Sonu belli bir tren yolculuğu…

Sabahın köründe telefonun alarmının sesiyle gözümü zorlukla açıyorum. Yorgunluk üstüne yorgunluk eklemek konusunda kendime rakip tanımıyorum. Hani kendime yapacağımı yapıyorum da, benim yaptığım işkencelere kocamda katlanmak zorunda kalıyor ya, sabrı için kendisini tebrik ediyorum. Bence bu dünyada kendisini sınamasının bir yolu bu diye düşünüyorum.
Frankfurt’tayız. Her sene fuar nedeniyle mutlaka ziyaret ediyoruz bu şehri ve ben her sene mecburi istikamet olan bu şehre, başka bir şehri eklemeyi alışkanlık haline getirdim.
Selçuk, Frankfurt yollarına düşmeden bir gece önce geliyor eve. İzmir’de katılması gereken fuarı bana refakat edeceği için daha bitmeden bırakmış, gece geç saatte boşalttığı valizini bu sefer daha soğuk hava koşulları için tekrar dolduruyor.
Sabahın beşinde yollara düştüğümüz yetmezmiş gibi, şimdi de iki günlük yorucu fuar koşuşturmasından sonra yine telefonun sesiyle uyanıyoruz.
Çok sevdiğim tren seyahatlerinden birini yapacağım yine. Frankfurt’a 400 km. uzaklıktaki Leipzig’e gidiyoruz. 3.5 saat süren bir yolculuk için trende yerlerimizi alıyoruz. Birkaç ay önce aldığım tren biletini hızlı tren olarak almamış olmamın bir sebebi vardır herhalde. Ya Leipzig’e hızlı tren yok, ya da tren bileti umduğumun üstünde çıktığı için almamış olabilirim. Nedenini tam olarak hatırlamıyorum bile.  Merak edenler için gitmeden aylar önce aldığım biler için 2 kişiye gidiş- dönüş 114 Euro vermişim.
Yine trenin gidiş yönünün tersindeki koltukları seçerek olasılık hesabına vurulduğunda zorlukla yakalayabileceğim bir başarıyı elde etmişim.
”Yine mi?” diyor sevgili koca.
”Senin yüzünden!!” diyorum hiç utanıp sıkılmadan. ”Sana sordum hangi koltukları alalım diye, sen de sen seç dedin bana” diye söyleniyorum.
İşin doğrusu onun için herhangi bir sorun da yok. Ters yönde gitmeye dayanamayacak olan benim hassas midem.
Allah’tan tren boş…
Sırt çantamızla yemek salonuna doğru seyrediyoruz hemen. İki çay söyleyip çantamızdan sandviçlerimizi de çıkardığımızda artık keyfimize diyecek yok.

 

Tren ”tıngır mıngır” ya da ”çuf çuf” efsanelerini geçmişte bırakarak, neredeyse hiç ses çıkarmadan karşımıza çıkan kasabaların arasından sessizce geçiyor.
Üstlerine geçirdikleri kalın montlara sarınmış sabah insanları yanlarında köpekleriyle tarlaların arasında dolaşan patika yollar üzerinde yürüyüş yapıyorlar.
Biz de keyifli bir yolculuğun kenarında bir şehirden diğerine doğru ilerliyoruz.
Devamı gelecek…. Beni izlemeye devam edin:)

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Sonu belli bir tren yolculuğu…” yazısında 15 düşünce

  1. ayshooo diyor ki:

    Merhaba,Avrupa'da tren yolculuğunu deneyimlemeyi her zaman istemişimdir,sizi de çok mutlu ettiği anlatımınızda belli:)tren biletlerinin daha önceden ayarlandığında çok uyguna geldiğini duymuştum ama biletlere nereden bakılacağını bilemiyorum,küçük bir ipucu alabilir miyim:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Avrupa'da yollarda trenle olmak keyifli ve konforlu. Koltuklar rahat, yollar güzel, tren kafeteryası muhteşem… Daha ne olsun. Avrupa'da her şeyde olduğu gibi tren ya da uçak biletlerinde erken davranırsan uygun fiyata bilet alabiliyorsun. Almanya içinde seyahat etmek için ya da Almanya başlangışlı bir yerden seyahat etmek için: http://www.bahn.de/p/view/index.shtml
      Başka bir yer için de ''train tickets to…'' gibi bir cümleyi gitmek istediğin yeri yazarak, google'a yazarsan bile karşına bir dolu seçenek çıkacaktır gibi geliyor.
      Çok zorlanman durumunda bir ara pronto tur'da ufak bir komisyon karşılığında tren bileti alıyordu gibi hatırlıyorum.
      En kötü durumda bana yazın, beraber bakarız:)
      Sevgiler

  2. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Tren her zaman yapmayı hayal etiğim için ilk aklıma gelen ulaşım aracı:)
    Sen de öyle güzel anlatmışsın ki, çok heyecanlandım sanki o yolculuğa ben çıkıyorum, bir de ters oturmak beni de rahatsız edebilir ama tren için en güzel görüş alanı sanırım ters koltuklar;)
    Yolunuz açık olsun, güzel bir gezi olsun, takipteyim seni…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Uçaklardan çok havaalanlarındaki insan kalabalığını seviyorum: yerlerde ya da banklarda yatıp uyuyanlar, elinde kahvesi bir köşede oturanlar, bilgisayarına gömülenler, gidecekleri başka bir şehri ya da orada kavuşacaklarını düşleyenler… Nedense hep büyülü gelmiştir bu durum:)
      Trenler ve garlar da aynen böyle geliyor bana… Sadece havaalanı gibi içinde telaş barındırmadığını düşünüyorum ve o telaşsızlık hali bana huzur veriyor.
      Haklısın, en güzel manzara koltupun tersinde akıp gidiyor ama ne fayda:)))
      Tren restoranları en güzeli… Biz ne trenlerimizin ne de garlarımızın kıymetini bilemedik ne yazık ki.
      Sevgiler canım:)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir