Leipzig garında bir garip yolcu…

Tren istasyonunda indiğimizde başımı hemen yörüngesinin etrafında gezdirmeye başladım. Etrafın kalabalığının nasıl da tüm dünyamı güzelleştirdiğini düşünüp, bir kez daha kendime hayretleri içimde baktım. Trene binenler, trenden inenler, beklediğine kavuşanlar, hayal kırıklığına gebe duranlar, etrafı saran mis gibi kahve kokuları, kendi etraflarında kim bilir kaçıncı turunu tamamlayan sosisler, misler gibi iştahımı kabartan vanilya kokulu donutlar…
Sonra hemen garın içinde canı sıkılanları ya da vakit geçirmek isteyenleri ağırlayan kocaman kitapçı…
Leipzig Garı çok büyük, alt katı alışveriş merkezine dönüştürülmüş. Garın içinde duş dahi alma imkanı tanıyan bir tuvalet alanı… Bir trenden diğerine yol alacak yolculara, sırtına çantasını takmış gezginlere, öğrenci harçlığıyla yollara düşenlere hizmet veriyor.

 

 

Elbette kitapçıyı geziyorum. Saat sabahın 10’u daha… Uzun bir tren yolculuğu yaptığıma göre telaşı artık dünyanın başka bir köşesinde bırakmam gerektiğini öğrenmiş olmalıyım.
Gardan dışarı çıktığımda hafiften serpiştiren kar damlalarını görüyorum; az sonra o da yağmaya çalışmaktan vazgeçiyor zaten. Danışmadan aldığım harita da elimde…
Gardan dışarı çıkar çıkmaz hemen karşımızda uzanan parke taşlı yoldan ilerlemeye başlıyoruz. Bu yol bizi gitmeyi umduğumuz yola taşıyacağını biliyoruz. Leipzip her köşe başında kitapçı barındıran ve pasajlar kenti diye anılan bir şehir. O pek meşhur pasajlar da hemen karşımıza çıkmaya başlıyorlar zaten.
Matbaacılık konusunda çok gelişmiş bir şehir Leipzig. Bu yüzden şehrin tüm ara sokaklarına büyüklü küçüklü bir sürü kitapçı yayılmış. Frankfurt’tan sonra Almanya’nın en büyük 2. Kitap Fuarı yine bu şehirde yapılıyor. Kitapların, kitapçıların ve kitap fuarının dışında şehrin bu kadar dillerde olmasının en büyük sebebi müzik. Klasik müziğin kalbi bu şehirde atıyor. Bu övüncü hakkıyla taşıdıklarını da itiraf etmek şart.
Bu sene Leipzig’e ünlü besteci Wagner’ın doğumunun 200. yılı kutlanacak. Biz kutlamanın yapılacağı zaman ne yazık ki şehirde olup, o havayı koklayamayacağız. Erken bir kutlama için şehre önceden konuk olduk işin açıkçası.
Bu kutlamaları göremesek de, Bach’ın adını kazıdığı bu şehri ve yine ünlü bestecinin yıllarını  verdiği kiliseyi görmeden dönmeyeceğiz. Tabii bir de Bach’ın mezarını…

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Leipzig garında bir garip yolcu…” yazısında 5 düşünce

  1. Bugday Tanesi diyor ki:

    Uc hafta oldu yerleseli Almanya´ya. Leipzig'e bir saat uzaklikta kucuk bir kasabayla basliyorum hikayeme.Ve iyi ki oraya yakin oturuyorum dedim. Gercekten de anlattigin gibi, sevimli ve sicak.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Alman şehirlerine sanırım biraz severek yaklaşmak gerekiyor. İlk gitttiğim şehir Münih'tir ve aklımda kalanlar kalın bir sis tabakasının ardında, biraz da Salzburg'un güzelliğinin gölgesinde kalmıştır. Çokça gittiğim Frankfurt ise belki doğduğum yer olmasından dolayı beni ısrarla çağırıp duruyor; lakin ben ona çok soğuk duruyorum:)
      Berlin, ''güzel şehirsin be'' dedirten bir şehir.
      Almanya'yı sevme turlarım Leipzig'le devam ediyor; kitapçılar, kafeler, küçüklüğün verdiği bir sevimlilik ve sıcaklık…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir