Lizbon’da yemek yenilecek yerler…

Lizbon Gezisinde damaklarımızı gerçekten tatlandırıp geri geldik.😋

Lizbon Yeme İçme Rehberi: Mercado da Riberia

Cais do Sadre tren istasyonunun hemen yakınlarında, Tejo Nehri’nin kıyısında 1882 yılında yapılmış güzel bir binaya rastlayacaksınız: Mercado de Riberia. Burası benzerlerine Avrupa’da sıkça rastlanan kapalı pazarlardan biri. Barselona’ya yolu düşenler La Ramblas üstündeki pazar La Boqueria‘ya uğradılarsa burası da onlara tanıdık gelecektir. Açıkça söylemek gerekirse Mercado de Riberia, Barselona’da gördüğüm pazardan daha havalı. 

Mercado da Riberia-Lizbon
Mercado da Riberia-Lizbon

Bilmeyenler için kısa bir açıklama yapmak gerekirse bölümlere ayrılmış bu kapalı alanın bir bölümünde taze sebze, meyve, et ve balık satılıyor. Diğer bölümünde ise restoranlar yan yana sıralanmış ve her zevke uygun yemekler yapılıyor. Dilerseniz bir pizza söyleyebilir, yanına bir bira ısmarlayabilirsiniz. Dilerseniz pizzacının hemen yanındaki restorandan nefis bir peynir tabağı sipariş edebilir, yanına da bir kadeh şarap alıp Lizbon’un şerefine kadeh kaldırabilirsiniz.

Yeri gelmişken Lizbon’a birçok yemeğin üzerine kişniş konulduğunu söyleyeyim. Hayatta yemeyi başaramadım ender şeylerden biri kişniş olduğu için ben buradaki ilk yemeğimi ne yazık ki yiyemedim ve Selçuk’un tabağına ortak çıktım. 

Burada bulunan restoranların keyfini sürmek isteyenler için:
*Pazar’dan Çarşamba’ya: 10.00’dan gece yarısına,
*Perşembe’den Cumartesi’ye: 10.00’dan 02.00’a kadar açık.

Adres: Avenida 24 de Julho 50, Portekiz

Lizbon Yeme İçme Rehberi- Cafe A Brasileria

Lizbon’un en eski kafelerinden biri olan Cafe A Brasileria, benim gibi romantiklerin gitmek için can atacakları bir mekan. Portekizlilerin ünlü şairi Fernando Pessoa, her gün buraya gelir ve kahvesini içermiş. Eskiye dair ne varsa hâlâ üzerinde taşıyan bu kafe elbette turistik bir mekan. Ne olmuş?

 

Lizbon ve Pessoa’nın kafesi

Güzel, güneşli bir günde dışarıda oturmak iyi bir fikir olsa da kafenin içinin havasını solumak en güzeli. Pek rahat olduğunu söyleyemeyeceğim sandalyelerden oturup, üstü mermer ağır masanın ferforje ayaklarına çarpa çarpa bir şeyler yazmaya çalışmanın değeri paha biçilemez. Düşünsenize Pessoa’nın yaşarken sık sık geldiği bir mekana gelip, onun gözlerinin gördüğü aynı nesnelere bakıyorsunuz. 

 

Elbette kahvemin yanına bu şehre özgü meşhur ”Pastais de Nata” siparişi verdim. Tatlının esas çıkış yeri olan Belem’deki Pastais de Belem‘de de aynı tatlıyı yediğimde kesinlikle kararımı verdim. Bu tatlı Belem’de yenmeli!



Adres: Rua Garrett 120, 1200 Lizbon

Lizbon Yeme İçme Rehberi: Pasteis de Belem

Meşhur ”Pasteis de Nata”nın yenileceği yer. Burada yediğiniz tatlının tadını başka yerde yedikleriniz tutmuyor. Pastanenin önünde çok uzun bir kuyruk var ama endişelenecek bir şey yok. Sıra hemen geliyor ve beklediğinize değiyor. Pastane adından da anlaşılacağı gibi Belem bölgesinde. Bu bölgede Jeronimos Manastırı ve Belem Kulesi’de bulunuyor. 

 


Adres: Rua Belem 84-92, 1300-085 Lizbon

Lizbon Yeme İçme Rehberi: Cervejaria Ramiro

Bütün internet sitelerinde ”Mutlaka Gidin!” denilen restoran. Kapısından uzun bir sıra oluyormuş ve yemekleri çok güzelmiş. Madem öyle, ben de burada yazayım dedim. Bizim gitmediğimizi de bilmenizi isterim. Biz bu seyahatte daha küçük restoranlara gitmeyi tercih ettik. Üzerinde ”Kantin” yazan restoranların büyüsüne kapıldık. 

Son gecemizde, ”Hadi gidip Ramiro’da yiyelim.” desiysek de gittiğimizde restoran kapalıydı. Nedense hiç üzülmedik. Küçük bir esnaf lokantasında aldık soluğu. Nefis bir yemek yedik. 

Ramiro, şehrin merkezinden biraz uzak ve bölge olarak bana biraz tekinsiz izlenimi verdi.

Bize denemek kısmet olmadı ama deneyenler fikirlerini yazsınlar. Sahiden söylendiği kadar güzel mi bilmek isterim.

Adres: Av. Almirante Reis no.1 – H, 1150-007 Lizbon

Lizbon Yeme İçme Rehberi:  O Cantinho Das Gaveas

Burası Bairro Alto bölgesinde dar bir ara sokak içinde gizli nefis bir esnaf lokantası. İçerinin kapasitesi 35 kişiden fazla değil. Ilık yaz akşamlarında bir o kadar kişi de dışarıda oturuyor. Mehmet Yaşin’in önerdiği bir restoran. Biz de Mehmet Yaşin tavsiye ettiyse gidelim dedik. İyi ki de gitmişiz. Çok keyifli bir gece geçirdik, harika yemekler yedik. Lizbon’da olduğumuz süre boyunca en çok hesabı bu restoran da ödemiş olsak da fiyat yine de İstanbul’a göre çok makuldü. 

 

 

 



Adres: Rua das Gaveas 82  1200 Lizbon


Lizbon Yeme İçme Rehberi-Casa da İndia

Lizbon’da yemek yemek için daha lokal bir yer bulunamayacağı iddiasındayım. Bairro Alto bölgesinin ana caddelerinden birinde bulunan bu esnaf lokantasının önünde her daim sıra var. Masanızı büyük ihtimalle başka bir grupla paylaşıyorsunuz ve gelenlerle omuz omuza oturuyorsunuz. Size vaat edilen kesinlikle romantik bir akşam yemeği değil; bunun yerine keşke evdekilerde bizimle olsaydı bu gece de hikâyelerimiz birbirine karışsaydı diyeceğiniz bir mekan. Korkmadan dileğiniz kadar bira söyleyebilir, birkaç kere gittikten sonra restoran sahibiyle arkadaş olabilirsiniz. Masadaki zeytinler ve ekmek müthiş. Yemekler klasik Portekiz yemekleri, fiyatlar daha makul olamaz herhalde. 

Biz böyle yerlerden hoşlandığımız için buraya bayıldık.

 

 



Adres: Rua do Loreto 49, Lizbon 


Lizbon Yeme İçme Rehberi- Pois Cafe

Alfama Bölgesine elbette gideceksiniz. Saramago Vakfı’nın önünden geçecek, 12.yy’da yapılmış olan Lizbon Katedrali’ni gezeceksiniz. Günün keyfine varmak ve soluklanmak için de bir yerde oturmak gerek. 

 

 

 

 

Pois Cafe, çok güzel bir mekan. Katedralin yakınlarında. Biz iki kapuçino bir de limonlu tart yedik. Gördük ki herkes buraya aslında kahvaltı için gelmiş. Buranın da aklınızda kalmasında fayda var. 

 

Adres: Rua Sao Joao da Praça No. 93-95 Lizbon




Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Lizbon’da yemek yenilecek yerler…” yazısında 10 düşünce

  1. Erman diyor ki:

    Önerileriniz çok güzel. Lizbon’a birkaç kez gitmiş biri olarak önerdiğiniz yerlerin çoğunu bilmiyordum. Şehir merkezine uzak olmasına rağmen Belem’deki Cafe’yi herkese tavsiye ederim. Über de Lizbon’da çok avantajlı ve diğer ülkelere göre daha ucuz, ulasim icin degerlendirilebilir.

  2. beste diyor ki:

    Merhaba,
    Lizbon seyahatinizde daha küçük restoranları tercih ettiğinizi yazmışsınız.
    3 gün geçireceğiz de birkaç restoran paylaşır mısınız?

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Merhaba,
      Aslında yazının içinde geçen yerler bahsettiklerim. Mesele Ramiro’ya gidemedik biz. Büyük bir restoran burası ve çok meşhur. Giden arkadaşlarımdan duyduğuma göre de ününü hak eden bir yer. Deniz mahsüllerinin nefis olduğu söyleniyor. Bir daha gitsek burası listemizde duruyor. Diğer kantin adındaki yerler, daha minik restoranlar. (Mesela Mehmet Yaşin önerisi olan restoran- şehrin hemen merkezinde bir ara sokakta) Yer bulursanız mutlaka gidin. Lizbon’da yemek her yerde güzel sanırım. Bence Lizbon hakkı yenilen bir gastronomi merkezi. :))

  3. Aylin Kurhan diyor ki:

    Merhaba Özlem, şimdi Seyahatler bölümüne geçtim bloğunda. Önce Barselona’yı gezdim. Barselona’yı henüz görmedim ama en çok Gaudi’nin eserlerinden dolayı gitmek istediğim ve yakında belki önümüzdeki seneye gitmeyi düşündüğümüz bir yer. Notların bana çok faydalı olacak.
    Sonra Lizbon’a geçtim. Çünkü Lizbon benim çok sevdiğim yeniden gitmek istediğim özlediğim bir yer. 7 tepeli oluşuyla biraz küçük İstanbul gibi geldi belki. Küçüklüğü her yere kolay ulaşırlığı insanlarının sıcaklığı yardımseverliği sonra ucuzluğu – Avrupa şehirleri arasında bariz ucuz- en çok da binalarının seyre doyulmaz güzelliği. Belki çiniyle seramikle uğraştığım için ayrı güzel geldi bana bu şehir. Otelimizde çok güzeldi pencereyi açıyorsun ve bir sarayın (şimdi adını hatırlayamadım) ormanlık bahçesine kuş cıvıltılarına açılan bir oda. Her sabah kahvaltıdan sonra yürüyerek 15 dakikada falan merkeze in. Orada keşfettiğimiz bir pastanede Nata ye (Balem’deki kadar lezizdi sıra da beklemeden üstelik)porta şarabı ve kahve iç üstelik menünün tamamına 4 EURO’dan fazla verme. Kimi yürüyerek kimi tranvaylarla şehrin ayrı ayrı yerlerini 1 hafta dolaş, akşamları şarap iç fado dinle …şahaneydi yani. Fatih benim kadar hoşlanmadı ama onun başının etini yiyorum yeniden gidelim diye belki önümüzdeki sene Porto’ya gideriz. Lizbonu bu kadar sevmemde Lizbona Gece Treni kitabının da etkisi vardır. 2 kez okuduğum bir kaç sene ara vererek yeniden okumak istediğim bir kitap. Nedense bayıldım ben bu kitaba. Kitapta bir bölüm var ki bir ara başucumda tutup tekrar tekrar okuyordum. (kitabı okuduysan eğer anlatıcının izini sürdüğü doktorun liseden mezuniyet töreninde üstelik dini bir okulda isa hristiyanlık ve din üzerine yaptığı konuşma kısmı) Kendine iyi bak..sevgiler… Aylin

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Sevgili Aylin,
      Lizbona Gece Treni en severek okuduğum kitapların başında geliyor. Sanırım altı en çizili kitabım da olabilir. Kitabı okuduğum sene etrafımdaki herkese bu kitabı hediye ettim. Kendim de aralıklarla üç kez okudum. Hayatım boyunca 3. kez okuduğum bir bu kitap var. (Hemingway ve Paris bir Şenliktir kitabını ayrı bir yere yerleştiriyorum. Hatta kategori dışı bırakıyorum. Çünkü her yeni seneye bu kitapla başlıyorum.)
      Böyle ortak yanlarımız, ortak beğenilerimiz çıkınca şaşırıyorum ve kaybettiğim bir şeyi bulmuşum gibi seviniyorum.
      http://www.macerakitabim.com/2012/08/lizbona-gece-treni-pascal-mercier.html
      Buraya bir bak. şimdi ne yazdığımı hatırlamıyorum. Geriye dönüp okumadım. 🙂
      Lizbon’u sevdim. Yemekleri nefisti. Hayat çok ucuzdu. Halkını biraz bize benzettim. Bu halleri pek hoşuma gitmedi. 🙂 Ben en çok Cabo do Roca’yı sevdim. Rüya gibiydi. Tren yolculuğu, ardından kısa bir otobüs seferi ve okyanus. Avrupanın en batı ucu. Hayalperest ve romantik yanımı böyle anlarla taçlandırıyorum. Lizbon seyahati keyifle hatırladığım bir seyahat. Biz de acaba Porto’ya gitsek mi diye düşünüyoruz. Ama bu sene yolumuz başka tarafları gösteriyor. Belki bir sonbahar seferi kısmet olur oralara. Bakalım 🙂

      • Aylin Kurhan diyor ki:

        Sevgili Özlem,
        Hemingway’in kitabını not ettim.En yakın zamanda okuyup düşüncelerimi yazacağım. Şimdi elimde kitap klübünün kitabı var. Tom Robins /Dur Bir Mola Ver. Kitabı sevmediğimden değil Tmm Robinsi çok seviyorum -hele Parfümün Dansına bayılmıştım- ama çok yavaş ilerliyor. Herhalde bahardan. İlk defa kitap klübümün toplantısına bir kitabı bitiremeden gideceğim.(Bu cumartesi çünkü ve ben kitabın daha yarısındayım) Bayram tatili kitap prıgramımda da Jo nesbo’nun ve Grange’nin son kitapları var.
        Lizbon Treni bölümünü okuyacağım yorumlarımı ayrıca yazarım. Benim de son yıllarda en etkilendiğim kitap oldu. Okumayı gezmeyi seven insanların ortak noktası çok olur tabi ki. Kimbilir daha bilmediğimiz nerelerde yolumuz kesişiyordur.
        Bizim de Lizbon gezimiz de harikaydı. Bir içimde kalan Balem’deki kliseyi görmemek oldu. Oraya kadar git, pastane kuyruklarında bekle sahildeki şatoyu gez ki girilmese olurmuş birşey yok uzun uzun sahilde otur kafa çek kliseye girmeden dön. Ki bizim ki uzun bir zaman dilimiydi 1 hafta kaldık orda. Tek pişmanlığım Akvaryuma gitmek oldu. 1 günümüzü aldı. Trenle git gel derken o günümüzü yedi birşey de yokmuş. Beni yanıltan bir arkadaşımın ballandırarak anlatması oldu. Aslında bu kişisel zevk meselesi. Ben öyle denizaltına hayvan dünyasına ilgisi olan biri değilim ki ne diye gidiyorum. Fatih de Singapurda’ki Akvaryumu görmüş oradan sonra herhangi bir akvaryum onu etkilemiyor. Lizbondaki Gulbenkian müzesinde bir gün geçirdim mesela ve yine yeniden gitmek isterim. Modern Sanat müzesi de öyle. Kitapçılar kafeler varken ne işim vardı Akvaryumda. Beni bırak bir Avrupa şehrine ben kafede oturayım saatlerce yiyip içip gelip geçeni seyredeyim en hoşuma giden tarafı bu gezilerin, bir de sanat müzelerine sabah gireyim akşam çıkayım. Lizbonda bırak beni Alfama bölgesi miydi yanlış yazmış olabilirim (Doktorun yaşadığı evin bulunduğu bölge ki oralarda dolaşırken kitapta tasvir edilen evi aradım durmadan ama bütün evler birbirine benziyordu. Duvarlarında mavi çini olmayan ev yoktu ki) Lizbon’da bir kitapçı vardı ki Ler Devegar (ismine baktım hatırlamama imkan yok) gir içine saatlerce çıkma. Cabo do Roca’yı görmedim büyük kayıp olmuş. Ki biz üstelik doya doya Lizbonu gezelim diye Porto’ya gitmemiştik. Önümüzdeki sene Porto seyahati var bizim planlarda bakarsın aynı zamana gelir karşılaşırız:)) Lizbon’dan Amelie Rodrigezin bir plağını aldık. Arada Fatihle içkileri koyup plağını dinleyerek Lizbon günlerini yad ediyoruz. Ankara’ya yolunuz düşerse bekleriz. Birlikte dinleriz. Sevgiyle kal…Aylin

        • Aylin Kurhan diyor ki:

          Ayyyy ne kadar uzun yazmışım. yazmaya bir başlıyorum uzayıp gidiyor daldan dala aynı kafamın dağınıklığı gibi. :))) Diğer yorumlara bakınca utanıyorum acaba bloglara böyle uzun yazılmaz mı ki diye?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir