Sevdiğim Filmler – Paris’te Geceyarısı.

Paris’te Geceyarısı… Kim bilir kaçıncı kez ekranın karşısına oturuşum bu film için.

Vizyona gireceği günü büyük bir heyecanla beklediğim, fragmanını defalarca internetten izlediğim, gösterime girdiği ilk günün akşamında sinema salonundaki koltuğuma gömülüp keyifle seyrettiğim bu filmin geç de olsa ben de dökümünü yapmak istedim. ”Paris’te Geceyarısı” ndan bahsediyorum elbet.

Paris'te Geceyarısı
Paris’te Geceyarısı

Şehirlere ses olan yönetmen: Woody Allen.

Woody Allen’i seviyorum ben; hem de çok! Lise yıllarımda da kitaplarını okur, gülümserdim. Selçuk, Woody Allen’dan pek haz etmiyor, hatta nefret ediyor. Buluştuğumuz bir nokta var ama; en azından yönettiği filmlerin çok seyredilesi olduğu konusunda ortak bir fikir birliği içerisindeyiz. Ona soracak olursanız, filmlerde oynamasın yeter!

Anlaşıldı değil mi?

Cumartesi günü arkadaşlarımla yaptığım keyifli sohbetin arkasından, evimin yolunu tuttum. Gün akşama dönmek üzereydi, bir alışveriş merkezinin çılgın havasına çoktan girmiş baba-oğul belli ki beni unutmuştu. Nasıl aç bir vaziyette girdim evden içeri inanamazsınız. Önce kendime çift kaşarlı bir tost yapacak, yanıma çayımı alacak ve bu sefer evimin beni sarmalayan sakinliğinde bu günlerde özlemiyle yanıp tutuştuğum Paris sokaklarımla buluşacaktım.

Paris'te Geceyarısı
Paris’te Geceyarısı

Evde bir geceyarısı: Paris sokakları

Filmin gösterime girdiği ilk gün sinema salonundaki yerimi almıştım ama içime sindirmek istiyordum işte filmi. Ayrıca çok da özledim Paris’i. Gözümün önünden bilindik bir şanson eşliğinde akıp giden Paris görüntüleri, tanıdığım şehre beni hemen taşıdı. Lüksemburg Bahçeleri’ne her gidişimde beni karşılayan Fareli Köyün Kavalcı’sı yine karşımdaydı işte. Hiç yoktan iyiydi.

Kimler yoktu ki geceyarısı Paris sokaklarında?

Picasso, Dali, Ernest Hemingway, Gertrude Stein, Zelda ve Scott Fitzgerald, T.S Elliot, Lautrec ve daha niceleri…

Paris'te Geceyarısı
Paris’te Geceyarısı

Hangimiz böyle bir hayalin içine düşmek istemeyiz ki? Paris’e yolu düşen herkes Cafe De Florea mutlaka uğramış, sanatçıların uğrak yeri olan bu bohem kafede mutlaka bir kahve içmiştir ve şöyle demiştir kendine, ”Bir zamanlar Sartre ve Beauvoir‘in kahvesini yudumlayıp, Hemingway ile sohbet ettiği bu kafede şimdi ben de kahvemi yudumluyorum.”

Paris’te Geceyarısı : Notre Dame Katedrali ve Paris

Ya Notre Dame Kilisesi? Paris’in tam göbeğinde tüm görkemiyle bugün milyonlarca insana kapılarını açan bu kilisenin bir zamanlar ciddi bir yıkım kararıyla karşı karşıya kaldığını bazılarımız biliyordur elbet. Tam bu sırada çıkmıştır Victor Hugo sahneye. Notre Dame Kilisesi’nin yıkım kararının alındığı günlerde “Notre Dame’in Kamburu” yazılmamıştır daha. Qasimado ile Esmeralda, Victor Hugo’nun içinde bir yerlerde saklanıp durmaktadır. Altı ay gibi kısa bir sürede yazılan Notre Dame’ın Kamburu, yayınlandığı yıllarda büyük bir yankı uyandırır ve kamuoyu vicdanı kilisenin yıkılmamasından yana çıkar.

Notre Dame Kilisesi benim için Victor Hugo’dur.

Hayallerin peşinde Paris’te!

Hikayeler kendi hikayelerini içlerinde taşırlar, bir gün yazılacakları umudunu taşıyarak içlerini dökerler bize. Mesela keşke demli bir çay ile beraber nefis bir nargile tüttürebilseydik biz de Hacivat ve Karagöz’le. Geçenlerde şans eseri yolumun düştüğü Bayrampaşa’nın o kaotik karanlığında Karagöz ile Hacivat’ın evini gösterdi bir arkadaşım. Gözlerime inanmak istemedim; etrafı gelişigüzel kalaslarla kaplanmış evin alt katında bir araba tamircisi vardı. Ne güzel olurdu Karagöz ile Hacivat’ın evine konuk olup, yıllardır anlatılan hikayelerine kendi hikayemizi de katabilseydik.

Şehirler nice hikayeler barındırıyor içinde. Her birimiz başka bir yanını görüyor, hayal gücümüzle tat katıyoruz hikayelere. Benimkilerde genellikle edebi kahramanlar oluyor, yazarlar, kelimelerle oynayanlar. Woody Allen’ı bu yüzden seviyorum. Köşe başı hikâye toplayıcı gibi sanki. İnsanlık hallerimizin hepsi gözler önünde. Ben çoğu zaman kendi cümlelerimi buluyorum filmlerinde. Şaşkınlık ve hayranlıkla bir binanın yüzyıllık taşları üzerinde elimi gezdiriyorum. Paris, büyüler şehri. Yıllarca önce ölmüş yazarlar bile hâlâ yaşıyor sokaklarında. Tıpkı filmdeki gibi Montmartre Sokaklarında yürürken Lautrec’le karşılaşıyorsunuz bir hediyelikçinin vitrininde. Şu meşhur kara kedi her yerden kafasını çıkarıp size bakıyor, bazen de sırtını dikleştirerek.

Pigalle, Lautrec’in Paris’i.

Pigalle, Lautrec’in Paris’iydi. En yakın yoldaşları ressamın hayat kadınları değil miydi?

Paris sokaklarında geceyarısından sonra ne ressamlar, ne yazarlar yürüdü geçti; ellerinde şampanya kadehleriyle Paris romantizminin tadına vardılar. Nasıldır sahi şimdi Paris?

Woody Allen tüm sevdiklerimi sığdırmıştı Paris’te bir geceyarısına. Bana soracak olursanız daha çok gündüzler ve çok geceler yaşanır ışıkların şehrinde.

Paris demişken,

En sevdiğim kitapçıyı anlattığım Paris yazım BURADA.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Sevdiğim Filmler – Paris’te Geceyarısı.” yazısında 19 düşünce

  1. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Paris’te geçen bütün filmleri sevmişimdir. Büyüleci bir şehir olduğundan mı nedir sadece biri sokaklarında gezsin dursun filmini yapsınlar yine seyredilir. Sen bir Paris aşığı olarak orada geçen bütün filmleri izlemişsindir eminim. Atlamışsan diye fazla duyulmamış bir tanesini sana yazayım. Çok şeker bir film. Bir Paris kaçamağı: Le Week-End. Sevgiler.. Aylin…
    Not: Şu evde ekmek konusuna hiç girmedim. Zaten çok severim ekmeği hele fırından yeni çıkmış mis kokulu halini. Kilolar aldı yürüyor zaten diye bulaşmadım. Ama sen böyle un alışverişine kadar anlatınca özendim alsam mı bir ekmek makinesi ne dersin?

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Le Week-End’in hikayesi var bende. 😊 Ben Fransız filmlerini çok seviyorum. Paris’e her gittiğimde de metroda, sokaktaki reklam panolarında, sinemaların önündeki afişlerde falan ne kadar film varsa hepsinin fotoğrafını çekip buraya gelince takip etmeye çalışıyorum. Tabii her filmi bulmak ne mümkün. Ama Le Week- end’i bayağı beklediğimi hatırlıyorum. Beklemek, bazen güzel bir şey. Gönül isterki Fransa’da sinemada seyredelim fransız filmlerini ama nerde? 😊
      Ekmek konusuna gelince: Ben ekmek makinesi ile yapamadım ekmek. Çok uğraştım, bir türlü olmadı. Ama bu ekşi mayalı ekmek olayına sevdalandım. Selçuk da çok istiyor, sanırım biraz da ondan. Zor iş, sabır istiyor. Bana da lazım olan bu! Beklemeyi, sabretmeyi öğrenmek. Uzun uzun katla, dolaba at, bekle. Sonuç: Nefis. Dünyanı bizimkilerin önüne seriyormuşum gibi hissediyorum.
      İşte böyle 😊

  2. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Bu filmi tahmin edebildiğin gibi ben de çok sevmiştim Özlemcim. Woody Allen gerçekten de tam bir köşe bucak toplayıcısı. Bu arada Notre Dame kilisesiyle ilgili anlattıklarını bilmiyordum sayende öğrendim. İyi ki yıkılmamış o güzellik…öperim

    • özlem öztürk diyor ki:

      Tahmin etmem mi 🙂 İçinde Paris ve Woody Allen'ın dokunuşu var. Daha ne olsun? Kendisi benim mutluluk ve özlem filmlerimden biri. Ne zaman daralsam, ne zaman içim sıkılsa bir Woody Allen filmi ya da Paris filmi seyrediyorum ve o-la-la 🙂 Hayat ne güzel 🙂

  3. baskaturlu yasamak diyor ki:

    Paris Paris ah bitmeyen aşk ben sadece 1 kere gördüm ve yetti, oz'le gitmek hayalim bakalım olacak mı? Woody Allen ben de severim zaten tuhaf bir şey o sevgi, seveni sever, sevmeyen hiç sevmez 🙂 ben de izlemek istiyorum tekrar Paris'te geceyarisini ama bu ara pek film izleyemiyoruz 🙁 bir de Hacivat ve karagöz'un evi nerede? Belki bir gün nargileyi birlikte tüttürüz :)))

    • özlem öztürk diyor ki:

      Woody Allen ve işin ahlâki kısmına hiç girmiyorum. Kimse neyin ne olduğunu bilmiyor zira. O kısmını değerlendirmeden seviyorum Woody Allen filmlerini. Bu kadar heyecanla her çıkan filmine koştura koştura gittiğime göre yaptığı işi seviyor olmam gerek 🙂
      Teknede film nasıl izleniyor sahi? Biz de evde televizyona bağımlı yaşamıyoruz. Kuzey gerçi hiçbir maçı kaçırmıyor. Onun dışında sevdiğimiz filmleri izlemek dışında kendisiyle pek ilişkimiz yok. Selçuk, iyiden iyiye internetten film izlemeye taktı. Sanırım seyretmediği film kalmayacak yakında. Gece yaşıyor yarasa gibi 🙂
      Hacivat ile Karagöz'ün evi yanılmıyorsam Topkapı taraflarındaydı. Araba ile yanından geçerken bir müşterim göstermişti. Yıkık dökük bir yerdi. Hatta altında bir araba tamircisi vardı. 🙂
      Türkiye'de hayat böyle biliyorsun.
      Gel de bir sen buralara. elbet bir şeyler yaparız 🙂

    • baskaturlu yasamak diyor ki:

      Internet buldukça hele de bedava internet teknede geceleri laptoptan izliyoruz bir şeyler ama maalesef bu çok nadir oluyor :)) sinemaya gidip film izlemenin yerini hiç bir şey tutamaz ama İnternetten film izlemek de kış gecelerinin en güzel aktivitesi bence de…yupii aldım sözü o zaman gelince yapacağız bir şeyler 🙂 öpüyorum çok

  4. sonat şen diyor ki:

    Ben de çok sevmiştim bu filmi, tüm diğer Woody Allen filmleri gibi:-)Yazdıklarını okurken aklıma başka bir film geldi. Sophie Lellouche'un "Paris Manhattan" filmi. Tüm Woody Allen filmlerini yalayıp yutmuş eczacı bir kadın ile, hiç Woody Allen filmi izlememiş bir adamın aşkını anlatan, bence çok keyifli bir filmdi o da. Üstelik, filmde Woody Allen'in de çok küçük ama harika bir rolü vardı… Bir de izlememiş olma olasılığını düşünmediğim, "Köprüüstü Aşıkları" ve "Paris, seni seviyorum" filmlerini de, en sevdiğim Paris filmleri arasında saymadan geçemeyeceğim Özlem. Paris'in içine saklanmış aşkı, duyguları çok farklı bakış açılarıyla, harika anlatan filmlerdir bunlar da bence.

    İyi ki sinema ve edebiyat var. Bazen yaşamı daha katlanılır hale getirmek için, her ikisinden de yüksek doza gereksinim duyuyorum…

    Sevgi ve dostlukla…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sonat, ne kadar çok aynı şeyler etrafında dönüp durmuşuz yahu. Ben de çok severim Woody Allen filmlerini. En büyük üzüntülerimden biri çok ama çoook niyet etmeme rağmen geçen sene New York'a gittiğimizde denk geldiğimiz "Woody Allen Band" gitmemiş olmak. Şehre varadna kadar kesinlikle gitmeye niyetliydim. Düşünsene kalkıp New York'a gidiyorsun ve Woody Allen'ın arkadaşlarıyla birlikte çaldığı bir caz gecesine denk geliyorsun. Veee gitmiyorsun. (bilet on-line alınmıyordu. Çıktığı otele gidip yer ayırtmak gerekiyordu. Üşendik herhalde)
      Hahaha, çenem düştü yine.
      Dediğin filmi elbette seyrettim. Paris dvd'lerimin içinde duruyor. Paris'te geçsin bir film yeter. İtinayla seyredilir, okunur. Bu yaz Paris özlemim öyle tavan yaptı ki Paris'te geçen romantik kitapları bile okudum. (Evet, kendimden an itibariyle utanıyorum.)
      yorumlarına bayılıyorum bu arada. İçinde hep edebiyat, sanat, güzel şeyler var.
      Ben de sana sıkı sıkı sarılıyorum.
      Öperim

    • Aylin Kurhan diyor ki:

      Sonatcığım,Sophie Lellouche’un “Paris Manhattan” filmini atlamışım hemen not aldım. En yakın zamanda seyredeceğim…Aylin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir