındaki İmparator Saki’nin lokmacısı yeri göğü inletiyor. İmparator üzerine geçirdiği kırmızı atletiyle bağırıyor yoldan gelip geçene:

”İmparator’un lokması burada!”

Saki haklı kendini İmparator ilan etmekte. Önünde uzanan kuyruk almış başını gidiyor. Lokmalar Saki’den. Sen almazsan o hediye ediyor:) Adada lokmaya para vermiyoruz. İmparatorun cömert tarafına denk geliyoruz.

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir ara Cunda’daydık!” yazısında 8 düşünce

  1. laleninbahcesi diyor ki:

    Özlemcim nedense senin yazılar çıkmıyor benim sayfada… Belki 10 kez kayıt yaptım şimdi yine yapacağım.

    Cunda'yı ne kadar güzel anlatmışsın.Ben sonbaharda gidiyorum istersen bir sonbahar seferi yap bizimle… Kız kıza gidiyoruz:))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir