İskoçya Notları: Edinburgh 1

    
Klasik bir pazar günü rehaveti içinde Edinburgh yazıma başlıyorum. Bu seyahatimiz de tüm diğer gezilerimiz gibi kişisel tarihimizde güzel bir iz bırakarak bitti. Şimdi İstanbul’un sıcak havasında serin İskoçya günlerini yad ederek günlük hayatımıza uyum sağlamaya çalışıyoruz. 

Edinburgh ve dillere destan Royal Mile

Her gidenin diline doladığı ve söz ettiği Royal Mile’i biraz anlatarak başlayayım Edinburgh gezimize…

Royal Mile, Edinburgh’un “Eski Şehir” merkezinden Edinburgh Kalesi’ne, oradan da İngiltere Kraliçe’sinin İskoçya’yı ziyareti sırasında konakladığı Hollyroodhouse Sarayı’na kadar uzanan bir yol. ‘Kraliyet Yolu’ diye adlandırılanbu yola açılan bir sürü ara sokak var ve bunlara ‘close’ deniyor. Sanırım bu kelimeyi Türkçeye ‘geçit’ olarak çevirmek mümkün. Bu geçitler insan zihninde yol üzerindeki binaların arasına Edinburgh manzaralı tablolar asılmış gibi bir his uyandırıyor. Geçitlerin isimleri de çok hoş: R.L. Stevenson’un Dr. Jekyll ve Mr.Hide isimli kitabına ilham kaynağı olmuş hırsız Deacon Brodie’nin aile soyadına ithafen verilen Brodie’s Close, yine muhtemelen bir ailenin soyadının zamanla evrim geçirmiş haliyle bana çok sevimli gelen Wardrop Close ya da Yazarlar Müzesi’ne açılan Lady Stair’s Close…

 

Bu geçitlerin bazıları çok güzel manzaralara, bazıları küçük meydanlara, bazıları da çıkmazlara açılıyor. Şehrin ruhuna da ayrı bir tat katıyorlar.

Royal Mile, üstünde canlı renkler taşıyan geniş bir cadde…

Edinburgh her yönüyle kalbimizi çalıyor.

Edinburgh’a havaalanından bindiğimiz bir otobüsle geldik. Çok rahat bir ulaşım oldu. Waverly Tren İstasyonu’nun yakınında otobüsten indik. Otelimiz, Motel-One Edinburgh, hem Waverly Tren İstasyonu’na hem de Princess Street Garden’a çok yakındı. Old Town, (Eski Şehir)’ın içinde olan otelimizi herkese tavsiye ederim. Hem fiyat hem de oda açısından son derece uygundu. Otelin yeri de çok güzeldi. Başka bir çağın asaletini taşıyan binaların arasında güzel bir otele yerleşmiştik. Market Caddesi üstündeki otelin hemen çaprazında tren istasyonu, karşısında ise büyük mağazaların yer aldığı Victoria Caddesi görünüyordu. Otelin kapısından çıkıp sağa doğru döndüğümüzde ise Cockburn Caddesi sizi Royal Mile’ın kalabalık ve renkli dünyasına çağırıyordu.

R. L. Stevenson’ın kitabına ilham kaynağı olan hırsız Brodie’nin barı…

Edinburgh ıslak sokaklarıyla karşıladı bizi.

Şehre özellikle festival zamanı gitmemeye dikkat ettik. Biz döndükten bir hafta sonra başlayacak olan festivalin namını çok duymamıza rağmen, şehrin sokaklarını kalabalıkla paylaşma düşüncesi bize cazip gelmedi. Daha önceki festival deneyimlerimizden şehrin sakin halini sevdiğimiz fikrini edinmiştik. Bu kararımız neticesinde sadece festival zamanında izleme şansımızın olduğu Edinburgh Military Tattoo gösterisini görememeyi baştan kabul etmiş olduk. (Yeri gelmişken giden herkesin bu gösteriyi tavsiye ettiğini söyleyeyim!)

Kısaca otelimizin odamızdan görünen manzarası Edinburgh’un yeni yüzüne (New Town) dönüktü. Bulunduğu yer ise Eski Şehrin başındaydı.

Cockburn Street üstündeki yeme-içme yerlerinden biri: The Malt Shovel

Eşyaları otele bırakır bırakmaz karnımızı doyurmak için yola çıktık. İstanbul’dan yola çıkmadan önce stay.com‘a gitmeyi düşündüğümüz tüm yerleri işaretlemiş ve stay.com editörlerinin tavsiyesine de kulak vermiştik.

Cockburn Caddesi üstündeki güzel hediyelikçilerden biri!
Valvona-Crolla

Şehre can veren yazar: Alexander McCall Smith

Hedef Alexander McCall Smith’in kitaplarında çokça adı geçen İtalyan Marketi Valvona& Crolla‘ya gitmek ve karnımızı doyurmaktı. Telefonumuzun yol göstericiliği sayesinde ‘Yeni Şehre’ doğru yürüyüşe geçtik. Yol üzerindeki bir markete hem aradığımız adresi sorduk, hem de adını önceden not aldığım Irn Bru’yu denedik. Irn Bru, asitsiz bir içecek. Bana içinde Dandy sakızlarının aromasının tadı varmış gibi geldi. Kuzey çok beğendi ve tüm tatil boyunca bu içeceği içti. Biz de böylece Alexander McCall Smith’in tüm tavsiyelerini yerine getirmiş olduk. Valvona& Crolla’da yemek ve Irn Bru içmek. Marketin içinde yazarı görürüm belki diye şöyle bir bakındım ama şansım yokmuş.

Kuzey ve Ben

 

”Valvona&Crolla İtalyan ürünlerin satıldığı bir market. Makarnadan, peynire, her türlü şarküteri ürünü var. Güzel paketleriyle göz alıcı krakerler, küçük kavanozlarda insanın iştahını açan reçeller, Toskana bölgesinin şarapları tezgahlara özenle dizilmiş. Market kısmını geçip, şarap kısmını da atlattıktan sonra birkaç merdivenle daha yüksek bir kata çıkıyorsunuz. Marketin loş ve hafif nemli havasından sonra buranın ışıklı atmosferi insanın gözünü alıyor. Hemen girişteki birkaç masa birleştirilmişti ve bir grup insan yemeğin tatlı kısmına çoktan geçmişlerdi. Servis kısmına yakın yukarlak ahşap masalardan birine oturduk. Masanın etrafında tahta, yeşil sandalyeler vardı. İstanbul’da görmeye alıştığımız dekorasyonuyla göz dolduran yeme yerlerinden biri değildi burası: mekanın sade bir hali vardı. Duvarlara küçük çerçeveler asılmıştı ve girişe konulmuş raflardan birinde yeme-içme ile ilgili kitaplar, bir diğer rafta ise buranın anısını taşıyan küçük hediyelikler vardı. Açlığımızı giderecek siparişimizi verip, yemeklerimizi bekledik.”

İskoçya Sokağı okuyucuları için marketin içi.
Valvona & Crolla’da yemek

 

Edinburg, Yeme İçme Rehberi

 

Valvona & Crolla’dan anı niyetine alınan kitap…

 

Böyle peynirler var 🙂

 

Bir de böyleleri…

Yemekten sonra Eski Şehre doğru yürüdük. Otelimizin önüne gelip, Cockburn Caddesi’nden yukarı doğru yürümeye başladık. Bu sokak belki de Edinburgh’da gördüğüm sokakların içinde bana en sevimli geleni. Royal Mile’a doğru tırmanan bu sokağın üzerinde kafeler, yemek yenecek küçük restoranlar, birbirinden keyifli ve eğlenceli hediyelik eşya dükkanları var. Sonraki günlere kendimi bu sokak üzerinde gezinip, kah kahve içerken kah ufak tefek alışverişler yaparken buldum.Karnımız doyduktan sonra kafamız yerine geldi. Yoldan gelmiştik, otelimize yerleşmiştik, karnımızı doyurmuştuk ve şimdi şehri keşfetmek için hazırdık.

Bu şehirde huzur var.

Şehirde mimarinin yanında dikkatimi çeken ilk şey trafiğin olmamasıydı. Sokaklar insanı bunaltacak kadar kalabalık değildi. Sonraki günlerde bu fikirlerime bir yenisini daha ekledim: Edinburgh’da dışarıya şemsiyesiz çıkmamak gerekiyordu. Ne zaman yapacağı belli olmayan, tanışık olmadığım bir havası vardı. Bulutlar açık mavi gökyüzü boyunca istedikleri gibi geziniyordu. Sanki şehrin üstünde beyazdan bir taç vardı. Elimi uzatsam bulutları yakalayabilecekmişim gibi bir hisse kapılıyordum. Şehri oluşturan tüm renkler fazladan bir renk taşıyorlarmış gibi üstlerinde parıldıyorlardı.

Cockburn Street’ten Royal Mile’a doğru çıkış!

Kafelerin önündeki sokağa açılan yerlere masalar atılmıştı. Dönüşte oturup bir şeyler içmeye karar verdik.

Royal Mile üzerinde yürüdüğümüzde akşamın ilk saatleriydi. Orada bulunduğumuz zaman dilimi içinde havanın kararması gece dokuzdan sonra oldu. Önce güneş aldı başını gitti, sonra havaya tatlı bir loşluk gelip yerleşti. Üzerimizde yazlık kıyafetler vardı. Bir şehri keşfetmek için tercih edilecek en güzel havaydı.

Royal Mile üzerinde mağazalara bakınarak, kaşmir kazaklar, bereler ya da atkılar satan dükkanların vitrinini seyrederek, sabahleyin başka bir ülkede olup şimdi dünyanın başka bir köşesinde oluşumuza inanamayarak yürüdük. Evdeyken uzakmış gibi görünen bir hayalin içindeydik. Elimizde topu topuna bir haftamız vardı. Edinburgh bizi güzel karşılamıştı.

Edinburgh Gezisini yapmadan önce hazırlıklarımızı merak edenler BURAYI

Şehrin içinde dolaştığımız yerleri duymak isteyenler BURAYI

Edinburgh’da gezdiğiniz yerler sizin olsun, ben ne yiyip içtiniz onu merak ediyorum diyenler BURAYI tıklasın lütfen.

Sadık Köpeğin hikayesini merak edenler BU SAYFAYA lütfen.

Edinbugh gezi rehberi de BURADA.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

İskoçya Notları: Edinburgh 1” yazısında 5 düşünce

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Edinburgh serin, ıslak, Orta Çağ’dan kalma nefis bir kent. Üstelik insanları eğlenmesini çok iyi geliyor.
      Bertie orada yaşıyor. Müzesi, ücretsiz. Kaleye bakan nefis bir kitapçısı var. O kitapçı da kafe de var 🙂

  1. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Özlem'cim İskoçya ile ilgili kafamdaki bir soruya yanıt aramak için nette gezinirken, sayfanla karşılaşmak çok hoş bir sürpriz oldu benim için. Yıllar önce öğrenci iken, Londraki arkadaşlarımla gittiğim Edinburg'ta tepelerde bir yerlerde kaldığımız kiliseye bağlı bir hostel vardı, onu aramak için bakınıyordum ki…ahhh bir de baktım sevgili Özlem'in sayfasındayım 🙂 benim gittiğim tarih 2001'di…çok zaman olmuş gördüğün gibi!. bekârken hep yurt dışına takılırdım 🙂 sonra adım adım dağ, tepe, bayır Anadolu yollarına bir daldım ki :)) neyse bu yıl şeytanın bacağını kırdık sonunda. Benim için anılara yolculuk oldu Edinburg yazınla karşılaşmak..Allah sağlık versin, sevdiğimiz ailelerimizle daha çok gezelim inşallah. Seni çok öpüyorum. Güzel bir haftasonu dilerim.. Sevgilerimle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir