Baharları severim, her ikisini de!
Mayıs ayı fazlaca özeldir bizim evde. Benim doğum günümle başlar, evdeki tüm ahalinin doğum günleriyle devam eder.
Amma ve lakin, havada toprak kokusunun olduğu sonbaharın yeri de ayrıdır.
Ağaçlardan dökülen yapraklara, renklerine, yavaş yavaş bu dünyadan çekip gitmelerine ve yeniden doğma çabalarına hayran kalırım.
Hava en sevdiğim kıvamındadır. Ne sıcaktır, ne de soğuktur. İnce bir hırka giymenin zamanı gelmiştir. Hiç tereddüt etmeden hafif botlara, çizmelere geçiş yaparım. Bot ve çizme giymekten müthiş keyif alırım. Bir giyinme kolaylığı gelir üstüme. Çizmenin üstüne ne giyse yakışır insana!
Bu Eylül’ü de bu sevinçle karşıladım. Bloğa yazdığım yazı miktarından çok memnun değilim ama elimden geleni yapıyorum. Elimden de bu kadarı geliyor. Süper kadın olma sendromunu evlendiğim ilk yıllarda bir kenara attım. Hem çalışıp hem de dört dörtlük bir kadın olamıyordum bir türlü. Üstelik yemek yapmayı hiç sevmeyen insanlardanım. Mutfakta çay içmeyi, geçen seneden beri salonumuzdan mutfağa taşıdığımız büyük masamızda kitap okumayı, Kuzey’le ders çalışmayı ve elbette ki yemek yapmayı seviyorum ama on-beş dakika içinde hissedeceğimi bildiğim tokluk hissini mutlu etmek adına saatler harcayamıyorum.
Oğlum beni güzel yemekler ya da kekler yapan bir anne olarak tanımıyor. Seninle film seyretmeyi, kitaplar hakkında konuşmayı ve maceralara atılmayı seviyorum diyor. Yemek konusunda övgüleri hep başkaları alıyor. Alsınlar, haklılar!
Kendimi kabullenmiş durumdayım. Her şey bir anda olmuyor. Yaptığım şeyler güzel olsun istiyorum. Bloğa koyduğum yazı anlamlı olsun, okuduğum kitabın tadını çıkararak okuyayım, çayımı lezzetini alarak yudumlayayım istiyorum.
Şunun farkındayım ki, hayatta mutluluk parayla pulla gelmiyor. Hepimizden geriye arda kalan yaşadığımız güzel anlar!
Eskiden dergi okumaktan çok keyif alırdım. Özellikle gezi, seyahat temalı dergiler olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum. Yok herhalde! Şimdilerde bu mutluluğum da elimden alınmış vaziyette. ”Tempo Travel” dışındaki dergileri almayı bıraktım. O da senede dört kez yayınlanıyor, özenle hazırlanıyor. Dergiye emeği geçen herkesin yazılarında bıraktıkları duyguları hissetmek mümkün. Benim aradığım şey de bu açıkçası! Bir şehri her şeyiyle sevemezsin. Bir şehir sadece gidilecek yerlerden, listeye atılacak ”tamam, burayı da gördüm çarpıları”ndan ibaret değildir. İnsan gittiği her yere kendini de beraberinde götürür.
Diğer dergilere gelecek olursak, hepsinde aynı insanların yazma durumu nedir anlamış değilim. Körler sağırlar, birbirini ağırlar durumu söz konusu. Zannederim Türkiye’de her konuda bilgi sahibi sadece on-on beş kişi kalmış. Aynı yayın grubunun birbirinden farklı her dergisinde aynı insanlar birbirlerine sorular sorup cevaplıyorlar. Ayşe’ye sordum cevapladı. Ben de Fatma’ya sordum. Hadi yine Ayşe’ye soralım. O zaman ben de bir daha Fatma’ya sorayım.
İnanın bu söylediklerimde kıskançlık yok! Sadece bu yapmacıklıktan sıkıldım. Yaşadığımız ülkenin durumundan farklı bir hal sergilemiyor bu durum benim için.
İnsanlar sosyal medyanın her kolunda garip oyunlar içindeler. Arkadaş! Bir insanın paylaştıkları sana uyuyorsa, yaptıklarından feyz alıyorsan takip edersin. Neden bu kadar basit bir durum için insan tuhaf oyunlar içine girer? Bu kadar önemli midir takipçi sayısı?
Bak seni izliyorum; ama beni izlemezsen seni izlemeyi bırakırım!
Eeee? Bırak! Kimin umurunda ki bu durum?
Şahsen benim değil!
Yine de bu Eylül güzel gelmişti bana. Umutla beklediğim bir seyahat kapımı çalmıştı. Okullar açılmış, evin tanıdık düzeni hayatımıza yeniden girmişti. Sabah erken kalkıp gece güzel saatlerde uyuyorduk. Sakin akşamlarda kitap okumak daha keyifli geliyordu bana. Çay, insanın içini ısıtıyordu. Konuşulacak şeyler sanki sonbaharla beraber daha da çoğalmıştı.
Paris’e gittiğimiz gün hasta oldum. Hava öyle güzeldi ki! Şehrin tadını istediğim gibi çıkaramadım. Yine de parklara, bahçelere gelmiş sonbahara tanıklık ettim.
Şimdi öncelikle iyileşmeyi ve bayrama tekrar kendi rotamı çizebileceğim bir şehre doğru ailece bir seyahat yapabilmeyi hayal ediyorum.
Yazını okurken çok özendim sana.Çünkü hayatı belli noktalarda yavaşlatmasını bilmişsin.Ben bazen her şeye yetişmeye çalışıyorum ve tabi ki yetişemiyorum.Bu durumda hep eksikler gözüme takılıyor bu da stres yaratıyor 🙁
Bu arada Özlem, sen benim ilk takipçimdin :)Demek ki blog yazılarımı beğenmiş de takibe almışsın.Şimdi daha bi sevindim 🙂 Ben de seni keyifle takip ediyorum…
Gamzecim,
Hayatı belli noktalarda belki de yavaşlatmak zorunda kaldım. Her şeye yetişmeye çalıştığım zamanlarım çok oldu. İlk başlarda kendimi başarılı görsem de sonradan bunun böyle olmadığı, tam tersine çok yığratıcı olduğunu gördüm. Evliliğimizin ilk yıllarında zaman zaman Selçuk'a kızardım mesela her işi ben yapıyorum diye. Farkettim ki ona yapacak bir şey bırakmıyordum. Oysa erkekler de alışveriş yapabiliyor aslında. Evet, makarna ya da kıymayı unutup kola ile geliyordu eve ama bir şey kaybetmedik. Çok güzel kotardı bu işi. Bunun devamında başka işlerin ucunu da ben bıraktıkça tuttu sağolsun. Bazen çok bunalıyorum. İnsanlık hali işte. Öyle zamanlarda da ''bana müsade!'' diyorum. Alıyorum çayımı elime, başka bir yere geçiyorum.
Bırak eksik kalsın bazı şeyler 🙂 Nasılsa tamamlayacak vaktimiz çok.
Seni keyifle okuyorum çünkü çok güzel şeyler yazıyorsun.
Sevgilerimle
Yazdıklarında çok haklısın Özlem'cim. İnsan bazen blogunda da yazmak, paylaşmak istiyor içindekileri.
Yemek konusunda bir ara bende öyleydim ki yemek yemeyi çok seven biri olmama rağmen mutfakta çok fazla zaman geçirmeyi hiç sevmiyorum. Ama nedense bu aralar mutfak aşkı başladı bende, eşimin demesi; annelik hormonlarından kaynaklanıyormuş. 🙂
İnan benimde anlamadığım konulardan biri bu taip edeni takip ederim olayı. Çok komik geliyor bana. Sonuçta benim takip ettiğim bazı bloggerlar beni takip etmiyor, ne yani şimdi bende onları mı takip etmeyeyim… diyecek laf bulamıyorum onlara. Hele bide yorum olarak;
sizi takibe aldım sizide sayfama bekliyorum, takibinizi bekliyorum. ?..
demiyorlar mı….
Yaz kızı olmamam rağmen sonbaharı, esen rüzgârın tenimi serinletmesini çok seviyorum. Bide qkşam serinliğinin yanında bi kadeh şarap olsaaaaa. Şu emzirmem bi bitsin… 🙂
Keyifli akşamlar öpüyorum Özlem'cim Kızımla.
Ben de melek kızını öperim. Seni de öperim tabii ama öyle kızı 🙂
Biraz daha sakinleştim bugün. Arada geliyorlar bana. Şu ''ego'' ne tuhaf şey sahiden. İstediğin kadar izleyicin olsun, ne farkeder anlamıyorum.
Bu aralar şiştim biraz etrafa, sağa sola. İyi geldi burada dertleşmiş olduk valla 🙂
Bu takipçi olayları gerçekten tuhaf, insanlar takıntılı olmuş bence, çok haklısın…
Gezi dergileri hakkındaki düşüncelerine de katılıyorum Özlemcim, eskiden Gezi diye bir dergi vardı onun sıkı takipçisiydik o kapandı şimdi sadece Food&Travel fena değil, bir sıkıntı var bu konuda da…
İçini dökmen iyi olmuş, aynı konulardan benim gibi muzdarib olanları da bilmiş olursun:)
Sevgilerimle…
Natali, burada çok sıkıntılı durumları paylaşan bir tip değilim. Paylaşmamak gerktiğini de iddia etmiyorum ama ben hep negatif şeylerden bahseden insanları okumaktan hoşlanmıyorum. Sanırım bu durum benim sıkıntılarımı pek dile getirmememe sebep oluyor. Öyle güzel bloglar var ki! İnsanı besliyor, şevke getiriyor, yol gösteriyor. Keyifle takip ediyorum. Buranın dışında da şu takipçi olayını bir türlü anlayamadım. Elbette takip edilmek, izlenmek, beğenilmek güzel şey ama yazmamızın paylaşmamızın asıl sebebi bu mu? Takip et, takip edeyim! Olacak iş değil! Üstte yazanı okumadan: ''Güzel paylaşım!'' yazıları falan.
Bu hal nedir anlamadım.
Dergilere gelince, Gezi Dergisi'ni ben de keyifle takip ederdim. Sonrasında ismi Voyager oldu. Şimdi yine el değiştirdi sanıyorum. Tempo Travel güzel bir dergi, üç ayda bir çıkıyor. Bir bak, beğeneceğini tahmin ediyorum.
Benim kızgınlığım tüm dergilerde, aynı insanların tanıdıkları aynı insanlarla dönüp dolaşıp aynı şeylerden bahsetmeleri. Bne okumama tercihimi kullanmaya karar verdim. Bahsettiğim insanlar için benim bu dergileri okuyup okumamam eminim hiç önemli değil. Olsun. Ne yapayım? Ülkenin geldiği şartlar altında da her şeyin tanıdıkla dönmesi de normal olduğuna göre benim bu duruma alışmam gerek.
Bildiğin iç dökümü oldu ama sevdiğim ve değer verdiğim arkadaşlarımın da benimle aynı fikri paylaşması uzaydan gelmediğimi hissettirdi bana.
Kalpten teşekkürler…
benim de hiiiç umrumda değil takipçi sayısı, blogumda takip butonu bile yok zaten… twitterde de öyle zaten takibe alanlar bakıyorlar ben onları takip etmiyorum geldikleri gibi gidiyorlar…
Sonbahar'a ben de bayılıyorum. Kuzguncuk buluşması yapalım. At kestanesi toplayalım,çınar yapraklarının üstüne basa basa yürüyelim…
Lale Abla,
Buluşalım ya…. Nerede olursa! Kuzguncuk nefis olur. Birazcık daha düzeleyim. Seninle konuşmayı, dertleşmeyi çok seviyorum. İyi gelirsin bana. Oturur çekiştiririz biraz 🙂
Anlatmıştın sen de bana bu takipçi işini. Haklısın.
Öpüyorum seni.
açıkçası benim de değıl..
birbirimizin sırtını taptaplamaktan daha onemli seyler yasamak ve yapmak guzel..
ve dedigin gibi.. rotamizi kendimiz cizince guzel hayat..
parise 99 depreminin oldugu gun gitmistim bir kez..
sabahin korunde binmistik ucaga depremin boyle bir yikim yaptigini orada ogrenmistik.. hemen donsek demistik.. arkada biraktigimiz sevdiklerimiz.. gerek yok deyip bizi kandirmislardi..
hepi topu 3 gundu zaten.. ama.. kendimi sadece su cumle ile atmistim disariya..
ama disarda paris var..
hastalanmana cok uzuldum ben..
mutfaga gelince..
ben de sevmem..
arada bir girer.. kolay ama havali biseyler yaparim.. kandiririm.. sunumla..
en sevdigim.. bir yemelik max 10 dakkada hazirlanan yemekler.. tuhaf soslar filan..
cocuks hep.. sofistike biseyler yapsana bugun derler o yuzden.. ?
cok uzun oldu ama..
hassas yerlere deginmissin napiim..
atalet
Benimle aynı düşünceyi paylaşan birilerini bulmak insana umut veriyor. İnsanlar kendilerini ''sosyal medya kuşuna'' çevirmiş yaşıyorlar. Eee, tamam o zaman! Kendi aranızda yaşayın arkadaşlar. Sosyal medya denilen olgu, birilerini bir anda meşhur ediyor. Bir takım tanıdıklarla ne çok iş yapıldığını da hepimiz biliyoruz zaten. Bunca senedir bu ülkede yaşayarak hâlâ bu duruma alışamamış olmam da ayrıca incelenmeli bence. Sorunumu kabul etmem gerekiyor.
Ohhh, yemek yapmayı sevmeyen ve mutfakta mucizeler yaratmanın peşinde olmayan insanları da ayrıca seviyorum. Bana kalsa bir çay bir tost yaşar giderim. Bir de acaip keyif alırım.
Paris! Öyle güzeldi ki! Her şeyiyle seviyorum orayı. İlk gidişim olsa elbet halime üzülürdüm ama neyseki başka seferlerim de olacak. Paris beni bırakmadıkça ben onu bırakmayacağım.
Yorum için çok teşekkürler. Dediğim gibi bugün ihtiyaç dahilindeydi.
Sevgiler yolluyorum.
Geçmiş olsun Özlem :/
Sana bu geçmiş olsun mesajını evden, dizime dek çektiğim çorapların üzerine geçirdiğim el örgüsü patiklere rağmen tir tir titrerken, akan burnum ve yanan boğazımla yazıyorum 🙂
Yaşlandık mıdır nedir? Buluttan nem kapmaya başladık :)))
Mayıs doğumluyum…dolayısıyla baharlara aşığım! Bi' Mayıs'ın bi' de Kasım'ın kalbimde yerleri apayrıdır. Diğer mevsimler-aylar olsa da olur, olmasa da olur gözümde…
Dergi konusuna ise üzüldüm. İnsanın hevesle takip ettiği dergilerin dönüp dolaşıp aynı kişilerin görüşlerine ve de aynı konulara yer vermesi insanı sıkıyor.
Sosyal medya meselesine gelince: takipçi kazanmak için tribünlere oynayanlardan ve de sosyal medyadaki varlığını izleyici sayısına bağlayanlardan olmadığın için sevinmelisin. Kızmana gerek yok. Ne halleri varsa görsünler o sosyal medya maymunları 🙂
Hadi iyileş bi' an önce… yemek yapma çay demle 🙂
Yemek dediğin on beş dakikada yenir geçer ama bi' bardak çay eşliğinde okunan on beş sayfa ömrümüzün sonuna dek bizimle. Her türlü kârdayız 😉
Daldan dala atladım, bu seferlik de böyle olsun.
Sevgilerimle.
Sana da çok geçmiş olsun. On gündür ne çektiğimi ben bilirim. Bu yüzden seni çok iyi anlıyorum. Paris'in üstüne Perşembe-Cuma iş gününü tatil yaptım kendime. O kadar keyifsizdim yani. Bir de haftasonu eklendi. Buna rağmen kendime gelemedim. Hala devam eden bir öksürüğüm var ve sesim hafiften kısıldı. Hastalık halinden mi yoksa insanlardan çok sıkıldığımdan mı nedir, içimdekileri kustum. Sosyal medyadaki varlığım, canım ne istiyorsa onu yaptığım için keyifli. Gel gör ki bazen eşek kadar insanların yaptıklarına kızıyorum. Her şeyin suyunu çıkarmak zorundayız herhalde. Biraz daha çalıştıktan sonra evime gideceğim ve dediğini yapıp çayımı demleyeceğim. Sonrasında Marguez'in satıırlarına teslim edeceğim kendimi.
Bu sefer burada yorum görmek ayrı bir güzel geldi valla 🙂
Sevgiler…