Yazma deneyimleri 1-2…

 

Bugün Yazı Evi’ne gittim. Kadıköy’e. Cuma günleri saat 10’da randevum var. Her hafta heyecanla aynı kapıyı çalıyorum. Kapıdan girer girmez elimdeki eşyaları salondaki koltuklardan birinin yanına bırakıp, hemen mutfağa geçiyorum. Genellikle gittiğim saatte, önceden gelen bir konuk çayı demlemiş oluyor. Tıpkı evimdeymiş gibi dolabı açıp çayımı koymak için raftan bir kupa seçiyorum. Birbirinden boyuyla, rengiyle, ebatıyla farklılık gösteren kupalardan birini seçmekten keyif alıyorum.
Çayımı aldıktan sonra, elimde fincanla bir müddet salonda oturuyorum. Bu evin havasını seviyorum. Belki daha sık gelsem, defterimi ya da bilgisayarımı açıp evin enerjisinde bir şeyler yazmaya çalışsam daha da rahatlarım. Şimdilik bunu yapmaya vakit yok. Gelebildiğim günler için şükrediyorum.
Bir hafta boyunca güzel bir şeyler yazmaya çalışmanın coşkusunu yaşıyorum. Peki ya Cumaları?Kuzey’in İngilizce sınavlarında hissettiği duygular gibi galiba hissettiklerim. Oğlumun ağzından çıkan cümleler annesinin hislerini de tanımlıyor.
      ”Anne” diyor. İngilizce sınavları olduğunda içim kocaman oluyor, böyle çok heyecanlanıyorum, kalbim vücuduma sığmıyor, patlayacağım zannediyorum.”
Ah Kuzey, işte ben de yazılarımı okurken tam böyleyim diyorum ona. O, annesinin de aynı hisleri paylaşmasından memnun, rahatlıyor. Ben yine aynı duygularla orta yerde kalıveriyorum.
Sonra bazen benden önce, bazen benden sonra Yeşim Hoca geliyor. Öpüşüyoruz. Gülümseyerek kucaklıyor her birimizi. Salonun hemen yanındaki bize ayrılmış odaya doğru ilerliyoruz. Masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturuveriyorum. Haftalardır aynı sandalyede oturuyorum. Diğer arkadaşlarım da kendi sandalyelerinde. Meğer iskemlelerimizi paylaşmışız. Ödevini yapmış, öğretmeninden övgü bekleyen bir öğrenci gibiyim. Kalbim küt küt atıyor. Zaman zaman ilk önce ben okumak istiyorum, hemen okuyayım da beklemenin azabını yaşamayayım diye. Bazen sona kalıyorum. İçimdeki ateş yükseliyor öyle anlarda.Yazdıklarımı okumaya çalışırken sesim çatallaşıyor, bitse artık diye düşünceler geçiyor kafamdan. Bitmiyor ama bir türlü!
Satırlarıma yazılarımda eksik olan ”ben” duygusunu eklemeye çalışıyoruz. Öyle yaz duygunu, koy yazının ara yerlerine gibi bir şey değil yapmaya çalıştığımız. Yavaş yavaş, adım adım ilerliyoruz.
Yazmak çok ağır geliyor. Nedense korkuyorum, susuyorum.
Bana bir tatil mi lazım yoksa?

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Yazma deneyimleri 1-2…” yazısında 9 düşünce

  1. zero diyor ki:

    Acayip keyif alıyorum bu maceranı izlemekten. Yeşim Hanım dahil çevrendekilerin yorumlarını bilmiyorum ben yazılarında o "ben" vurgusunu çokça hissetmeye başladım artık. Daha bir keyiflendi seni okumak…

    Not: sana verdiğim sözü unutmadım. sadece öyle bir ortamı o günden beri yakalayamadım, keyifle çekmek istiyorum o fotoğrafı:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bana verdiğin söz için endişenlenmene gerek yok, zamanı gelecek biliyorum. O an, şahane olacak:) Yazmakla ilgili eksiklerimi toparlamaya çalıştıkça, başka eksikler çıkıyor ortaya; ama keyifliyim. İçine biraz ben katıyorum yazıların, sonra diyaloglar ekliyorum. Eskisinden daha iyi:) Diyalog ekleyince bu sefer 1. tekil şahıs anlatımıyla ilgili başka bir sıkıntı giriyor devreye! Bunun adı: Bilinç akışı imiş:)
      Napıyorum peki, Virginia Woolf okuyorum. Sırada Faulkner ve James Joyce olması gerekiyor. Belki Joyce biraz bekleyebilir.
      Yukarıdaki üç şahsiyet ''bilinç akışı'' kullanırlarmış. Doğru adres burasıymış. Konuşur gibi anlatmalıymışım. Kolay görünüyor ama aklım pek karıştı Zeren'cim..
      ama keyifle debeleniyorum:)

  2. ÖZGÜR diyor ki:

    murat hoca'nın derslerine ilk katıldığım günlerdeki halimi hatırladım. şahane… o göğüste atan kalp dilerim hep kocaman olsun, yerine sığamayacakmış gibi. insan yazmak isteyip ihmal ettiğinde o yürek öyle küçülüyor ki nefesini tıkıyor, vicdanını acıtıyor. aşk acısı gibi… dilerimki hikayeniz bol, kelimeniz bol olsun.
    sevgiyle…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yok Paris maris bu aralar. Ben fıldır fıldır gezeyim derken oğlanın okulu kaynıyor arada:) ama canım istemiyor değil, Aralık'ta ailecek Cafe Melange'ın yanına gidicez:) onu düşülüyorum şimdiden…
      Yine de arada canım sıkılıyor:)
      Öpüyorum çok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir