Macera Kitabım’ın 2016 Dökümü!

Evet! Bu sene de bitiyor haklısınız. Her sene aynı geyiği yapmaktan bıkmış olsam da senelerin böyle geçiyor olması cidden canımı sıkıyor. Belki hiç blog yazmamak daha iyidir. Böylece oturup her senenin sonunda, ”Ben bu sene ne yaptım?” diye düşünüp durmaz insan. İlla ki verilecek bir hesap var değil mi?

Ocak

Vallahi de billahi de Aralık nasıl geçtiyse öyle geçti. Çok hızlı yani. Sanırım aralık hızını alamadı ve o hızla önüne ne geldiyse sildi süpürdü. Demek o ki önünde mart ayı duruyor olsaydı muhtemelen onu da fark edemeden kaçıracaktık.?  Sene başı itibariyle yine karakterimden ödün vermedim ve çoğunu uygulayamayacak olduğumu bilsem de yeni yıl kararlarımı aldım. Geriye dönüp baktığımda ocak ayı itibariyle blog yazılarımda müthiş bir artış var mesela. Yani o ay aldığım kararlardan bir tanesini uygulamışım. Güzel kitaplar okumuşum. Uzun okuma listeleri yapmışım. Üstelik yazdıklarımı okuyunca müthiş bir heyecan varmış o günlerde diye düşünüyorum. Ben o yaşam enerjisini seviyorum işte. Ocak ayında hep İstanbul civarında olup hiç seyahat etmeden mutluluğu yakalamışım yahu. Daha ne olsun?

 

Şubat

Yürümüşüm ve yürürken hep düşünmüşüm. Adımlarıma düşüncelerim eşlik etmiş. Yalnız değilmişim yani. Kulağımdaki kulaklıktan hep sevdiğim birileri fısıldamış yüreğime. Bir gün biriyle sohbet etmişim, başka bir gün diğeriyle. Şubat ayı hayal ayı olmuş bana. Sonra ansızın bir yol açılmış, ”İşimiz de var aslında, ay ne yapsak ki acaba?” diye Laponya’ya gidelim diyen arkadaşlarımıza önce yan çizerken, söylediklerimizi unutup Finlandiya‘ya gitmişiz. Kalın kalın giyinmişiz, ağzımızı burnumuzu yünden atkılarla sarmışız, ellerimizi soğuktan korumak için eldivenler giymişiz. 2016 yılının şubat ayında hayatımda ilk defa donmuş bir deniz görmüş ve ağzımı hayretle açmışım. Yanımda Selçuk’la Kuzey varmış. Bu güzel diyara hayran olmuşuz hep birlikte. Kar kıyafetlerine müthiş bir yatırım yaptığımızdan bütçemizde kocaman bir delik açılmış.?

 

Noel Baba’ya inanmamama rağmen Laponya‘ya onun diyarına gitmişiz. Gülmüşüz, yemişiz, içmişiz. Karla kaplı bir coğrafyanın içinde şaşırıp kalmışız.
Üşümüşüz ama nefis bir şubat olmuş nihayetinde şubat!

Mart

Mart ayını nasıl geçirdiğimi hatırlamıyorum. Laponya‘da açılan deliği kapatmak için bolca çalışmış olmalıyız. Bu senenin en güzel yanlarından biri Yazı Evi ve beni çok mutlu eden derslerdi. En güzel ilk hikâyemi bu ay yazdığımı hatırlıyorum. O yüzden mart ayını da seviyorum. Tüm sene boyunca karaladığım defterlerimi karıştırdığımda tüm senenin bendeki izleğinin çok karışık olduğunu itiraf etmeliyim. Normalde okuduğum kitaplarla ilgili notlar düşerim. Bu sene yapmamışım. Hayat nasıl geldiyse öyle takılmışım. Biraz tökezlemişim. Sonra tekrar ayağa kalkmışım.

Nisan

Mart ayında kös kös oturmamın sebeplerinden biri Nisan ayının 2. gününde Paris’e doğru yola çıkmamız olabilir. Bir haftalık ara tatilinin her bir gününü Paris’a ayırdık. Gitmeden önce gitmek için gün saydım. Oraya vardığımızda geriye kaç günüm kaldı diye. Öyle seviyorum Paris’i?  Hepiniz biliyorsunuz zaten bunu. Montmartre’ın sırtlarında bir ev kiraladık. Pencereden baktığımda gri Paris çatıları gözümün önünde uzanıyordu. Sabahları kahvaltımızı yapıp kendimizi şehrin sokaklarına atıyorduk. Tatilimizin birkaç gününe Dubai’den arkadaşlarımız da ekleninde daha da şenlendik. Özellikle de çocuklar. Bir gece bir bistroda yemeğimizi yiyip maç seyrettik, başka bir gün Pere Lachaise Mezarlığı‘nda saklı mezarların peşine düştük, soğuğun yorduğu her yerde sıcak çikolata içtik. Nisan ayında İg’den açıldığını takip ettiğim Shakespeare and Co’nun kafesine ilk defa gittim. Proust anketi hâlâ evin bir köşesinde duruyor. Artık bir yapsam diyorum. Ah Nisan! Ne güzel aymışsın sen ?

Hani nisan ayına bizimkilerle birlikte Paris’te girmiştim ya, uğurlamak için de kız arkadaşlarımla birlikte Bologna’ya gittim. Hafta sonu için. Bol bol yürüdük, nedense yemek yemeyi unutup sadece akşamları yedik, nefis içkiler içtik ve evimize döndük. Bologna seyahati fotoğraflarını yanlışlıkla silmiştik, biliyorsunuz. Yeniden çekmem için bir fırsat oldu bu seyahat.

Yazılı tarihimize bir de not düşeyim o vakit: Kuzey de okulla birlikte bizsiz ilk seyahatini bu sene yaptık. Efes’e gitti. Seyahatten de çok eğlenmiş olarak geri döndü. Bizi aramak mı? Nerede? Söylediğine göre hiç vakti olmamış. Bir de otel çok güzelmiş.

Mayıs
 
Bir kere mayıs ayı benim doğum günümün olduğu ay. Bu sene hediyemi alenen istedim. Bir koşucu saati. Hani şu kalorinizi, ne kadar koştuğunuzu falan hesaplayan saatler var ya onlardan. Yakını görmekte azıcık zorlanmaya başlayan bu karakter için de ayrıca kocaman bir ekranı olması nefis oldu. Sene içinde bir şekilde hayatımıza giren “ekmek pişirme” olayında da iyiden iyiye yol kat ettik. Kesinlikle daha güzel ekmekler yapıyoruz. Evet, ekmeği ailece yapıyoruz.?  Baharı evimizde karşıladık. Bahçede ilk tomurcuklanan çiçek manolya oldu. Sonra bitkiler yeşillendi yavaş yavaş. Bir sene çok seviyorum diye bir zeytin alınmıştı bahçenin en güzel yerine, bu sene de mutlu olayım ve her gün gözünün içine bakayım diye keyifli mi keyifli bir limon ağacı. Bu mayıs ayında bir yaş daha büyüdüm elbet. Hayatta daha küçük şeylerle mutlu olmak için söz verdim kendime.

Ayın sonunda iş için karı-koca Çin’e gittik. Selçuk’un senede 2-3 kez yaptığı bu yoldan her seferinde kaçıyorum; lakin bu gidiş benim işimle ilgiliydi. Hâl böyle olunca mecburen düştüm yola. Uçak yolculuğumuz da, otelimiz de Selçuk tarafından organize edilmişti. Nefisti. (Şuraya bir-iki güzel şey yazayım ama değil mi? Hevesini ve yaptığı işleri takdir edeyim ki yollarım hep açık olsun.)
Senenin ilk okyanus ötesi yolculuğuydu. Bol bol çin yemeği yiyerek hem gözümü hem de midemi doyurdum. Yaşasın Çin’de yapılan gerçek çin yemekleri!

Haziran
 
Okullar bitsin de artık sabahın köründe kalkmaktan kurtulalım diye gözünün içine baktığımız ay haziran ayı bizim evde. Yazın sonunda, “Biraz düzene girelim!” diye okulların açılmasını istediğimi biliyorum ama sabah bu kadar erken kalkmak da yoruyor insanı. Bir de tüm sene boyunca hayalini kurduğumuz bir şeyin vakti geliyor: Haziran ayı sonunda 15 günlüğüne New York’a gidilecek.
Evet, Haziran’da New York’a uçtuk. Hayatımın en güzel tatillerinden biri olduğunu hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim. Manhattan’da minik bir dairede kaldık. Central Park’ta sabah koşularına çıktık, gidebildiğimiz tüm müzelere gittik. İstanbul, yaşamın bildik sıkıntıları, dertler hepsi on beş gün geride kaldı. Senenin en keyifli ayı ilan ediyorum haziranı.
Temmuz
 
İlk birkaç gününde hâlâ New York’taydık. Ayın 4’ünde Ulusal Bayramları olduğu için nefis indirimler vardı ve bizim dönüş günümüz tam da bu gündü. Birkaç gün öncesinde başlayan indirimlerden kısmen faydalansak da, “Ah ah, biz neden bir gün sonra dönmeyi akıl edemedik?” diye hayıflanıp durduk. Bu ne demek? Bir gün Amerika’da olursanız 4 Temmuz indirimlerini göz ardı etmeyin demek. Dönüşte birkaç gün daha tatilim vardı. O süreyi de evimde geçirdim. Evde olmayı da seviyorum aslında ?

Sonraki günleri de hepimiz biliyoruz. Ayın 15’inden sonrası tam bir karanlık benim için.

Ağustos


Babam öldüğünde içinden çıkamam zannettiğim bir depresyona girmiştim. Mutsuzluğumun adını koyamadan ve bir çare aramadan birkaç yılımı öyle geçirdim. Şimdiki aklım olsaydı hemen bir psikoloğun yolunu tutardım. 2016 yılının Ağustos ayı da böyle bir aydı işte. Derinlerde bir yerlere sürüklendim. Yarınımızın ne olacağını sorguladım ve çok korktum. Hayatımda ilk defa korku tüm benliğimi ele geçirdi. Evden işe, işten eve gittiğim ve sanırım hayat enerjimi dondurduğum bir aydı. Bu senenin ağustos ayı benim için hiç ışıldamadı. Ayın sonunda belki bir nefes alırım diye can arkadaşıma doğru arabayla uzun bir yolculuk yaptık. Yol halini, durduğumuz yerlerde soluklanmayı, dinlenme tesislerinde tost yiyip çay içmeyi ne çok severmişim meğer bunu fark ettim.

Eylül


Çok önceden planlanmış bir seyahat için yola çıkma zamanı geldi. Yakınlarda notlarını yazdığım için hemen herkes biliyor Küba seyahatini. Bu senenin okyanus ötesi 3. seyahati oluyor bu. Air France ile de ilk yolculuğum. Benim için bu havayolu şirketi sınıfta kalıyor. Söylenip dursam da hiçbir havayolu şirketinde THY’nin konforunu bulamıyorum. Fidel Castro‘nun birkaç ay sonra aramızdan ayrılacağını bilmeden Küba sokaklarını adımlıyor, bol bol Mojito içiyor ve Hemingway’in peşinden gidiyoruz yine. Hemingway‘i tüm o maçoluğuna rağmen neden seviyorum ben arkadaş?

Bu arada 2017’nin şubat ayına planlanmış bir Paris seyahatimiz var ve 2016 yılında Paris’te bulunabileceğimi düşünmüyorum. Peki ne oluyor? Bir sürpriz. Air France’ın Küba yolu üzerinde Paris’te öyle uzun bir beklemesi var ki, “Hadi!” diyoruz. “Kahvelerimizi St.Germain’de içelim.” Şehirde geçirdiğimiz üç saat rüya gibi geliyor bana. Havayı soluyorum derin derin. ?

Ekim


Selçuk’u çok seviyorum. Seviyorum vallahi?
Paris’e gelemem diye düşünürken, Küba yolunda üç saatlik Paris seyri için şükrederken elbette bana böyle bir sürpriz hazırladığından haberim yok. “Bavulunu hazırla!” diyor. “Birkaç günlüğüne kaçalım, Paris’i çok özledim.” O da benim kadar seviyor bu şehri. Benim gibi zırt pırt dile getirmiyor ama öyle. Beni seviyorsa, Paris’i de sevmeli lazım zaten. Yoksa çekilmem ben. Kuzey vızıldayıp duruyor. Kendi başınıza geziyorsunuz, beni götürmüyorsunuz diye söyleniyor. İçim azıcık bu söylemlerle ezilse de hemen pembe bavulumu hazırlıyorum.
Paris’i, oğlumu, bana devamlı Paris sürprizleri yapan kocamı çok seviyorum.

Kasım

Bu yazıyı yazmak için masanın başına oturana kadar, “Ben bu sene hiç gezmedim yahu!” diyordum. Şimdi gerçekleri ortaya dökünce azıcık utandım. Şu kızlar yok mu şu kızlar. Aynı masaya oturduğumuz her seferinde bir seyahat planı atıyorlar ortaya. Nereye gidelim diye düşünüp bir yandan da biramızı, şarabımızı içerken Barselona fikri doğuyor, şekilleniyor ve biletler alınıyor. Ben de çok sevdiğim bir başka arkadaşımı örgütlüyor ve onu da yol hikâyemize dahil ediyorum. Kızlarla keyifli keyifli dolaşıp, tapasları götürüyoruz. Bu sene ne çok yemek yiyip, ne az spor yaptım ben. Ciddiyim bu konuda. Hareket kabiliyetimi yitirdim yahu. Hep şu hiç aydınlanmayan sabahlar yüzünden.



Aralık

Bu senenin son ayında içimde şöyle bir duygu var: Bu sene sona ersin artık ve daha aydınlık bir seneye uyanalım. Aile içinde şükür ki hiç kayıp vermediğimiz bir yıl oldu. Yine de ülkede yitip giden canlar ortada. Yeni yılın bu seneden daha iyi olacağını düşünecek kadar saf olabilirim. Bilmiyorum ama yeni yılın umutla, barışla, huzurla dolu olmasını yürekten istiyorum. Herkes gibi. Her sene olduğu gibi bu sene de bizim evde mi toplanacağız daha netleşmedi. Amma ve lakin benim gibi bir gezginin arkadaşlarının Berlin’de yeni yıla girme teklifini üzülerek geri çevirdiği de şurada kayıtlara geçsin ki denk geldiğimde bunu nasıl yaptım ben diye kara kara düşüneyim. Oluyor demek ki böyle şeyler!

Pek sevgili arkadaşlarım…

2016 bitiyor. Neticede az spor yaptığım, ciddi okuma kısırlığı yaşadığım, Kuzey’in dolu dolu 12 yaşını bitirmeye hazırlanıp 13’e doğru yavaş yavaş yürüdüğü, boyunun boyumu geçtiği, ayak numarasının şimdiden 42’yi bulduğu bir sene oldu bu. Ara ara çocuğuma bakıp, “Bu benim doğurduğum çocuk mu?” diye soruyorum. Çoğu zaman içime sokasım geliyor bu oğlanı, kimi zaman da camdan fırlatasım. Elbette çok seviyorum ama öyle. Selçuk’la ben de yavaş yavaş yaşlanıyoruz tabii. Arada birbirimize girip sonra tekrar barışıyoruz. Dostlarımızla keyifli sofralara oturuyor, böyle arkadaşlara sahip olduğumuz için şükrediyoruz.
Hayat akarken bazen eziliyoruz, bazen seviniyoruz. Değiştirmek istediğimiz şeylere gücümüz yetmiyor, birbirimize sarılıyoruz.
….ve ben burada olmaktan, bloga yazmaktan çok keyif alıyorum.

İyi ki sizler de varsınız çünkü tanımadan sevdiğim ailem gibisiniz.
Herkese mutlu bir yıl dileklerimle.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Macera Kitabım’ın 2016 Dökümü!” yazısında 12 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Canım ben de sana nefis bir yıl dilerim. Bu seneki gibi bol bol gez,bol bol yaz, bol bol oku ve İtalyancanı ilerlet. Daha İtalya'ya gidip de nasıl İtalyanca konuştuğunla ilgili yazılar okuyacağız senden.

      Öperim çoook 🙂

  1. sezer eser perker diyor ki:

    Sen de iyi ki varsın sevgili Özlem! Blog tanışıklığı bir başka oluyor, vazgeçemiyorum ben buradan ve burada tanıdığım arkadaşlarımdan. Yazılarını keyifle okuyorum, sen Paris'e gittikçe seviniyorum, Kuzey büyüdükçe Orhun'un o yıllarını yaşıyorum:) 2017 sana, bana, bize, tüm sevdiklerimize ve ülkemize huzurla gelsin, mutluluk getirsin. Öpücükler, sevgiler…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sezer,
      Orhun'da böyle birkaç sene ruhen başka bir yerlere gitmiş miydi? Kuzey çok zorluyor şu aralar. Belki de biz anne babası olarak çocuğu fazla zorluyoruz, bilemiyorum. Hamilelik hormonu gibi bir şey herhalde bu ergenlikte tavan yapan hormonlar 🙂
      Sağımız, solumuz öylesine stres dolu ki birkaç günlüğüne bir yerlere gidince mutlu oluyoruz işte. Paris sevgimi paylaştığın ve bana uzaylı gibi bakmadığın için teşekkürler. Bu aralar yine aklımda Paris. Şubat'ta hasret gidereceğiz inşallah. Artık soğuk falan dinlemeyip elimizden ne kadarı gelirse o kadarına razı olacağız şehrin.
      Ben de sana ve ailene çok güzel bir yıl diliyorum. Sağlık, neşe yakınlarımızda olsun diyorum.
      Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Fark etmedim ama bayağı gezmişim sahiden. Yeni yıl modum bir hayli düşük olsa da bir yerlerde yeniden toparlanmayı umut ediyorum. Sıcak İtalya var aklımda 🙂
      Ben de sana, sağlıklı, süper mutlu bir yıl dilerim. Evren sesimizi duyar da dünya biraz daha güzel bir yer haline gelir inşallah 🙂

  2. ELİF sarı diyor ki:

    Özlemm..Ne güzel bir yazı ve fikir. Ben de yapayım bir 2016 dökümü. Canım, yazı evi detayına, kocana duyduğun sevgiye, oğlunun 42 numara ayaklarına bayıldım:) Ne yapalım Özlemcim, coğrafya kaderdir demişti biri. Bir noktada öyle deyip avutmak zorundayız kendimizi..Sevgiler. Bodrum'a da gelsenize bir ara 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah o coğrafya…Sanki bazı şeyleri tekrar kurgulamak için geç kalmışız gibi hissediyor insan. İstanbul boğuyor. Son zamanlarda bol bol korkutuyor da! Nereye gitsek, nerede yesek diye düşünüyor insan. Her tarafın kuşku içinde.
      Elbette yapacak bir şey yok. Şimdilik böyle yaşamaya devam edeceğiz. Hedef Kuzey'in üniversitesi diyip uzak ufka doğru bakıyorum. Gerçi zaman dediğin şey su gibi akıp geçiyor.
      Bodrum'a bu yaz kaçtık iki günlüğüne. Öyle güzel geldi ki. Bir daha yolum düşerse bir kahve içeriz ve nefis olur. Sen de gelirsen bir haber yolla 🙂

  3. Berfin diyor ki:

    2016 nın kronolojik hali ne güzel olmuş böyle. Neredeyse her ay bir kez seyahat etmişsin, hemde okyanusları aşmışsın. Ne güzel. E daha ne olsun? Ben döksem 2016 da yaptıklarımı anca 3-4 satır çıkar herhalde? yani en iyisi hiç yazmayım ben. 2017 için iyi toplumsal olarak huzur diliyorum ki, toplum biraz rahat ve huzurlu olursa bireysel mutluluklarınızında tadına varabiliriz belki. ?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şekerim sen bilgisayarın başına oturunca neler çıkıyor senden. Bence bi' otur; senin 2016 dökümünü dinleyelim. Bu sene ben de gelmedim ki Bern'e; onu yazardın. Şöyle bir ig'den bak bakalım, bir sene boyunca ne yapmışsın.
      Listelerin kadınıyım ya ben; listesiz duramıyorum.
      52 hafta boyunca yapacağım bir liste buldum kendime. Bu sene yapabilirsem eğer bir sene boyunca her hafta listelerimi yapacağım.
      Bakalım nasıl olcek?
      Ben de sana tüm güzelliklerin kapında sıra olacağı bir yıl diliyorum. Sağlık, mutluluk eksik olmasın yaşamından. Karşılıklı birer bira içmek dileğiyle öpüyorum seni çok.

  4. Leylak Dalı diyor ki:

    Şirinem. pek hoşuma gitti bu yazı. Tabağıma bulgur pilavı, portakal suyunda pişmiş kereviz ve haşlanmış brokoli doldurup bir tepsiye koydum ve biryandan okuyup bir yandan yedim, yemek daha mı lezzetlendi ne böyle olunca :)Yalnız bu yıl çok az seyahat ettiğini bize söyledin başkasına deme olur mu, üzülürler falan insancıklar yazık olur :)) Len kutuplara dalmışsın Küba'dan çıkmışsın yetmemiş Paris'i karışlamışsın üç kez, Çin'e hiç değinmeyim, Avrupa'yı komşu kapısı sayayım da az dinlen gari balam 🙂 Şaka bir yana ben maşallah diyorum, sen de kendine de ve yapılması gerekenleri yerine getir, ben buradan söylemeyin, hani kaşınmak falan 🙂
    Canım ortak dileğimiz belli, huzurlu ve barış içinde bir yeni yıl, hem ülke hem dünya adına. Ve cümlemiz için sağlık, gerisini halledecek ruh ve kafa yapısına sahibiz şükür.

    Kitabın ulaştı mı? Bu ara öksürük tıksırık, bomba momba derken biraz savruklaştım. Hediye paketi yapmadan öylesine koyuverdiğimi yollayınca farkettim, özürlerimi kabul eyle ve de öpücüklerimi. Seni seviyom, hem de çok. Karton Uçak ve Harry Potter'e selamlar sevgiler…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Leylak Dalı'm,
      Portakallı kerevizle pek iyi giderim. Sonra demedi deme!
      Yazınca ben de fark ettim. Gezmişiz evet 🙂
      Bu sene ne yapacağız bilmiyorum ama. Bazen Karton Uçak'a da bana da bir haller oluyor. Ülkenin durumu malum. Biz de şöyle ağzımızın suyu aka aka gezelim bi diyemiyoruz. İşler de keyifsiz zaten.
      Neyse bizim keyfimiz güzel olsun. Sağlık olsun da gerisi boş 🙂
      Kitabın ulaştı. Hatta okumaya başladım bile. Hafta sonları bir tuhaf oluyorum ben. Evin içi karışık oluyor. Ya birileri bize geliyor ya da biz dışarıya çıkıyoruz. Öyle olunca hayat kopuyor; iyi de oluyor gerçi. Bugün uzun zamandır yapmadığım bir şey yaptım. Kendime kafa izni verdim. Kendi kendime kalıp kişisel isteklerimin peşinde koşacaktım. Ama öyle olmadı. Atılacaklar, verilecekler, ay şu rafa da bir bakayım derken akşamı ettim. Şimdi çayımı alıp oturdum bilgisayarın başına. Sizin hediyeler de yarın yola çıkıyor bu arada 🙂
      Öpüyorum seni. Ve güzel hediyen için çok teşekkür ediyorum. Beni düşünen birilerinin olduğunu bilmem en güzel yeni yıl hediyesi… Seni çok seviyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir